6 Ağustos 2012 Pazartesi

Timur' un Günlüğü











Timur’un Günlüğü adıyla yayımlanan eser Timur’un kendi ağzından saltanat mücadelesini, orduyu ve devleti yönetme ilkelerini, toplum görüşünü, din anlayışını, felsefesini ve kişisel ideallerini anlatır. Bu eserin “Melfuzât” denen kısmında Timur, ilk saltanat kavgasından son Ankara Savaşı’na kadar gerçekleşen olayları kendi perspektifinden otuz bir fasıl (kengeş) içinde hikâye eder. Eserin ikinci bölümü olan “Tüzükât” kısmında ise, devlet kurma ve yönetme ilkeleri ve onun uygulamalarını ortaya koyar.


Günlükte Neler Var?


Melfuzât ve Tüzükât’ın Timur’a ait olup olmadığına ilişkin tartışmalara özellikle Rus Tarihçisi Barthold’a değinen önemli bir giriş yazısı var. Kitabı hazırlayanların kanaati kitabın Timur’a ait olduğu yönünde.Zaten onun hayatına dair ayrıntılı anlatımların yer bulduğu satırların bir başkası tarafından yazılması imkansız gibi.


Kitabı hazırlayanlar onun eserinin ikinci kısmı Tüzükât’ı sadece bir tarih eseri değil; aynı zamanda Timur’un başarılı bir asker, bir devlet adamı ve bir lider olarak temel ilkelerini içeren bir rehber kitap olarak görülebileceğini ifade ediyorlar. Onun, iyi tetkik edildiğinde hayatta öncü olmak isteyen müteşebbis, işadamı, yönetici, siyasetçi ve aile reisi gibi herkesin prensip edinebileceği ilkeleri içerdiğinin görüleceğini belirtiyorlar. Timur bu kitapta başarısının sırlarını vermekte ve sağlam bir devlet kurabilmenin esaslarını ortaya koymaktadır. Bu bakımdan Tüzükât, adalet esaslı bir devlet oluşumunda esaslı rol oynayacak düşünceye kaynaklık edecektir.


Tefeül Dolu Bir Hayat 


İnsan Timur’un yazdıkları üzerine düşününce, eğitim hayatımız boyunca onun bizde oluşan imajıyla çelişik bir yanının olduğunu görüyor. Bu durum yazar Timur’un okur tarafından anlaşılmasını güçleştirici bir özellik olarak değerlendirilebilir. Oysa günlüğü bir bütünlük içinde incelendiğinde, onun hayat algısının temel yönleri kolaylıkla fark edilecektir. Örneğin kitap falı olarak bilinen tefeül onun hayatında geniş bir yer tutmakta. Bilindiği gibi bir niyet veya dilek tutularak kutsal kitapların rastgele açılması neticesinde, ilk göze çarpan ifadelerin okunarak yorumlanması, “tefeül, tefeül etmek” olarak tanımlanmıştır. Timur, Melfuzât’ta “Çocukluk Çağı ve Şeyh Şemsüddin’in Rehberliğinde Eğitim” başlığında, kendisiyle ilgili bilgiler verirken, isminin Kur’an’dan tefeülle belirlendiği konusunda açıklamalarda bulunmaktadır. Timur’da karar veremediği durumlarda Kur’ân’a bu amaçla sık sık kullanmaktadır. Nitekim bir başka yerde, “bir işi yapmaya niyet etsem, istişare bir neticeye ulaşınca yine Kur’an’dan tefeül ederek, ona göre davranırdım” der.


Ankara Savaşında mağlup ettiği Yıldırım Bayezid’i Kayser olarak anan Timur onun askerlerini de Rum olarak anar ve şöyle der : “Sonra kendüm Angürya yoluyla Kayser üstüne leşkerlerle yürüdüm. Kayser Bâyezid ise atlı ve yaya olarak yüz bin askerle beni karşılamıştı. Savaş başlayınca Rum askerini yendim. Askerlerim Kayser’i esir alıp önüme getirdiler.Y edi yıllık seferden sonra zafer ve galibiyetle Semerkand’a geri döndüm.”


O nedenle Timur’un anlaşılması için bir anahtar niteliğindedir. Ben okudum, sizlerin de okumasını tavsiye ederim.

4 Ağustos 2012 Cumartesi

Timur


Temür ( Demir)  Türklerin dünya tarihine armağan ettikleri en olağan üstü hükümdarlardan biridir. Askeri zaferlerinin kudreti ve liderlik yetenekleriyle abartısız dünya tarihinin en büyük hükümdarıdır. Hiçbir savaşında yenilmemiştir. Devletini ne Büyük İskender gibi babasından devr almış, nede Cengiz Han gibi  bir kabile reisi olarak doğmuştur. Timur kendi devletini Türkistan çöllerinden ve hiçlikten yaratan insanüstü bir tarihsel figür olarak karşımıza çıkar. Kendisi Bugünkü Özbekistan bölgesinde doğmuş ve devletinin çekirdeğini oradan oluşturmuştur. Kendisinin gayet veciz biçimde ifade ettiği üzere Türktür. Askeri taktikleri ve teşkilatlanması olağanüstüdür.O dönemde kendi ordusuna karşı durabilecek herhangi bir güç bulunmuyordu. Muhteşem lojistik destekli, manevra kabiliyeti son derece yüksek ve mobilize, tamamen zırhlı, liyakat esasına göre derecelendirilmiş, lidere sadakat esası üzerine kurulmuş ve yüzlerce sıcak savaş görmüş, Kuzey Rusya buz çöllerinden Hindistan cangıllarına, Afganistan dağlarından İran çöllerine, Bağdat önlerinden Kafkas dağlarına, Moğolistana, Güney suriyeye, Anadoluya  kadar her iklimde carpışmış inanılmaz gözü kara hayatını savaşa adamış askerlerden kurulu bir orduya sahipti. 


       Sitedeki arkadaşlar 19. yy ürünü olan milliyetçilik safsatalarından yola çıkarak türk tarihinin “tengrinin kölgesi“ olarak kabul ettiğimiz kutlu hakanları hakkında ulu orta laf etmesinler. Normal insan iradesini aşan ve kendisini yüzyılları biçimlendirmeye adamış hükümdarlarımız hakkında hangisi olursa olsun edeple konuşmak icap eder.


       Bilinmelidir ki Timur ile Yıldırım Beyazid Han ın karşılaşmaları Türklük vs gibi durumlarla ilgili değil, iki cihangirin dünya egemenliği mücadelesi idi. Bunu iki yiğidin er meydanında kapışmasına benzetebiliriz. Baş eğmeyen bu iki cihangirin kapışması son derece olası idi  ve buda 1402 de Ankara savaşında gerçekleşmiştir. 


       Yıldırm Bayazid Han da Emir Timur Gürkan da aynı ölçüde bizim öz hakanımız, başımız övünç kaynağımızdır. Nazarlarımızı haddimiz olmadan eleştirmeye değilde örnek almaya ve onların ufuklarını anlamaya hasretmemiz gerekmektedir.Milyonlarca kilometrekarelik topraklarda mutlak egemenlikle hüküm sürmesini bilen bu demir pençeli aslanlardan, bu gök bakışlı yıldırımlardan bugünün  “doğu sorunlu “ Türkiye Cumhuriyeti nesilleri olarak öğreneceğimiz çok şeyler bulunmaktadır.


       Türklerde hükümdarlar İslam öncesi ve sonrası , hangi dönemde olursa olsun, “tanrı kutuyla” kutlanmıştırlar ve bunlar hakkında konuşmak  hassas bir iştir, Tanrı korusun  dilimize ağır gelir dilimiz kopar, başımıza  yıldırım düşer. 


       Son olarak Türk tarihi konusunda konuşmak fikir beyan etmek isteyen  arkadaşlara tavsiyem : ÜNİVERSİTE KÜRSÜLERİNDEN TÜRK TARİHİNE  BAKAN,HAYATINDA KOYUN BİLE KESMEMİŞ, KENDİ SINIFINI İDAREDEN ACİZ akademisyenlerin yazdıklarıyla okunmaz TÜRK tarihi. Ufku 120 m2 lik evi ile üniversite odası olan bir adam o devletlerin  nasıl çevirildiğini eşek yüküyle kitap okusa anlayamaz. Sokakta dilenciye para veren,milli maçlarda gaza gelen,küçük dindarlıklarla küçük erdemlerin beşiği olan bir vicdan türk tarihini  yargılamak için ufak gelir, hayatı ailes, mahallesindeki dostları ve tuttuğu takımdan ibaret olan bir adamın kafasıyla  cihan tarihi okunmaz.


       Türk tarihini öğrenmek istiyorsak, Hunlardan başlayacağız, edep ve ciddiyetle okuya okuya Osmanlıya geleceğiz ve bi 3 sene asgari Osmanlı tarihine ayıracağız , her şeyden önce kanımızda o tarihi yaratan insanların kanı olacak anlayabilmek için. Bir koyun dağların sisine, gecenin fırsatlar yaratan karanlığına kurdun gözleriyle bakamaz bu böyle biline...


       Aşağıda internette çeşitli ortamlardan derlenmiş, Timur hakkında bilgi içeren yazılar bulunmaktadır. Arkadaşların dikkatlerine sundum.


       Şu konu asla hatırlardan çıkarılmasın, Türk herne yapsa bu Türki bir hususiyet taşır. Türklük bir ideoloji değil bir varoluş durumudur.  


       Asıl adı Temir Kürkan (Gürkan) olan Başbuğ Timur'un genel anlamda hayatı, savaşları ve fetihleri internet de dahil olmak üzere birçok kaynaktan kolayca öğrenilebilir. 27 ülkeye hakan olduğunu ve kültürün, bilimin, medeniyetin öncülüğünü yaptığını bilmeniz zaten konuya yabancı olmadığınızı gösteriyor. Bu yüzden kitaplarda yazılmayanlara değineceğim...


       Çingiz Kağan Türk devlet anlayışına uygun olarak, ülke topraklarını oğulları arasında taksim etmiştir. Bu paylaşmaya göre büyük oğlu Çuçi Deşt-i Kıpçak'ın, Çağatay Türkistan'ın, Ögeday doğu bölgelerinin ve küçük oğlu Toluy Moğolistan'ın hâkimi olacaktır. Ancak Çingiz'in ölümü ve merkezi kağanlığın zayıflaması ile beraber bu bölgelerde müstakil devletler kurulmuştur: Kubilay Hanlığı, İlhanlılar, Çağatay Hanlığı ve Altınordu... Timur, Çağatay Hanlığı'na bağlı Barulas (Barlas) oymağın beği Turagay (Turgay)'ın oğlu olarak 1336 yılında Türkistan'ın Keş şehrinde dünyaya geldi.


"Biz ki Melik-i Turan, Emîr-i Türkistan'ız,
Biz ki Türk oğlu Türk'üz;
Biz ki milletlerin en kadîmî ve en ulusu
Türk'ün başbuğuyuz!..."


