18 Eylül 2020 Cuma

En Büyük Zulüm: ŞİRK!

İyiliği sonsuz ikramı bol olan Allah'ın adıyla;


En Büyük Zulüm: ŞİRK! (Lokman 31/13)


Lokman, oğluna öğüt verirken şöyle demişti: "Oğulcuğum! Allah'a şirk koşma; şirk büyük bir yanlıştır". Lokman 31/13


- Tevhid "Allah'ı var ve bilmek" değildir, aksine "Allah'ı ilah olarak birlemek" demektir! Lâ ilâhe illallâh "Allah'tan başka ilah yoktur" demektir. Eşhedü en lâ ilâhe illallâh ise "Allah'tan başka ilah olmadığına şahitlik ederim" demektir. Maide 5/73, Zuhruf 43/84


”Allah üçün üçüncüsüdür” diyenler gerçekten kâfir olmuşlardır. Hâlbuki bir tek ilah dışında ilah yoktur. Böyle demeyi bırakmazlarsa bu kâfirleri acıklı bir azap saracaktır. Maide 5/73


Göklerdeki ilah O’dur, yerdeki ilah da O’dur. Doğru kararlar veren ve her şeyi bilen O’dur. Zuhruf 43/84


- İlah, kendisine "ibadet" edilen yani tapınılan varlık demektir. İlah Türkçe cins isimdir ve anlamı Tanrı'dır, Allah ise özel isimdir. 


- İlah'ın anlamı çarpıtılmıştır, peki ya İbadet ne demek oluyor? İbadet'in anlamı; "Bir varlığa şeksiz şüphesiz boyun eğme, itaat etme"dir, yani ibadet "kul, köle olmaktır." 


- Yani İlah; Emirlerinde ve yasaklarında asla sorgulanamayan, hiçbir tereddüt duyulmadan kendisine boyun eğilen ve kayıtsız şartsız itaat edilen varlıktır. Allah'tan başka boyun eğilip itaat edilecek hiçbir varlık yoktur, bir başka varlığa itaat edilmesi düşünülemez. (Bkz. Kur'an Işığında Allah'a ve Elçiye İtaat)


- Yüce Allah'tan başka emirleri ve yasakları sorgulanamayacak hiçbir makam / kişi / kurum / kuruluş / mezhep / cemaat / parti / alim / hoca / tarikat ve-veya cemaat lideri / veli / evliya / şeyh / gavs vb yoktur.


- Kimse kendisinin müşrik olduğunu kabul etmez! Ancak mahşerde bunu itiraf ederler. (Mülk 67/11)


Böylece suçlarını itiraf ederler. O alevli ateş ahalisi için bundan sonrası tam bir perişanlıktır. Mülk 67/11


- Zaten derler ki "...onlara sırf bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz.." (Zümer 39/3) Bütün tasavvuf ve cemaat tayfası "Allah dostu" dedikleri bu kişileri aslında Zümer 39/3'te ki gibi görürler.


Bil ki Allah’ın dini, katışıksız dindir. Allah ile aralarına evliya[*] yerleştirenler şöyle derler: “Bizim bunlara kul köle olmamız, sırf bizi Allah’a yaklaştırsınlar diyedir.” Allah, onların tartışıp durdukları her konudaki hükmünü, onların yüzüne karşı verecektir. Allah, yalancı olan ve âyetleri görmezlikte (kâfirlikte) direnen birini yoluna kabul etmez. Zümer 39/3


[*] Evliya, veli’nin çoğuludur. Veli, aralarında kendileri dışında bir şey olmayan iki veya daha çok şeye denir. (Müfredat) Allah ile arasına, başka birini koymayan herkes Allah’ın velisidir. Araya başkasını koyanın Allah ile ilişiği kesilir. Allah Teâlâ şöyle demiştir: “Bilin ki Allah’ın velilerinin üstünde ne korku olur ne de üzülürler. Onlar inanmış olan ve takva sahibi olan (kendini yanlışlardan koruyan) kimselerdir.” (Yunus 10/62-63) Takva sahibi olanlar da “İşte Kitap budur, içinde şüpheye yer yoktur. Takvâ sahipleri için rehberdir. Onlar, Allah’a içten inanan, namazı düzgün ve sürekli kılan ve verdiğimiz rızıkları yerli yerince harcayanlardır. Sana indirilene de senden önce indirilenlere de inanıp güvenenler onlardır. Onların ahirete olan inançları kesindir.” (Bakara 2/2-4)


- Şeytan'ın tuzağına düşmüş bu kişiler düşmanını iyi tanımamalarından ötürü yanlışta olduklarını göremezler, çünkü bu yaptıklarını şeytan onlara süslü gösterir (Nahl 16/63) (Ankebut 29/38). Ancak şeytanlaşmış İblis "...ben Allah'tan korkarım..." der Haşr 59/16'da.


Vallahi senden önceki toplumlara da elçiler gönderdik. Şeytan onlara, yaptıkları işi süslü gösterdi. O, bugün de onların dostudur. Onların hak ettiği acıklı bir azaptır. Nahl 16/63


Ad ile Semud’un başına gelenleri de kalıntılarına bakıp kesin olarak anlarsınız. Şeytan, yaptıklarını süslü göstermiş ve onları yoldan çıkarmıştı. Oysa onlar ilerisini görebilecek (basiretlerini kullanabilecek) kimselerdi. Ankebut 29/38


Bunlar şeytan gibidirler; şeytan insana: "Görmezlikten gel (kafir ol)” der, o da görmezlikten gelirse, (şeytan) bu kez şöyle demeye başlar: "Benim seninle ilgim olmaz; ben varlıkların Sahibi olan Allah'tan korkarım." Haşr 59/16


- Şirk günahını anlamak için Nisa 4/48, Nisa 4/116ncı, En'âm 6/83-88, Hac 22/26 En'âm 6/14, Yunus 10/105 ve Kasas 28/87 ayetlerini dikkatlice tilavet etmeliyiz, bu günaha düşen ve tevbe etmeden ölen Zümer 39/65'e göre tüm salih amelleri giderek Maide 5/72'e göre cehenneme gider.


Allah, kendisine ortak koşulmasını (şirki) bağışlamaz. Bunun altında olanları, gerekeni yapan kişi için bağışlar. Kim Allah'a ortak koşarsa, O’na büyük bir iftirada bulunmuş olur. Nisa 4/48 ve Nisa 4/116


Bu halkına karşı İbrahim’e verdiğimiz delilimizdir. Uygun gördüğümüz kişiyi derece derece yükseltiriz. Senin Sahibin doğru karar veren ve her şeyi bilendir. Biz ona İshak’ı ve Yakub'u armağan ettik; bunlara ve onun soyundan gelen Davud'a, Süleyman'a, Eyyub'a, Yusuf'a, Musa'ya ve Harun'a doğru yolu gösterdik. Daha önce Nuh'a da doğru yolu göstermiştik. Biz, güzel davrananları işte böyle ödüllendiririz. Zekeriya, Yahya, İsa ve İlyas; bunların hepsi iyilerdendi. İsmail'i, Elyesa'ı, Yunus'u, Lut'u; bunlardan her birini çağdaşlarından üstün kıldık. Babaları, soyları ve kardeşleri... Onları da seçtik ve onlara da doğru yolu gösterdik. İşte bu, Allah'ın yoludur. Gerekeni yapan kullarını bu yola sokar. Eğer (bu nebiler) ortak (şirk) koşsalardı bütün yaptıkları boşa giderdi. En'âm 6/83-88


İbrahim’e Beyt’in yerini gösterdiğimiz zaman, “Bana hiçbir şeyi ortak sayma; tavaf edenler, kıyam, rüku ve secde edenler için Beytimi temiz tut” demiştik. Hac 22/26


(De ki) "Allah'tan başka bir hakem mi ararım? Kitab'ı bize tüm ayrıntılarıyla açıklanmış yapıda indiren O'dur." Kendilerine Kitap verdiklerimiz bilirler ki o, bütün gerçekleri gösterecek şekilde Rabbin tarafından indirilmiştir. Sakın bu konuda tereddüt edenlerden olma. En'âm 6/14


Sen yüzünü dosdoğru bu dine çevir. Sakın müşriklerden (Allah’ı ikinci sıraya koyanlardan) olma. Yunus 10/105


(Ya Muhammed!) Sana indirildikten sonra sakın seni Allah’ın ayetlerinden engellemesinler. Sen Rabbine çağır; asla müşriklerden olma. Kasas 28/87


(Ey Muhammed) Sana da senden ön­ceki nebilere de şu kesin olarak bildiril­miştir: “Eğer şirke düşersen yaptığın yanar gider ve sen de kaybeden­lerden olursun. Zümer 39/65


“Allah, Meryem oğlu Mesih’tir” diyenler, kâfir olmuşlardır. Oysa Mesih şöyle demişti: “Ey İsrail oğulları, benim ve sizin Rabbiniz[Sahibiniz] olan Allah’a kul olun. Kim Allah’a ortak oluşturursa Allah ona cenneti yasak (haram) eder. Onun gideceği yer cehennemdir. Yanlış yapanın yardımcısı olmaz.” Maide 5/72


- Ancak tevbe edip durumunu düzeltir ve tekrardan şirke düşmezse Zümer 39/53-54'e göre ise kurtuluşa erer. İşlenen günah ne olursa olsun, terk edilerek tevbe edilir ve doğru yola girilirse Allah, günahı bağışlamakla kalmaz, onu sevaba çevirerek ikramda da bulunur. Furkan 25/68-71


Onlara şu sözü söyle: “Ey kendilerini aşırı davranışlara sürüklemiş Allah kulları! Allah’ın merhametinden (ikramından) umut kesmeyin. Allah bütün günahları bağışlar. O, hem bağışlar hem de ikramda bulunur. O azap gelip çatmadan Rabbinize yönelin ve O’na teslim olun. Yoksa daha sonra yardım göremezsiniz. Zümer 39/53-54


Onlar, Allah ile beraber başka bir ilahı yardıma çağırmazlar. (Kur’ân’ın) Haklı (saydığı) bir sebep yoksa Allah’ın dokunulmaz kıldığı canı öldürmezler; zina da etmezler. Kim bunları yaparsa doğal yapısından uzaklaşma cezasına çarptırılır. Kıyamet (Mezardan) kalkış günü onun cezası ikiye katlanır. Sürekli itibarsızlık içinde kalır. Ancak dönüş yapan(tevbe eden), inanıp güvenen ve iyi iş yapan başka. Allah onların kötülüklerini iyiliğe çevirir. Allah bağışlar, ikram eder. Furkan 25/68-71


- Aşağıdaki ayetler şirk davranışlarını da detaylı olarak anlatmaktadır. Zümer 39/3, Yasin 36/74-75, A'râf 7/191-197, Fâtır 35/14, Ahkâf 46/28, Yunus 10/18, En'âm 6/63-64, Nahl 16/53-55, Ankebut 29/65-66, Rûm 30/33-35, Zümer 39/8-9, Fatiha 1/4, Tevbe 9/31, Neml 27/62-63


Bil ki Allah’ın dini, katışıksız dindir. Allah ile aralarına evliya[*] yerleştirenler şöyle derler: “Bizim bunlara kul köle olmamız, sırf bizi Allah’a yaklaştırsınlar diyedir.” Allah, onların tartışıp durdukları her konudaki hükmünü, onların yüzüne karşı verecektir. Allah, yalancı olan ve âyetleri görmezlikte (kâfirlikte) direnen birini yoluna kabul etmez. Zümer 39/3


Belki yardımları olur diye, Allah ile aralarına koydukları ilahlar edindiler. Oysa onların yardıma güçleri yetmez. Ama bunlar onlar için hazır asker gibidirler. Yasin 36/74-75


Hiçbir şeyi yaratamayan ama kendileri yaratılmış olanları mı ortak sayıyorlar? Bunlar, ne onlara ne de kendilerine yardım edebilirler. Onları doğru yola çağırsanız size uymazlar. Çağırsanız da sessiz kalsanız da sizin için birdir. Allah ile aranıza koyup çağrıda bulunduklarınız sizin gibi kullardır. Dedikleriniz içinize yatıyorsa onlara seslenin de size cevap versinler. Ayakları mı var ki yürüsünler; elleri mi var ki tutsunlar; gözleri mi var ki görsünler; kulakları mı var ki dinlesinler. De ki “Çağırın ortaklarınızı, sonra bana tuzak kurun; hiç göz açtırmayın.” Benim velim, bu Kitabı indiren Allah’tır. O, iyilere velilik eder. Allah ile aranıza koyup yardıma çağırdıklarınız; size yardım etmek şöyle dursun, kendilerine bile yardım edemezler. A'râf 7/191-197


Onları çağırsanız, çağrınızı işitmezler; işitseler cevap veremezler: Kıyamet gününde de sizin onları ortak saymanızı örtbas ederler. Kimse sana bunları, her şeyin içyüzünü bilen Allah gibi haber vermez. Fâtır 35/14


Kendilerine daha yakın görerek, Allah ile aralarına koydukları ilahları (tanrıları) onlara yardım etseydi ya! Ama hiçbiri ortaya çıkmadı. Başlarına gelen, yanlış yollarının ve yaptıkları iftiranın sonucudur. Ahkâf 46/28


Kendilerine zarar vermeyecek, bir fayda da sağlamayacak olan varlıkları Allah ile aralarına koyup kul olurlar. Bir de derler ki “Bunlar Allah’ın yanında bizi yanına alacak (şefaat edecek) olanlardır.” De ki “Siz Allah’a, göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?” O, onların ortak saydıklarından uzak ve yücedir.” Yunus 10/18


De ki “Gizlice yalvarıp: 'Bizi bundan kurtarırsan elbette sana karşı görevlerini yerine getirenlerden oluruz' diye yakardığınız bir sırada, sizi karanın ve denizin karanlıklarından kurtaran kimdir?” De ki “Allah’tır. Sizi ondan ve her türlü sıkıntıdan O kurtarır. Sonra yine de O'na ortaklar uydurursunuz.” En'âm 6/63-64


Sahip olduğunuz bütün nimetler Allah’tandır. Size bir zorluk dokununca da yalnız O’na yalvarıp yakarırsınız. Sonra o zorluğu üzerinizden kaldırdı mı içinizden bir takımı hemen Rablerine bir ortak oluştururlar. Bunu, bizim verdiğimizi gizlemek için yaparlar. Keyfini sürün bakalım; yakında öğrenirsiniz. Nahl 16/53-55


Gemiye bindiklerinde Allah’a boyun eğer, yalnız ona yalvarırlar. Allah onları karaya çıkardı mı, bakarsın ki, şirk koşuyorlar. Bunu, Allah’ın onlara verdiğini görmemek ve günlerini gün etmek için yaparlar. Onlar yakında öğreneceklerdir. Ankebut 29/65-66


Bu insanlara bir zarar gelse dönüp rablerine yalvarırlar. Sonra onlara iyiliğinden tattırsa bakarsın ki, bir kısmı Rablerine ortak koşarlar. Bunu, bizim verdiğimizi gizlemek için yaparlar. Keyfini sürün bakalım; yakında öğrenirsiniz. Yoksa biz onlara bir yetkili indirdik de eş koşmalarını o yetkili mi söylüyor. Rûm 30/33-35


İnsan, başı sıkışınca dönüp Rabbine yalvarır. Sonra Allah, iyilik yaparak ona bir fırsat verse daha önce yalvardığını unutur da (Allah’a) benzer nitelikte varlıklar oluşturur ki insanları Allah’ın yolundan saptırsın. De ki “Bir süre kafirliğinin tadını çıkar. Çünkü sen, o ateşin ahalisindensin.” Böyle biri ile Ahiret için hazırlık yapmak ve Rabbinin ikramını umabilmek için gece vakitlerinde secde eden ve kıyamda bulunan kişi aynı olur mu? De ki “Bilenle bilmeyen bir midir?” Bunu ancak, sağlam duruşlu olanlar anlarlar. Zümer 39/8-9


Yapılan her şeyin karşılığını bulacağı[1*] günün tek yetki sahibidir[2*]. Fatiha 1/4

[1*]   Din, “âdet, durum; ceza, karşılık görme ve itaat” anlamlarına gelir (es-Sıhâh). Bunlardan “boyun eğme” ve “karşılık görme” anlamları öne çıkar. Dinde boyun eğilen Allah’tır. Onun emirlerine uyulur ve karşılığı ondan beklenir. “Din günü” de dünyada yapılanların karşılığının alınacağı gündür  (Nûr 24/25, Zâriyât 51/6).

[2*] Mümin 40/16, İnfitâr 82/17-19.


Bilginlerini ve din adamlarını Allah ile aralarına koyup rab edindiler. Meryem oğlu Mesih’i de öyle. Oysa onlara verilen emir, sadece tek bir ilaha(tanrıya) kul olmalarıdır. Ondan başka ilah yoktur. Allah, onların ortak(şirk) koştuklarından uzaktır. Tevbe 9/31


Darda kalan biri yardım istediğinde ona karşılık verip sıkıntılarını gideren, sizi yeryüzünün hâkimleri yapan kimdir? Allah ile birlikte başka bir ilah mı var? Bilginizi ne kadar az kullanıyorsunuz! Karaların ve denizlerin karanlıkları içinde size yolunuzu bulduran kim; rahmetinden önce rüzgarları müjdeci olarak gönderen kim? Allah ile birlikte başka bir ilah mı? Allah onların eş koştuklarından uzaktır. Neml 27/62-63


- Daha detaylı bilgi ve açıklamalar için Cep boyunda bir kitap önereceğim, Süleymaniye Vakfı Yayınlarından çıkmış Dr.Yahya Şenol tarafından kaleme alınmış "Kur'an'ın Öğrettiği Kavramlar : ŞİRK" kitabını öneriyorum. Selam ve dua ile


Yazan: Tolga Karagöz

31 Aralık 2019 Salı

Hz.Muhammed'in (sav) Mucizeleri

İyiliği Sonsuz İkramı bol olan Allah'ın adıyla

Bildiğimiz üzere yazılı olarak sayısını bilemeyeceğimiz kadar "PEYGAMBER MUCİZELERİ" isimli kitaplar piyasada bulunabilmektedir. Ancak Kur'an bu konuda ne diyor? Aslında en kısa yazacağım konulardan bir tanesi Peygamber Mucizesi ile alakalıdır. Şimdi ayetlere bakalım...

İsra 17/59
Seni âyetlerle/mucizelerle göndermemizi engelleyen tek şey, öncekilerin onlar karşısında yalana sarılmalarıdır[1*]. Semûd’a, gerçeği gösteren âyet/mucize olarak bir dişi deve vermiştik ama ona yanlış yapmışlardı[2*]. Biz âyetleri/mucizeleri sadece korkutmak için göndeririz.


[1*] “Ayetleri görmezlikte direnenler (kafirler) derler ki “Ona Rabbinden bir mucize (ayet) indirilseydi ya!” Sen sadece uyarıcısın. Her toplulukta doğru yolu gösteren biri vardır.” (Ra’d 13/7)
[2*] Şuara 26/153-158 "“Sen iyice büyülenmiş kişilerden olmuşsun, Oysa bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsin. Haklıysan bize bir belge getir,” dediler. “İşte size bir dişi deve! Su belli bir gün onun, diğer gün sizin olacak, dedi. Ona bir kötülük yapmayın, yoksa çok zor bir günün azabına çarpılırsınız." Sonra o deveyi kestiler ama yaptıklarına pişman oldular.

