6 Mart 2011 Pazar

Harem

Harem


Topkapı sarayının son avlusu ki Enderun Avlusu veyahut Lala Bahçesi denmektedir. Ağalar Camiini geçince Hareme girebilirsiniz. Harem’ e gitmek için Divan-ı Humayü’ nün yanından birde orta avludan girilebilmektedir. Gerçekte de Harem Enderun’ un fonksiyonlarını paralel olarak yerine getiren bir müessesedir. Harem protokolde bir numaradır, çünkü padişahın özel mekanıdır, yani evidir. Buraya Padişahla ailesinden olmayan girmez olarak farz edilir. Adı üzerinde olduğu gibi Mahrem, Haram, Yasak olan yerdir.


Haliyle bütün eski şark saraylarında, hatta orta zamanların Floransa saraylarında olduğu gibi haremde bizim harem ağası dediğimiz, Osmanlı literatüründe Darüssade Ağasının başkanlığındaki Siyahi hadımlar hizmet ederler. Darüssade Ağası 19ncu yüzyıla kadar Vezir yani Mareşal rütbeli biridir. Sarayın dışında görevleri vardır. En başta Harameyn dediğimiz Mekke ve Medine’deki padişah vakıflarının müfettişidir ve onun sorumluluğundadır. Bir diğer görevi ise bir takım törenleri idare eder.


Harem genç kızların, özellikle imparatorluğun belirli merkezinden devşirilip getirilir. Kırım Hanlığı, Rusya ovaları, Ukrayna ve Polonya’ da yapılan akınlarla getirilenler veya bazı Kafkasya’nın fakir köylerinden gönderilenler ve ailelerinden alınanlarda vardır. Bu genç kızlar burada okutulur ve eğitilir. Burada şaşılacak olan Haremdeki okuma yazma yüzdesi dışarıdakilere göre çok yüksektir. Hatta buralarda zeki kızların içerisinde – Hürrem Sultan gibi – okuma yazma ve Türkçe öğrenimi o derece mükemmeldi ki o dönemin şairleri arasında yer alabilecek düzeydeydiler.


Haremin başkanı hiç şüphesiz Valide Sultan’ dır. Hareme giren bir genç kızın günün birinde padişahın gözüne girmesi ve doğurduğu çocuk sayesinde Haseki ve sonra oğlu tahta geçtiğinde Valide olması büyük bir talihtir. Burada talih kadar da tabi onun kendi aklı fikri davranışı haremdeki ilişkilerini ayarlaması yatabilir. Bu yüzden Osmanlı tarihinde haremin içinde kalan ve oraya başkanlık eden Valide Sultanlar olduğu gibi entrika ve politika düzenini dışarı taşıranlar da vardır. Nihayet Hürrem, Kösem III. Murat’ın ve III.Mehmet’in valideleri olanlar, bilhassa Safiye sultan gibilerini göz önüne alarak haremi Osmanlı tarihini yönlendiren bir politika pazarı olarak görmek çok yanlıştır. Unutmamak gerekir ki burası uzun asırlar boyunca padişahın ailesi olarak kalmıştır. Normal entrika düzenini her hangi bir saraydaki politik ve entrika düzenini geçemez.


Valide Sultan eğer oğlu tahttaysa Valide Sultandır. Oğlu öldükten sonra Beyazıt’ taki eski saraya gönderilir. Veya bir haseki sultanın kocası öldüğünde de aynı durum söz konusudur. Sarayda kalan oğlu günün birinde padişah olunca, valide Beyazıt’taki saraydan alayla yeni saraya getirilir. En başta Beyazıt’ taki Yeniçeri karakoluna, daha sonra Çemberlitaş karakoluna, oradan divan yolu üzerinden bahşişler dağıtarak, alkışlanarak büyük ihtiramla saraya gelir. Oğlu valide sultanı sarayın orta kapısında karşılar. İki veya üç kere ihtiramla eğilerek karşılıklı iltifatlarla sarayın yeni kraliçesi olarak gelmiştir. Osmanlı’ da kraliçe yoktur ama Ana Kraliçe vardır. Mutlaka akıllı ve mutlaka güzel olan bu kadının sarayda ne yapacağı talihe bağlıdır.