       Bu dizeler Timur'a aittirAltı yaşında at binip kılıç kuşanan, oniki yaşında amcası Hacı Barlas'ın yanında savaşa katılan, yirmialtı yaşına geldiğinde üçyüz kişilik bir kuvvetle onbin kişilik bir orduyu yenen ve savaşlardan, savaş talimlerinden arta kalan zamanını okumakla, büyük âlimlerden ders almakla geçiren, yüksek derecede tarih, edebiyat, felsefe bilgisine sahip olan, tüm ömrü boyunca ilim ve sanatın gelişmesi için uğraşan; Asya'da Türkçe'nin ve Türk kültürünün Fars kültürü baskısı altında yok olup gitmesini önleyerek öne geçmesi, örnek olması çığırını açan; askerlerinin adeta taptığı ve milletinin baba olarak gördüğü Başbuğ Timur'un kurduğu devletin sınırları İtil (Volga)'den Hindistan'daki Ganj Nehri'ne, Tanrı Dağları'ndan İzmir'e ve Şam'a kadar uzandı... O aslında Turan'ı kurmuştu...


       ''ATATÜRKÜN LİDERLİK SIRLARI'' adlı kitap da Atatürkün timur ile ilgili bir anısını okumuştum onu buraya kısaca yazmak istiyorum Atatürk akşam yemeğinden sonra konukları ile sofrada sohpet etmeye devam eder. bu arada konu daha önce yaşamış devlet adamlarına ve hükümdarlara gelince konuklardan biri atatürke tarihte beğendiği yada örnek aldığı bir devlet adamı yada hükümdar varmı diye soru sorar Atatürk sofradakilere birkaç Türk hümdarının isimlerini verir ama bana en çok beğenip saygı duyduğum bir hükümdar sorarsanız ben size timuru söylerim cevabını verdikten sonra masadakilerden bazıları Atatürkün timurdan daha büyük olduğunu söyler ve içlerinden birisi -''aman paşam sizde çok abarttınız timur şimdi yaşasaydı sizin yaptıklarınızı yapabilirmiydi'' demesi ile Atatürk hemen cevabını verir -timur benim zamanımda yaşasaydı bizim yaptıklarımızı yapabilirmiydi bilemem ama ben eğer timurun zamanında yaşasaydım onun yaptıklarını yapamazdım. değerli ırkdaşlarım yüce Türk büyüğü timurdan bahsedilince Atatürkün okuduğum bir anısını kısaca yazmak istedim kitabın ismini yazdım ancak yazarını hatırlayamıyorum Atatürkün anıları ile dolu bir kitap okunmasını tavsiye ederim esenlikler......


       Büyük BAŞBUĞ TİMUR


       Timur kendi adıyla anılan büyük Türk imparatorluğunun kurucusudur. 8 nisan 1336'da doğmuştur. Semerkant'ta bulunan bu yerin adı "Şehr-i Şebz" dir. Babası barlas oymağının beyi Turagay (turgay) annesi Tekine Hatun idi. Barlas boyu orta asyadan gelen bir Türk kavimi idi. Barlas boyu ise çağatay hanlığına bağlıydı.


       Tuğrana ulaşabilmek için Timur, hepsi zaferle sonuçlanan 17 sefer düzenlemiş. 27 ülkenin hakanına baş eğdirmiş onlara baş olmuştu.


       Hakanı olduğu ülkeler: Turan, iran, Rum(anadolu),Mağrip, suriye, ırak-ı arap, ırak-ı acem,mezenderan, geylan, şirvan, azerbaycan, fars, horasan, cidde, büyük tataristan, harzem, hotin, kabilistan, bahter, zemin, hindistan... (22 yer sayıyor, diğerleri de gürcistan ermenistan gibi ve kafkas ülkeleri idi.)


       Timurun ölüm döşeğinde söyledikleri;


       Oğullarım,
       Milletin refahını saadetini sağlamak için sizlere bıraktığım vasiyetive tüzükleri iyice okuyun, asla unutmayın ve tatbik edin.
       Milletin dertlerine derman bulmak vazifenizdir. Zayıfları koruyun, yoksulları zenginlerin zulmüne bırakmayın. Adalet ve iyilik etmek düsturunuz rehberiniz olsun. Benim gibi uzun saltanat sürmek isterseniz, kılıcınızı iyice düşünerek çekiniz. Bir defa cektikten sonra da onu ustalıkla kullanınız. Aranıza nifak tohumları ekilmemesi için cok dikkatli olun.Bazı nedimleriniz ve düşmanlarınız nifak tohumları saçmaya, bundan faydalanmaya çalışacaklardır.Fakat vasiyetimde size idare şeklini ana ilkelerini gösterdim. Bunlara sadık kalırsanız taç başınızdan düşmez.
       Ölüm söylenen babanızın bu sözlerini unutmayın. 
       Benden sonra Hakan Pir Muhammed Cihangir olacaktır. Ona bana itaat eder gibi itaat edeceksiniz. Kumandanlarım şimdi itaat yemini ediniz.


       Timur 19 mart 1405 günü vefaat etti. Cenazesi mumyalanarak Semerkant'a götürdüler.Sağlığında çok sevdiği torunu için yaptırdığı türbeye torununun yanına gömüldü...




       Timur vasiyetinde veliaht olarak torunu Pir Muhammet Mırza'yı seçmişti. Pir Muhammed Cihangir Mırza'nın kücük oğlu idi.Fakat çin seferine giderken otrar'da öldüğü zaman Pir muhammed büyük babası adına hindistan ve afgnistanı idare ediyordu. Tahta gecmek için oradan gelmesi ve ordunun başına geçmesi zaman alacaktı. Ayrıca kargaşa cıkabilirdi. Henüz orduda çin seferinden dönmemişti.


       Durumu değerlendiren kumandanlar Miranşah'ın oğlu halil mırza'yı Hakan ilan ettiler.Halil Mırza yaşı 21 olduğundan amcası Şahruh'da ona karşı çıkmış Hakan o olmuştur...


-------------------------------------------------------------------------------------


Timur, kendi adıyla anılan büyük Türk İmparatorluğu'nun kurucusudur. 8 Nisan 1336'da, Türkistan'ın Keş şehrinde dünyaya geldi. Semerkant'ın güneyinde bulunan bu yerin bu günkü adı "Yehr-i Şebz"dir. Babası, Barlas oymağının beyi Turagay (Turgay), annesi Tekine Hatun idi. Barlas boyu Orta Asya'dan gelen bir Türk kavmidir. O devirde Barlas boyu Çağatay Hanlığı'na bağlı idi. 


        Timur'un babası 1360'da ölmüş, onun yerine geçen amcası Hacı Barlas 'da 1361'de öldürülmüştü. Timur, O sırada 25 yaşlarında idi. Cesur, zeki, bilgili bir Türk asilzadesi olan Timur, siyasî ve askerî dehasını gösterecek her fırsattan yararlanacak, kısa zamanda yükselecek ve cihangir olacaktı. Doğu Türk Hakanlığı'nın tahtına çıkacak, imparatorluğun sınırlarını İtil (Volga)'den Hindistan'daki Ganj Nehri'ne, Tanrı Dağları'ndan İzmir ve Şam'a kadar uzatacaktı.
İskender, Sezar ve Dârâ gibi ünlü cihangirlerin seviyesine çıkabilmek için, Timur, hepsi zaferle sonuçlanan 17 sefer düzenlemiş, 27 ülkenin hakanına baş eğdirmiş, onlara baş olmuştu. Böyle bir şahsiyeti çocukluğundan itibaren bazı özellikleriyle tanımak gerekir.


        İşte tarihçilerin Timur için söyledikleri: 


        At binen, kılıç kuşanan, attığı oku yüzük deliğinden geçiren bir çocuk; on iki yaşında savaşa katılan bir bahadır;
        Savaşlardan, savaş talimlerinden arta kalan zamanını okumakla, büyük âlimlerden ders almakla geçiren genç bir idealist;
        Üç yüz kişilik bir kuvvetle on bin kişilik bir orduyu yenen eşsiz stratejist;
        Bir savaşta ayağından yaralanan ve bu yüzden adının sonuna Fars dilinde "topal" anlamına gelen "lenk" sıfatı eklenen bir başbuğ. (Türkler 'Aksak Timur' Batılılar 'Tamerlan' derler).
        Dünya tarihine, özellikle Türk-İslâm tarihine çok bilen, dinin, ilim ve sanatın koruyucusu;
        Asya'da Türkçe'nin, Türk sanat ve kültürünün Fars kültürünün baskısı altında yok olup gitmesini önleyen, öne geçmesi, örnek olması çığırını açan hükümdar;
Aman dileyenin dostu, düşmanlarının acımasız baş belası, ama askerlerinin âdeta taptığı hükümdar ve milletinin babası...


        Bu kadar değil. Günahını sevabından, zulmünü adaletinden çok göstermek isteyenler de vardır. Kellelerden kuleler yaptığını, şehirleri yakıp yıktığını da hatırlatırlar. Yıldırım Bayezid'le savaşmış ve kardeş orduları birbirine kırdırmış olmakla da suçlanır. Gerçekten Ankara Savaşı'ndan sonra Osmanlı Devleti bir süre bocalamış ve bir fetret devri geçirmiştir. Fakat aynı tarihçiler, hatta bütün tarihçiler, Timur'un son ana kadar savaşı başlatmamak için, Yıldırım'ın ise başlatmak için gayret gösterdiğini yazarlar.Ey Firdevsî, kalk, kalk da, her satırında kötülediğin mağlup Türk'ü şimdi gör!


        Timur'u Hıristiyan Batı zalim ve yıkıcı olarak anar. Timur, daha hayatta iken bu suçlamalara cevap vermiştir.O, İlhanlı Devleti'nin ve ona bağlı Çağatay Hanlığı'nın kargaşalıklar, entrikalarla sarsıldığı bir dönemde, yenilmez bir güç olarak ortaya çıkmıştı. Türk, İran ve Arap tarihçileri, bu kargaşalığa Yahudi tüccarların ve Hıristiyan misyonerlerin birinci derecede sebep olduklarını belirtirler. Bu tüccarlar ve bazı misyonerler Avrupa krallarına casusluk yapıyorlardı ve bunlar bütün Türkistan'a dolmuşlardı. Timur bunların faaliyetlerine son verdi. Hindistan'dan Hıristiyan misyonerlerin kovulmasını, bu kıtada Müslümanlığın yayılmasını sağladı. Bunun için Hıristiyanlar ona düşman idi. Timur, işgal ettiği yerlerde, Yunan ve Roma eserlerinin kalıntılarını, putları yıkmıştı. Bu yüzden ona "yıkıcı" demişlerdir. 