Ayetten de anlaşılacağı üzere Nebimize hiçbir mucize verilmemiştir, verilen tek mucize Kur'an-ı Kerimdir. 

Selametle,

Tolga Karagöz



2 Mart 2019 Cumartesi

Müddesir Suresi İncelemesi

İyiliği Sonsuz İkramı bol olan Allah’ın adıyla,

“Ey örtüsüne bürünen kişi! Kalk da insanları uyar! Rabbinin (Sahibinin) büyüklüğünü anlat! Elbiselerini temiz tut! Pis şeylerden uzak dur! Yaptığını çok görerek başa kakma! Rabbinin(Sahibinin) rızası için sabırlı ol! Sura üfürüldüğü gün... İşte o gün zor gündür. Tek olarak yarattığım o kişiyi[1] bana bırak[2]! Ona ardı arkası kesilmeyen mallar, Yanından ayrılmayan oğullar[3] verdim. Her şeyi önüne serdim. Hâlâ da artırmamı bekliyor! Asla! Çünkü o, ayetlerimiz karşısında inatçılık ediyor. Onu dik yokuşa süreceğim. O düşündü, ölçtü biçti. Kahrolasıca, ne biçim ölçtü biçti! Ah kahrolasıca, ne biçim ölçtü biçti! Şöyle bir bakındı. Sonra kaşlarını çattı, suratını astı; Daha sonra geri döndü ve büyüklendi. Arkasından şöyle dedi: “Bu olsa olsa etkilenilen bir büyü olur!” "Bu, olsa olsa bir insan sözü olur!" Onu Sakar’da kızartacağım. Sakar nedir? Onu nereden bileceksin? (Öyleyse dinle!) O, ne yaşatır ne yok eder[4]! İnsanın derisini kavurur! Onun üzerinde görevli on dokuz (melek) vardır. O ateşi yönetme işinde meleklerden başkasına görev vermedik. Sayılarını da sırf kafirler için bir imtihan sebebi[5] yaptık. Böylece kendilerine kitap verilenler kesin kanaate varır; müminlerin güvenleri artar, kendilerine kitap verilenler ile müminler kuşkuya düşmezler. Kalplerinde hastalık olanlarla kafirler de “Allah bu örnekle ne demek istiyor?” derler. Allah, sapıklığı tercih edenin sapıklığını onaylar, doğru yolu tercih edeni de yola getirir. Allah’ın ordularını kendi dışında kimse bilmez. O (Kur’an), tüm insanlık için doğru bilgiden başkası değildir. Hayır; Ay’ı[6], dönüp gittiğinde geceyi, ağarırken tan yerini iyi düşünün! İyi anlayın ki Sakar, (Ahiretin) en büyüklerinden biridir; insanoğlu için uyarıdır. İçinizden aşırılık yapmayı veya iyilikten geri kalmayı tercih edenler için uyarıdır. Herkes kendi yaptığına karşılık rehindir. Doğrulardan yana olanlar hali başkadır[7]. Onlar bahçelerde olur, sorup soruştururlar; suçlu olanları... Onlara, “Sizi Sakar’a sürükleyen ne oldu?” diye sorarlar. Onlar da, “Biz namaz kılan kişiler değildik.” derler. “Yoksulları doyurmazdık. Dünyaya dalanlarla dalar giderdik. Hesap günü konusunda da yalan söylerdik[8]. Sonunda ölüm geldi çattı.” derler. Artık şefaatçilerinin şefaati onlara bir fayda vermez[9]. Bunlar nelerine güveniyorlar da akıllarında tutmaları gereken bilgiden (Kur’an’dan)[10] yüz çeviriyorlar? Ürkmüş eşekler gibi davranıyorlar, aslandan ürküp kaçan eşeklere benziyorlar. Aslında onlardan her biri, kendine açık seçik sayfalar verilmesini ister. Hayır (herkese sayfa verilmez)! Aslında onlar ahiretten korkmuyorlar. Hayır hayır, o (Kur’an) akılda tutulması gereken bilgidir. Öğrenmeyi tercih eden öğrenir. O bilgiyi aklından çıkarmayanlar, tercihlerinin doğruluğunu Allah’ın onayladıklarıdır [11]. Böylesi, Allah’tan çekinip korunan ve affedilmeyi hak eden kişidir.”  Muhakkak ki Allah en doğruyu söyler.


DİPNOTLAR: 

1 Velid b. Mugire (الوليد بن المغيرة)
Ebû Abdişems el-Velîd b. el-Mugīre b. Abdillâh el-Mahzûmî (ö. 1/622)
Nebîmiz’in ve İslâmiyet’in azılı düşmanlarından biri milâdî 530 yılı civarında Mekke’de doğdu. Babası Mugīre, Kureyş içerisinde zenginliği ve cömertliğiyle tanınırdı. Onun kabiledeki mevkii dolayısıyla çocuklarına Benî Mugīre denilmiş ve Mugīrî nisbesiyle anılmışlardır. Bunlar şan, şeref, şöhret ve zenginlik bakımından ayrı bir zümre teşkil ediyordu. Resûl-i Ekrem’in babaannesi Fâtıma bint Amr b. Âiz, Mahzûmoğulları’na mensup olduğu için dayıları adına Abdülmuttalib’in, oğlu Abdullah’ı kurban etmesini engelleyenler arasında Mugīre de vardı. Velîd annesi Sahrâ’ya nisbetle İbnü’s-Sahrâ diye de anılır.
Velîd aklı, dirayeti, güzel konuşması, gelişmiş şiir zevki, çocuklarının fazlalığı ve zenginliğiyle de Kureyş içerisinde temayüz etmişti. Onun Mekke ile Tâif arasındaki sulanabilen bahçelerinde yıl boyunca meyve ve sebze yetiştirilirdi. Ticaretle de uğraşan Velîd’in aynı zamanda demirci olduğu zikredilir (İbn Kuteybe, s. 575). Velîd, Hâşimoğulları ile rekabet etmek için hac zamanı Mina’da büyük bir ateş yaktırır ve hacılara yemek ikram ederdi. Velîd’in kendisiyle tartışılmasına izin vermediği, bedevîlerin onu methederken 12.000 dinardan fazla serveti bulunduğunu söyledikleri kaydedilir (Süheylî, III, 80). Onun Kureyş nezdindeki itibarını gösteren iki olaya işaret etmek gerekir. Bunlardan biri, Kureyş’in reisi Abdülmuttalib’in vefatı üzerine kendisiyle birlikte kabileden üç kişinin onun yerini almak istediğini göstermek için Kâbe’nin avlusuna oturmasıdır (diğer ikisi Ebû Tâlib ile Abdullah b. Cüd‘ân idi; Ya‘kubî, II, 10). İkincisi Hz. Muhammed’in Hacerülesved’i yerine koyanlar arasında yer aldığı, Kâbe’nin yıkılıp yeniden yapılması esnasında Kureyşliler’in Kâbe’yi yıkmaktan çekinmesi üzerine Velîd’in mâbedin duvarına çıkıp, “Biz ancak iyilik ve hayır istiyoruz” diyerek kendi kabilesine düşen kısımdan bir bölümü yıkmasıdır. Kureyşliler, ancak onun başına bir felâket gelip gelmeyeceğini bir süre bekledikten sonra yıkım işine başlayabildi (İbn Hişâm, I, 195). Yine Kâbe’nin yapımı için para toplanırken Velîd, Mekkeliler’den helâl kazançlarından sarfetmelerini, ribâ ve zulümle elde edilen paraları bu işe karıştırmamalarını istedi. Diğer taraftan her yıl değiştirilen Kâbe örtüsünü bir yıl kendisinin, bir yıl diğer Kureyş liderlerinin değiştirmesinden dolayı “Idlü Kureyş” (Kureyş’in dengi) unvanını taşıyor ve Yemen’den getirttiği kumaşla bu örtüyü değiştiriyordu (Ezrakī, I, 251-252; Belâzürî, I,133). Kaynaklarda bir hırsızın elini kesmesi, ilk defa kasâme usulüne başvurması gibi icraatlarından dolayı “hükkâmü’l-Arab”dan kabul edilir (İbn Habîb, el-Muĥabber, s. 132, 337-338; el-Münemmaķ, s. 368; Belâzürî, I, 133). Ayrıca Velîd, kendisi şarap içmediği gibi aile fertlerine de içmeyi yasaklayan ve Kâbe’ye girerken pabuçlarını çıkaran ilk kişidir (İbn Habîb, el-Muĥabber, s. 335-337; İbn Kuteybe, s. 551-552). Kureyşliler ona “vahîd” (tek), “kurretü ayni Kureyş” (Kureyş’in göz bebeği) ve “seyyidî” (efendimiz) gibi sıfatlar vermişti.
Velîd b. Mugīre, Hz. Peygamber’in davetini kabul etmedi ve kendisine şiddetle karşı çıktı. Kibir, bencillik ve ihtirası yüzünden şirk ile ruhu kirlenip tabiatı bozulduğundan Kur’ân-ı Kerîm için sihir dedi, Kur’an’ın hasmı ve Resûl-i Ekrem’in rakibi oldu. Putperestliğin hâmisi Ebû Cehil’e akıl hocalığı yaptı. Kendisinin, “Nasıl olur, ben Kureyş kabilesinin büyüğü ve başkanı olduğum halde bir kenara bırakılayım da Muhammed’e vahiy gelsin! Nasıl olur, Ebû Mes‘ûd Amr b. Umeyr es-Sekafî kabilesinin reisi de bir yana bırakılsın!” şeklindeki sözlerine Kur’an’da şöyle cevap verilir: “Gerçeğin bilgisi gelince, ‘Bu bir büyü, biz bunu kabul etmiyoruz. Bu Kur’an şu iki şehirden büyük bir kişiye indirilseydi ya!’ dediler. Rabbinin rahmetini paylaştırmak onlara mı düşmüş? Dünya hayatında onların geçimliklerini biz paylaştırdık …” (Zuhruf 43/30-31; ayrıca bk. En‘âm 6/123-124; İbn Hişâm, I, 361; Taberî, XXV, 39-41).
Velîd, Kureyşliler’in Resûlullah’a karşı düşmanca faaliyetlerine aktif biçimde katıldı. Hz. Peygamber’in amcası Ebû Tâlib’e üç defa başvuran Kureyş heyetinde o da yer aldı. Üçüncü gidişlerinde Velîd yanına genç ve yakışıklı oğlu Umâre’yi de aldı. Heyettekiler, Ebû Tâlib’den, Hz. Muhammed’in yerine bu genci alıp öldürülmek üzere yeğenini kendilerine teslim etmesini istediler. Ebû Tâlib bu teklifi şiddetle reddetti (İbn Hişâm, I, 266-268; Umâre için bk. Süheylî, III, 252-255; Fayda, s. 81-84). İbn Habîb, Kureyş kabilesine mensup sekiz zındık arasında Velîd’i de zikreder ve bunların sapık düşüncelerini Hîreli bir hıristiyandan öğrendiklerini yazar (el-Muĥabber, s. 337). Câhiliye devri şiirini ve Arap dilinin inceliklerini çok iyi bilen Velîd, hac mevsiminde Mekke’ye gelecek kişilere söylenmek üzere Kureyşliler’in Muhammed hakkında bir fikir etrafında toplanmalarını istemişti. Kendi görüşünün oluşması için günlerce düşündü; Kureyşliler’in ileri sürdüğü kâhin, deli, şair gibi nitelemelerin doğru olmadığının hemen anlaşılacağını belirttikten sonra, “En iyisi onun evlâdı babadan, kardeşi kardeşten, karıyı kocadan, kişiyi ailesinden ayıran bir büyücü olduğunu söyleyelim” dedi. Bu iddialar üzerine şu âyetler nâzil oldu: “Yarattığım o kişiyi tek başına bana bırak; geniş bir; geniş bir ervet ve gözü önünde duran oğullar verdiğim, kendisine nimetleri serdikçe serdiğim, arkasından daha fazla vermemi bekleyen kişiyi. Hayır, umduğu gibi olmayacak. Çünkü o bizim âyetlerimize karşı inatla direnmektedir. Ben de onu sarp bir yokuşa süreceğim. Zira o düşündü taşındı, ölçtü biçti. Kahrolsun, ne biçim ölçme biçme bu! Ardından yine kahrolsun, ne biçim ölçtü biçti! Sonra baktı, sonra kaşlarını çattı, suratını astı. En sonunda arkasını dönüp gitti ve kibrine yenildi. ‘Bu’ dedi, ‘olsa olsa eskilerden nakledilmiş bir sihirdir; bu bildiğiniz insan sözünden başka bir şey değildir.’ Ben onu cehenneme sokacağım …” (Müddessir 74/11-26).

2 Herkes, onun gibi tek olarak yaratılır.

3 Arapça’da kızlardan oluşan bir topluluğun içinde bir tane oğlan olsa, o topluluğa erkek zamir gider. Dolayısıyla ayette belirtilen “oğullar (beni)” erkek ve kız evlatlar anlamına gelir. Aynı kullanım şekli “İsrailoğulları (beni israil)” geçen ayetlerde de vardır ve Yakub’un (a.s.) soyundan gelen kadın ve erkekler anlamına gelir. Türkçe’de de ‘oğul’ ve ‘adam’ kelimelerinin hem kadın hem erkekleri ifade edecek şekilde kullanımı vardır. Örneğin: karamanoğulları, bilim adamı, işa damı. Son yıllarda cinsiyet ayrımcılığı konusunda yaşanan gelişmeler nedeniyle bu konuda bir duyarlılık oluşmuş ve toplum nezdinde içinde kadın olan topluluğa erkek zamir kullanılmasına yönelik bir tavır sergilenmeye başlanmıştır. Bu haklı tavır nedeniyle Kur’an metnine ön yargılı davranabilecek Türk okuyucuyu bilgilendirmek, onu bir nebze olsun ön yargılardan uzak ve dil bilimine uygun bir yaklaşımla ayetleri okuyabilmesine yardımcı olabilmek üzere bu ek açıklamaya ihtiyaç duyulmuştur. Her dilin kendine has kuralları ve yapısı vardır. Kur’an Arapça olarak indirildiğinden o dilin kurallarına uygundur. Erkek zamirli ifadelerin kullanılmış olması o dili kullanan topluluğun ayrımcılığına delil olabilir ancak o dilde indirilen kutsal kitapların cinsiyet ayrımcılığına delil olmaz. Bu örneğin tam zıttı olarak, Arapça’da, bir topluluk için “kızlar, kadınlar’ ifadesi kullanıldığı takdirde o topluluğun içinde hiç erkek yoktur. 

4 “Rabbine günahkâr olarak gelenin yeri cehennemdir. Orada ne ölür, ne de hayat sürer.” (Taha 20/74)

5 Bu ayette bildirilen melek sayısı tıpkı ayette belirtildiği gibi kafirler için imtihan sebebi olmuştur. Bu gibi insanlar Kitab’ın ayetler arası ilişkisini örtmek için, sözde matematiksel ilişkiler ağı kurarak, Kitab’ın iç bağlantılarını kafalarına göre kurmak ve fitne çıkarma isteğiyle çeşitli yorumlar yapar, kendilerine veya önderlerine kutsallık edinmeye çalışırlar. Oysa Kitabın ayetler arası ilişkisi Al-i İmran 3/7’de açık olarak bildirilmiştir.

(Al-i İmran 3/7)

Bu Kitab’ı sana indiren O’dur. Âyetlerinin bir kısmı muhkemdir[1*]; onlar kitab’ın[2*] ana ayetleridir. Diğerleri müteşâbih[3*] (muhkeme benzer) olanlardır. Kalplerinde eğrilik olanlar, istedikleri te’vîli (bağlantıyı) kurup istedikleri fitneyi çıkarmak için Kitap’tan, (kendi eğrilikleriyle[4*]) benzeşen şeye uyarlar. Oysa onun tevilini (ayetlerin arasındaki bağlantıyı)[5*] sadece Allah[6*] bilir. Bu ilimde[7*] sağlam duruş gösterenler de şöyle derler: “Biz, bu ilme inandık, hepsi (muhkem ve müteşâbih ayetlerle onların tevili) Rabbimiz (Sahibimiz) katındandır.” Bu zikre[8*] (doğru bilgiye) sadece sağlam duruşlu olanlar ulaşabilirler[9*]. 