Kösem Sultan gibi bir genç akıllı padişahın akıllı ve güzel hasekisi olarak (yani  I. Ahmet’ in eşi olarak) hüküm sürer, onun erken ölümüyle eski saraya gider ve orada 30’ ların da genç bir valide olarak IV. Murat’ ın annesi olarak geri döner. IV. Murat kendisini bir müddet sonra, yani çocuk padişah IV.Murat akılbali olduktan sonra ve iktidarı çok genç yaşta aldıktan sonra Valideyi iktidardan uzaklaştırır. Demek ki, Kösem bu dönemde saraya hükmedecek durumda değildir.


Bu 17nci yüzyıl mareşalinin, devasa sert padişahın erken ölümüyle kardeşi  I. İbrahim tahta geçer,  ve Kösem sultan bir müddet sonra iktidarı tekrardan kaybedecektir. Ne var ki I. İbrahim’ in hali ve katlinde meşum rolünü oynar. Burada sureti katiye de Kösem sultanın iktidar hırsımı, yoksa sadece korkusu mu, veya kendine özgü bir devlet düzen endişesi rol oynamıştır, bu tartışılır.



Ardından torunu IV. Mehmet’ in zamanında Hatice Sultan Anah olarak Valide sultandır. Mizacı itibariyle politikadan uzak kalmaya yatkın bu Ukrayna asıllı güzel ve akıllı kadının zamanında, Kösem Sultan büyük valide olarak hüküm fermanı olmaya kalkar ve derhal entrika düzeni karşısına çıkar. Bir saray darbesi ile boğulur. Öldürüldüğü ve tarih sahnesinden çekildiği an İstanbul’da 14.000 aç insanın artık umudu kalmadığı, yani daha doğrusu bu sayıda insanı bir takım genç kızın Valide Sultan’ın nimetiyle verdikleriyle geçindiği anlaşılır.



Kösem sultandan sonra Osmanlı haremini artık politikanın içinde göremezsiniz. Hatice Tarhan Sultan ve onun yerine gelen Gülnuş Emetüllah Sultan ki uzun süre IV. Mehmet’in hasekisi, ardından II. Mustafa ve III. Ahmet’ in valideleri olarak hüküm sürmüştür. Üsküdar’ da hoş bir cami yaptırmıştır ve orada da bir gül kafesinin içinde adeta son uykusunu uyumaktadır.


Harem artık dışarıdadır. 19ncu asırda Sultan Abdülaziz Hanın validesi Pertevniyal Valide Sultan’ ın siyasi entrikaları bir realiteden çok bir dedikodudur. Yine V. Murat’ ın annesi de çok kısa süre muhtemelen oğlu ile birlikte hayatta kalabilmek için bir entrika düzenine geçmiştir. II. Abdülhamit Han’ ın validesine sadece şefkat ve ihtiram göstermektedir. Çünkü valide sultan onun asıl annesi değildir. Kendi annesinin genç yaşta vefatından sonra Abdülhamit Han kadın efendilerinden birini valideliğe tayin etmiştir.



Valide sultanlar sarayı idare ederler ve onun yakınındakiler haznedar ustalardır. Kara ağaların dışında haremin asıl düzenini temin edenler Kahya yahut kethüdar kadınlardır. Bunlar gruplar halindeki genç kızların saray adabını almalarını, dikiş nakış, musiki, okuma yazma öğrenmelerini sağlarlardı. Zaten sarayın her tarafındaki muhteşem hat eserleri  insana okumayı öğretecek onu çekecek kadar güzellikteydi. Osmanlı haremi de bütün cemiyetler, bütün topluluklar gibi güzelle çirkini, eğri ile doğrunun, talih ile talihsizliğin bir arada bulunduğu yerlerdendi. Bunlar bazılarının söylediği gibi sadakatin, doğruluğun, insanlığın işbahına ulaşmış bir maka değildi. Çünkü cennette değillerdi ve her şeyden evvel muhtelif iradelerin çatıştığı bir yerde, Osmanlı sarayındaydılar. Ama bir esaret, bir et pazarında da değillerdi.