         Ama ona kendi devrinin İslâm âlimleri, "Kutübeddin","Sâhib-Kırân-ı Âzam Cennet Mekân" adını da vermiş ve böylece onun, Dinin kutbu, en iler geleni; Kutlu, güçlü ve cennetlik" bir hükümdar olduğunu da söylemişleridir. İsfahan'dan yetmiş bin kişiyi kılıçtan geçirip kellelerini kule gibi yığması da insan kellesinden kule yapan hükümdar" olarak anılmasına sebep olmuştur. Buna kendisinin verdiği cevap şudur: İsfahan'a bıraktığım memurlarımı ve beş bin kişilik askerimi, isyan edip bir tekini bile sağ bırakmadan kılıçtan geçirdikleri, dinsizlik ettikleri için..."


         İran tarihçilerinin Timur'un daima aleyhinde olmalarının, böylece batıda olduğu gibi doğuda da kötülenmesinin bir sebebi de şudur: Timur, İran seferinde, Şehname'nin yazarı ünlü şair Firdevsî'nin mezarına giderek, "Kalk, kalk da, her satırında kötülediğin mağlup Türk'ü şimdi gör!" demiştir.


        Timur'un, İslâmiyete öncelik vermek ve din adamlarını kullanmak suretiyle Türk milliyetçiliğini gerilettiğini söyleyenler de olmuştur. Ama o, kendi devrine kadar Bilge Kağan'dan başka hiçbir Türk hükümdarın göstermediği bir anlayışla, gurur kaynağını şu sözlerle belirtmiştir:


                       "Biz ki Mülük-i Turan, Emir-i Türkistan'ız:
                        Biz ki Türk oğlu Türk'üz;
                        Biz ki milletlerin en kadîmî ve en ulusu
                        Türk'ün başbuğuyuz!..."


        Yaşadığı devirden, cihangirliğinden, yaptıklarından söz etmeden de onun kimliğini belirttiğimiz zaman büyüklüğünü ifade etmiş oluruz:


        Timur, Sultan II. Murad Han'ın 1441 yılında yazdığı bir nâme ile kendisini Büyük Türk Hakanı olarak tanıdığını ve tâbi olduğunu bildirdiği âlim hükümdar Şahruh'un babası; şair hükümdar Hüseyin Baykara'nın ve bu gün Ay'ın en geniş kraterlerinden birine adı verilen Ay atlasında Türk adını bulunduran ünlü astronom Uluğ Beğ'in dedesidir.
Timur 25 yaşlarında iken Çağatay Hanlığı valilerinden Kazgan Han'ın emrine girdi ve büyük bir birliğin kumandanı oldu. Kazgan Han onu kızı Olcay Türkân'la evlendirdi. Kazgan Han'ın düşmanları onu pusuya düşürüp öldürdüler. Timur, Kazgan Han'ı öldürtenlere savaş açarak hepsini ortadan kaldırdı. Bu başarıları karşısında Çağatay Hanı onu kendi hizmetine aldı ve Tümen Beyi yaptı


       Timur bundan sonra nüfuzunu, gücünü hızla arttırdı. Hanlarla, beyler arasında sık sık meydana gelen çekişmelere karışıyor, durumu kendi lehine değerlendiriyordu. Devrin âlimleri, Timur'u, devletteki hızlı çöküntüyü durduracak lider olarak görmeye başlamışlardı.1370 yılında Timur, Belh şehrinde, mutlar hâkim ve tam bağımsız bir duruma geldi. Fakat Cengiz soyundan olmadığı ve Cengiz hanedanının büyük prestijinden de yararlanmak istediği için, Cengiz soyunun Çağatay sülalesinden Soyurgatmış Han'ı tahta çıkardı onu, hayatı boyunca kukla bir hükümdar olarak yanında gezdirdi. Şeklen ona bağlı görünüyordu, ama mutlak hâkim kendisiydi.


       Belh'te toplanan Kurultay, Timur' "Kutbeddin" ve Sâhib Kırân" unvanlarını verdi. Timur kısa bir süre sonra başkenti Belh'ten Semerkant'a nakletti. Bundan sonra dört yöne başarılı seferler düzenledi. Çok iyi planlanmış taktikler uyguluyor, yıldırım savaşları yapıyor ve her seferini zaferle sonuçlandırıyordu. 1371-1377 yılları arasında Harezm'e üç sefer, Moğolistan'a iki sefer düzenledi. 1378'de birinci Altın Ordu seferi ile ününü bütün dünyaya tanıttı. 1379'da Harezm'e bir sefer daha yaptı. 1380'de Herat'a girdi ve böylece harezm ve Horasan tamamen fethedildi. 1389'a kadar yaptığı seferlerle Turfan, Karaşar bölgelerini zaptetti ve Uyguristan'ı kendisine bağladı.


       1390 ve 1391 yıllarında tekrar Altın Ordu seferine çıktı. Bu son seferi düzenlemesine Altın Ordu Hakanı Toktamış Han'ın nankörlüğü sebep olmuştu. Çünkü önceki seferlerinde Timur, Toktamış Han'ı desteklemiş onun düşmanlarını bertaraf etmişti. Toktamış Han bu destek sayesinde güçlenince bu defa Timur'a başkaldırmıştı. Bu seferinde, Doğu Avrupa'ya hâkim olan Toktamış'ı yıkmak için onun bütün ülkesini işgal etmek, tahrip etmek zorunda kalmıştı. Bu da, Rusya'nın doğup gelişmesine sebep olacak ve Timur istemeden sebep olduğu bu gelişmeden dolayı daha sonra tarihçiler tarafından suçlanacaktı.
       
       Timur, 1401'e kadar yapılan dört seferle Irak ve Güney Anadolu, 1398-99 seferleriyle Hindistan Delhi Sultanlığı'nı, 1401-1402' Suriye'yi fethetti. Nihayet 1402'de yapılan Ankara Savaşı'nda Osmanlı Devleti'ni de mağlup ederek itaat altına aldı. 


       "Kıymetli bahadırlar sayesinde pek çok yer fethettim ve 27 ülkenin hakanı oldum" diyen Timur hakanı olduğu ülkeleri şöyle sıralıyor:
       
       Turan, İran, Rum (Anadolu), Mağrib, Suriye, Mısır, Irak-ı Arap, Irak-ı Acem, Mazenderan, Geylan, Şirvan, Azerbaycan, Fars, Horasan, Cidde, Büyük Tataristan, Harezm, Hotin,, Kâbilistan, Bahter, Zemin, Hindistan... (Yirmi iki yer sayıyor, diğerleri de Gürcistan, Ermenistan gibi kafkas ülkeleri).


         Büyük cihangir son seferini Çin'e yapacaktı. 1404 yılı kışında her tarafın karla kaplı olduğu bir zamanda yola çıktı. Ömrünün sonuna yaklaştığını seziyor, en büyük cihadı geciktirmemek gerektiğine inanıyordu. Çin sınırındaki Otrar şehrine geldiği zaman durdu. Burada ordusuna büyük bir geçit töreni yaptırdı. Kuğu avı düzenledi. Fakat Timur hastalanmış, yatağı düşmüştü. Hekimbaşı Fazlullah, ona ölüm döşeğinde olduğunu apaçık bildirdi. Bunun üzerine Timur vaziyetini hazırladı. Sayar adamlarını, orduda bulunan torunlarını yanına çağırarak, ölüm döşeğinde bir konuşma yaptı.
Timur Ölüm döşeğinde şunları söyledi: 


        "Oğullarım,          
         Milletin refahını, saadetini sağlamak için sizlere bıraktığım vasiyeti ve tüzükleri iyi okuyun, asla unutmayı ve tatbik edin.
         Milletin dertlerine derman bulmak vazifenizdir. 
         Zayıfları koruyun, yoksulları zenginlerin zulmüne bırakmayın. "Adalet ve iyilik etmek" düsturunuz, rehberiniz olsun. 
         Benim gibi uzun saltanat sürmek isterseniz, kılıcınızı iyice düşünerek çekiniz, bir defa çektikten sonra da onu ustalıkla kullanınız. 
         Aranıza nifak tohumları ekilmemesi için çok dikkatli olun. Bazı nedimleriniz ve düşmanlarınız nifak tohumları saçmaya, bundan faydalanmaya çalışacaklardır. Fakat vasiyetimde size idare şeklini, ana ilkelerini gösterdim. Bunlara sadık kalırsanız taç başınızdan düşmez.
        Ölüm döşeğimde söylenen babanızın bu sözlerini unutmayın.
        Benden sonra hakan Pir Muhammed Cihangir olacaktır. Ona, bana itaat eder gibi itaat edeceksiniz. Kumandanlarım, şimdi itaat yemini ediniz!" (Ve bütün kumandanlar, saray adamları, ağlayarak yemin ettiler.)


          Timur, 19 Mart 1405 günü vefat etti. Son sözü "Lâilâhe illallah" oldu. Cenazesini mumyalayarak Semerkant'a götürdüler. Sağlığında çok sevdiği torunu Muhammed Sultan için yaptırdığı türbeye, torununun yanına gömüldü.
------------------------------------------------------------------------------------------------
       
       Yirmi yedi ülkenin hâkanı olan Timur Han, başarılarının sırrını 12 maddede toplamış ve bunlara, oğullarının da uyması vasiyetiyle eserinde şöyle belirtmiştir:


1. Allahü teâlânın dînini ve hazret-i Muhammed’in şerîatini dünyâya yaymayı esas edindim. Her zaman her yerde İslâmiyeti tuttum.


2. Etrâfımda olan adamları 12’ye ayırdım. Gerek ülkeler fethi ve gerekse fethettiğim ülkeleri idârede bunların bâzısı bana kolları, bâzıları meşveretleriyle yardım ettiler. Bunların ikbâlinin artması için istihdam ettim. Bunlar sarayımın süsüydüler.


3. Düşman ordularını mağlup ve eyâletler feth etmekte âlimler ve emirlerle istişâre ettim. Hükümet idâresinde yumuşaklık, insâniyet ve sabırla hareket ettim. Hiç meşgul olmuyor gibi görünürken her şeyi basîretim altında bulundurdum.


4. Hükümet idâresinde kânunlara riâyet ve intizam o dereceydi ki vezirler, emirler, askerler ve halk bir üst sınıfa çıkmak için can atar halde değildi. Her biri bulunduğu sınıftan memnun olarak vazifesini yapardı.


5. Zâbit ve askerlerime cesâret vermek için altın ve cevâhir sarfından çekinmedim. Onları soframa oturttum. Böyle kıymetli bâzûların ve cengaverlerimin yardımıyla yirmi yedi imparatorluğun hükümdârı oldum.


6. Adâlet ve tarafsızlıkla Allah kullarının hep iyiliğini istedim ve onların teveccühünü kazandım.


7. Seyyidlere, ulemâya, fukahâya ve târihçilere mümtaz muâmele ettim. İyi ve cesur adamlar (Çünkü Allah böylelerini sever) benim dostlarımdı. Ulemâyla sıkı münâsebette bulundum. Bunlarla istişare ettim. Bunların hayır duâları bana zaferler temin etti. Derviş ve fakihleri himâye ettim. Bunlara zerre kadar fenâlık etmemeye uğraştım ve hiçbir taleplerini reddetmedim. Başkası aleyhinde söyleyenleri sarayımdan kovdum. Bunların sözlerine ve iftiralarına hiç ehemmiyet vermedim.