[1*] Muhkem ayet, bir konuda hüküm içeren ayettir. Hemen her ayetin böyle bir yönü vardır. Bu hüküm, başka ayetlerle açıklanır. Allah Teâlâ şöyle demiştir: “Elif, Lâm, Râ. Bu bir kitaptır ki, âyetleri muhkem kılınmış sonra hakîm olan, her şeyin iç yüzünü bilen Allah tarafından açıklanmıştır. Bu, Allah’tan başkasına kul olmamanız içindir.” (Hûd 11/1-2)
[2*] Kitab (كتاب)’ın kök anlamı, bir şeyi bir şeye eklemektir (Mekayîs). Bazen sözleri ekleyerek yapılan konuşmaya bazen de kelimeleri ekleyerek yazılan herhangi bir yazıya kitap denir (Mürfedat). Bir ayet şöyledir: “Allah sözün en güzelini, müteşâbih ve mesânî kitap olarak indirmiştir.” (Zümer 39/23) Mesânî, “ikişerliler” anlamına gelir. Kur'ân’ın, bildiğimiz bir kitap halinde inmediği açıktır. Bu ayetler onun, kendinden kitaplar oluşturulacak şekilde indiğini, her bir kitabın, bir muhkem bir de müteşâbih olmak üzere en az iki ve ikinin katları olan ayetlerden oluştuğunu, doğru hükme yani hikmete bu şekilde ulaşılabileceğini gösterir.
[3*] Müteşâbih, birbirine benzeyen iki şeyden her birine denir. Kelime, toplam sekiz ayette geçer. Bunlar; Bakara 2/25, Bakara 2/70, Bakara 2/118; Al-i İmran 3/7, Zümer 23, En’âm 6/99, En'âm 6/141 ve Ra’d 13/16. âyetlerdir. 
[4*] Ayet’in açılımı şöyledir: “(فيتبعون ما تشابه منه  بزيغهم) = Kitap’tan kendi eğrilikleriyle benzeşene uyarlar.” Necrân Hristiyanlarından bir topluluk Nebîmize gelmiş: Ya Muhammed! Sen, İsa’nın Allah’ın kelimesi ve ondan bir ruh olduğu kanaatinde misin değil misin? demişti. O, “evet” deyince “Bu bize yeter” demişlerdi. Arkasından yukarıdaki âyet sonra da şu âyet inmişti: “Allah katında İsa'nın durumu, tıpkı Âdem’in durumu gibidir. Âdem’i topraktan yarattı; sonra ona 'ol" dedi; o da oluştu.”  (Al-i İmran 3/59) (Taberî)
Hristiyanlar, kendi eğrilikleriyle benzeşir gördükleri şu âyete dayanıyorlardı: “İsa… Allah’ın Meryem’e ulaştırdığı (ol) sözü ve kendinden bir ruhtur.” (Nisa 4/171) Hâlbuki bu ayetin başında görmek istemedikleri şu ifade vardır: “Meryem oğlu İsa Mesih, başka değil, yalnızca Allah’ın elçisidir.” Allah’ın kitabına uyma yerine onu kendilerine uydurmak isteyenler hep böyle bir yol izlerler.
[5*] Te'vîl = تَأْوِيلِ, Allah’ın âyetler arasında kurduğu bağlantıyı ifade eder. Bu bağlantıyı ancak, Arapçayı ve ilgili konuyu iyi bilenlerden oluşan bir ekip bulabilir. Bir ayet şöyledir: “Bu bir kitaptır ki âyetleri, bilenlerden oluşan bir topluluk için Arapça Kur'ânlar (kümeler) halinde açıklanmıştır.” (Fussilet 41/3) Buradaki Kur'ân kelimesi, Al-i İmran 3/7. âyetteki kitap kelimesi gibi ayetler kümesi anlamındadır.
[6*] Ayetleri bu şekilde ilişkilendirilmiş bir kitap insan eseri olamaz. “De ki “Bu Kur’ân’ın bir benzerini çıkarmak için insanlar ve cinler toplansalar benzerini çıkaramazlar; isterse sırt sırta vermiş olsunlar.” (İsrâ 17/88). İlgili diğer ayetler: Yunus 10/38-39, Bakara 2/23, Hud 11/13.
[7*] Bu ilim, Kur’an’ın kendini açıklama ilmidir. Allah Teala şöyle demiştir: “Onlara, bir ilimle açıkladığımız Kitap getirdik; inanan topluluk için rehber ve ikramı bol bir kitap.” (Araf 7/52)
[8*] Zikir, bağlantılarıyla birlikte düşünülüp öğrenilen doğru bilgi, o bilgiyi kullanıma hazır tutmak ve kullanmaktır. (Müfredât ذكر ve عرفmd.) Tabiat, Allah’ın yarattığı âyetlerden, Kur'ân da indirdiği âyetlerden oluşur. Her ikisinden elde edilen doğru bilgi zikirdir. İnsanı, sadece bu bilgi tatmin eder. (Ra’d 13/28)
[9*] Sağlam duruşlu` diye meal verdiğimiz ulu’l-elbab’ı Allah Teala şöyle tanımlar: “Sözü dinleyen ve onun en güzeline (Allah’ın sözüne) uyanları, Allah’ın doğru yola ileteceği müjdesini ver. İşte ul’ul-elbâb olanlar onlardır.” (Zümer 39/18)

6 Âyetin tam meâli şöyledir: “Hayır Aya yemin olsun”. Türkçede yemini, doğru söylediğinden şüphe edilen kişi yapar. Allah’ın yaptığı bu gibi yeminler ise yemin edilen şeyin önemini göstermek içindir. (Bkz. İbn Kayyim el-Cevzî, et-Tibyân fî Ahkâm’il-Kur'ân girişi) Türkçe’de böyle bir kullanım olmadığından meâl, maksadı ifade edecek şekilde yapılmıştır.

7 “(O zaman) Siz, üç sınıf olursunuz: (Birincisi) uğurlular sınıfıdır. Ne mutlu o uğurlu olanlara!(İkinci sınıf) uğursuzlardır. Ne yazık o uğursuzlara! Bir de önde gidenler (sınıfı) var; hep önde gidenler!” Bkz. Vakia 56/7-10 

8 “Cehenneme her bir bölük atılınca bekçiler: “Size bir uyarıcı gelmedi mi?” derler. Onlar: “Evet, uyarıcı geldi ama yalana sarıldık; Allah bir şey indirmemiştir, siz büyük bir sapkınlık içindesiniz, dedik. Eğer söz dinleseydik ya da aklımızı kullansaydık, şimdi  bu alevli ateş ahalisi içinde olmazdık” derler. Böylece suçlarını itiraf ederler. Alevli ateş ahalisi için bundan sonrası perişanlıktır.” (Mülk 67/8-11)

9 Bütün beklentileri boşa çıkar. Şefaat için bakınız; Bakara 2/48 Öyle bir günden çekinip korunun ki o gün kimse kimsenin yerine bedel ödemeyecek, kimseden şefaat[*] kabul edilmeyecek, kimseden tazminat alınmayacak ve kimseye yardım edilmeyecektir. 

[*] Şefaat, birinin eşlik etmesini istemek, eşlik etmek veya arka çıkmaktır. (El-Ayn, Müfredât). Ayet, mahşer günü kimseye şefaat edilmeyeceğini açıkça bildirmektedir. Dünyada insanlar birine destek olabilirler. “İyi bir işe destek veren ondan bir pay alır; kötü bir işe destek veren de ondan dolayı bir sorumluluk üstlenir.” (Nisa 4/85) Cennete gitmiş biri, şirk günahı ile değil de diğer günahlarından dolayı cehennemde olan bir yakınını yanına isteyebilir. “Günahkarları, suya koşarcasına cehenneme sevk edeceğiz. Rahman’dan söz almış olanlar dışında kimse şefaate (birinden destek alma hakkına) sahip olamayacaktır.” (Meryem 19/86-87) İster dünyada ister cehenneme gitmiş biri için olsun, şefaat ancak Allah’ın onayıyla olabilir.

10 ...“Akılda tutulması gereken bilgi” Kur’an’dır. Bunu şu ayetlerden açıkça öğreniyoruz: 
"Görmekte olduklarınıza yemin etmeye gerek yok! Görmediklerinize de (bunların önemi ortadadır). Asıl önemlisi, Kur’an’ın değerli bir elçinin (Cebrail’in) sözü olmasıdır#. O bir şairin sözü değildir. Ne kadar az inanıp güveniyorsunuz! Bir kâhinin# sözü de değildir. Bilginizi ne kadar az kullanıyorsunuz! Bütün varlıkların Sahibi# tarafından indirilmiştir. (Muhammed,) Bize karşı bir takım sözler uydursaydı onu kıskıvrak yakalar,  şah damarını koparırdık. İçinizden hiç biri de bunun önüne geçemezdi. Kur’an, Allah’tan çekinerek kendini koruyanlar için bir tezkiredir (akıllarında tutmaları gereken bilgidir.)  Çok iyi biliyoruz ki içinizde yalancılar var. Kur’an, ayetleri görmezlikten gelen bu kişilerin de yalanını ortaya çıkarır. Çünkü o, kesin gerçektir." (el-Hakka 69/38-51)
 
11 Bkz İnsan 76/29-31 ve Tekvir 81/27-29

(İnsan 76/29-31) Bunlar, aklınızdan çıkarmamanız gereken bilgilerdir. Rabbinin yolunu tercih eden o yola girer. Yapacağınız tercih sadece Allah’ın yaptığı tercihtir. Çünkü bilen O, her kararı doğru olan O’dur. O, doğru tercihte bulunanı[*] ikramı ile kuşatır. Yanlış yapanlar için de acıklı bir azap hazırlamıştır.
(Tekvir 81/27-29) Kur’ân, herkes için doğru bilgidir (zikirdir)[*]. İçinizden doğruluğu tercih edenler için. Varlıkların Rabbi (Sahibi) olan Allah’ın tercihi dışında bir tercih yaparsanız doğru tercih yapmamış olursunuz. 

[*] Zikir, kafaya yerleşmiş kullanıma hazır bilgidir. Allah’ın zikri, Allah’ın âyetlerinden öğrenilir. Onu akla ve dile getirmek de zikirdir. Akıldan çıkarılmaması gerek zikir yani doğru bilgi Allah’ın Kitabında olandır. Bu sebeple ilâhî kitapların ortak adı Zikir’dir. (Enbiya 21/24) Bir âyet şöyledirr: “Bilin ki, kalplerin yatışıp rahatlaması Allah’ın zikri ile olur.”(Ra’d 13/28)

15 Temmuz 2018 Pazar

KUR’AN’DA NAMAZ

KUR’AN’DA NAMAZ

İyiliği sonsuz ikramı bol olan Allah’ın adıyla;

Kur’an’ı açıklayan yüce Rabbimizdir, Hud 11/1-2’ de “ELİF! LÂM! RÂ! Bu öyle bir kitaptır ki âyetleri hem muhkem kılınmış hem de doğru kararlar veren ve her şeyin iç yüzünü bilen Allah tarafından açıklanmıştır. Böyle olması, Allah’tan başkasına kul olmayasınız diyedir. Ben de o kitapla sizi uyaran ve müjdeleyen kişiyim.” diye buyurmaktadır. Yüce Allah Kur’an’da Muhkem yani hüküm bildiren ayetler göndermiştir. Bu hüküm ayetlerinin de açıklaması bulunan müteşabih yani benzeşen ayetleri mesani yani ikişerli ayetler grubuyla anlatmıştır. Kur’an Kur’an’ı tefsir eder. Bununla ilgili iki ayete daha bakalım. 

Al-i İmran 3/7 “Bu Kitab’ı sana indiren O’dur. Âyetlerinin bir kısmı muhkemdir[1*]; onlar kitab’ın[2*] ana ayetleridir. Diğerleri müteşâbih[3*] (muhkeme benzer) olanlardır. Kalplerinde eğrilik olanlar, istedikleri te’vîli (bağlantıyı) kurup istedikleri fitneyi çıkarmak için Kitap’tan, (kendi eğrilikleriyle[4*]) benzeşen şeye uyarlar. Oysa onun tevilini (ayetlerin arasındaki bağlantıyı)[5*] sadece Allah[6*] bilir. Bu ilimde[7*] sağlam duruş gösterenler de şöyle derler: “Biz, bu ilme inandık, hepsi (muhkem ve müteşâbih ayetlerle onların tevili) Rabbimiz (Sahibimiz) katındandır.” Bu zikre[8*] (doğru bilgiye) sadece sağlam duruşlu olanlar ulaşabilirler[9*].” Şimdi ayetinin içinde verdiğimiz numaralandırmaları açıklayalım. 

[1*] Muhkem ayet, bir konuda hüküm içeren ayettir. Hemen her ayetin böyle bir yönü vardır. Bu hüküm, başka ayetlerle açıklanır. Allah Teâlâ şöyle demiştir: “Elif, Lâm, Râ. Bu bir kitaptır ki, âyetleri muhkem kılınmış sonra hakîm olan, her şeyin iç yüzünü bilen Allah tarafından açıklanmıştır. Bu, Allah’tan başkasına kul olmamanız içindir.” (Hûd 11/1-2)

[2*] Kitab (كتاب)’ın kök anlamı, bir şeyi bir şeye eklemektir (Mekayîs). Bazen sözleri ekleyerek yapılan konuşmaya bazen de kelimeleri ekleyerek yazılan herhangi bir yazıya kitap denir (Mürfedat). Bir ayet şöyledir: “Allah sözün en güzelini, müteşâbih ve mesânî kitap olarak indirmiştir.” (Zümer 39/23) Mesânî, “ikişerliler” anlamına gelir. Kur'ân’ın, bildiğimiz bir kitap halinde inmediği açıktır. Bu ayetler onun, kendinden kitaplar oluşturulacak şekilde indiğini, her bir kitabın, bir muhkem bir de müteşâbih olmak üzere en az iki ve ikinin katları olan ayetlerden oluştuğunu, doğru hükme yani hikmete bu şekilde ulaşılabileceğini gösterir.

[3*] Müteşâbih, birbirine benzeyen iki şeyden her birine denir. Kelime, toplam sekiz ayette geçer. Bunlar; Bakara 2/25, Bakara 2/70, Bakara 2/118; Al-i İmran 3/7, Zümer 23, En’âm 6/99, En'âm 6/141 ve Ra’d 13/16. âyetlerdir. 

[4*] Ayet’in açılımı şöyledir: “(فيتبعون ما تشابه منه  بزيغهم) = Kitap’tan kendi eğrilikleriyle benzeşene uyarlar.” Necrân Hristiyanlarından bir topluluk Nebîmize gelmiş: Ya Muhammed! Sen, İsa’nın Allah’ın kelimesi ve ondan bir ruh olduğu kanaatinde misin değil misin? demişti. O, “evet” deyince “Bu bize yeter” demişlerdi. Arkasından yukarıdaki âyet sonra da şu âyet inmişti: “Allah katında İsa'nın durumu, tıpkı Âdem’in durumu gibidir. Âdem’i topraktan yarattı; sonra ona 'ol" dedi; o da oluştu .”  (Al-i İmran 3/59) (Taberî)

Hristiyanlar, kendi eğrilikleriyle benzeşir gördükleri şu âyete dayanıyorlardı: “İsa… Allah’ın Meryem’e ulaştırdığı (ol) sözü ve kendinden bir ruhtur.” (Nisa 4/171) Hâlbuki bu ayetin başında görmek istemedikleri şu ifade vardır: “Meryem oğlu İsa Mesih, başka değil, yalnızca Allah’ın elçisidir.” Allah’ın kitabına uyma yerine onu kendilerine uydurmak isteyenler hep böyle bir yol izlerler.

[5*] Te'vîl = تَأْوِيلِ, Allah’ın âyetler arasında kurduğu bağlantıyı ifade eder. Bu bağlantıyı ancak, Arapçayı ve ilgili konuyu iyi bilenlerden oluşan bir ekip bulabilir. Bir ayet şöyledir: “Bu bir kitaptır ki âyetleri, bilenlerden oluşan bir topluluk için Arapça Kur'ânlar (kümeler) halinde açıklanmıştır.” (Fussilet 41/3) Buradaki Kur'ân kelimesi, Al-i İmran 3/7. âyetteki kitap kelimesi gibi ayetler kümesi anlamındadır.

[6*] Ayetleri bu şekilde ilişkilendirilmiş bir kitap insan eseri olamaz. “De ki “Bu Kur’ân’ın bir benzerini çıkarmak için insanlar ve cinler toplansalar benzerini çıkaramazlar; isterse sırt sırta vermiş olsunlar.” (İsrâ 17/88). İlgili diğer ayetler: Yunus 10/38-39, Bakara 2/23, Hud 11/13.

[7*] Bu ilim, Kur’an’ın kendini açıklama ilmidir. Allah Teala şöyle demiştir: “Onlara, bir ilimle açıkladığımız Kitap getirdik; inanan topluluk için rehber ve ikramı bol bir kitap.” (Araf 7/52)

[8*]Zikir, bağlantılarıyla birlikte düşünülüp öğrenilen doğru bilgi, o bilgiyi kullanıma hazır tutmak ve kullanmaktır. (Müfredât ذكر ve عرفmd.) Tabiat, Allah’ın yarattığı âyetlerden, Kur'ân da indirdiği âyetlerden oluşur. Her ikisinden elde edilen doğru bilgi zikirdir. İnsanı, sadece bu bilgi tatmin eder. (Ra’d 13/28)

[9*] Sağlam duruşlu` diye meal verdiğimiz ulu’l-elbab’ı Allah Teala şöyle tanımlar: “Sözü dinleyen ve onun en güzeline (Allah’ın sözüne) uyanları, Allah’ın doğru yola ileteceği müjdesini ver. İşte ul’ul-elbâb olanlar onlardır.” (Zümer 39/18)

Şimdi de Fusilet 43/3 ayetine bakalım. “Bu bir kitaptır ki ayetleri, bilenler topluluğu için Arapça kur’ânlar (kümeler)[*] halinde açıklanmıştır.” [*] Birbirini tamamlayan âyetlerle oluşturulan kümeler. Ayetler arasındaki bu ilişki Al-i İmran 7’de anlatılmıştır. Özetle, bir konuda MUHKEM (açıkça hüküm veren) bir ayet, o ayete benzeyen ama aynı olmayan MÜTEŞABİH (benzeyen) ayet, ve onlara da benzeyen her biri için en az iki olmak üzere müteşabih alt ayetler. Bu ayetler kümesi, bilenler topluluğu tarafından uygun akademik ve ilmi çalışmalarla bir araya getirildiği takdirde bir konuda doğru hükme yani hikmete varabilmek mümkün olmaktadır. Kur’anı Kerim sonsuz sayıda alt kur’an’lar dan oluşan ve her şeyi açıklayan Kitap’tır. Detaylarını yukarıdaki Al-i İmran 7nci ayetinin açıklamalarında belirtmiştim.

Hud suresi 2nci ayetindeki “Böyle olması, Allah’tan başkasına kul olmayasınız diyedir...” kısmı için şöyle bir açıklama yapabiliriz. Bu iki ayetten anlaşılacağı üzere Allah’ın ayetlerini ancak Allah açıklayabilir. Bu açıklamaya sadece Kitaptan ulaşılabilir. Allah’ın yazılı ayetleri ile ilgili olarak kendisi tarafından yapılan açıklamalar o muhkem ayetin müteşabihleridir(Al-i İmran 3/7, Fussilet 41/3). Başka kaynaklarda açıklama aradığımız takdirde, Allah’tan başkasına kulluk edeceğimiz ikazı, her müminin çok dikkat etmesi gereken şirk günahını oluşturur.

Anlayacağımız üzere ayetlerin kurduğu ağ ile Kur’an’da Namaz ibadetinin hangi ayetler ile nasıl açıklandığını bulmamıza sıra geldi.

“Sonra bunların ardından salatı zayi eden/dini sorumluluğu getirmeyen/namazı kılmayan ve nefislerine uyan bir nesil geldi. Bunlar, elbette cehennem çukuruna atılacaklardır.” Meryem 19/59 (1-63)

Namaz ibadeti hem Beyyine hemde Şura suresinin ilgili ayetlerinde belirtildiği üzere bütün nebilere ve ümmetlerine verilmiş emirdir.

Şura 42/13 ““Allah Nuh’a ne emretmişse onu, sizin için bu dinin kuralı (şeriat)[*] yapmıştır. Sana vahyettiğimiz, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya emrettiğimiz şudur: “Bu dini ayakta tutun ve birbirinizden ayrı düşmeyin.” Senin çağırdığın şey müşriklere ağır gelir. Allah, bu dini tercih edeni kendi tarafına (yoluna) seçer ve O’na yöneleni doğruya yönlendirir.””

[*] “Biz, Nuh'a ve ondan sonra gelen nebilere nasıl vahyettiysek sana da öyle vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakup'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vahyetmiş, Davud'a ise Zebur# vermiştik. “ (Nisa 4/163)

Din fıtrattır (Rum 30/30). Adem’den Nuh’a kadar olan dönemde farklı din ve tabiat kanunlarının (fıtratın), Nuh’tan bugüne ise mevcut din ve tabiat kanunlarının geçerli olduğu anlaşılmaktadır. Bunlar, ibadetler, Allah’a karşı görev ve sorumluluklar, ortalama insan ömrü, hastalıklara karşı direnç, atmosferin kalınlığı ve oksijen miktarı gibi çok çeşitli kanunlar olabilir. Nuh Tufanı, ilimde buzul çağının sona ermesi olarak bilinmektedir. Buzul çağı ile şimdiki dönem arasındaki bu fıtrat ve din farklılığı insanların yaşam kurallarının (şeriatının) değişmesi sonucunu doğurmuştur. 