Haremin asıl amacı zaten buradaki bir takım genç ve güzel kızların yetiştirilip dışarıdaki padişahın sadık kullarına (Enderun’ dan veya Ordu’ dan yetişen) gelin edilmeleriydi. Buna çırak çıkmak denirdi. Orta yaşın üzerindekiler ve biraz daha yaşlıları hatırlayacaklardır; İstanbul, Bursa gibi şehirlerin bir takım mahallelerinde hatta Ankara’ da saraylı hanımlar vardı. Bunlar 19ncu yüzyıl ve 20nci yüzyıl başındaki Osmanlı sarayının hizmetkarlarıdır. Herkes padişahın eşi ve gözdesi olacak değildi. Bazıları da saraydaki ünlülerle, saraydaki paşalarla, veya daha küçük rütbeli ama bezirgandan olan memurlarla evlendirilmişlerdir. Ve bunlar sarayın dışına çıkıp mahallelerinde oturduklarında, konuşmalarıyla etrafı etkilerdiler. Mahallenin mihenk taşı olurlardı. Saraylı hanım, Saraylı teyze diye anılırlardı. Eğer ki davranışlarında da samimi iseler mahallede örnek teşkil ederlerdi. Bilhassa saraya yakın bir takım semtlerde Suriçi mahallelerinde, Sultanahmet, Beyazıt, ya da Beşiktaş, Yıldız ve Ortaköy’ de otururlardı.



Sarayın Haremi çok enteresan olarak belirli bir memur zümresinin de yetiştiği bir yerdir. Çünkü haremin hesap kitabını, işlerini vakıflarını onlar yönetirdi. En başta Valide Sultana verilen tahsisattan başka onun başmaklık denen kariyeleri olurdu. Bu bir nevi dirlikti. Buralardan gelirlerin hesaplanması söz konusuydu. Başmaklık tıpkı ulemanın üstün kimselerine verilen arpalık gibisinden ilave dirlik gelirlerdi ve haremdeki Valide Sultan diğer hasekilerin gelirini teşkil ederdi.




Sarayın kendi adabı çok ilginçti. Bir kere günün çoğunu Enderun civarında geçiren  padişahlar için harem akşamları çekildikleri evdi. Burada muhteşem Veliaht dairesinin çinili bölümün yanında diğer padişahların oturmayı tercih ettiği yerlerde vardır.III. Ahmet’ in dairesi devrin barok zevkine göre ve kendine göre süslenen yemiş odasına sahiptir. Padişahların buradaki hayatı da ilginçtir. Sofraya bazen sultanları, yani kızlarını alırlardı. Ama hiçbir zaman haseki sultanı almazlardı. Çünkü zaten onun unvanı sultan değildi. Osmanlı tarihinde sultan unvanını alan, çocuklarını tahta çıktığını görmediği halde sadece Hürrem Sultandır. Çünkü Kanuni Sultan Süleyman’ın gözdesidir. Aslında bu harem bölümü Topkapı sarayında Hürrem Sultan için kurulmuştur. Çünkü genelde Beyazıt’ taki eski sarayda otururlardı ve padişahlar akşamları gereğinde oraya giderlerdi.



Haremde bu yemek düzeni de gösteriyor ki Osmanlı kanından gelenler –tabiki şehzadeler ve padişahın kızlarıydı. Ancak Hasekiler bu sofraya katılamıyorlardı. Şehzade anaları yine de önemliydiler. Kılık kıyafet ve tüketimleri belirliydi. Pahalı kumaşlara sahip olurlar ve bu kumaşları diktirip elbise yaptırırlar ve elbise kenarlarına ise kürk diktirebilirlerdi. Bu sadece şehzade anası olan hasekilere mahsus bir imtiyazdı. Gözdeler ve cariyeler bunu yapamazlardı. Sarayın yüksek memurlu kadınları ise mücevherli veya gümüş savaklı, hatta bazen altın kemerler taktıkları halde kürk taşıyamazlardı. Burada bir hiyerarşi söz konusuydu. Bunlar saray yıkıldıktan sonra, yani saltanat yıkıldıktan sonra sarayda memur olarak kaldılar. 1940’ lar ve 50’ lerde Topkapı Sarayını ziyaret edenler eski saraydan kalma Enderun halkının, hatta haremdeki okuma yazma iş bilen hanımların buralarda çalıştığı bilinir. Bu bir ananenin devamıydı.