8. Her teşebbüsümü başarmakta sebatkâr idim. Bir projeyi bir kere kabul ettim mi artık bütün zihnim onunla meşgul olurdu. Onu muvaffakiyetle başarmadıkça aslâ terk etmedim. Hiçbir vakit hâlim (davranışlarım), kâlime (söylediğim sözlere) aykırı olmadı.


9. Halkın hâline vâkıf idim. Büyüklere kardeşim, küçüklere çocuklarım gibi muâmele ettim. Her eyâlet ve her şehrin ahâlisinin durumuna ve seciyesine göre âdetler edindim.


10. Bir kabîle veya bir Arap, bir Acem göçebesi bayrağım altına girmeği dileyince beylerini şerefle, diğer adamlarını mevkilerine göre îtibârla kabul ettim. İyilere iyilikle muâmele ettim ve kötülere fenâlıklarını iâde eyledim.


11. Oğul, torun, dost, müttefik benimle bağlantısı olan herkes iyiliğimden nasibdâr oldu. İkbal ve saâdetimin parlaklığı ve yüksekliği hiç kimseyi unutmaya sebep olmadı.


12. Gerek leh, gerek aleyhte hareket etsinler, her zaman askerlere hürmet ettim. Sürekli bir saâdeti, çabucak kayboluveren şeye üstün tutan adamlara teşekkür etmek borçtur. Onlar cihâda koşuyor ve hayatlarını fedâ ediyorlar.


--------------------------------------------------------------------------------------------------------------


Kişisel Görüş:


       Timur aslında batı sınırında gaza ile meşgul olan Osmanoğulları’nı takdir ile izlemekte idi. O sıralar kendisinin hedefi Çin’in fethi idi ve ordusunu bu yönde hazırlamaktadır. Ancak İran ve Azerbaycan topraklarında Türkmen beyi kara Yusuf’ un yaptığı  yağmalar ve Bağdat hükümdarı Ahmet’in yeniden tahta geçip Timur’a kafa tutması Timur’u onları cezalandırmak için Batıya dönmeye mecbur etmiştir. Yıldırım Bayazid’ in onlara arka çıkması ve mektuplarında kullandığı  aşağılayıcı üslup, Timur’a karşı Memlük, Bağdat, Türkmen ve Osmanlı güçlerinin birleşme ihtimali Timur ‘u bu ittifakı daha başlamadan ezmek zorunda bırakmıştır.


       Bu seferin amacı Türklere ve Osmanlı’ya zarar vermek değil, tamamen kendi mülkünü ve egemenliğini koruma çabasında olan bir hükümdarın hareketleridir. Yıldırım Bayazid Hanı taabiyete davet etmesi ise garipsenecek bir durum değildir. O dönemde tüm Türk dünyasında hükümdarlar Cengiz Han sülalesinden gelmektedirler. Buna Altun soy denmektedir. Ve Türklerde Hanlık tuğu bir kez kalkınca  buna Türk soylular intiba eder. Türklerde birden fazla devlet olmaz, devlet tektir ama sülaleler farklıdır. Timur devleti Cengiz Han’ın halefi olma iddiasında idi ve bu nedenle Büyük Hanlığın bağlıları olan Selçuklu topraklarında hükmeden ve Türk dünyası içinde daha önce han çıkarmamış bir soy olan Kayı boyundan gelen Osmanlıları bağlılığa çağırması normaldir. Kendisini Emir i Türkistan olarak nitelendirmiştir. Osmanlı devleti örneğin bir seçim yapmış ve Timur’ un Türk dünyasında( Turan) egemenliğini kabul etmeyerek onunla hanlık mücadelesine girmişlerdir. Ve kaybetmişlerdir. Ama örneğin Kırım Hanlığı Osmanlı ile sınırdaş olunca savaşsız Osmanlı egemenliğini tanımış ve Türklerde hanlığın tek olduğu fikrini gayet güzel örneklemiştir. Daha sonra Çelebi Mehmet Han’ın oğlu II Murat Han Timur devletinin egemenliğini tanıyacaktır. Mesele bir cihangirlik mücadelesidir. Hatta sonradan Osmanlılar, Yavuz Sultan Selim döneminde Iranı aşarak Orta Asya’ yı da taabiyet altına almayı düşünmüşlerdi. Fakat buna Yavuz’un ömrü kifayet etmemiştir.


       Örnekleri şu yüzden veriyorum ki,  Türklerin yaşadığı bu geniş coğrafyadaki devletler birbirlerine ilgisiz değildir. Timur devletinin yıkılışından sonra bile o bölgede kurulan hanlıklar Türk dünyasındaki büyüklüğünden dolayı Osmanlı hanedanlığını bir üst hanedan olarak tanımışlardır. Sovyet öncesi dönemde bile o bölgedeki aydınlar Istanbul ile kendi ülkeleri arasında mekik dokumuş ve Türk dünyasında bugün eksik olan kültürel ve siyasal iletişime örnek olmuşlardır. Timur’ un Yıldırım’ dan istediği daha sonra Osmanlıyı tanıyan  oradaki hanlıkların yaptığı gibi kendisinin tanınması idi, O kendisine göre Türkistan Emiri Turan Hakimi ve Cengiz soyunun gürkanıdır.


       Altınordu meselesi ise daha şahsidir. Altunordu Hanı Toktamış’ ı tahta geçiren Timur’un kendisidir. Toktamış Timur Kafkasya seferindeyken Timur’ un gözbebeği şehri Semerkant’ ı yağmalamaya kalkmış, Timur’un hareket etmesiyle af dilemiş, sonra bir kez daha ihanet etmiş, kendi toprağında yenilmiş ve sonra yeniden toplanıp Timur’a kafa tutunca da acımasızca, halkı ve şehirleri ile beraber cezalandırılmıştır. Amaç Rusların önünü açmak değildir. Zaten o dönemde Rusların esamesi okunmamaktadır. Köle olmaktan başka bir vasıfları yoktur Türklerin gözünde.


       Şimdi vaziyet budur.


       Gelelim en önemli mevzuya : Edep ve Haya anı icab iderkim Etrak taifesinden ( Türk soyundan ) olan bir kimesne (kimse) heçbir vakit  kendü neslünden olan Hanına asi olmaya ve dahi anın ismini zikrüderken  zevzeklük itmey.Hak teala hazretlerünün dövlet tacu ile taçladugu ve hükümdarlık nişanu ile nişanladuğu, cümle ömrünü gaza, cihad, hayır ve hasenat üzre geçirmüş, alimleri himaye idüp zalimleri cezalandırmuş bir emir ü müsliminin( Müslümanların emirinin) gıyabından ve dahi  ardından kelam iderken  ZORBA  kimin(gibi) hayasuzca, kendini bilmez,cahilane söz idmek maazallah hakkın gazabınun ve musibetinün kişi oğluna musallat olmasına vesile olur.


       Emir ü Türkistan ve Melik i  Turan  Temür Gürkan Han ı  hakkıylen  mütaalaa idmek istersenüz, bu fakirün  tavsiye iddüğü ol  kitabun tedris edilmekligü icap ider ki anlar dahi şöyledir :


Manole Neagoe: Üç Bozkırlı,
Jean Paul Rox : Aksak Temür
Justin Marouzzi : Tamerlane,
Harold Lamp : Timurlenk 
Rene Grousset : Bozkır İmparatorluğu 
Şerafeddin Yezdi : Zafername.

31 Temmuz 2012 Salı

İLHANLI ORDUSUNDA HİYERARŞİ: ASKERÎ YETKİLİLER VE NİTELİKLERİ



Cengiz Han, Moğolların genişleme harekâtının en önemli unsuru olması
sebebiyle, orduya ehemmiyet vermiş; selefleri de onun kurduğu ordu
sistemini geliştirmişlerdi. Cengiz Han ve takipçilerinin orduları genelde,
aileleri ve sürüleriyle hareket eden kabile güçleri şeklinde kalma eğiliminde
idiler. Moğol Devleti’nde var olan feodal ilkelerin hemen hepsi, ordu için de
geçerli idi. Neredeyse tümü hafif donanımlı süvariydi ve yegâne silahları yay
idi. Hâkimiyetinin başlangıcından itibaren Cengiz Han ordusu içinde Moğol
unsurlara taktik ve donanım bakımından oldukça katkı sağlayan özellikle
Türk ve Çinli unsurlar da bulunmaktaydı. Bu unsurların sayısı, Moğollar
Batı Avrasya ve Orta-Doğu’ya yayıldıklarında daha da artacaktı1.


Cengiz orduları, iki temel amaç olan taktik ve disiplini sağlamak üzere
on binlik, binlik, yüzlük ve onluk olmak üzere, onluk (decimal) sisteme göre
tanzim edilmişlerdi. Merkezî otoriteyi sağlamak ve kabilevî bağları ortadan
kaldırmak bakımından en uygun yol, bu onluk sistem uygulamasıydı. Bu
sistemle Moğol, Tatar, Kereit, Nayman gibi unsurlar artık Yeke Moğol Ulus
olarak bir otorite altında toplanmış, hepsi birer urug olmuşlardı2.


Elbette ki bu sistem, Cengiz Han’ın kendisi tarafından icat edilmemişti.
Bu sistemin Mete Han’a kadar uzanan bir geçmişi olup, benzer uygulama
Orta Asya menşeli diğer konargöçerler arasında da mevcuttu. Kitan ve
Curcidler de bu sistemi kullanmışlardı. Cengiz Han ordu hiyerarşisinde, ast
ve üst sınırlarını kati bir biçimde belirleyerek itaatsizliğe kesinlikle taviz
vermemiş, birlikler arası geçişi de ölüm cezası ile yasaklamıştı3.


Strateji ve lojistik amaçlar için ordu, çeşitli kamplara, ordo/ordulara
ayrılmıştı. Bunların kumandası, noyan (çoğ. Noyad) veya noyin unvanlı,
Cengiz Han ailesi ile bir şekilde kan akrabalığı bulunan kişilere verilirdi.
Ordu içi disiplin ve sadakat, akrabalığın önüne geçirilerek klanların
dağılmaları önlenmiştir. Evlenme yolu ile Cengiz ailesine akraba olmuş
kürgen veya küregen unvanlı kumandanlar, kadınlarına nazaran daha alt
mertebede bulunurlardı. Kadınlar bu birliği, çeyizinin (incu) bir kısmı olarak
getirirdi4.


Cengiz Han fetihlerinin İran coğrafyasında siyasî bir teşekküle
dönüşmesi sonucu ortaya çıkan İlhanlı Devleti, gerek kültür ve gerekse
kurumlar bakımından Yakın ve Orta Doğu coğrafyasında temasta bulunduğu
devletlerden etkilenmişti. Bunun izleri, askerî teşkilatta da görülmektedir.
Asya bozkırlarından İran ve Orta Doğu coğrafyasına gelen Moğollar, ilk
olarak üretim-tüketim alışkanlıklarını, Türk ve İslam toplumlarını örnek
alarak değiştirmişlerdir. Yakın Doğu’daki tarım toplumlarının istikrar ve
düzeni, konar-göçer Moğolları da ezp ederek toprağa bağlamış, bu sayede
devletin yapısı daha müessir ve belirgin hale gelmiştir. Moğolların bu
coğrafyadaki rakibi olan Memlûk Devleti, Moğollardaki askerî değişimi
hızlandıran amillerin başında gelir.