Beyyine 98/1-5 “Ehl-i kitaptan (inandıkları ilahi kitabı iyi bilenlerden) kafir olanlar ile müşrikler, kendilerine o beyyine gelinceye kadar çözülecek değillerdir. Beyyine, Allah’ın elçisidir, tertemiz sayfalar okur[1*].Onlarda da dosdoğru hükümler bulunur. Kendilerine kitap verilenler de o beyyine (o kitap) gelinceye kadar bölünüp parçalanmazlar[2*]. Onlara sadece şu emir verilir: Dine bir şey katıştırmadan[3*] yalnız Allah’a kulluk edin; namazı özenle sürekli kılın ve zekâtı verin. İşte doğru din[4*] budur."”

[1*] Allah’ın Kitabını anlayan ve içine bir şey katmadan tebliğ eden her insan bu kapsama girer.

[2*] “İnsanlar tek bir topluluktu; Allah onlara, müjde veren ve uyarıda bulunan nebiler gönderdi. Onlarla birlikte gerçeği içeren kitap da indirdi ki, ayrılığa düştükleri konularda insanlar arasında hakemlik yapsın. Kitapta ayrılığa düşenler kendilerine Kitap verilenlerden başkası olmadı. O açık belgeler geldikten sonra birbirlerinin haklarına göz diktikleri için böyle oldu. Sonra Allah inanmış olanları, anlaşamadıkları konuda, kendi izniyle doğruya ulaştırdı. Allah düzenine uyanı doğruya yöneltir.” (Bakara 2/213).

[3*] Allah’tan başkasının söz ve hükümleri katılmış din, Allah’ın dini olamaz. Bu yüzden Allah Teâlâ, Kur’an’ın, kendi koyduğu kurallar dışında açıklanmasını en ağır suç, kendini Allah’ın yerine koyma suçu saymıştır. (Hûd 11/1-2)

[4*] Bu ayette belirtilen dosdoğru din, üçüncü ayette belirtilen sayfalardaki dindir.

NAMAZ KILMAYI EMREDEN (MUHKEM) ÂYETLER

Aşağıdaki ayetlerde de göreceğimiz üzere bu ayetlerde namazın kılınmasıyla ilgili hüküm ayetlerine göz atacağız.

Bakara 2/3 “Allah’a içten inanan, namazı düzgün ve sürekli kılan[*] ve verdiğimiz rızıkları yerli yerince harcayan,” 

[*] Âyetin metninde geçen es-salât = الصلاة 'ın kök anlamı, bir şeyi bırakmamak ve sürekli arkasında olmaktır. (Lisan'ul-Arab) Her müminin sürekli yapması gereken ve hiç bir şart altında terk edemeyeceği tek ibadet namaz olduğu için Kur'an'da ona “salat” denmiştir. Allah Teala şu ayetlerde, namazın bu özelliğine dikkatimizi çeker:

"Namazları ve en orta namazı(akşam namazını) özenle sürekli kılın; Allah’ın huzurunda saygıyla durun. Eğer korkarsanız, yürüyerek yahut binek üstünde kılın. Güvene kavuşunca, bilmediklerinizi öğreten Allah’ı, size öğrettiği gibi zikredin. (Namazı, Allah’ın âyetlerini kafanıza yerleştirmek için sürekli kılın) (Bakara 2/238-239).

(Umduklarına kavuşacak olan müminler) namazlarını özenle sürekli kılanlardır. (Müminûn 23/9) 
Onlar namazlarını özenle sürekli kılanlardır.(Mearic 70/34)

Bakara 2/43 “Namazı düzgün ve sürekli kılın, zekâtı verin; rükû edenlerle birlikte rükû edin![*].”

[*] Bu âyet, ehl-i kitabın tıpkı bizim gibi namaz ve zekât ibadetleriyle yükümlü olduğunu gösterir. 

Bakara 2/110 “Namazı düzgün ve sürekli kılın, zekâtı verin. Kendiniz için önceden yaptığınız her iyiliğin karşılığını Allah’ın katında bulursunuz. Yaptığınız her şeyi gören Allah’tır.”

Bakara 2/177 “İyilik, yüzünüzü doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. İyilik; Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve nebîlere inanıp güvenen kişinin yaptığıdır[. Böyle bir kişi, sevmesine rağmen malını, kendine yakınlığı olanlara, yetimlere, çaresizlere, yolda kalanlara, isteyenlere ve boyunduruk altındakilere verir. Namazı özenle ve sürekli kılar ve zekâtı verir. Bunlar anlaşma yaptıkları zaman da yükümlülüklerini yerine getirirler.Baskılara, zorluklara, bir de baskın anında olacaklara karşı dirençli olurlar. Özü sözü doğru olanlar bunlardır. Allah’tan çekinerek korunanlar da bunlardır.”

Bakara 2/238 “Namazlara ve en orta namazı[*] özenle sürekli kılın; Allah’ın huzurunda saygıyla durun.”

[*] Kelimeye "orta" değil de "en orta" meali vermemizin sebebi el-vustâ = الْوُسْطَىٰ şeklinde ism-i tafdil  yani bir şeyi diğerlerinden üstün gösteren isim kalıbında olmasıdır. 

Gün, bir gündüz ve bir geceden geceden oluşur. Önce gündüz, sonra gece gelir (Yasin 36/40). Bunları birleştiren ve aynı zamanda da ikiye bölen şey, gecenin başıdır. Dolayısıyla günün (gündüzün değil!) ortasında kılınan namaz akşam namazı olduğu için "en orta namaz" da odur.

Namazlar diye meal verdiğimiz kelime salavat’tır. Arapçada çoğul, en üçü gösterir. Ona orta namaz da ilave edilince dört olur. Ancak dördün ortası yoktur. Üçten sonra ortası olan ilk rakam beş olduğu için bu ayet, namazın beş vakit olmasının da delilidir. Akşam namazı, bu yönüyle de en orta namazdır. 

Benzer durum, rekat sayıları açısından da geçerlidir. Ortası olan ilk rakam 3'tür. 3, 2 ile 4'ün de ortasıdır. Ayrıca 3'ü en orta yapan 1 rakamını çıkarırsak, gece namazları ile gündüz namazları 8'er rekat olarak da eşitlenir. Bu yönüyle de akşam namazı en orta namazdır. 

Bakara 2/277 “İnanıp güvenen, iyi işler yapan, namazı düzgün ve sürekli kılan ve zekâtı verenler, Sahipleri (Rableri) katında ödülü hak ederler. Onların üzerinde bir korku olmaz, üzüntü de çekmezler.”

Nisa 4/162 “Fakat onlardan, bildikleri konularda sağlam duruş gösterenler[*], sana indirilene ve senden önce indirilenlere inanan, namazı özenle ve sürekli kılan, zekatı veren, Allah'a ve ahiret gününe inanırlar var ya işte onlara büyük bir ödül vereceğiz.”

[*]  Onların hepsi bir değildir. Kitap ehli arasında dik duran bir topluluk da vardır, gece vakitleri Allah’ın âyetlerini okuyarak secdeye kapanırlar. (Ali İmran 3/113) 

Allah'a ve ahiret gününe inanır, iyi olana çağırır, kötülüğe karşı çıkarlar ve hayırlı işlere koşarlar. İşte onlar iyi kimselerdendir. (Ali İmran 3/114)

Bunların yapacağı hiçbir iyilik göz ardı edilmeyecektir. Allah, sakınanların kimler olduğunu bilir.  (Ali İmran 3/115)

Maide 5/55 “Sizin yakın dostunuz (veliniz) sadece Allah ve Elçisidir; bir de namazını tam kılan ve saygıyla zekatını veren müminlerdir.”

Maide 5/58 “Birbirinizi namaza çağırdığınız zaman onu hafife alıp oyun edinirler. Bu, onların, aklını kullanmayan bir topluluk olmaları sebebiyledir.”

Enam 6/72 “(Bir de şu dendi:) "Namazı düzgün ve sürekli kılın ve Allah’a saygılı olun; huzurunda toplanacağınız O’dur."”

Enam 6/92 “Bereketli olan ve kendinden öncekileri tasdik eden bu Kitabı da biz indirdik. İndirdik ki Anakenti ve çevresini uyarasın. Namazlarına[*] özen gösterip Ahirete inananlar, buna da inanırlar.”

[*] Bu ayet önceki ümmetler de namaz olduğunun delillerindendir.

Araf 7/170 “Kitaba sıkı sarılıp namazı tam kılanlara gelince; biz iyiliğe çalışanların ödülünü ziyan etmeyiz.”

Enfal 8/3 “Namazlarını tam kılar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden hayra harcarlar.”

Tevbe 9/5 “(Dört) yasak ay[1*] çıkınca o müşrikleri[2*] bulduğunuz yerde öldürün. Onları yakalayın, onları kuşatın, onlar için her gözetleme yerinde oturun. Ama dönüş yapar (tevbe eder), namazı kılar ve zekat verirlerse yollarını açın. Çünkü Allah bağışlar, ikramı boldur.”

[1*] Yukarıdaki duyuru, haram aylarının ikincisi olan Zilhicce’de yapılmıştı. Buradaki haram aylar (el-eşhuru’l-hurum) bilinen aylar değil, ikinci âyette belirtilen dört aydır. Haram denmesi, bu süre içinde muhatapların dokunulmaz sayılmasından dolayıdır.

[2*] Antlaşmayı bozan o müşrikle Bunlar daha önce Muhammed aleyhi selamı öldürmeye kalkan, onu ve yakınlarını Mekke’den göç etmeye zorlayan kimselerdir. Resul’e karşı işlenmiş bu suçun karşılığı olarak ya verilen tarihe kadar göç edecekler ya da öldürüleceklerdir.11. ayette tevbe edip bunu hareketlerine de yansıttıkları takdirde bu muameleye maruz kalmayacakları bildirilmektedir.

Tevbe 9/11 “Eğer dönüş yapar, namazı kılar ve zekâtı verirlerse din kardeşleriniz olurlar. Biz ayetlerimizi bilenler topluluğu için açıklarız.”

Tevbe 9/18 “Allah’ın mescitlerine[*] hizmeti sadece, Allah’a ve ahiret gününe inanıp güvenen, namazı tam kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayanlar yapabilirler. Bunların doğru yolda olmaları umulur.”

[*] Secde edilen yere mescid denir.

Tevbe 9/71 “İnanıp güvenen (mümin) erkeklerle inanıp güvenen (mümin) kadınlardan her biri diğerinin yakın dostudur(velisidir). Marufa (Kur’an ölçülerine) uygun olanı ister, münkere(Kur’an ölçülerine uymayana) engel olurlar. Namazı tam kılar, zekâtı verirler. Allah’a ve Elçisine de boyun eğerler. Allah, işte bunlara ikramda bulunacaktır. Allah güçlüdür, doğru kararlar verir.”

Rad 13/22 “Yine bunlar, Rableri yüzlerine baksın diye sabreden, namazı tam kılan, kendilerine verdiğimiz rızıktan, gizli açık harcayan ve kötülüğü iyilikle savan kimselerdir. O son yurt işte onlarındır.”

İbrahim 14/31 “İnanmış kullarıma de ki namazlarını tam kılsınlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeyden gizli-açık (hayra) harcasınlar. Bunu öyle bir gün gelmeden yapsınlar ki o günde ne alış veriş, ne de dostluk olacaktır.”

Ta ha 20/14 “Ben!Evet ben Allah’ım; benden başka ilah yoktur. Sen, bana kulluk et ve benim zikrim[*] için (âyetlerimi kafana yerleştirmek için) düzgün ve sürekli kıl...”

[*] Zikir Arapça’da ‘doğru bilgi’ anlamına gelir. Allah'ın indirdiği bütün kitaplar, O'nun doğru bilgisinden oluştuğundan Zikir, onların ortak adıdır. (Enbiya 21/24) Allah bütün varlıkları da o bilgiyle yarattığı için onlardan elde edilen bilgi de zikirdir.

“Namazı benim zikrim için kıl.” buyurmasından anlaşılacağı üzere her namaz Allah’ın kitabını ve yarattığı şeylerin değerini kavramak için kılınır. Allah Teâlâ, yarattığı ayetlerle ilgili olarak şöyle buyurulur: 

"Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün peş peşe gelmesinde, sağlam duruşlu olanlar için göstergeler vardır. Onlar (namaz kılarken); ayakta, oturarak ve yanları üstünde Allah’ı zikreder (anlayarak Kur'ân okur, dua eder) göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler. Derler ki: "Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın, sana içten boyun eğeriz, bizi o ateşin azabından koru! Rabbimiz! Sen kimi o ateşe sokarsan rezil edersin. Yanlışlar içinde kalanların yardımcıları olmaz. Rabbimiz! Bize çağrıda bulunan birini işittik; ‘Rabbinize inanıp güvenin’ diyerek imana çağırıyordu, hemen inandık. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla, kötü işlerimizi ört. Ruhumuzu iyilerin yanına al.
Rabbimiz! Elçilerin aracılığı ile söz verdiğin her şeyi bize ver. Kıyamet günü bizi rezil etme. Sen sözünden dönmezsin." Rableri (Sahipleri) dualarını kabul eder ve şöyle der: "Erkek olsun, kadın olsun, sizden kim iyi bir çaba gösterirse çabasını boşa çıkarmam. Biriniz, diğerinden olmasınız. Hele hicret eden, yurdundan çıkarılan, yolumda eziyet görenler, savaşanlar ve o yolda öldürülenler var ya; onların da kötü işlerini örter, katımdan bir ödül olarak içinden ırmaklar akan bahçelere sokarım." Güzel karşılık Allah katındadır." (Al-i İmran 3/190-195)

Zikir, zeka ile yapılan bir eylemdir. Zeka çalışmak için kelimeleri kullanır. Dolayısıyla Allah’ın emrine uygun şekilde namaz kılabilmek için ya okuduğumuz dua ve ayetlerin Türkçe anlamlarını çok iyi bilmeli ya da Türkçe dua ve ayetlerle namazı kılmalıyız. Aksi takdirde namazı Allah’ın zikri için kılmak mümkün olmaz.

Ta ha 20/132 “Ailene namazı emret, sen de namaza devam et. (Rızkı bahane etme) Senden rızık istemez, sana rızık veririz. Mutlu son, Allah'tan çekinerek kendini korumanındır (takvanındır).”

Hac 22/35 “Onlar Allah anılınca yürekleri titreyen, başlarına gelenlere sabreden, namazı tam kılan ve kendilerine verdiğimiz rızıktan hayra harcayan kimselerdir.”

Hac 22/41 “Onlar öyle kimselerdir ki eğer bir yere yerleştirsek namazı tam kılar, zekatı verir, marufa (Kur’an ölçülerine) uygun olanı ister, münkere (Kur’an’a ve insan doğasına uymayan şeye) karşı durur. Her işin sonu Allah’a varır.”

Hac 22/78 “Allah yolunda hakkıyla mücadele (cihad)[ edin. Size fırsat veren O’dur. Bu dinde size bir güçlük yüklememiştir. Babanız İbrahim’in şeriatına uyun. Allah size daha önce ‘Müslüman (tam teslim olan)’ adını verdi. Bu kitapta da o adı verdi ki elçimiz size örnek[Ahzab 33/21] olsun. Siz de insanlara örnek olasınız. Namazı tam kılın, zekâtı verin ve Allah’a sıkı sarılın. O sizin en yakınınızdır; ne iyi dost ve ne iyi yardımcıdır.”

Nur 24/37 “(O ışıktan yararlananlar) Öyle adamlardır ki, onları ne ticaret, ne alış veriş onları Allah’ın zikrinden (Kur’ân’dan), namazı tam kılmaktan ve zekatı vermekten alıkoyabilir. Onlar, kalplerin ve gözlerin döneceği bir günden korkarlar.”

Nur 24/56 “Namaz tam kılın, zekâtı verin ve bu elçiye boyun eğin ki ikram bulasınız.”

Neml 27/3 “Namazı tam kılan ve zekâtı veren müminler için müjdeler içerir. Onlar Ahirete de içten inanırlar.”

Ankebut 29/45 “Bu Kitap’tan sana vahyedilen her şeyi anlayarak oku ve namazı tam kıl. Namaz her çeşit fuhuşu ve kötülüğü engeller. Allah’ın zikri (Kitabı) en önemlisidir. Allah, yaptığınız her işi bilir.”

Rum 30/31 “O’na yönelen kişiler olun, O’ndan çekinerek kendinizi koruyun. Namazı düzgün ve sürekli kılın. Müşriklerden/Allah'ı ikinci sıraya koyanlardan olmayın.”

Lokman 31/4 “İyiler namazı kılan, zekatı veren ve Ahirete kesin olarak inanan kimselerdir.”

Lokman 31/17 “"Oğulcuğum! Namazı kıl, marufu emret, kötülüğe engel ol; başına gelene de sabret(göğüs ger). İşte bunlar, kararlılık gerektiren işlerdendir."”

Ahzab 33/33 “(Nebinin hanımları!)Evlerinizde oturun, önceki Cahiliye döneminde olduğu gibi dişiliğinizi öne çıkarmayın, namazı tam kılın, zekatı verin. Allah'a ve Elçisine itaat edin. Ey ehl-i beyt! Allah’ın istediği, sadece, sizden pislikleri uzak tutmak ve sizi tertemiz yapmaktır.”

Fatır 35/18 “Kimse kimsenin yükünü çekmeyecektir. Yükü ağır olan, taşımak için yardım istese, en yakını bile onun bir parçasının taşınmasına yardım etmez. Sen sadece, içinde Rabbinin korkusu olanları ve namazını tam kılanları uyarabilirsin. Kim kendini geliştirirse onu sadece kendisi için yapmış olur; dönüş ancak Allah'adır.”

Fatır 35/29 “Allah'ın Kitabına uyan, namazı tam kılan ve kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık harcamada bulunanlar, tükenmeyecek bir kazanç beklentisi içindedirler.”

Şura 42/38 “Onlar, Sahiplerinin çağrısına olumlu karşılık veren ve namazı tam kılan kimselerdir. İşlerini birbirlerine danışarak[şura] yapar, kendilerine verdiğimiz rızıktan da hayra harcarlar.”

Mücadele 58/13 “Yapacağınız özel görüşmeden önce sadakalar vermeniz sizi rahatsız mı etti? Madem vermediniz; Allah da bu konudaki tevbenizi kabul etti; öyleyse namazı tam kılın, zekatı verin, Allah’a ve elçisine boyun eğin. Allah, yaptıklarınızın iç yüzünü bilir.”

Cuma 62/9-10 “Ey inanıp güvenenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında alış verişi bırakın; Allah’ın zikrine koşun. Bilseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Namazı bitirdiğinizde yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfunu arayın. Allah’ın sözlerini sık sık hatırlayın ki umduğunuza kavuşasınız.”

Mearic 70/22 “Namaz kılanların bir kısmı farklıdır.”

Müzzemmil 73/20 “Senin ve seninle beraber olanlardan bir kısmının, gecenin üçte ikisine yakınını, yarısını ve üçte birini uyanık geçirdiğini Rabbin elbette biliyor. Gece ile gündüzün ölçüsünü koyan Allah’tır. Sizin bunu tam başaramayacağınızı bildiği için yüzünüze baktı (da işinizi kolaylaştırdı). Artık Kur'ân’ı kolayınıza geldiği zaman okuyun. O, içinizden hastaların olacağını, kiminizin Allah'ın lütfundan yararlanmak için yeryüzünü dolaşacağını, kiminizin de Allah yolunda vuruşacağını bilir. Öyleyse Kur’an’ı, kolayınıza geldiği zaman okuyun. Namazı tam kılın, zekâtı verin ve Allah için güzel bir ödünç ayırın. Bugün kendiniz için yaptığınız her hayrı, yarın Allah katında daha iyisiyle ve çok daha büyüğü ile bulursunuz. Allah'tan bağışlanma dileyin. Çünkü Allah’ın bağışlaması çok, ikramı boldur.”