Osmanlı Sarayı Osmanlı hanedanın sarayıydı, başka hanedan yoktu. Ta ki Kanuni Sultan Süleyman’a kadar bazı İslam hanedanları, hatta Bizans hanedanlığı, Sırpların kızları ile evlenen padişahlar vardır. Bundan sonra mavi kan geleneği durmuştur ve Kanuni Sultan Süleyman’ ın validesi Kırım hanedanının kızı Hafza Sultan olmasına rağmen (ki buna itiraz edenler çıkmıştır, ancak henüz çok belirgin değildir) Bu dönemden sonra halktan gelme, güzel zeki anaların adeta ortaklığı ile yürümüştür. Bugünkü Osmanlı ailesinin asıl cemaat başının eşi olan iki tane büyük annesi vardır. Bunlar Hürrem Sultan ve Hatice Tarhan Sultandır. Bunların ikisi de Ukraynalıdır. Ve nihayet II.Mahmut’ un annesi ve I. Abdülhamit’ in eşi Nakşidi Sultan ile bu düğüm atılır. Burada ilginç olan şey sadece padişah çocukları o kanı taşıdığı ve o protokole göre riayet edilen kimselerdir. Padişahın oğlan çocukları şehzadedir. Şehzadeleri doğuran haseki sultanlar artık hanedan tarafından bakılacaktır. Bazen padişah öldükten sonra ona çocuk doğurmayan veya sadece kız çocuğu doğuranların başkası ile evlendiği olmuştur. Ama genelde şehzade anası artık ailenin içindedir ve gelen padişah bu kardeşlerinin anasına kendi annesi olmasa bile hürmet edip bakmakla yükümlüydüler. Şurasını da unutmayalım, şehzadelerin çocukları şehzade veya sultan unvanını alır. Tahta çıkmasa bile bir şehzadenin çocukları şehzade ve sultandır. Sultanın çocukları artık hanedanın mensubu sayılmaktadır ve akrabadır, ancak azası değildir. Sultan çocukları aza olmadıkları için hayata katılırlar. Memur olurlar, tüccar da olurlar, politikacıda olurlar. Ama şehzadeler ve bizati sultanların politika ve memuriyetle uğraşmaları mümkün değildir. Bir Osmanlı şehzadesi ancak asker olur. Monarşinin sonunda bile son halife Abdülmecit’ in oğlu Ömer Faruk Efendi veya Libyada’ki Fuat Efendi gibi parlak askerler vardır. Bunlardan mesela Ömer Faruk Efendi’ nin Almanya’ nın en üstün nişanı olan Karakartal Malm cephesinde kazanacak kadar iyi asker olduğu bilinmektedir. Bunun dışında seçebilecekleri başka meslek bulunmamaktadır.

Hanedanın üyesi olan sultan yada şehzade doğduğu zaman hususi selam olur. Doğum alayını mehter vurularak gidilir. Bu bir ihtihamdır. Son zamanda bu usül kalkmıştır, ama doğan sultan veya şehzade topla selamlanır ve hanedan defterine kaydedilir. Son resmi hanedan üyesi halen hayatta olan ve İstanbul’ da oturan Neslişah Sultan’ dır. Hanedan defterinde onun ismi yazılıdır. Ondan sonra doğan üyeler ailenin kendinin itibar ettikleri ve şüphesiz eski kurala göre üye saydıkları kimselerdir. Bu hanedan 1921’ de resmen son üyesi ile tarihe karışmış sayılıyor. Bir yerde doğum olmuyor. Mevcut üyeler hanedan üyeleri kendilerine göre lojmanları olan ufak tahsisatı olan ve belirli yasakları da olan ve deftere kaydedilen kimselerdir. Bunun dışında bu hanedanda diğer imparatorluk hanedanlıkları gibi üyelerinin sayısı azalmaktadır. 

Prof. Dr. İlber ORTAYLI’ nın TRT için düzenlediği Harem Nedir konulu programından derlenmiştir. Değerli hocamıza teşekkür ederiz.