Moğolların İran topraklarında kurdukları İlhanlı Devleti’nin askerî
teşkilatı, bir tez çalışması ile tarafımızdan incelenmiştir. Bu makalede,
İlhanlı ordusunun hiyerarşisi, askerî görevlileri, bunların yetki ve
sorumlulukları, maaşları, sorgu ve cezalandırılmalarına ilişkin olarak, tez
çalışmamız sırasında elde ettiğimiz bilgileri paylaşacağız.


1. İlhanlı Ordusunda Ümerâ-yi Leşker (Ordu Komutanları)


Önce Mete Han, sonra da Cengiz Han’ın teşkil ettiği Asya bozkır
orduları gibi İlhanlı ordusu da, iki temel amaç olan strateji ve disiplini
sağlamak üzere onluk (decimal) sisteme göre tanzim edilmişlerdi. Bu
hiyerarşik düzenin Moğolca isimleri (tümen [çoğ. tümet], mingan [çoğ.
minkat], cagun [çoğ. cagut], arban [çoğ. abrat]) artık geldikleri coğrafyanın
hâkim dili olan Farsça’ya tebadül etmişti. Bu birimler için, İlhanlı ordusunda
kullanılan ıstılahlar şunlardı: tümen5 (çoğ. tümenât, 10.000’lik birlik), hezâre
(çoğ. hezârehâ, 1.000’lik birlik), sede (çoğ. sedehâ, 100’lük birlik), dehe
(çoğ. dehehâ, 10’luk birlik). Bu birliklerin başında bulunan emîrler de
sırasıyla emîr-i tümen, emîr-i hezâre, emîr-i sede, emîr-i dehe idi6.


Bu emîrlerin tümü, noyan/noyin/no’in adı verilen askerî aristokratlara,
umumî kumandanlara bağlıydılar7. Noyanlar, İlhanlı Devleti tarihinin her 
döneminde kilit rol oynamışlardı. Bu noyanlar, birden fazla tümenin emîri
olabildikleri gibi sadece bir tümenin de emîri olabilmekteydiler. Ortaçağ
Türk-İslam teşkilat tarihi bakımından önemli bilgiler sunan el-Kalkaşandî,
eserinde noyan (el-nûyân) için şu tanımlamayı yapmaktadır: “Kaan
memleketlerinde (bi el-memâlik el-kâniyye) reislerin elkâbıdır. Saltanatın,
ulus ümerasının ve vezirin nâibi gibidir. Bunlar, İran memleketinde
varlıklarını Ebî Sa‘îd dönemi sonuna kadar devam ettirmişlerdir.”8


İlhanlı Devleti’nde Çurmagun Noyan ile başlayan ve Baycu Noyan ile
devam eden bir noyanlar hâkimiyeti ve nüfuzu, kendisini her dönemde
hissettirmiştir. Abaka Han zamanında Samagar, Baynal, Sülemiş, Çoban
noyanlar; Olcaytu Han döneminde (1304–1316) Emîr Kutluğşâh Noyan ve
Çoban Noyan’ın en yüksek askerî mevkide bulundukları görülmektedir9.
Kutluğşâh, Gazan Han (1295–1304) döneminde önemli emîrlerden olup
nüfuzunu Olcaytu Hüdâbende zamanında da devam ettirmiştir. Çoban’ın
nüfuzu ise Ebû Sa‘îd Han zamanında da sürmüş, kaynağın dediğine göre,
“hatta Emîr Çoban tüm Ebû Sa‘îd memleketini eline geçirmişti”10.


Olcaytu Sultan Tarihi’nin girişinde, Kâşânî tarafından verilen 25 emîrin
isimleri ve tasvirleri, İlhanlı döneminin askerî yapılanması hakkında bize
malumat vermekte ve bazı soruları cevaplamamıza yardımcı olmaktadır.
Verdiği malumata göre, İlhan Olcaytu döneminin emîrleri şunlardır:
1) Emîr Kutluğşâh Noyan11
2) Çoban Noyan12
3) Emîr-i muazzam Pulad Çinsang.
4) Emîr Hüseyin
5) Emîr Sevinç Aka13
6) Emîr-i kebîr İrencin
7) Emîr Muiziddin İsen Kutluk
8) Emîr Togan: Bağdad emîr-i tümenidir.
9) Emîr Ali Kuşçi                                                                                                                                     10) Emîr Sutay Ahtaci: Diyarbekir bölgesinin emîridir. Fırat ırmağını
ve Şam sınırını korumak üzere görevlendirilmiştir.
11) Emîr Körbuka: Diyarbekir, Rum ve civarının emîr-i tümenidir.
12) Emîr Casamura Sultan: Horasan garnizonunun emîridir.
13) Emîr Algu: Horasan’da Narin emîr-i tümenidir.
14) Emîr İlyasmış: Diyarbekir civarında bir bölgenin korumasını
üstlenmiştir.
15) Emîr Bektut: Amûye (Ceyhun) Irmağı sınırını korumaktadır.
16) Emîr Turumtaz14
17) Emîr Dana
18) Emîr Noldar
19) Emîr Ramazan Gürkan
20) Karançuk
21) Emîr Baydu: Anadolu’da bulunmaktadır.
22) Emîr İnak Tokmak: İlhan Olcaytu’nun akrabasıdır.
23) Emîr Hirze Muhammed
24) Emîr Sorakan Başkırd
25) Emîr Taştemür15.


Ümeranın devlet yönetimindeki yerine gelince, ilhanlar üzerindeki
nüfuzları oldukça fazla idi: İlhan Ahmed Teküder ve Şehzade Argun
arasındaki mücadele sırasında (1283–1284) Ahmed Teküder, nüfuzlu
emîrlerden olan Alinak’ı yanına çekmek için kızını ona vermişti16. Yine
Geyhatu’nun tahta oturması sırasında (1291) Emîr Çoban ve Kurmuşi,
Geyhatu’nun tarafını tutarlarken diğerleri buna itiraz etmiş ve netice
isteklerinin hilafına gerçekleşince bulgak, yani isyan çıkarmışlardı17.
Emîrlerin nüfuzlarının arttığı ve ilhanlar için tehlike oluşturmaya
başladıkları dönemler de mevcuttu. Argun Han saltanatının en önemli emîri
olan ve onun tahta oturmasında büyük emek sarf eden Buka, Argun’un
ilhanlığı sırasında çok nüfuz kazanmış, Emîr Buka’nın tasvip etmediği hiçbir
iş gerçekleşemez olmuştu. Öyle ki, Tebriz emîri Ali, İlhan Argun’un yarlıg
ve payzesi ile huzuruna gelen elçileri dahi Emîr Buka’nın altamgası
olmaksızın kabul etmemekteydi18.


Sivil otoriteyi temsil eden vezirlere nisbetle, emîrlerin mevkilerinin
daha yüksek olduğunu görmekteyiz. Hülagu ve Abaka hanlar zamanında                                                vezirlerin, ilhanın katına çıkmadan önce emîrler ile istişare (kengaç) etmesi
yönünde bir teamülün var olduğunu, Emîr Çoban ile Emîr İrencin arasında
geçen şu diyalogdan anlamaktayız: Vezir Tâceddin Alişâh, yapılan bir
yolsuzluk sebebiyle, gece vakti, af dilemek için Sultan Olcaytu’nun
huzuruna varmıştı. Bunun üzerine Emîr Çoban, kendisine ve diğer ümeraya
danışılmadan ilhan ile görüşülmesine öfkelenerek Emîr İrencin’e şöyle
serzenişte bulunmuştu: “Hülagu Han ve Abaka Han devirlerine yazık! Birisi
padişaha bir şey arz edecek olsa idi, tüm ümera ile istişare etmeden bunu
yapamazdı. Fakat, şimdi durum o raddeye geldi ki, Tâcik, emîrlerle istişare
etmeden gece yarılarında padişah ile yalnız kalıyor, istişarede bulunuyor,
ümeranın rey’ini zâyi ediyor! Hâce, emîri ve onun konuşan dilini
susturdu!”19. Emîr Çoban’ın bu yakınması, İlhanlı Devleti’nde ümera ve
vüzeranın birbirine olan konumlarını ortaya koyması bakımından önemlidir.


İlhanlı askerî sistem ve hiyerarşisi içinde yer alan diğer görevliler
şunlardı:


2. Şıhne


Bu ıstılahın öncelikli anlamı murâkıp ve muhâfızdır. Doerfer bu ıstılah
için, “gönüllü olarak ilhak olmuş topraklara atanan görevli” demektedir20.
Fakat gerçek anlamda şıhne, fethedilen topraklarda, sultan adına idareyi ele
alan yeterli sayıdaki askerî birlik demektir. Bu teriminin ve müessesenin en
çok Büyük Selçuklular tarafından kullanıldığına şahit olmaktayız21.
İlhanlılardan önce, Moğollar tarafından kullanılan ve bu ıstılahı karşılayan
kelime baksak ve daruga idi. İlhanlılar döneminde, fethedilen topraklara ve
kalelere birçok defalar şıhne tayini yapılmıştı. Örneğin, Bağdad’ın fethinden
(1258) hemen sonra Hülagu, buraya bir şıhne tayin etmiştir22. 1284 tarihinde
Tonsga, Argun Han tarafından Bağdad şıhneliğine yollanmıştır23. Yine
Geyhatu’nun yakın emîrlerinden Muhammed Şikurçi, bu ilhan döneminde
Bağdad şıhnesidir24.


Şıhnelik haricinde bir de şehirlerin emâreti söz konusudur: Bağdad’da
Tonsga öldükten sonra (1288), yerine Baydu Şikurçi şıhne olarak atanmış;
Ordu Kiya ise Bağdad emîri olmuştu. Yine Argun Han döneminde Şirâz
emîrliği (emâret-i Şirâz) Cuşi’ye verilmişti. Errân, Tebriz ve Kuçan’daki
emîrler de Cuşi’nin nökerleri, yani muâvinleri olarak tayin edilmişlerdi25.
Müşrifler bu şehir emîrlerini teşrif etmekte, yani denetlemekteydiler.
Sa‘düddevle’nin Bağdad’a müşrîf olarak gönderilmesini tanımlarken
Reşîdüddin’in kullanmış olduğu tâbirden, müşriflerin sadece mülkî işleri
değil, askerî işleri ve idâreyi de teşrîf ettikleri ortaya çıkmaktadır26. Baydu
döneminde ise Bağdad şıhnesi, Muhammed Şikurçi’dir27. Ayrıca, eyaletlerde
bulunan şehzadeler, askerî işlerle ilgilenmemekte olup bu işlere ümera
bakmakta idi. Şehzadeler, askerî görevleri ifa etmekten ziyade, İlhanlı
otoritesinin bir temsilcisi olmak üzere taşrada bulunuyorlardı28. Gazan’ın
Horasan valiliği sırasında, bu bölgenin emâreti Emîr Nevrûz’da olduğu gibi,
İlhan Olcaytu Horasan’da bulunduğu sırada buranın emîri Argudak Noyan
idi ve askerî yetkiler onun elindeydi29.