Beyyine 98/5 “Onlara sadece şu emir verilir: Dine bir şey katıştırmadan[1*] yalnız Allah’a kulluk edin; namazı özenle sürekli kılın ve zekâtı verin. İşte doğru din[2*] budur."”

[1*] Allah’tan başkasının söz ve hükümleri katılmış din, Allah’ın dini olamaz. Bu yüzden Allah Teâlâ, Kur’an’ın, kendi koyduğu kurallar dışında açıklanmasını en ağır suç, kendini Allah’ın yerine koyma suçu saymıştır. (Hûd 11/1-2)

[2*] Bu ayette belirtilen dosdoğru din, aynı surenin üçüncü ayetinde belirtilen sayfalardaki dindir.
Yukarıda aktardığımız ayetlerden de gördüğümüz üzere burada namaz kılınması emirlerini hükümlerini görmüş oluyoruz. Eğer ki Müslümansanız yani “Tam Teslim Olan” kişiyseniz yapmanız gereken O Namazı ikame etmektir. 

NAMAZIN DETAYLARIYLA (MÜTEŞABİH-BENZEŞEN)  İLGİLİ AYETLER

Önceki Nebilerde Namaz:

Buradaki ayetlerde önceki Nebilerde de namaz ibadetinin olduğunu görelim.

Bakara 2/43 “Namazı düzgün ve sürekli kılın, zekâtı verin; rükû edenlerle birlikte rükû edin!.” 

40ncı ayette Ey İsrailoğulları diye başlar ve bu ayete kadar devam eder, buradan da anlayacağımız üzere bu âyet, ehl-i kitabın tıpkı bizim gibi namaz ve zekât ibadetleriyle yükümlü olduğunu gösterir. 

Bakara 2/83 “Bir gün İsrailoğulları'ndan “Allah’tan başkasına kul olmayacaksınız; ananıza babanıza, yakınlarınıza, yetimlere ve çaresizlere iyi davranacaksınız. İnsanlarla güzel konuşacak, namazı düzgün ve sürekli kılacak ve zekâtı vereceksiniz.” diye söz almıştık. Sonra pek azı dışında hepsi yan çizerek sözlerinden dönmüşlerdi.”

Bakara 2/125 “Kâbe’yi insanların toplanacakları ve güven içinde olacakları bir yer yaptık. Siz makam-ı İbrahim’i (İbrahim’in dua için durduğu yerleri), dua yerleri yapın.[1*] İbrahim ile İsmail’e görev verdik: “Evimi (Kâbe’yi); tavaf edenler, itikâfta[2*] bulunanlar, rükû ve secde edenler için tertemiz tutun!” dedik.”

[1*]مقام = makam kelimesine, yerine göre tekil yerine göre çoğul anlam verilir. İbrahim aleyhisselam: “(Rabbimiz) Bize menâsikimizi (hac ibadetinin yerlerini) göster” (Bakara 2/128) diye dua etmiş, kendine gösterilen yerlerde hac ibadetini yapmıştı. Öyleyse ‘Makam-ı İbrahim, hac ibadetinin yapıldığı Arafat, Müzdelife, Cemerât, Safa, Merve, Kâbe’dir.

[2*] İtikâf, ibadet niyetiyle vaktini mescitte geçirmektir. 

Al-i İmran 3/39 “(Meryem’in olduğu) dairede, namazda kıyamda iken melekler şöyle seslendiler: "Allah sana, Allah’ın bir sözünü onaylayacak[*]; önder, kendine hâkim ve iyilerden bir nebî olacak olan Yahya’yı müjdeliyor.””

Maide 5/12 “Allah on iki öncü göndererek İsrailoğullarından kesin söz almış ve demişti ki “Ben sizinleyim. Eğer namazı tam kılar, zekât verir, elçilerime inanıp güvenir, onları destekler, Allah’a güzel bir ödünç verirseniz günahlarınızı kusurlarınızı bağışlar, sizi içinden ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra hanginiz ayetleri görmezlikten gelirse (kafirlik ederse) düz yoldan çıkmış olur.”

Araf 7/170 “Kitaba sıkı sarılıp namazı tam kılanlara gelince; biz iyiliğe çalışanların ödülünü ziyan etmeyiz.”

Yunus 10/87 “Biz de Musa ile kardeşine şunu vahyettik: “Mısır’da halkınız için evler hazırlayın. Evlerinize birer kıble[*] yapın ve namazı tam kılın. İnanıp güvenenlere de müjde verin.””

[*]  iki anlam çıkarılabilir.
a. Namazı evlerinizde gizli gizli kılın
b. Evlerinizde namaz kılınacak yer yapın.

Hud 11/87 “Dediler ki “Bak Şuayb! Atalarımızın taptıklarını bırakmamızı, mallarımızı kendi düzenimize göre kullanmaktan vazgeçmemizi senin ibadetin mi emrediyor? Sen yumuşak huylu ve aklı başında birisin!””

İbrahim 14/37 “Rabbimiz! Ben soyumdan bir kısmını senin dokunulmaz Beytinin[Kabe] yanında, bitkisiz bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz, namazı tam kılsınlar diye öyle yaptım. İnsanlardan kiminin gönlünde onlara karşı özlem uyandır. Bir de onları birtakım ürünlerle azıklandır; belki görevlerini yerine getirirler. ”

İbrahim 14/40 “Rabbim! Beni namazı tam kılanlardan eyle. Soyumdan gelenleri de. Rabbimiz! Duamı kabul eyle.”

Meryem 19/31 “Nerede olursam olayım, beni bereketli kılacaktır. Hayatta olduğum sürece bana namaz ve zekat görevi yükleyecektir.” 

Meryem 19/54-55 “Bu Kitap’ta İsmail’i de anlat. O, sözünü tutmuştu[*]; nebi olan elçiydi. Ailesine namazı ve zekâtı emreder ve Rabbinin katında beğenilirdi.” 

[*] Babasına verdiği o sözü(el va'di) tutmuştu. Bu ayet, kurban olanın İshak değil, İsmail olduğunu gösterir. 

Meryem 19/59 “Onların arkasından gelenler, arzularına uyarak namazı ihmal ettiler. Onlar, yakında yanlış kurgularıyla yüzleşeceklerdir.”

Ta ha 20/14 “Ben!Evet ben Allah’ım; benden başka ilah yoktur. Sen, bana kulluk et ve benim zikrim için (âyetlerimi kafana yerleştirmek için) düzgün ve sürekli kıl...”

Enbiya 21/73 “Onları, emrimize uygun olarak yol gösteren önderler yaptık. Hayırlı işler yapmalarını, namazı tam kılmalarını ve zekât vermelerini vahyetmiştik. Onlar yalnız bize kulluk ederlerdi.”

Hac 22/26 “İbrahim’e Beyt’in yerini gösterdiğimiz zaman, “Bana hiçbir şeyi ortak sayma; tavaf edenler, kıyam, rüku ve secde edenler için Beytimi temiz tut” demiştik.”

Hac 22/78 “Allah yolunda hakkıyla mücadele (cihad) edin. Size fırsat veren O’dur. Bu dinde size bir güçlük yüklememiştir. Babanız İbrahim’in şeriatına uyun. Allah size daha önce ‘Müslüman (tam teslim olan)’ adını verdi. Bu kitapta da o adı verdi ki elçimiz size örnek olsun. Siz de insanlara örnek olasınız. Namazı tam kılın, zekâtı verin ve Allah’a sıkı sarılın. O sizin en yakınınızdır; ne iyi dost ve ne iyi yardımcıdır.”

Lokman 31/17 “"Oğulcuğum! Namazı kıl, marufu emret, kötülüğe engel ol; başına gelene de sabret(göğüs ger). İşte bunlar, kararlılık gerektiren işlerdendir."”

Beyyine 98/4-5 “Kendilerine kitap verilenler de o beyyine (o kitap) gelinceye kadar bölünüp parçalanmazlar[1*]. Onlara sadece şu emir verilir: Dine bir şey katıştırmadan[Hud 11/1-2 emri] yalnız Allah’a kulluk edin; namazı özenle sürekli kılın ve zekâtı verin. İşte doğru din budur."”

[*] “İnsanlar tek bir topluluktu; Allah onlara, müjde veren ve uyarıda bulunan nebiler gönderdi. Onlarla birlikte gerçeği içeren kitap da indirdi ki, ayrılığa düştükleri konularda insanlar arasında hakemlik yapsın. Kitapta ayrılığa düşenler kendilerine Kitap verilenlerden başkası olmadı. O açık belgeler geldikten sonra birbirlerinin haklarına göz diktikleri için böyle oldu. Sonra Allah inanmış olanları, anlaşamadıkları konuda, kendi izniyle doğruya ulaştırdı. Allah düzenine uyanı doğruya yöneltir.” (Bakara 2/213).

Namaz vakitleri: 

Namazlar vakitle sınırlı ibadetlerdir, detaylarını aşağıdaki ayetler ile inceleyelim.

Bakara 2/238 “Namazlara ve en orta namazı[*] özenle sürekli kılın; Allah’ın huzurunda saygıyla durun.”

[*] Kelimeye "orta" değil de "en orta" meali vermemizin sebebi el-vustâ = الْوُسْطَىٰ şeklinde ism-i tafdil  yani bir şeyi diğerlerinden üstün gösteren isim kalıbında olmasıdır. 

Gün, bir gündüz ve bir geceden geceden oluşur. Önce gündüz, sonra gece gelir (Yasin 36/40). Bunları birleştiren ve aynı zamanda da ikiye bölen şey, gecenin başıdır. Dolayısıyla günün (gündüzün değil!) ortasında kılınan namaz akşam namazı olduğu için "en orta namaz" da odur.

Namazlar diye meal verdiğimiz kelime salavat’tır. Arapçada çoğul, en üçü gösterir. Ona orta namaz da ilave edilince dört olur. Ancak dördün ortası yoktur. Üçten sonra ortası olan ilk rakam beş olduğu için bu ayet, namazın beş vakit olmasının da delilidir. Akşam namazı, bu yönüyle de en orta namazdır. 

Benzer durum, rekat sayıları açısından da geçerlidir. Ortası olan ilk rakam 3'tür. 3, 2 ile 4'ün de ortasıdır. Ayrıca 3'ü en orta yapan 1 rakamını çıkarırsak, gece namazları ile gündüz namazları 8'er rekat olarak da eşitlenir. Bu yönüyle de akşam namazı en orta namazdır. 

Nisa 4/103 “Namazı kılarken Allah’ı; ayakta, oturur halde, ve yanlarınız üzerinde anın[1*]. Güvene kavuştuğunuzda o namazı tam kılın. Çünkü namaz, müminlere, vakitle sınırlı olarak[2*] farz kılınmıştır.”

[1*]  Yanlarınız üzerinde: İki el dizlerimizden güç alır şekilde, rüku halinde

[2*] Bu nedenle herhangi bir namaz kendisi için belirlenen vakit sınırlarının dışında kılınamaz. 

Hud 11/114 “Gündüzün iki bölümünde[1*] ve gecenin gündüze yakın zamanlarında[2*] namaz kıl. Çünkü iyilikler (namazlar), kabahatleri kötülükleri giderir. Bu, aklını başına alacaklar için bir hatırlatmadır.”

[1*] Öğle ve ikindide

[2*] Arapçada çoğul en az 3’tür.Dolayısıyla gece namazı en az üçtür. Akşam, yatsı ve sabah namazları.

Isra 17/78-79 “Namazı, güneşin zevalinden[1*] gecenin ğasakına[2*] kadar, bir de şafak ışıklarının kümeleştiği sırada[3*]sürekli ve tam kıl. Şafak ışıklardaki kümeleşme gözle görülür. Sana ek görev olarak gecenin bir kısmında (uykudan) namaza kalk. Belki Rabbin seni pek güzel bir makama/kalınabilecek yere (Medine'ye) yöneltir.”

[1*] batı tarafına yönelmesinden

[2* ] Gecenin ğasakı, gecenin karanlığı anlamına geldiği gibi soğuk vakti anlamına da gelir. (Lisan’ul-arab). Bulunduğumuz yerden Güneş ışınlarının tamamen çekilmesi, günün en serin vaktinin başlaması demektir. Beyaz gecelerin yaşanmadığı yerlerde Güneşin ufka uzaklığı en az 18 derece olur ve ufukta herhangi bir aydınlık kalmaz. Beyaz gecelerin yaşandığı yerlerde de, Güneş ortada olmasına rağmen gece serinliği iyice hissedilmeye başlar.

Abdullah b. Ömer’e Şafak sorulunca “beyazlığın gitmesi”; ğasak sorulunca da, “kızıllığın gitmesi”dir, demiş (Ebû Dâvûd,Salât 6). Bu, yerinde bir tespittir. Çünkü batı ufkunda oluşan kızıl ve beyaz ışık kuşaklarından beyaz kuşak kızıla karışınca yatsı vakti girer. Bu ince tabaka, başlangıçta bir kubbe gibi olur sonra tamamen kaybolur. Ufuktan Güneş ışınları çekilip en zayıf yıldızlar ortay çıkınca yatsı vakti çıkmış, gecenin ortası diye de tanımlanan ğasak başlamış olur.

[3*] Kur'ân, karaa قرأ fiilinin mastarı olan kur’ القُرْء veya kar’ القَرْء’dan türetilmiştir; kök anlamı toplamadır[Lisanu’l-Arab, قَرْء mad]. Mastar olarak kullanıldığı gibi makrû’ (مقروء) = bütünlük ve küme anlamında isim olarak da kullanılır. Kuran el fecri (قُرْاٰنَ الْفَجْر) doğuda, seher vakti aydınlığı ile Güneşin doğması arasında kümeleşen şafak ışıklar demektir. Yoğunlaşma görüntüsünü açıklayan âyet şudur: “(Ramazan’da) Fecrin (şafağın) olduğu tarafta, ak çizgi kara çizgiden size göre tam seçilinceye kadar yiyin, için.” (Bakara 2/187)

Bu ayete göre namaz vakitlerinin üç değişmez özelliği vardır:

1. Güneşin zevali yani tepe noktasından batıya kaymasıdır. Bu, dünyanın her yerinde ve her mevsimde kolaylıkla tespit edilebilir. Bu sırada öğlen namazının vakti girer.
2. Gecenin ğasakı: Güneş ışınları tamamen çekilince hem hava kararır hem de günün en soğuk vakti başlar. Beyaz gecelerin yaşandığı yerlerde karanlık olmaz ama havadaki soğuma kendini iyice hissedilmeye başlar.
3. Kuran el fecr.
4. Bu üç değişmez özellik, her mevsimde ve dünyanın her yerinde gözlemlenebildiği için Sıvalbard’da, Güneş ufkun bir hayli üstünde iken bile gözlenebilmiştir.

Âyette Güneşin sadece meridyen geçişinden söz edilmiştir. Eğer Güneşin doğuşu, batışı ve gecenin karanlığı ifadeleri kullanılsaydı kutup bölgesinde namaz ve oruç vakitlerini tespit imkansızlaşırdı.

Ta ha 20/130 “Onlar ne derlerse desinler, sen sabret. Güneşin doğuşundan önce, batmasında önce ve gecenin bölümlerinde[*1] her şeyi güzel yaptığından dolayı Rabbine ibadet et. Gündüzün bölümlerinde [*2] de ibadet et; belki memnun kalırsın.”

[*] Gecenin bölümleri وَمِنْ آنَاء اللَّيْلِ  ifadesinde "bölümler" diye anlam verdiğimiz ânâ = kelimesi çoğuldur. Arapçada çoğul en az üçtür. Kur’an’a göre güneşin batımından doğumuna kadar olan süre gece olduğu için gecenin en az üç bölümünün olduğu anlaşılır. Güneşin batımından gök kubbenin tamamen kararması(yıldız gözlemlerinin başlangıcı olan güneşin -18 dereceye ulaşması) arasında geçen birinci dilim içinde akşam ve yatsı namazları ve bunlara bağlı nafileler kılınır. Gök kubbenin aydınlanmaya başladığı sırada seher vakti girer. Sabah ışıklarının ufukta kümeleşip kümeleri birbirinden ayıran siyah ve beyaz ışıkların bir iplik gibi üst üste gelmesi sırasında imsak ve sabah namazı vakti girer. Güneş doğunca gece biter. Bu iki bölüm simetrik ve hemen hemen eşit uzunluktadır. birinci bölümde akşam ve yatsı namazları, üçüncü bölümün ikinci kısmında sabah namazı kılınır.

Bu ikisinin arası da gecenin en uzun bölümü olan gece yarısıdır. Bu vakitte güneş ışınlarının etkisi tamamen kaybolduğu için beyaz gecelerin yaşandığı yerlerde havanın iyice soğuduğu, diğer yerlerde de karanlığın en yoğun olduğu bölümdür. Bu bölüm ile seher vaktinde gece namazı kılınır. 

[*2]“Bölümler” diye tercüme ettiğimiz “etraf = اَطْرَافَ” kelimesi “taraf = طرف”ın çoğuludur. Arapçada çoğul, en az üçü ve daha fazlasını gösterdiğinden gündüzün ilk bölümü, güneşin doğmasından zeval vaktine kadar olur. İkinci bölümü öğle namazının, üçüncü bölümü de ikindi namazının vakti olur. Âyet, “ سَبِّحْ = kuluk et” emriyle başladığı, “namaz kıl” diye açık bir emir içermediği için bu ayette yapılması istenen ibadet nafile namazlar olur. Ebu Hureyre’nin şöyle dediği bildirilmiştir:

“Dostum Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem bana üç şey vasiyet etti: Her ay üç gün oruç tutmak, iki rekat kuşluk (duhâ) namazı ve uyumadan vitir kılmam [ Buhârî, Teheccüd 35; Muslim, Müsâfirîn 85 – (721)]”

Nur 24/58-59 “Müminler! Elinizin altındaki esirler ile henüz erginlik çağına girmemiş çocuklarınız üç vakitte; sabah namazından önce, öğlen dinlenmesinde elbisenizi çıkarınca, bir de yatsı namazından sonra yanınıza girerken sizden izin istesinler. Bunlar sizin çıplak olabileceğiniz üç vaktidir. Bunların dışında size de onlara da bir günah yoktur. Onlar sizin, siz onların çevresinde dönüp dolaşırsınız. Allah size ayetlerini böyle açıklar. Allah bilir, doğru karar verir. Çocuklarınız erginlik çağına varınca kendilerinden öncekiler nasıl (her zaman[*]) izin istiyorlarsa onlarda izin istesinler. Allah size ayetlerini böyle açıklar. Allah bilir, doğru karar verir.” [*] Büluğa ermeden sadece üç vakitte izin aldıkları halde, büluğa erdikten sonra he zaman izin almaları gerekir. 

Rum 30/17-18 “Akşama girdiğinizde ve sabaha çıkarken Allah’a kulluk edin. Göklerde ve yerde, yaptığını güzel yapmak Allah’a mahsustur. İkindi ve öğle vaktinde de kulluk edin.”

Ahzab 33/41-42 “Ey iman etmiş kişiler! Allah'ı hiçbir zaman aklınızdan çıkarmayın. Sabah akşam ona yönelin.”

Kaf 50/39 “Ne derlerse desinler sen sabret. Güneş doğmadan önce (akşam, yatsı ve sabah vakitlerinde) bir de batmadan önce (öğle ve ikindi vakitlerinde), her şeyi güzel yaptığından dolayı Rabbine (Sahibine) ibadet et.”

Tur 52/49 “Gecenin[1*] bir bölümünde ve yıldızlar kaybolurken de O’na ibadet et[2*].”

[1*] Güneşin batışı ve doğuşu arasındaki kısım gecedir. Gecenin 3 bölümü vardır. Gece ile gündüzün iç içe girdiği iki simetrik alaca karanlık bölüm ve tam karanlık orta bölüm. Birinci bölümde akşam ve yatsı namazları, yıldızların kaybolmaya başladığı üçüncü bölümde de sabah namazı kılınır.

[2*] Güneş doğu ufkuna 9 derece kadar yaklaştığında yıldızlar kaybolmaya başlar.
Ayetlerde de gördüğümüz üzere 5 vakit namazın 5’i de Kur’an’ da yer almaktadır. Ayrıca Cebrail aleyhisselam Mekke’ de Nebimize gelerek uygulamalı olarak hem vakitlerini hem de kılınma şeklini öğretmiştir. 

“Allah’ın Elçisi şöyle demiştir:

'Cibrîl, Ka'be'nin yanında bana iki kere imamlık yaptı. İlkinde öğleyi, gölge ayakkabı bağı kadarken (yani Güneş üst meridyenden batıya kaydığında) kıldırdı. İkindiyi her şeyin gölgesi kendi kadarken kıldırdı. Sonra akşam namazını, Güneşin battığı ve oruçlunun iftar ettiği zamanda kıldırdı. Yatsıyı, ufuktaki kızıl kuşak (şafak) kaybolunca kıldırdı. Sabah namazını da kızıllığın parıldadığı, oruçluya yiyeceğin haram olduğu sırada kıldırdı. 

İkincisinde öğleyi, her şeyin gölgesi kendisi kadar olunca yani dünkü ikindi vaktinde kıldırdı. İkindiyi, her şeyin gölgesi kendisinin iki katı olunca kıldırdı. Akşamı, önceki vaktinde kıldırdı. Sonra yatsıyı, gecenin üçte biri geçmekte iken kıldırdı. Sabahı, yeryüzü ağarınca kıldırdı. Sonra Cebrail bana döndü ve dedi ki, "Ya Muhammed, bu senden önceki nebîlerin ibadet vaktidir. İbadet vakti bu iki vaktin arasıdır.” (Buhârî, Müslim, Ebu Davut, Nesâî ve Ahmed b. Hanbel ve Tirmîzî. Metin Tirmizî’nindir.)

Nesâî’nin bildirdiğine göre bu sırada Cibrîl önde, Nebîmiz arkada, müslümanlar da Nebîmizin arkasında yer almışlardı.” 

NAMAZIN ÇEŞİTLERİ

Namaz (Farz namazlar) günün iki bölümünde kılınır:

1.      Gündüz bölümü: Hud 11/114, İsra 17/78

2.      Gece bölümü: Hud 11/114, İsra 17/78

3.   Güneş doğraken, batarken ve tepedeyken namaz KILMAMAK (Kerahat vakti): 

6/78 “Işıklarını saçarak doğan güneşi görünce "(Tamam) İşte benim Rabbim (beni yöneten) budur; bu daha büyük" dedi; onun ışığı da kaybolunca dedi ki "Ey halkım! Sizin ortak saydığınız ne varsa ben onların hepsinden uzağım.” Bu vakitlerde ibadet yapılamaz.

17/78 “Namazı, güneşin zevalinden gecenin ğasakına kadar, bir de şafak ışıklarının kümeleştiği sırada sürekli ve tam kıl. Şafak ışıklardaki kümeleşme gözle görülür.”

20/130 “Onlar ne derlerse desinler, sen sabret. Güneşin doğuşundan önce, batmasında önce ve gecenin bölümlerinde[ her şeyi güzel yaptığından dolayı Rabbine ibadet et. Gündüzün bölümlerinde de ibadet et; belki memnun kalırsın. ” Güneşin doğmasından sonra, batmasından önce kerahat vaktidir.

21/33 “Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O’dur. Her biri bir yörüngede yüzmektedirler.” Bununla hesap yapılarak kerahat vakitleri ve diğer namaz vakitleri hesap yöntemi ile de yapılabileceğinin delilidir.

25/45 “Sahibinin gölgeyi nasıl uzattığını görmedin mi? Tercihi farklı olsaydı onu hareketsiz kılardı. Güneşi de ona delil yapmıştır.” Gölgeler her bölgede güneşin geliş açısıyla farklı oluşur, bu aynı gün için ekvator bölgesindeki gölge ile kuzeye çıkıldıkça gölge boyları değişmektedir. 

27/24 “Baktım ki, hem o kadın, hem de halkı Allah ile aralarına Güneşi koymuş, ona secde ediyorlar. Şeytan yaptıklarını güzel göstermiş ve onları yoldan çıkarmış. Doğru şeyler yapmıyorlar.” Güneşe secde edenler günümüzde de vardır. Bunlar sabah doğumunda, en dik açısı olan öğle vaktinde ve akşam batmaya yakın ibadet yaparlar. Bu vakitlerde namaz kılınmaz.

31/29 “Görmez misin Allah, geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar. Güneşi ve ayı hizmete sokmuştur; her biri belirlenmiş eceline kadar akar gider. Allah yaptığınız her şeyin iç yüzünü bilir.” 21/33ncü ayetteki gibi hesap yöntemi ile kerahat vakitleri bölgeye göre tespiti yapılabilir.

36/38 “Güneş yerleştirildiği yörüngesinde akıp gider. İşte bu, daima üstün ve bilgili olan Allah’ın koyduğu ölçüdür.” 21/33ncü ayetteki gibi hesap yöntemi ile kerahat vakitleri bölgeye göre tespiti yapılabilir.

41/37 “Gece, gündüz, güneş ve ay O’nun göstergelerindendir (âyetlerindendir). Güneş’e de Ay’a da secde etmeyin. Eğer kulluk edecekseniz onları yaratan Allah’a secde edin.”

50/39 “Ne derlerse desinler sen sabret. Güneş doğmadan önce (akşam, yatsı ve sabah vakitlerinde) bir de batmadan önce (öğle ve ikindi vakitlerinde), her şeyi güzel yaptığından dolayı Rabbine (Sahibine) ibadet et.”

 Aşağıda namazları anlatırken ayetleri verdim, bu ayetleri yukarıda paylaşmıştım, tekrar olmaması için burada sadece isimlerini ve ayet numaralarını veriyorum.

a- Günün ilk namazı Öğle: Hud 11/114, Isra 17/78
b- İkindi namazı: Hud 11/114, Isra 17/78, Nur 24/58,59
c- Akşam Namazı: Bakara 2/238, Hud 11/114, Isra 17/78
d- Yatsı Namazı: Hud 11/114, Isra 17/78, Nur 24/58,59

(Yatsı namazının bitimi, şuan uygulandığı şekilde ve ilmihal kitaplarında yazıldığı gibi sabah namazına kadar değil, gece karanlığının çöktüğü ana kadardır. Yani batı ufkunda gündüze dair alametin kaybolması (göğün her tarafının aynı hale gelmesi). Şu anki Türkiye için yatsı ezanının okunduğu sıralarda YATSI NAMAZI çıkmış oluyor. Güneş batımında itibaren 90 dk. civarında yatsı namazı çıkmış oluyor. Bunun yarısı AKŞAM NAMAZI vakti, yarısı da YATSI NAMAZI vaktidir. Hud 11/114 de gecenin gündüze yakın kısmı deniliyor. Batı ufkunda gündüze dair alametlerin sürdüğü müddetçe demektir. Bu alametlerin kaybolmasıyla namaz vakti çıkmış olur.)

e- Sabah Namazı:  Hud 11/114, Isra 17/78, Nur 24/58,59

(Sabah namazının vakti güneş doğumuna 45.dk (civarında) kala başlar, güneş doğumuyla biter. İsra 17/78 e göre ortalığın seçilir hale gelmesi süresince sabah vakti namazı süresidir. SABAH VAKTİ İLE AKŞAM NAMAZI VAKTİ, BİRBİRLERİNİN SİMETRİĞİDİR. http://www.suleymaniyetakvimi.com/)

f- Cuma namazı: Cuma 62/9, Isra 17/78
g- Orta namaz(Akşam namazı): 2/238 (Orta namaz ikindi gösteriliyor. Bu doğru değildir. Günün ilk namazı öğle (Isra 17/78) olduğuna göre, orta namaz akşam olur. Beş parmağın ortada olanı gibi)
h- Cenaze namazı: 9/84
i- Teheccüt namazı (nafile):17/79, 24/58,59
j- Bayram namazı:108/2 (Ziyade tekbirleri 2/185, 22/37 (Litükebbiru’llâhe alê mê hedêküm; ramazan ayıyla bağlantılı, kurbanla bağlantılı). 
k- Korku halinde/olağan dışılıklarda binek üzerinde veya olduğumuz hal üzeri (yatağa bağlılık, amaliyathanede olunduğu... gibi) namaz kılmak: 2/238, 239
l- Seferde namaz kılmak:2/238-239, 4/101-103
m- Cenaze namazı:
Kafir olarak ölenin cenaze namazı kılınmaz ve dua da edilmez:2/124, 9/80, 84, 11/45, 56
Allah’ın ayetlerini bildiği halde görmezlikten gelen (kafirin) bir kişinin cenaze namazının kılınmayacağı:9/84

Namazın Diğer Detayları

İhtiyaç halinde “cem” (birleştirme) yapılabilir namazlar: 
Hud 11/114, İsra 17/78 (Öğle-ikindi, Akşam- yatsı)

Namaza çağrı:
Maide 5/58 “Birbirinizi namaza çağırdığınız zaman onu hafife alıp oyun edinirler. Bu, onların, aklını kullanmayan bir topluluk olmaları sebebiyledir.”

Cuma 62/9 “Ey inanıp güvenenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında alış verişi bırakın; Allah’ın zikrine[1*] koşun[2*]. Bilseniz bu sizin için daha hayırlıdır.”

[1*] Allah’ın zikri, Allah’ın kitabıdır (Hicr 15/9, Enbiya 21/24). Allah’ın zikrine koşmanın ilk anlamı, cuma hutbesidir. Çünkü hutbe, Allah’ın kitabı ile ilişki kurarak bir konuyu anlatmak için okunur. Namaz da o Zikri öğrenmek için kılındığından (Taha 20/14) Allah’ın zikrine koşmanın ikinci anlamı Cuma namazına gitmektir.

[2*] Bu emir, kadın için de erkek icinde geçerlidir.

Abdest; 
Abdest, gusül, teyemmüm, abdesti bozan şeyler, Zaruri hallerde namaz abdesti için kolaylık: 
Nisa 4/43 “Ey inanıp güvenenler (müminler)! Sarhoşsanız, ne dediğinizi bilinceye kadar; cünüpseniz yıkanıncaya kadar, namaza yaklaşmayın [1*]. Seyir halinde olursanız o başka. Hasta veya yolculuk halinde[2*] iseniz, yahut biriniz tuvaletten gelmişse ya da kadınlara temas etmiş olup su da bulamazsanız temiz bir toprağa [3*] teyemmüm edin. Ondan yüzünüzü ve ellerinizi silin (mesh edin). Allah affeder ve bağışlar.”

[1*] Görüldüğü gibi namaz kılmaya engel olan tek şey sarhoşluktur. Adetli kadınların namaz kılamayacağına dair söylenen sözlerin sağlam bir dayanağı yoktur. 

[2*] Bununla ilgili aşağıdaki maddelere bakınız

[3*]  saîden(صَعٖيدًا): En yaygın anlamı topraktır. Ancak dış yüzey anlamına da gelir. Kur’an’da bu kelime Kehf 18/8 ayetinde Dünya’nın dış yüzeyi, yeryüzü anlamında geçmektedir. 

Maide 5/6 “Ey inanıp güvenenler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın. Başınızı ve ayak bileği kemiklerine kadar ayaklarınızı mesh edin[1*]. Eğer cünüp olmuşsanız[2*] yıkanın. Hasta veya yolcu olur yahut sizden biri ayak yolundan[3*] gelir ya da kadınlarınızla birlikte olur da [4*] su bulamazsanız, temiz yüzeye (toprağa) yönelin; onunla yüzünüzü ve ellerinizi meshedin. Allah, size güçlük çıkarmak istemez. Onun isteği sizi arındırmak[5*] ve size olan nimetini tamamlamaktır. Belki görevlerinizi yerine getirirsiniz.”

[1*] -Mesh: Bir şeyin üzerine elle dokunma.

[2*] Cünüp: Cinsel ilişkiyle veya başka yolla meyana gelen orgazm hali. 

[3*] Kişinin boşaltma ihtiyacını giderdiği yer, tuvalet, hela

[4*] Cinsel ilişkide bulunursanız. Cünüplük de bu kapsamda yer alır. 

[5*] Enfal 8/11: O gün güven içinde sizi uykuya daldırmış, sizi arındırmak, sizden şeytanın pisliğini gidermek, kalplerinizi birbirine bağlamak ve ayaklarınızı yere sağlam bastırmak için üzerinize gökten yağmur yağdırmıştı.

Maddi pislikler: 
Müddesir 74/4 “Elbiselerini temiz tut!”

Giyinme:
7/20 “Sonra Şeytan her birinin bedeninin örtülü yerlerini açıp diğerine göstermek için şöyle vesvese verdi: “Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması sadece hükümdar (saltanat sahibi) olmanızı ya da ölümsüzleşmenizi engellemek içindir.”

7/26 ““Ey âdemoğulları! Size, bedeninizi örten, bir de sizi güzel gösteren elbise verdik. İyi elbise, sizi koruyan elbisedir[*].” Bunlar Allah’ın ayetleridir, belki akıllarını başlarına alırlar.”

[*] "Sizi koruyan elbise" diye meal verdiğimiz tamlama, libas'ut-takva = takva elbisesidir. Takva, korunma demektir. Takva elbisesi de vücudu sıcaktan, soğuktan ve kötü bakışlardan koruyan elbisedir. İnsandan başka elbise giyen canlı yoktur. Bu özelliğinden dolayı insan, her mevsimde, dünyanın her yerinde yaşayabilmektedir.

7/31 “Ey Ademoğulları! Secde edilen her yerde (namaz sırasında) süslerinizi (size yakışanı) giyinin. Yiyin, için ama israf etmeyin. Allah israf edenleri sevmez.”

24/30 “Mümin erkeklere söyle, gözlerini sakınsınlar[*1]; ferçlerini (kolları ile bacakları arasındaki organlarını)[*2] korusunlar. Onları daha da geliştirecek olan budur. Allah, yaptıkları şeyin iç yüzünü bilir.”

[*1] Bu ve bundan sonraki âyet, kadın ile erkeğin, sosyal hayatta ayrıştırmak için değildir. Çünkü verilen selamı, cinsiyet ayrımı olmadan daha iyisiyle almak emredilmiştir (Nisa 4/86) Ama bakışlar, en etkili iletişim aracı olduğundan dikkatli olmak gerekir. Bunun en kestirme yolu göz bebeklerini büyültecek şekilde bakmamaktır

[*2] Ferc, iki kolun arası ile iki bacağın arasındaki organlardır. (Lisan'ul-arab)

24/31 “Mümin kadınlara da söyle, gözlerini sakınsınlar; ferçlerini (kolları ile bacakları arasındaki organlarını) korusunlar. Güzelliklerinden [*1] görünen kısım [*2] dışındakileri açmasınlar. Başörtülerinin bir kısmını yakalarının üstüne vursunlar. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları, elleri altında bulunan esirler, kadına ihtiyacı kalmamış erkekler ve kadınların edep yerlerine ilgi duymayan küçük çocuklar[*3] dışında hiç kimseye süslerini açmasınlar. Gizledikleri güzellikleri bilinsin[4*] diye ayaklarını farklı şekilde yere basmasınlar. Müminler, hep birlikte Allah’a yönelin ki umduğunuza kavuşasınız.”

[*1] Güzellik diye meal verdiğimiz kelime ziynet = الزينة’tir. Bazıları bunun, dış elbise veya süs olduğunu söyler. Dış elbise, hem kadının hem erkeğin ziynetidir. (Araf 7/31) Süs eşyasının takılması da yasak değildir. (A’raf 7/32) Kadın, insanlar için ziynet kılındığından (Al-i İmran 3/14) bu ayetteki ziynet, kadına ait güzelliklerden başkası olamaz. Âyette geçen “gizledikleri ziynetleri” ifadesi de bu anlamı destekler. Çünkü kadın, vücudu örtülü olduğu halde dans ederek, oynayarak, sesiyle veya yürüyüşüyle gizli güzelliklerinin bilinmesini sağlayabilir. 

[*2] “görünen kısım”ifadesinin başörtüden önce geçmesinden, yüzün görünen güzelliklerden olduğu anlaşılır.

[*3] Esirler ve küçük çocuklar ile ilgili özel hükümler Nur 24/58. âyette gelecektir.

[4*] Kadın, ayağını farklı şekilde yere basarak sağa-sola eğilip güzelliklerini göstermeye çalışabilir. Bu ayet kadınların, erkekler karşısında bu gibi davranışlarını da yasaklamıştır. 

24/60 “Oturup kalmış, evlenme umudu bitmiş kadınların, süslerini teberrüc (yüz, boyun, boğaz ve gerdanındaki güzelliği göstermekle birlikte gözleriyle güzel bir bakış sergileme) gayreti olmadan buralarını örten örtülerini açmalarında bir günah yoktur[*]. Kendilerine dikkat etmeleri, onlar için daha iyi olur. Her şeyi dinleyen ve bilen Allah’tır.”

[*] Kadının tebberrücü (تَبَرَّج); yüz, boyun, boğaz ve gerdanındaki güzelliği göstermekle birlikte gözleriyle güzel bir bakış sergilemesidir. (el-Ayn) Güzel göz bebeğinin etrafındaki geniş beyazlığa da burç dendiği için (el-Ayn) göz bebeklerini büyültecek şekilde bakmak da teberrüc olur. Böyle bir teberrüc, kadına da erkeğe de yasaktır: “Mümin erkeklere söyle, bakışlarını kıssınlar” (Nur 24/30)  “Mümin kadınlara da söyle, bakışlarını kıssınlar” (Nur 24/31) 

Kadına da erkeğe de “... ferçlerini korusunlar.”(Nur 24/30 ve 31) emri verilmiştir. Ferc, iki kolun arası ile iki bacağın arasındaki organlardır. (Lisan'ul-arab) Gerdanlık, iki kolun arasında yer aldığı için oranın örtülmesi de emredilmiştir. Bu emir kadınlar için kesindir. Erkekler için: “Onları daha da geliştirecek olan budur.” (Nur 24/30) ifadesi kullanıldığı için onlar, kadınlar kadar titiz olmayabilirler. 