3. Kütvâl/Mustahfız-ı Kal‘a


Kütvâl ıstılahı, Hintçe’den Farsça’ya geçmiş, İlhanlı ordu teşkilâtında
da kullanılmış bir kelimedir. Hintçe kota (kale) ve pâla (muhafız)
kelimelerinin terkibinden meydana gelmiştir. Bu ıstılahın Gazneli Mahmûd
tarafından İran’a getirildiği tahmin edilmektedir30. İlhanlı Devleti askerî
teşkilâtı içerisinde de kütvallerin, yani kale müstahfızlarının bulunduklarını
görüyoruz. Örneğin Abaka Han döneminde Akbek adlı bir emîr, Âmûye
(Ceyhun) Kalesi müstahfızı olmuş ve Barak’ın faaliyetlerine karşı burayı
korumuştur31. Ayrıca Kâşânî’nin eserinde, Erbil Kalesi kütvalliğinin Abaka
Han tarafından Kıyatlılara verildiği zikredilmektedir32.


4. Bugavul/Bukavul


Bu emâret, daha önceleri çaşnigirlik ile vazifeliydi33. İlhanlılar
döneminde, askerî işleri düzenleme ve teftiş görevi başta olmak üzere, asker
sayısının saptanması, gelirlerinin düzenlenmesi, levazımatın tedariki ve
dağıtımı sorumluluklarını uhdesine almıştı. Birliklerin hareket hatlarının,
lojistik stratejinin belirlenmesi; savaş sonunda elde edilen ganimet ile sürek
avı sonrasında avlanan hayvanların pay edilmesi34 yine bu emîrin
sorumluluğundaydı. Kurultay ve toylarda yasavul ile birlikte oturma
düzeninin belirlenmesini ve hiyerarşinin bozulmamasını sağlardı.
Nahçivânî’nin ifadesine göre, her tümen için bir bukavul görevlendirilmekte
ve bukavullar maaşlarını divân-ı büzürgten almaktaydılar35. İlhanlı ordu
sisteminde Bukavul-i tümen haricinde bukavul-i hezâre ve bukavul-i sede
adlı görevliler de bulunmaktaydı36.


5. Yurtçi


Bu görevli, herhangi bir sefer esnasında, yaylak ve kışlakta, av
mekânlarında ve diğer her menzilde ilhanın, şehzadelerin, emîrlerin,
inakların ve diğer devlet erkânının konaklayacakları yeri tayin ederdi.
Nahçivânî, tüm bu devlet mensuplarının, padişahın çadırını görecek şekilde,
yurtçi tarafından yerleştirilmeleri gerektiğini söylemektedir. Buna ilave
olarak, yurtçi bu konaklama yeri bilgilerini gizli tutacak, padişah ve yukarıda
sayılan devlet erkânının konakları, başkaları tarafından bilinmeyecekti37.


Yerleşme düzenine baktığımızda, şehzadeler ve ulus emîrleri sağ tarafa;
vezirler ve divan üyelerinin de padişahın konağının soluna konuşlandıklarını
görürüz38.


6. Yasavul/Yasa’ul


Ordu içinde, kurultaylarda, toylarda askerî hiyerarşiyi teftiş eden ve
mevkileri tayin eden görevlidir. Bu görevli, sefer zamanında askerin nasıl bir
düzen içinde hareket edeceğini de belirlerdi. Ayrıca, bukavulun da yardımını
alarak kurultay ve toylara davet edilenlere, ilhanın buyruklarını tebliğ
ederdi39.


7. Bularguçi


Bulargu terimi, kaybolmuş herhangi bir eşya anlamına gelmektedir40.
İlhanlı askerî teşkilâtında da bularguci adıyla anılan bir görevlinin varlığına
şâhit olmaktayız. Bu görevli, kaybolmuş at, deve, katır ve eşek gibi
hayvanları; gulâm ve cariyeler ile savaş teçhizatını bulmak ve sahibine
teslim etmekle yükümlüydü. Bu emîr, dîvân-ı büzürg tarafından tayin edilir
ve özellikle sefer veya göç esnasında, nökerleri ile birlikte konakları (yurt)
gezerek askerlerin kayıp eşyalarını belirler, bulunan eşyaları toplar ve
sahibine iade ederdi. Kaynağın verdiği bilgiden anlaşıldığına göre bu görev,
sadece askerî amaca hizmet etmemekte, sivil anlamda da sorumluluk
taşımaktaydı41.


8. Tavacı


Asker toplama işi için İlhanlılar yasamişi tabirini kullanmaktaydılar42.
İlhanlı ordusunda, asker toplamak ve askerî kıtaların teftişine memur olan
görevli tavacıdır. Bu görevli, aynı zamanda idam cezasının infazına da
nezaret etmekteydi43.


9. Hatunların Muhafız Birliği Emîrleri


İlhanlı Devleti’nde, hanedan hatunlarına, özellikle ilhanın ilk hatununa
ait kendi çadırı, sarayı, yani ordusu bulunmaktaydı. Bu orduların askerlerce
korunduğu ve bu askerlere de emîrlerin kumanda ettiği, kaynaklarda açıkça
belirtilmektedir. Örneğin İlhan Argun döneminde Gazan Bahadır ve Eşek
Toklu, Olcay Hatun’un ordu emîrleriydiler44.


Ümeranın Maaşı ve Maaşların Miktarı


Gazan Han dönemine gelinceye değin, İlhanlı ordusunda askerlere
düzenli olarak herhangi bir nakit ya da maaş (mersûm ve câmegî)
ödemesinin yapılmadığını45 biliyoruz. İlhanlı ordusu, kendi kendini
destekleyen bir yapıya sahip olup, ihtiyaç duyulmadığı sürece ilhandan
yardım almamaktaydı. Fakat düzensiz bir şekilde, arızi durumlarda ilhanların
askere para dağıttığı mevzubahistir. Aynı zamanda bazı kaynaklar, Hülagu
zamanından itibaren, yalnızca tümen emîrlerine olmak üzere, düzenli maaş
dağıtıldığı yönünde malûmât vermektedirler. el-Kalkaşandî, Mesâlik el-
Ebsâr’dan aktararak şunları söylemektedir: “Hülagu (Hûlâkû) zamanından
beri her tümen noyanına (nûyin el- tûmân) 10.000 dinar maaş verilirdi. Daha
sonraları buna kanaat etmediklerinden bu miktar 50 tümen dinara, yani
500.000 dinara yükselmiştir. Sonra bu miktar 40 tümene düşmüştür. Çoban,
beylerbeyiliği46 (beklârî-bek) zamanında 300 tümen dinar, yani 3.000.000
dinar almıştır. Binlik emîri (emîr el-elf) 1.000 dinar maaş almaktaydı.
Yüzlük emîri (emîr el-mi’e), onluk emîri (emîr el-‘aşere) ve diğer askerler
100 dinar maaş almaktaydılar ve maaşlarında fark yoktu. Yüzlük emîri ve
onluk emîri, askere ait olan şeylerden kendilerine biraz alarak, aradaki farkı
temin ediyorlardı. Her bir taife için yerleşecekleri yerler verilmişti ve bunlar
Hülagu’dan itibaren seleften halefe tevarüs etmekteydi.”47


İlhanlı ordusunda askerlerin almış oldukları maaşlar hakkında bilgi
veren diğer bir kaynak, Risâle-i Felekiyye’dir. Bu esere göre, İlhanlı
Devleti’nin son dönemlerinde el-emîr el-kebîr olarak adlandırılan ser-leşker
Sa‘dullah Bîg’in maaşı (mersûmihu) senelik 30.000 dinardır; ücret Şirvân
emvâlinden karşılanmıştır48. Pehlivân Ebû Tâlib mesuliyetinde (bi-ihtimâm
Pehlivân Ebû Tâlib) bulunan Sultâniye Kalesi’ndeki 100 nefere 200’er
dinar; toplamda ise 20.000 dinar ödenmiştir. Yine Hacı Ali ihtimâmındaki
el-Nacak Kalesi’nde bulunan 70 nefere 100’er dinardan toplam 7.000 dinar
ödeme yapılmıştır49. Horasan askerlerinden Moğol ve Tâciklerin (Moğol
olmayanlar) berâtlarına göre ödenekleri şöyle idi: el-Emîr el-A‘zâm ‘AcebŞîr
tümenine 100.000 dinar; el-Emîr el-‘Âdil Ali Şîr tümenine 80.000 dinar
ve el-Emîr Rüstem hezâresine, 10.000 dinar olmak üzere Moğol askerleri
toplam 190.000 dinar. Tâciklerin, yani Moğol olmayan askerlerin maaşları
ise, Emîr-i Mu‘azzam Fahrüddin uhdesindeki her askere 500 dinar olmak
üzere toplam 50.000 dinar. Sözü edilen bu emîrlerin maaşlarına
baktığımızda ise, Emîr el-A‘zâm ‘Aceb-Şîr (emîr-i tümen) 20.000 dinar;
Emîr el-‘Âdil Ali Şîr (emîr-i tümen), 20.000 dinar; Emîr Rüstem (emîr-i
hezâre) 5.000 dinar almaktaydı50.


Maaşların miktarlarından anlaşılacağı üzere, maaşlar mevkilere göre
farklılık gösterdiği gibi, bulunulan bölge ve zaman göre de farklılık
göstermektedir. Bu yüzden, belli bir maaş cetveli ortaya çıkarmak zordur.
Yalnızca sınırlı bir şekilde, yıldan yıla verilen maaşların miktarları tesbit
edilebilmektedir.


Emîrlerin Yargılanmaları ve Cezalandırılmaları


Emîrlerin, işlemiş oldukları suçlardan ötürü sorgu (tegişmişi) ve yargıya
(yargu) tâbi tutuldukları malûmumuzdur. Yapılan yargu sonucunda, idama
mahkûm etme (be yargu resâniden) yanında, çoğunlukla sopa vurma veya
falaka cezasının (çûb zeden) verildiğini görmekteyiz51. Emîrlerin yarguya
tâbi tutulmalarına ilhanlar da nezaret etmekteydiler. İlhan Geyhatu,
kendisinin tahta oturması sırasında isyan eden, yani bulgak çıkaran emîrlerin
yargusuna bizzat nezâret etmişti52. Gazan Han, ikinci Şam seferi sırasında,
(1302) savaş meydanından kaçan emîrleri yarguya tâbi tutmuştu. Sorgulama
ve mülâkat işlemine tegişmişi dediklerine bu yargu işlemi sırasında tesadüf
ediyoruz53.