Kadınlara verilen: “Başörtülerinin bir kısmını yakalarının üstüne vursunlar.” (Nur 24/31) emrinden dolayı onlar, âyette sayılan kişiler dışında kimsenin yanında boyunlarını ve başlarını açamayacaklardır. 

Kadınlara ayrıca cilbab emri de verilmiştir: “Ey Nebî! Eşlerine, kızlarına ve inanıp güvenenlerin kadınlarına söyle de cilbablarını (büyük başörtülerini) üzerlerine yaklaştırsınlar. Bu, namuslu olduklarının anlaşılarak incitilmemeleri açısından daha uygundur.” (Ahzab 33/59)

Oturup kalmış ve evlenme ümidi bitmiş bir kadın, güzel görünme gayretine de girmezse kimse tarafından rahatsız edilmez. Bu sebeple ayetten ilk anlaşılan, bu kadınların dışarıya cilbabsız çıkabilecekleridir. Ayette teberrüc kelimesi geçtiği için de güzelliğini gösterme gayretine girmeden boğazını ve gerdanlığını da açabileceği anlaşılabilir. 

33/59 “Ey Nebî! Eşlerine, kızlarına ve inanıp güvenenlerin kadınlarına söyle de cilbablarını (büyük başörtülerini)[*] üzerlerine yaklaştırsınlar. Bu, namuslu olduklarının anlaşılarak incitilmemeleri açısından daha uygundur. Allah bağışlar, ikramı boldur.”

[*] Cilbab, dış giysiden küçük, başörtüsünden büyük örtüdür. Kadın onunla başını ve göğüs bölgesini örter. (Lisan’ul-arab) Kelime dış giysi anlamında da kullanılır ama burada ona büyük başörtü dışında anlam verilemez. Çünkü dış elbiseyi vücuda yaklaştırma diye bir şey olmaz. Ama büyük başörtü vücuda yapıştırılmazsa açılır, göğüs, boyun ve saçlar ortaya çıkar. Âyetteki “daha uygun= أَدْنَى ifadesi de başörtüsü (hımar) ile cilbabı karşılaştırmaktadır. Yakaları kapatacak şekilde örtülen başörtüsü, kötü niyetli erkeklerin rahatsız edici davranışlarını engeller. Ama hem başı hem de göğüs bölgesini örten bir örtü onların beklentilerini büsbütün ortadan kaldırır.

Kıble:
2/115 “Doğu da batı da Allah’ındır. Ne tarafa dönseniz, Allah ile yüz yüze gelirsiniz. İmkânları geniş olan ve her şeyi bilen Allah’tır.”

2/142 “İnsanlardan kimi akılsızlar şöyle diyecekler: “Bunları, yöneldikleri kıbleden çeviren nedir ki!”[*] De ki: “Doğu da Allah’ındır, batı da! O, doğru tercihte bulunanı doğru bir yola yöneltir.””

[*] Müslümanlar önceleri, Yahudiler gibi Kudüs’teki Beyt-i Makdis’e yönelerek namaz kılarlardı. Âyete göre kimi Yahudiler de onlarla birlikte namaz kılıyorlardı. Çünkü kıblenin değişmesi onlardan başkasını rahatsız etmezdi. 

2/143 “İşte böyle! Sizi merkez toplum[1*] yaptık ki insanlara örnek olasınız, Kitabımız[2*] da yanınızda olsun.[3*] Yönelmekte olduğun kıbleyi (Beyt-i Makdis'i), sırf Kitabımızı takip edenle ona sırt çevireni bilelim diye, yaptık[4*]. Onun değişmesi, Allah’ın doğru yolda olduğunu onayladıklarından başkasına ağır gelir. Allah, (Kâbe’nin tekrar kıble olacağına dair) inancınızı boşa çıkaracak değildir. İnsanlara pek şefkatli ve iyiliği bol olan Allah’tır.”

[1*] Her insanın inanması gereken din, bu din olduğu için, insanlara örnek olmamız gerekir. (Ali İmran 3/110)

[2*]Ayette geçen Resul ( رسول ), hem bilgi hem de bilgiyi ileten elçi anlamındadır (Müfredat). Bilgi, elçiden önemli olduğu için Allah Teâlâ şöyle demiştir: “Muhammed sadece elçidir. Ondan önce de elçiler geldi. O ölse veya öldürülse, gerisin geri mi döneceksiniz?”  (Al-i İmran 3/144) Elçimiz Muhammed’in, Allah’tan getirdiği bilgiler Kur’an’da toplandığından artık bizim için Resul, Kur’an’dır. Bu yüzden resul kelimesine, yerine göre Allah’ın Kitab’ı anlamını vereceğiz.

[3*] Ayetteki şehid kelimesine, ism-i mef’ûl anlamı verilmiştir.

[4*] İlk kıble Kâbe’dir. Beyt-i Makdis’e, Davut aleyhisselam zamanında çevrilmiştir. (Eski Ahit II. Samuel, 24/16-25)

Bakara suresi bildiğimiz üzere 286 ayettir, bu ayetin yarısı yani merkezi 143’tür ve yüce Allah 143’ncü ayette “Sizi merkez toplum[1*] yaptık ki insanlara örnek olasınız” müslümanları merkez ayette anlatmıştır.

2/144 “(Ey Nebî,) Yüzünün sık sık göğe döndüğünü görüyoruz. Seni istediğin kıbleye elbette çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir! (Müminler! Siz de) Nerede olursanız olun, (namazda) yüzünüzü onun tarafına çevirin! Kendilerine kitap verilenler iyi bilirler ki bu, Rablerinin (Sahiplerinin) gerçek hükmüdür. Yaptıkları hiçbir şey, Allah'ın dikkatinden kaçmaz.”

2/145 “Kendilerine Kitap verilenlere bütün âyetleri (delilleri) getirsen senin kıblene uymayı kabul etmezler. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlardan hiçbiri bir diğerinin kıblesine de uymaz.[*] Sana gelen bu bilgiden sonra olur da onların isteklerine uyarsan, yanlış yapanlara karışır gidersin.”

[*] Yahudiler Kudüs’teki Süleyman Mabedi’ne, yani Beyt-i Makdis’e, Hıristiyanlar da doğuya dönerler.

2/149- “(Namaza) kalktığın[1*] her yerde yüzünü Mescid-i Haram tarafına[2*] çevir. Rabbinin doğru saydığı budur. Yaptığınız hiçbir şey, Allah'ın dikkatinden kaçmaz.”

[1*]  (Kaf suresi 50/11). âyetteki anlama uygun olarak hurûc’a kıyam = kalkma anlamı verilmiştir. Namaz kılan, kıyama durur. 

[2*] Namazda Mescid-i Haram’ın kendisine dönmek gerekmez. Onun bulunduğu ana yöne dönmek yeterlidir.

2/150 “Nerede (Namaza) kalkarsan, yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Nerede olursanız olun, (namazda) yüzünüzü onun tarafına çevirin ki insanların size karşı bir delili olmasın.[1*] İleri geri konuşan konuşur[2*], onlardan korkmayın, benden korkun. Bu, size olan iyiliklerimi tamamlamam ve sizin de hedefinize ulaşmanız içindir.”

[1*] Yahudi ve Hristiyanlar Kâbe’nin tekrar kıble olacağını bildikleri için, kıble değişmeseydi bunu bize karşı kullanırlardı. Kıblenin, tekrar değişeceğine dair bilgi, bugünkü İncil’de mevcuttur: “Kadın, “Efendim, anlıyorum, sen bir peygambersin” dedi. “Atalarımız bu dağda tapındılar, ama sizler tapılması gereken yerin Yeruşalim’de olduğunu söylüyorsunuz.” İsa ona şöyle dedi: “Kadın, bana inan, öyle bir saat geliyor ki, Baba’ya ne bu dağda, ne de Yeruşalim’de tapınacaksınız!” (Yuhanna 4:19-21)

[2*] Buradaki الا = illa edatına istisna-i munkatı anlamı verilmiştir.

Niyet:
2/284 “Göklerde ve yerde olan her şey Allah’ındır. İçinizde olanı, açığa vursanız da gizleseniz de Allah sizi ondan hesaba çeker. Affı hak edeni affeder, azabı hak edene de azap eder. Her şeye ölçü koyan Allah’tır.”

3/29 “De ki “Gizleseniz de açığa vursanız da içinizde olanı Allah bilir. O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini bilir. Her şeye ölçü koyan Allah’tır.””

Tekbir (Namaza başlama tekbiri):
17/110 “De ki “İster Allah diye çağırın, ister Rahman[ diye çağırın, hangisiyle çağırırsanız çağırın en güzel isimler (sıfatlar) Allah’a aittir.” Namazında sesini yükseltme, onu alçak sesle de yapma; ikisinin arasında bir yol tut[*].”

[*] Gündüz namazları ile gece namazlarının kılınırken, hangi ses seviyesinde olunacağı İsra 17/110 ve  Araf 7/205’te bildirilmiştir.

17/111 “De ki “Yaptığını güzel yapmak Allah’a mahsustur. Çocuk edinmemiştir. Yetki kullanmada ortağı yoktur. İhtiyaçtan dolayı edindiği bir velisi de yoktur. O’nun büyüklüğünü iyi kavra. O’nu yücelttikçe yücelt”

22/37 “Onların ne etleri, ne de kanları Allah’a ulaşır; ona ulaşacak olan sizin takvanızdır[1*]. Onları bu şekilde sizin hizmetinize verdik ki Allah’ın yol göstermesine karşılık tekbir[2*] getiresiniz. Sen güzel davrananlara müjde ver.”

[1*] Allah’tan çekinerek kendini koruma, kendini(fıtratını) bozmama isteği. Bakınız Bakara 2/2.

[2*] Tekbir: saygı göstermek, hayran olmak, önünde saygı ile eğilmek, ululamak, tapmak (Örneğin: ‘Allah-u ekber: Allah en büyüktür’ demek.)

56/96 “Öyleyse Yüce Rabbinin adını her türlü eksiklikten uzak tut.”

74/3 “Rabbinin (Sahibinin) büyüklüğünü anlat!”

87/1 “Her şeyinle, Rabbinin (Sahibinin) yüce adına yönel[*].”

[*] Tesbih: Allah’a kulluk konusunda hızlı hareket etmek, Allah’ı tenzih ve ona uygun olmayan şeyleri ondan uzak bilmek demektir (Müfredat). Bunları bütün dikkatiyle Allah’a yönelen kişiler yapabileceğinden meal o şekilde verilmiştir.

87/15 “O, Sahibinin adını aklından çıkarmayan ve O’nun yolundan ayrılmayan kişidir.”

Kıyam:
3/191 “Onlar (namaz kılarken); ayakta, oturarak ve yanları üstünde[1*] Allah’ı zikreder (anlayarak Kur'ân okur, dua eder)[2*] göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler. Derler ki: "Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın, sana içten boyun eğeriz, bizi o ateşin azabından koru!”

[1*] Kişinin yanları, kolları ve bacaklarıdır. Rükuda ve secdede gövde kolların ve bacakların üstünde olur.

[2*] Zikir, bağlantılarıyla birlikte düşünülüp öğrenilerek akıldan çıkarılmaması gereken doğru bilgi ve o bilgiyi akla getirmek veya söylemektir. (Müfredât ذكر ve عرفmd.) Allah’ın indirdiği bütün kitapların ortak adı zikir’dir. (Nahl 16/43-44 ve Enbiya 21/24) Okuduğunun anlamını kavrayamayan kişi zikir yapmış olmaz.

4/103 “Namazı kılarken[1*] Allah’ı; ayakta, oturur halde, ve yanlarınız üzerinde anın. Güvene kavuştuğunuzda o namazı tam kılın. Çünkü namaz, müminlere, vakitle sınırlı olarak farz kılınmıştır.”

22/26 “İbrahim’e Beyt’in yerini gösterdiğimiz zaman, “Bana hiçbir şeyi ortak sayma; tavaf edenler, kıyam, rüku ve secde edenler için Beytimi temiz tut” demiştik.”

25/64 “Geceleri Rablerine secde eder ve kıyama dururlar.[*]”

[*] İlgili âyetler şöyledir: “Geceleri az uyurlar.Seher vakitlerinde bağışlanma dilerler.” (Zâriyât 51/17-18)Bunlar kendilerini yataklarından kaldırır, korku ve umutla Rablerine yalvarırlar.(Secde 32/16)

26/217-219 “Sen güçlü ve doğru karar veren Allah’a dayan. Ayakta iken seni gören,”

39/9 “Böyle biri ile Ahiret için hazırlık yapmak ve Rabbinin ikramını umabilmek için gece vakitlerinde secde eden ve kıyamda bulunan kişi aynı olur mu? De ki “Bilenle bilmeyen bir midir?” Bunu ancak, sağlam duruşlu olanlar anlarlar.”

Kıraat: 
17/110 “De ki “İster Allah diye çağırın, ister Rahman diye çağırın, hangisiyle çağırırsanız çağırın en güzel isimler (sıfatlar) Allah’a aittir.” Namazında sesini yükseltme, onu alçak sesle de yapma; ikisinin arasında bir yol tut.”

29/45 “Bu Kitap’tan sana vahyedilen her şeyi anlayarak oku ve namazı tam kıl. Namaz her çeşit fuhuşu ve kötülüğü engeller. Allah’ın zikri (Kitabı) en önemlisidir. Allah, yaptığınız her işi bilir.”

73/20 “Senin ve seninle beraber olanlardan bir kısmının, gecenin üçte ikisine yakınını, yarısını ve üçte birini uyanık geçirdiğini Rabbin elbette biliyor. Gece ile gündüzün ölçüsünü koyan Allah’tır. Sizin bunu tam başaramayacağınızı bildiği için yüzünüze baktı (da işinizi kolaylaştırdı). Artık Kur'ân’ı kolayınıza geldiği zaman okuyun. O, içinizden hastaların olacağını, kiminizin Allah'ın lütfundan yararlanmak için yeryüzünü dolaşacağını, kiminizin de Allah yolunda vuruşacağını bilir. Öyleyse Kur’an’ı, kolayınıza geldiği zaman okuyun. Namazı tam kılın, zekâtı verin ve Allah için güzel bir ödünç ayırın. Bugün kendiniz için yaptığınız her hayrı, yarın Allah katında daha iyisiyle ve çok daha büyüğü ile bulursunuz. Allah'tan bağışlanma dileyin. Çünkü Allah’ın bağışlaması çok, ikramı boldur.”

Ruku:
2/43 “Namazı düzgün ve sürekli kılın, zekâtı verin; rükû edenlerle birlikte rükû edin!”

2/125 “Kâbe’yi insanların toplanacakları ve güven içinde olacakları bir yer yaptık. Siz makam-ı İbrahim’i (İbrahim’in dua için durduğu yerleri), dua yerleri yapın. İbrahim ile İsmail’e görev verdik: “Evimi (Kâbe’yi); tavaf edenler, itikâfta bulunanlar, rükû ve secde edenler için tertemiz tutun!” dedik.”

3/43 “Ey Meryem! Rabbine (Sahibine) içten boyun eğ, secdeye kapan ve rüku edenlerle birlikte rüku et!”[*]” 

[*] “rüku edenlerle birlikte rüku et!” yani namazını cemaatle kıl.

9/112 “Tevbe edenler, Allah’a kul olanlar, işlerini iyi yapanlar, gezip görenler, rüku edenler, secde edenler, marufu (Kur’an ölçülerini) isteyenler, münkere (Kur’an ölçülerine aykırı olana) engel olanlar ve Allah’ın koyduğu sınırları koruyanlar var ya; sen böylesi müminleri müjdele.”

22/26 “İbrahim’e Beyt’in yerini gösterdiğimiz zaman, “Bana hiçbir şeyi ortak sayma; tavaf edenler, kıyam, rüku ve secde edenler için Beytimi temiz tut” demiştik.”

22/77 “Ey inananlar! Rükû edin, secde edin ve Rabbinize (Sahibinize) kulluk edin. İyi işler yapın ki umduğunuza kavuşasınız.” 

48/29 “Muhammed Allah’ın elçisidir. Onunla birlik olanların, kendini doğrulara kapatanlara karşı sarsılmaz duruşları vardır. Birbirlerine karşı ise merhametlidirler. Allah’ın rızasını ve ikramını kazanmak için rüku ve secde ettiklerini görürsün. Onları tanıtan, secdenin yüzlerinde bıraktığı etkidir. Tevrat’ta da böyle anılırlar. İncil’de ise filiz vermiş ekine benzetilirler. Güçlenmiş, kalınlaşmış, sapı üzerinde dik durmuş, çiftçileri pek hayran bırakan ekin gibidir. Bunlar, kendini doğrulara kapatanları kıskandırmak içindir. Allah, onlardan inanıp güvenen ve iyi işler yapanlara bağışlama ve büyük bir ödül vadetmiştir.”

Secde:
2/125 “Kâbe’yi insanların toplanacakları ve güven içinde olacakları bir yer yaptık. Siz makam-ı İbrahim’i (İbrahim’in dua için durduğu yerleri), dua yerleri yapın. İbrahim ile İsmail’e görev verdik: “Evimi (Kâbe’yi); tavaf edenler, itikâfta bulunanlar, rükû ve secde edenler için tertemiz tutun!” dedik.”

3/43 “Ey Meryem! Rabbine (Sahibine) içten boyun eğ, secdeye kapan ve rüku edenlerle birlikte rüku et!””

Devamı için lütfen bu ayetlere bakınız; 4/102, 103, 7/120, 206, 9/112, 12/100, 13/15, 15/98, 17/7, 19/58, 20/70, 22/18, 26, 77, 25/60, 64,  26/217-219, 27/24, 25, 32/15, 38/24, 39/9, 41/37, 48/29, 53/62, 68/42-43, , 76/26, 84/21, 96/19

Rekat sayısı: 
4/102 “İçlerinde olur da onlar için namazı tam kılarsan[1*], onların bir kısmı seninle beraber namaza dursunlar ve silahlarını kuşansınlar; (ilk) secdeyi yaptıktan sonra çekilsinler; bu defa namazı kılmamış öbür kısım gelsin, seninle namaz kılsınlar[2*], tedbirli olsunlar ve silahlarını kuşansınlar. Kafirler ister ki silahlarınızdan ve eşyanızdan uzak kalasınız da üzerinize ani bir baskın yapsınlar. Yağmurdan zarar görür veya hasta olursanız, silahlarınızı bir yere koymanızda bir günah yoktur ama tedbiri elden bırakmayın. Allah, o kâfirlere küçük düşürücü bir azap hazırlamıştır.”

[1*] Allah’ın bize vakitli bir ibadet olmak üzere farz kıldığı namaz için 3 farklı durum söz konusudur. Normal koşullar altında kıldığımız namaz, yolculuk halinde kıldığımız namaz ve savaş halindeyken kıldığımız namaz.

[2*] Namazın ve cemaatin önemi
Namazların en az iki rekat oması (Cemaatle kılınan mevzide (savaş esnasında) kılınan (korku) namaz/ın/da cemaat hariç. Cemaatin birer rekat kılması yeterli): Bkz. 4/102 

NAMAZ TESBİHLERİ

Namaza başlama tekbiri: 
74/3 “Rabbinin (Sahibinin) büyüklüğünü anlat!” 