Burada hemen belirtmek gerekir ki, emîrlere uygulanan yargu, sadece
suç işlenmesi durumunda yapılan bir iş değil, mutad olarak, genel yoklama
niteliğinde bir işlemin de adı idi. Zira, 1308 yılı Temmuz ayında
Sultâniye’de yapılan bir yargu işlemini tasvir eden Kâşânî, “her birinin
gayret ve çabası; tehir ve kabahati ortaya çıksın diye bir zaman yargu ile
meşgul oldular” demektedir54. Yine bu durumu teyit eden başka bir örnek,
Emîr Çoban, Polad Çinsang ve diğer bazı emîrlerin İlhan Olcaytu huzuruna
çıkarak “mutad bir şekilde yapılan yargu işlemini neden uzun zamandır
yapmadığını” sormalarıdır55.




KAYNAKÇA


al-M.ZANDAR.N., eAbdollah Ibn Mohammad Ibn Kiy.. (1952). Die Res.la-ye
Falakiyya. (haz. Walter Hinz). Wiesbaden.
BARTHOLD, V. V.. (1990). Mo.ol .stilas.na Kadar Turkistan. (Cev. Hakk. Dursun
Y.ld.z). Ankara.
BENAK.TI. (1378). Ravzat ulifl-Elbab fi Tevarih el-Ekabir ve el-Ensab (Tarih-i
Benakiti). (tas. Caefer .iear). Tahran.
BOSWORTH, C. E.. gArmy, Islamic to the Mongol Periodh. Encyclopedia Iranica.
I, 499.503.
DAWSON, Christopher. (1987). Mision to Asia. Toronto.
DOERFER, Gerard. (1963) .Turkische und mongolische Elemente im
Neupersischen. Wiesbaden.
EBRU, Hafiz-i. (1350). Zeyl-i Camie el-Tevarih-i Re.idi. (Ne.r. Hanbaba Beyani).
Tahran.
el-KALKA.ANDI, Ahmed b. Ali. (Tarihsiz). Subh el-Ae.a fi S.naeat el-.n.a. (tah.
Muhammed Huseyin .emseddin). Beyrut.
EMIN, .emis .erik. (1357). Ferheng-i .stilahat-i Divan-i Devran-i Mo.ul. Tahran.
ERDEM, .lhan. (1995). Turkiye Selcuklular.-.lhanl. .li.kileri (1258.1308).
(Bas.lmam.. Doktora Tezi) Ankara.
GR.GOR, Aknerli. Mo.ol Tarihi. (1954). (Cev. Hrand Andreasyan). .stanbul.
GROUSSET, Rene. (1993). Bozk.r .mparatorlu.u. (Cev. Dr. M. Re.at Uzmen).
.stanbul.
HEMEDANI, Re.iduddin Fazlullah. (1373). Camie el-Tevarih-i Re.iduddin
Fazlullah Hemedani. (tas. Muhammed Ru.en-Mustafa Musevi). III, Tahran.
HOND.AH, Mir Muhammed b. Seyyid Burhanuddin (MIRHOND). (1339). Tarih
Ravzat el-Safa. V, Tahran.
.BNUL.BR., Ebulferec. (1941). Tarihi Muhtasarudduvel. (Cev. .erafeddin
Yaltkaya). .stanbul.
.MAMI, M. Taki. (1971). .ran Mo.ollar. Devlet Te.kilat.. (A. U. Bas.lmam..
Doktora Tezi). Ankara.
KA.ANI, Ebu el-Kas.m b. Abdullah Muhammed b. Ebi Tahir eAbdullah. (1348).
Tarih-i Olcaytu Sultan. (Ne.r. Mehin Hambeli). Tahran.
LAMBTON, Ann K.S.. gShih.nah. Encyclopedia of Islam (Second Edition). 437-438.
MARTINEZ, A. P.. (1986). gSome Notes on the Il-X.nid Armyh. Archivum
Eurasiae Medii Aevi. V: 129.242.
MAY, Timothy. (2004). The Mechanics of Conquest and Governance: the Rise and
Expansion of the Mongol Empire, 1185-1265. (University of Wisconsin in
Madison. (Bas.lmam.. Doktora Tezi).
___________. (2007). The Mongol Art of War. South Yorkshire.
NAHC.VANI, Muhammed b. Hindu.ah b. Sencer. (1964, 1971, 1976). Dustur el-
Katib fi Taeyin el-Meratib. (Ne.r. eAbd el-Kerim Ali o.li Alizade. I/1, Baku,
I/2, Baku, II, Baku.
OGEL, Bahaeddin. (1964). Sino-Turcica. Cengiz Han ve Cin'deki Hanedan'.n Turk
Mu.avirleri. Taipei.
PIRIEV, V. Z.. (1977). gO Termine Bukaolh. Doklad. Akademi Nauk Azerbaydjana
33(12):63-66.
SAUNDERS, J. J.. (1971). The History of the Mongol Concuests. London.
SINOR, David. (1971). gOn Mongol Strategyh. Proceedings of the Fourth East
Asian Altaistic Conference. Taipei.
SMITH, Jr. John Mason. (2000). gMongol Nomadism and Middle Eastern
Geography: Qishl.qs and Tumensh. The Mongol Empire & Its Legacy. (ed.
Reuven Amitai-Preiss; David Morgan) Leiden. Boston: Brill, 39.56.
SPULER, Berthold. (1987). .ran Mo.ollar.. (Cev. Cemal Koprulu). Ankara.
TEM.R, Ahmet. (1992). gTurk Mo.ol .mparatorlu.u ve Devam.h. Turk Dunyas. El
Kitab.. I. Cilt. Ankara. 385.400.
THACKSTON, W. M.. (1999). Rashiduddin Fazlullahfs Jamieutft-Tawarikh:
Compendium of Chronicles. (ed. .inasi Tekin&Gonul Alpay Tekin). III.
Duxbury.
UYAR, Mustafa. (2007). .lhanl. Devletifnin Askeri Te.kilat.. A.U. Sosyal Bilimler
Enstitusu, (Bas.lmam.. Doktora Tezi) Ankara.
UZUNCAR.ILI, .smail H.. (1970). Osmanl. Devleti Te.kilat.na Medhal. Ankara.


-----------------------------------------------------------------------------------
1 A. P. Martinez, gSome Notes on the Il-X.nid Armyh, Archivum Eurasiae Medii Aevi, V
(1986), 129.242, s. 138; Turkler, Mo.ollar.n vucuda getirmi. olduklar. her sistem ve
te.kilatta bilfiil rol oynam..lard.r, bknz. Bahaeddin Ogel, Sino-Turcica, Cengiz Han ve
Cin'deki Hanedan'.n Turk Mu.avirleri, Taipei 1964; Ahmet Temir, gTurk Mo.ol
.mparatorlu.u ve Devam.h, Turk Dunyas. El Kitab., I. Cilt, Ankara, 1992, s. 385.400; J. J.
Saunders eserinde Turklerin Mo.ollar. hem idari ve hem askeri bak.mdan etkilemi. olmalar.
uzerine bir bolum tahsis etmi.tir, bknz. J. J. Saunders, The History of the Mongol Concuests,
London 1971; C. E. Bosworth, gArmy, Islamic to the Mongol Periodh, Encyclopedia Iranica,
I, 499.503, s. 502.
2 Martinez, gSome Notes on the Il-X.nid Armyh, s. 138; Christopher Dawson, Mision to Asia,
Toronto 1987.s. 32.33.
3 V. V. Barthold, Moğol İstilâsına Kadar Türkistan, (terc. Hakkı Dursun Yıldız), Ankara
1990, s. 409–410; René Grousset, Bozkır İmparatorluğu, (çev. Dr. M. Reşat Uzmen), İstanbul
1993, s. 219; B. Spuler, İran Moğolları, (çev. Cemal Köprülü), Ankara 1987, s. 435; D. Sinor,
“On Mongol Strategy”, Proceeding of the Fourth East Asian Altaistic Conference, Taipei
1971, s. 239.
4 Timothy May, The Mechanics of Conquest and Governance: the Rise and Expansion of the
Mongol Empire, 1185-1265 (University of Wisconsin-Madison, Basılmamış Doktora Tezi
2004), s. 34–37; Timothy May, The Mongol Art of War, South Yorkshire 2007, s. 31–32;
Barthold, Türkistan, s. 408; Spuler, İran Moğolları, s. 436; Grousset, Bozkır İmparatorluğu, s.
219.
5 Tumen buradaki .st.lah manas. itibariyle gon bin adeth demektir. Ka.garl. Mahmud ise
tumen icin gherhangi bir .eyin cok olan.h demektedir, bknz. Ka.garl. Mahmud, Divanu
Lugatift-Turk, (cev. Seckin Erdi-Serap Tu.ba Yurteser), .stanbul 2005, s. 603. Jr. John
Masson Smith, tumen ad. alt.nda te.kilatland.r.lan birliklerin, genelde olmas. gereken say.n.n
ancak %70fi oran.nda te.kil edilebildi.ini soylemektedir. .ddias. uzere, asker sa.layan
ailelerin, at ve techizat bak.m.ndan ne kadar say.da askeri destekleyebilecekleri birincil
etkendir. Ortalama her aile 100 koyun ve 10 ata sahiptir. Bu say.lar azald...nda, ailenin
sa.layabilece.i asker say.s. da azalmaktad.r. Dolay.s.yla tumenler, cok istisnai durumlar
haric, hicbir zaman 10.000 askerden olu.mam..t.r, bknz. Jr. John Mason Smith, gMongol
Nomadism and Middle Eastern Geography: Qishl.qs and Tumensh, The Mongol Empire & Its
Legacy, (ed. Reuven Amitai-Preiss; David Morgan) Leiden, Boston, Brill, 2000, 39.56, s. 39.
40, 2. dipnot. Burada belirtmekte fayda vard.r ki, baz. muas.r kaynaklar tumen say.s.n. yanl..
vermektedirler. Orne.in Aknerli Grigor gbir tumen 30.000 askerden olu.maktad.rh
demektedir; bknz. Aknerli Grigor, Mo.ol Tarihi, (cev. Hrand Andreasyan), .stanbul 1954, s.
25.
6 Kaynaklarda bu .st.lahlara cok s.k rastlamak mumkundur. el-Kalka.andi, Mesalik el-
Ebsarfdan aktararak .oyle demektedir: gBunlar dort tabaka uzerinedir. Bunlar.n en yukse.i
noyin, sonra emir-i tuman olarak tabir edilen on binlik emiri (emiru ea.ereti alaf); sonra binlik
emiri (emiru elf); sonra yuzluk emiri (emiru miee); sonra ise onluk emiri (emiru ea.ere).
Ahmed b. Ali el-Kalka.andi, Subh el-Ae.a fi S.naeat el-.n.a, (tah. Muhammed Huseyin
.emseddin), Beyrut (Tarihsiz), IV, s. 421. Daha once hicbir tetkik eserde tan.mlanmam.. bir
emirlik olan emir-i cehar-hezar/hezare, muhtemelen tumenin bir alt .ubesiydi. Bu emirli.in
var olu.u, tumenlerin gercekte tam olarak 10.000 ki.i de.il de 8.000 veya daha az say.larda
birliklerden olu.tu.u anlam.na gelmektedir. Buna gore, muhtemelen, bir tumen iki ceharhezareden
olu.maktayd.. Biz bu terimi, Re.iduddinfdeki .u kay.ttan o.renmekteyiz: c..ek
Tokli ki emir-i cehar hezar bud... bknz. Re.iduddin Fazlullah Hemedani, Camie el-Tevarih-i
Re.iduddin Fazlullah Hemedani, (tas. Muhammed Ru.en-Mustafa Musevi), Tahran 1373, II,
s. 1168; 1184. Bu emaretin, ya da en az.ndan boyle bir .st.lah.n var olu.u, Smithfin yukar.da
zikretti.imiz iddias.n. do.rular niteliktedir. Boyle bir .st.lah.n varl...na, .lhan Erdem de i.aret
etmektedir, bknz. .lhan Erdem, Turkiye Selcuklular.-.lhanl. .li.kileri (1258.1308),
(Bas.lmam.. Doktora Tezi) Ankara 1995, s. 310, 493. dpnt.
7 .emis .erik Emin, Ferheng-i .stilahat-i Divan-i Devran-i Mo.ul, Tahran 1357, s. 338.
8 el-Kalkaşandî, Subh el-A‘şâ, VI, s. 33–34.
9 Ebû el-Kâsım b. Abdullah Muhammed b. Ebî Tâhir ‘Abdullah Kâşânî, Târîh-i Olcaytu
Sultân, (neşr. Mehîn Hambelî), Tahran 1348, s. 10.
10…Emîr Çuban, tamâmet-i memâlik-i Ebû Sa‘îd der-kabza-i kudret ve dest-i tasarruf girift…,
bknz. Hâfiz-i Ebrû, Zeyl-i Câmi‘ el-Tevârîh-i Reşîdî, (neşr. Hânbâbâ Beyânî), Tahran 1350, s.
163; el-Kalkaşandî, Subh el- A‘şâ, s. IV, s. 422.
11 Kâşânî’ye göre bu emîr, hiyerarşik olarak diğer emîrlerin hepsinden önde gelmektedir,
bknz. Kâşânî, Târîh-i Olcaytu Sultân, s. 8.
12 Kaynak tarafından emîr-i kebîr şeklinde tesmiye olunan bu noyan, “Acem ve Türk’ün
öncüsü görüş, siyaset, kifayet, cesaret ve bahadırlıkta hepsinden öndedir”, bknz. Kâşânî,
Târîh-i Olcaytu Sultân, s. 8.
13 Bu emîr, bir Uygur Türkü’dür, bknz. Kâşânî, Târîh-i Olcaytu Sultân, s. 8.
14 Bir Uygur Türkü olan bu emîr, iki kardeºi Mengütaz ve Ertana ile birlikte zikredilir, bknz.
Kâºânî, Târîh-i Olcaytu Sultân, s. 8.
15 Kâºânî, Târîh-i Olcaytu Sultân, s. 10.
16 Reºîdüddin, Câmi‘ el-Tevârîh, II, s. 1134.
17 Reºîdüddin, Câmi‘ el-Tevârîh, II, s. 1190.
18 Reºîdüddin, Câmi‘ el-Tevârîh, II, s. 1167.
19 Kâşânî, Târîh-i Olcaytu Sultân, s. 195–196.
20 Gerard Doerfer, Türkische und mongolische Elemente im Neupersischen, Wiesbaden 1963,
s. 1326; W. M. Thackston, Rashiduddin Fazlullah’s Jami‘ut’t-Tawarikh: Compendium of
Chronicles, (ed. Şinasi Tekin&Gönül Alpay Tekin), III, Duxbury 1999, s. 771.
21 Muhammed b. Hindûşâh b. Sencer Nahçivânî, Düstûr el-kâtib fi ta‘yîn el-merâtib, (neşr.
‘Abd el-Kerîm Ali oğli Alizâde, I/1, Bakü 1964, I/2, Bakü 1971, II, Bakü 1976, II, s. 33; Ann
K.S. Lambton, “Shih.na”, Encyclopedia of Islam (Second Edition), 437-438, s. 437.
22 Ebülferec İbnülibri, Tarihi Muhtasarüddüvel, (çev.Şerafeddin Yaltkaya), İstanbul 1941, s.
36.
23 Reşîdüddin, Câmi‘ el-Tevârîh, II, s. 1164.
24 Reşîdüddin, Câmi‘ el-Tevârîh, II, s. 1200.
25 Reşîdüddin, Câmi‘ el-Tevârîh, II, s. 1175.
26 …Baydu Şukurçi be-şıhnegî mevsûm geşt ve Şerefüddin be-mülkî ve Sa‘düddevle be-râh-i
müşrifî ber-ser-i îşân…, bknz. Reşîdüddin, Câmi‘ el-Tevârîh, II, s. 1165.
27 Reşîdüddin, Câmi‘ el-Tevârîh, II, s. 88.
28 Kâşânî, Târîh-i Olcaytu Sultân, s. 18.
29 Kâşânî, Târîh-i Olcaytu Sultân, s. 21.
30 Emîn, Ferheng-i İstilâhât, s. 204.
31 Reşîdüddin, Câmi‘ el-Tevârîh, II, s. 1098; Benâkitî, Ravzat ûlî’l-Elbâb fî Tevârîh el-Ekâbir
ve el-Ensâb (Târih-i Benâkitî), (tas. Ca‘fer Şi‘âr), Tahran 1378, s. 433.
32 Kâşânî, Târîh-i Olcaytu Sultân, s. 113,
33 Thackston, Rashiduddin Fazlullah’s Jami‘ut’t-tawarikh, s. 766; Doerfer, Türkische und
mongolische Elemente im Neupersischen, s.755.
34 Mîr Muhammed b. Seyyîd Burhânüddin Hondşâh (Mîrhond), Târîh Ravzat el-Safâ, Tahran
1339, V, s. 144.
35 Nahçivânî, Düstûr el-kâtib fi ta‘yîn el-merâtib, II, s. 53–58; M. Takî İmâmî, İran Moğolları
Devlet Teşkilatı, (A. Ü. Basılmamış Doktora Tezi), Ankara 1971, s. 35, İsmail H. Uzunçarşılı,
Osmanlı Devleti Teşkilâtına Medhal, Ankara 1970, s. 228; G. Doerfer, Türkische und
mongolische Elemente im Neupersischen, s.755.
36 Nahçivânî, Düstûr el-Kâtib fi Ta‘yîn el-Merâtib, II, s. 57; V. Z. Piriev, “O Termine
Bukaol”, Dokladı Akademi Nauk Azerbaydjana, XXXIII/12 (1977), 63-66, s. 65.
37 Nahçivânî, Düstûr el-Kâtib fi Ta‘yîn el-Merâtib, II, s. 62–63; Emîn, Ferheng-i İstilâhât, s.
268–269; Thackston, Rashiduddin Fazlullah’s Jami‘ut’t-tawarikh, s. 773; Doerfer, Türkische
und mongolische Elemente im Neupersischen, s. 1915; Uzunçarşılı, yurtçi ile alâkalı bir bilgi
vermemiş, yurtçinin yapmakta olduğu konak yeri belirleme işinin yasavul tarafından
yapıldığını düşünmüştür, bknz. Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilâtına Medhal, s. 229.
38 Nahçivânî, Düstûr el-Kâtib fi Ta‘yîn el-Merâtib, II, s. 63.
39 Nahçivânî, Düstûr el-Kâtib fi Ta‘yîn el-Merâtib, II, s. 57–58; Takî İmâmî, İran Moğolları
Devlet Teşkilâtı, s. 36; Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilâtına Medhal, s. 229; Thackston,
Rashiduddin Fazlullah’s Jami‘ut’t-tawarikh, s. 773; Doerfer, Türkische und mongolische
Elemente im Neupersischen, s. 1863. Uzunçarşılı bu görevliyi, Osmanlı ordusunda askerin
geri dönmesini engellemek üzere görevlendirilmiş ordu alay çavuşlarına benzetmektedir,
bknz. Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilâtına Medhal, s. 229.
40 Nahçivânî, Düstûr el-Kâtib fi Ta‘yîn el-Merâtib, II, s. 67; Thackston, Rashiduddin
Fazlullah’s Jami‘ut’t-tawarikh, s. 766; Doerfer, Türkische und mongolische Elemente im
Neupersischen, s. 92.
41 Nahçivânî, Düstûr el-Kâtib fi Ta‘yîn el-Merâtib, II, s. 67–68; Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti
Teşkilâtına Medhal, s. 230–231.
42 Reşîdüddin, Câmi‘ el-Tevârîh, II, s. 1087; Kâşânî, Târîh-i Olcaytu Sultân, s. 67.
43 Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilâtına Medhal, s. 231; Takî İmâmî, İran Moğolları
Devlet Teşkilâtı, s. 37.
44 Re.iduddin, Camie el-Tevarih, II, s. 1168.
45 Re.iduddin, Camie el-Tevarih, II, s. 1487.
46 Muahhar Arapca kaynaklar.n Emir Coban icin kullanm.. olduklar. beylerbeyi yerine,
donemin ca.da. .lhanl.-Fars kayna.. olan Ka.ani, emir-i kebir tabirini kullanm..t.r.
Muhtemelen bu durum, sonradan geli.en merkez ve ta.ra te.kilat. anlay...n.n ve bunun
kaynaklara yans.mas.yla alakal.d.r; kar..la.t.n.z, el-Kalka.andi, Subh el- Ae.a, IV, s. 423;
VII, s. 285 ve Ka.ani, Tarih-i Olcaytu Sultan, s. 8.
47 el-Kalka.andi, Subh el-Ae.a, IV, s. 423.
48 eAbdollah Ibn Mohammad Ibn Kiy. al-M.zandar.n., Die Res.la-ye Falakiyya, (haz. Walter
Hinz), Wiesbaden 1952, v. 61b.
49 al-M.zandar.n., Die Res.la-ye Falakiyya, v. 68b.
50 al-M.zandar.n., Die Res.la-ye Falakiyya, v. 60a-60b.
51 Re.iduddin, Camie el-Tevarih, II, s. 1161; Ka.ani, Tarih-i Olcaytu Sultan, s. 72.
52 Re.iduddin, Camie el-Tevarih, II, s. 1191.
53Re.iduddin, Camie el-Tevarih, II, s. 1315.
54 …ve yekçendgâh be-yarguhâ iştigâl dâştend tâ say‘ u cehd ve te’hîr u taksîr-i her-yek
istikşâf nümûdend…bknz. Kâşânî, Târîh-i Olcaytu Sultân, s. 239.
55 Kâşânî, Târîh-i Olcaytu Sultân, s. 239.


Yazan: Arş. Gör. Dr., Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Tarih
Bölümü, Ortaçağ Tarihi Anabilim Dalı.