87/15 “O, Sahibinin adını aklından çıkarmayan ve O’nun yolundan ayrılmayan kişidir.”

Kıyama kalkış, ruku ve secde tesbihleri (Rükunlerin içeriği):
7/206 “Rabbin katında olanlar, O’na kulluk etmeyi küçümsemezler; ibadetlerini O’na yapar ve O’na secde ederler.”

9/112 “Tevbe edenler, Allah’a kul olanlar, işlerini iyi yapanlar, gezip görenler, rüku edenler, secde edenler, marufu (Kur’an ölçülerini) isteyenler, münkere (Kur’an ölçülerine aykırı olana) engel olanlar ve Allah’ın koyduğu sınırları koruyanlar var ya; sen böylesi müminleri müjdele.”

15/98 “Her şeyi güzel yaptığından dolayı Rabbine ibadet et ve secde edenlerden ol.”

20/130 “Onlar ne derlerse desinler, sen sabret. Güneşin doğuşundan önce, batmasında önce ve gecenin bölümlerinde her şeyi güzel yaptığından dolayı Rabbine ibadet et. Gündüzün bölümlerinde de ibadet et; belki memnun kalırsın.”

26/219 “Secde edenler arasında dolaşırken de görene dayan.”

30/17-18 “Akşama girdiğinizde ve sabaha çıkarken Allah’a kulluk edin. Göklerde ve yerde, yaptığını güzel yapmak Allah’a mahsustur. İkindi ve öğle vaktinde de kulluk edin.”

32/15 “Ayetlerimize sadece, kendilerine anlatıldığı zaman secde edenler ve her şeyi güzel yapmasına karşılık Rablerine kulluk edenler inanırlar. Onlar büyüklük de taslamazlar.”

50/40 “Gecenin bir bölümünde ve secdelerin ardında da ibadet et (kulluk etmeye devam et)[*].”

[*] Her rekatta bir kere oturup zikirde bulunmak gerekir, bu iki secdeyi ayıran oturmadır (Nisa 4/103 gereği). Ayette geçen secdeler çoğuldur. Arapçada çoğul en az üçtür. Her rekattaki secde sayısı iki olduğu için bu ayete emredilen tesbih eyleminin, iki rekattan yani dört secdeden sonra olması gerekir. Namazlarda secdelerin ardından okuduğumuz Tahiyyat ve benzeri duaların bu ayetin gereği olduğu açıktır.

52/48 “Sahibinin kararını sabırla bekle; sen gözümüzün önündesin. Kalktığın vakit, her şeyi güzel yaptığından dolayı Sahibine ibadet et.”

Namazın rükunlarında ara tekbirleri:
Daha önce bu ayetlerin meallerini yukarıda vermiştim. Bu ayetlere tekrar bakabilirsiniz. 74/3, 87/15
Rukudan sonra kıyamda beklemede tesbih: 15/98 “Her şeyi güzel yaptığından dolayı Rabbine ibadet et ve secde edenlerden ol. ”

Rukuda tesbih:
56/96 “Öyleyse Yüce Rabbinin adını her türlü eksiklikten uzak tut.”

Secdede tesbih, dua: 
50/40 “Gecenin bir bölümünde ve secdelerin ardında da ibadet et (kulluk etmeye devam et)[*].”

[*] Her rekatta bir kere oturup zikirde bulunmak gerekir, bu iki secdeyi ayıran oturmadır (Nisa 4/103 gereği). Ayette geçen secdeler çoğuldur. Arapçada çoğul en az üçtür. Her rekattaki secde sayısı iki olduğu için bu ayete emredilen tesbih eyleminin, iki rekattan yani dört secdeden sonra olması gerekir. Namazlarda secdelerin ardından okuduğumuz Tahiyyat ve benzeri duaların bu ayetin gereği olduğu açıktır.

87/1 “Her şeyinle, Rabbinin (Sahibinin) yüce adına yönel[*].”

[*] Tesbih: Allah’a kulluk konusunda hızlı hareket etmek, Allah’ı tenzih ve ona uygun olmayan şeyleri ondan uzak bilmek demektir (Müfredat). Bunları bütün dikkatiyle Allah’a yönelen kişiler yapabileceğinden meal o şekilde verilmiştir

Namazdan sonra tesbih ve dua: 
2/45 “Sabırlı[*] davranarak ve namaz kılarak yardım isteyin. Bu, Allah’a saygısı olanlardan başkasına ağır gelir.”

[*] Sabır: Katlanmak, göğüs germek, direnmek, dirençli olmak anlamlarına gelir.

2/153 “Müminler! Sabırlı davranarak ve namaz kılarak yardım isteyin! Allah sabredenlerin yanındadır.”

9/112 “Tevbe edenler, Allah’a kul olanlar, işlerini iyi yapanlar, gezip görenler, rüku edenler, secde edenler, marufu (Kur’an ölçülerini) isteyenler, münkere (Kur’an ölçülerine aykırı olana) engel olanlar ve Allah’ın koyduğu sınırları koruyanlar var ya; sen böylesi müminleri müjdele.”

NAMAZ KILMA FORMÜLÜ

Mü’minlerin Muhammet A.S.’a, O’nun ise rasullere ortak vahyolunana ve tatbikatına itaat etmesi/uyması:
3/43 “Ey Meryem! Rabbine (Sahibine) içten boyun eğ, secdeye kapan ve rüku edenlerle birlikte rüku et!”

6/90 “Allah'ın kendilerine rehber (kitap) verdiği kimseler onlardır; sen de onların rehberine (kitaplarına) uy[*]. De ki "Ben yaptığım bu iş için sizden bir karşılık beklemiyorum. O, herkes için sadece bir öğüt ve doğru bilgidir, o kadar!"”

[*] Bu, Nebimize verilmiş emirdir. Kendine indirilmemiş konularda Tevrat’a ve İncil’e uymak zorunda olduğu için Mekke’de ve Medine’de namaz kılarken Kudüs’e doğru dönmüştür. Maide 3. âyetin inmesiyle birlikte dinin tamamlandığı, artık Kur'an'da olan hükümlere uyulması gerektiği bildirilmiştir.

22/26 “İbrahim’e Beyt’in yerini gösterdiğimiz zaman, “Bana hiçbir şeyi ortak sayma; tavaf edenler, kıyam, rüku ve secde edenler için Beytimi temiz tut” demiştik. ” 

3/31 “De ki "Allah'ı seviyorsanız beni (yolumu) takip edin ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Bağışlaması çok, iyiliği bol olan Allah’tır".” 

3/32 “De ki "Allah'a yani resulüne/Kitabına[*] gönüllü olarak boyun eğin.” Yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah, âyetleri görmezlikte direnenleri (kâfirleri) sevmez.”

[*] Resul (رسول), “birine gönderilen söz” anlamına geldiği gibi o sözü ve bilgiyi iletmek için gönderilen elçi anlamına da gelir (Müfredat). Kur’an’da geçen resul kelimeleri ya elçi ya da Allah’ın Kitabı anlamındadır. Elçi ölümlü Allah’ın kitabı kalıcıdır. Uhud savaşında Nebîmiz’in öldüğüne dair haberlerin yayılması üzerine Allah Teâlâ şöyle demiştir: “Muhammed sadece elçidir. Ondan önce de elçiler geldi. O ölse veya öldürülse, gerisin geri mi döneceksiniz?”  (Al-i İmran 3/144) Allah’ın son Elçisi öldüğü için şu anda bizim muhatabımız olan resul, Kur’an’dır.

3/132 “Allah'a yani gönderdiği Kitab’a gönüllü olarak boyun eğin ki iyilik bulasınız.”

4/59 “Ey inanıp güvenenler,Allah'a itaat edin, bu Elçi'nin getirdiği kitaba[1*] itaat edin ve sizden olan yetki sahiplerine de. Eğer (o yetkililerle) bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz onu, Allah'a ve Elçisine[2*] götürün. Allah’a ve ahiret gününe inanıp güveniyorsanız böyle yaparsınız. Böylesi hayırlı olur ve çok güzel sonuç verir[3*].”

[1*] En'am 6/114

[2*] Yetkililerle anlaşmazlığa düştüğünüz konuları Allah’a ve Elçisine götürün demek, bu konu hakkında Kur’an’a göre hüküm verin demektir. Bkz. En’am 6/114, Maide 5/48.

[3*] Bakara 2/104 ve Nisa 4/46’dak raina sözüyle ilişki kurulacak

4/64 “Biz hangi elçiyi gönderdiysek, bizim bilgimiz altında kendisine boyun eğilsin diye göndermişizdir. Onlar, kendilerini kötü duruma düşürdüklerinde sana gelseler ve (senin huzurunda) Allah’tan bağış dileselerdi, sen de onların bağışlanması için dua etseydin, o zaman Allah’ın kendine yönelenlerin dönüşünü (tevbesini) kabul ettiğini ve ne kadar merhametli olduğunu elbette göreceklerdi. ”

4/80 “Bu Elçi’ye kim itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur.(Ey Elçi,) Yüz çeviren çevirsin; seni onlara bekçi olasın diye elçi yapmadık. ”

5/92 “Allah’a itaat edin, Elçi’ye itaat edin ve dikkatli olun. Eğer yüz çevirirseniz bilin ki Elçimizin sorumluluğu her şeyi açıklayan bir tebliğden ibarettir.”

8/20-21 “Ey inanıp güvenenler, Allah’a ve Elçisine boyun eğin. Dinleyip dururken bari siz yüz çevirmeyin. Dinleyip anlamadıkları halde “Dinleyip anladık” diyenler gibi de olmayın.”

24/54 “De ki: “Allah’a boyun eğin, elçisine de boyun eğin.” Eğer yüz çevirirseniz elçiye düşen, kendine yüklenen görev, size düşen de size yüklenen görevdir. Ona boyun eğerseniz yola gelmiş olursunuz. Elçinin görevi, açık bir bildirimde bulunmaktan başkası değildir.”

47/33 “Ey inananlar! Allah'a itaat edin, Elçi’ye itaat edin. İşlerinizi değersizleştirmeyin.”

Namazı kılma formülü. Namaz bu formülle öğrenilir, namaz kılanlarla beraber kılın emri. Bunu da herkes bilir, ümmetin “fiili tatbikatı”: 
2/43 “Namazı düzgün ve sürekli kılın, zekâtı verin; rükû edenlerle birlikte rükû edin!.”

3/43 “Ey Meryem! Rabbine (Sahibine) içten boyun eğ, secdeye kapan ve rüku edenlerle birlikte rüku et!”

4/103 “Namazı kılarken Allah’ı; ayakta, oturur halde, ve yanlarınız üzerinde anın. Güvene kavuştuğunuzda o namazı tam kılın. Çünkü namaz, müminlere, vakitle sınırlı olarak farz kılınmıştır.”

22/77 “Ey inananlar! Rükû edin, secde edin ve Rabbinize (Sahibinize) kulluk edin. İyi işler yapın ki umduğunuza kavuşasınız.”

Ayrıca Allah’ın son nebisi Mekke’de “Beytullah’ta” namazını kılmış ve “Kuba’da” ve “Medine” de ilk iş olarak “Mescid” olarak yaptırmış ve müslümanlar cemaat olarak gerek mescitlerde ve gerekse arazide namazlarını (bayram namazlarında olduğu gibi)  kıla gelmişlerdir.

Her nebide “namaz emri ve beraber de kılın” uygulaması/tatbikatı:
2/125 “Kâbe’yi insanların toplanacakları ve güven içinde olacakları bir yer yaptık. Siz makam-ı İbrahim’i (İbrahim’in dua için durduğu yerleri), dua yerleri yapın. İbrahim ile İsmail’e görev verdik: “Evimi (Kâbe’yi); tavaf edenler, itikâfta bulunanlar, rükû ve secde edenler için tertemiz tutun!” dedik.”

3/43 ayetini yukarıda okuyabilirsiniz.

NAMAZLA İLGİLİ TUTUMLARIMIZ

Cemaatle namaz kılmak:
2/43 ve 3/43 yukarıdaki ayetlerde okuyabilirsiniz. 

4/102 “İçlerinde olur da onlar için namazı tam kılarsan[1*], onların bir kısmı seninle beraber namaza dursunlar ve silahlarını kuşansınlar; (ilk) secdeyi yaptıktan sonra çekilsinler; bu defa namazı kılmamış öbür kısım gelsin, seninle namaz kılsınlar[2*], tedbirli olsunlar ve silahlarını kuşansınlar. Kafirler ister ki silahlarınızdan ve eşyanızdan uzak kalasınız da üzerinize ani bir baskın yapsınlar. Yağmurdan zarar görür veya hasta olursanız, silahlarınızı bir yere koymanızda bir günah yoktur ama tedbiri elden bırakmayın. Allah, o kâfirlere küçük düşürücü bir azap hazırlamıştır.”

[1*] Allah’ın bize vakitli bir ibadet olmak üzere farz kıldığı namaz için 3 farklı durum söz konusudur. Normal koşullar altında kıldığımız namaz, yolculuk halinde kıldığımız namaz ve savaş halindeyken kıldığımız namaz.

[2*] Namazın ve cemaatin önemi

62/9 “Ey inanıp güvenenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında alış verişi bırakın; Allah’ın zikrine[1*] koşun[2*]. Bilseniz bu sizin için daha hayırlıdır.”

[1*] Allah’ın zikri, Allah’ın kitabıdır (Hicr 15/9, Enbiya 21/24). Allah’ın zikrine koşmanın ilk anlamı, cuma hutbesidir. Çünkü hutbe, Allah’ın kitabı ile ilişki kurarak bir konuyu anlatmak için okunur. Namaz da o Zikri öğrenmek için kılındığından (Taha 20/14) Allah’ın zikrine koşmanın ikinci anlamı Cuma namazına gitmektir.

[2*] Bu emir, kadın için de erkek icinde geçerlidir.

5/58 “Birbirinizi namaza çağırdığınız zaman onu hafife alıp oyun edinirler. Bu, onların, aklını kullanmayan bir topluluk olmaları sebebiyledir.”

48/29 “Muhammed Allah’ın elçisidir. Onunla birlik olanların, kendini doğrulara kapatanlara karşı sarsılmaz duruşları vardır. Birbirlerine karşı ise merhametlidirler. Allah’ın rızasını ve ikramını kazanmak için rüku ve secde ettiklerini görürsün. Onları tanıtan, secdenin yüzlerinde bıraktığı etkidir. Tevrat’ta da böyle anılırlar. İncil’de ise filiz vermiş ekine benzetilirler. Güçlenmiş, kalınlaşmış, sapı üzerinde dik durmuş, çiftçileri pek hayran bırakan ekin gibidir. Bunlar, kendini doğrulara kapatanları kıskandırmak içindir. Allah, onlardan inanıp güvenen ve iyi işler yapanlara bağışlama ve büyük bir ödül vadetmiştir.”

7/29 “De ki “Rabbim hakka uygun davranmamı emretmiştir. Her secde yerinde (mescitte) yüzünüzü doğrudan O’na çevirin[1*], yalnız Allah’a boyun eğerek O’na dua edin. Sizi nasıl başlattıysa[2*] dönüşünüz de öyle olacaktır.””

[1*] Arap edebiyatında, söze güç katmak için inşa cümlesi, bazen haber cümlesi yerinde kullanılabilir. Ayetteki (وَأَقِيمُوا وُجُوهَكُمْ) emri (اقامة وجوهكم) takdirindedir. Bakınız Muhammed Saîd İsbir, Bilal Cüneydî, eş-Şâmil, Mu’cem fî ulûm’il-luğa ve Mustalahâtihâ, (inşâ) s. 212, İkinci baskı, Beyrut 1985.)

[2*] Adem ve Havva’yı nasıl yarattıysa insanların sonraki yaratılışları da aynı şekilde topraktan olacaktır.

7/31 “Ey Ademoğulları! Secde edilen her yerde (namaz sırasında) süslerinizi (size yakışanı) giyinin. Yiyin, için ama israf etmeyin. Allah israf edenleri sevmez.”

9/18 “Allah’ın mescitlerine[*] hizmeti sadece, Allah’a ve ahiret gününe inanıp güvenen, namazı tam kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayanlar yapabilirler. Bunların doğru yolda olmaları umulur.”

[*] Secde edilen yere mescid denir.

Namazda (cemaatle) safın durumu: 
37/1 “Hep aynı çizgide olanlara and olsun.,”

Binek üzerinde namaz:
2/238-239 “Namazlara ve en orta namazı[1*] özenle sürekli kılın; Allah’ın huzurunda saygıyla durun. Eğer korkarsanız[2*] (namazı) yürüyerek yahut binek üstünde kılın. Rahata kavuşunca Allah’ı, bu konuda bilmediğinizi size öğrettiği gibi zikredin. (Allah’ın âyetlerini kafanıza yerleştirmek için namaz kılın)”

[*] Kelimeye "orta" değil de "en orta" meali vermemizin sebebi el-vustâ = الْوُسْطَىٰ şeklinde ism-i tafdil  yani bir şeyi diğerlerinden üstün gösteren isim kalıbında olmasıdır. 
Gün, bir gündüz ve bir geceden geceden oluşur. Önce gündüz, sonra gece gelir (Yasin 36/40). Bunların birleştiren ve aynı zamanda da ikiye bölen şey, gecenin başıdır. Dolayısıyla günün (gündüzün değil!) ortasında kılınan namaz akşam namazı olduğu için "en orta namaz" da odur...

Namazlar diye meal verdiğimiz kelime salavat’tır. Arapçada çoğul, en üçü gösterir. Ona orta namaz da ilave edilince dört olur. Ancak dördün ortası yoktur. Üçten sonra ortası olan ilk rakam beş olduğu için bu ayet, namazın beş vakit olmasının da delilidir. Akşam namazı, bu yönüyle de en orta namazdır. 

Benzer durum, rekat sayıları açısından da geçerlidir. Ortası olan ilk rakam 3'tür. 3, 2 ile 4'ün de ortasıdır. Ayrıca 3'ü en orta yapan 1 rakamını çıkarırsak, gece namazları ile gündüz namazları 8'er rekat olarak da eşitlenir. Bu yönüyle de akşam namazı en orta namazdır. 

[2*] Namazı vaktinde kılamamaktan korkarsanız. 

Her şart altında namazın kılınışı:
2/238-239 Yukarıdaki ayetlere bakınız

4/101-103 “Yolculuğa çıktığınızda, ayetleri görmezden gelenlerin (kafirlerin) size saldırı yapmasından korkarsanız, o namazı[1*](yolculuk namazını) kısaltmanızda bir günah yoktur. Çünkü kafirler, size açık düşmandırlar. İçlerinde olur da onlar için namazı tam kılarsan[2*], onların bir kısmı seninle beraber namaza dursunlar ve silahlarını kuşansınlar; (ilk) secdeyi yaptıktan sonra çekilsinler; bu defa namazı kılmamış öbür kısım gelsin, seninle namaz kılsınlar[3*], tedbirli olsunlar ve silahlarını kuşansınlar. Kafirler ister ki silahlarınızdan ve eşyanızdan uzak kalasınız da üzerinize ani bir baskın yapsınlar. Yağmurdan zarar görür veya hasta olursanız, silahlarınızı bir yere koymanızda bir günah yoktur ama tedbiri elden bırakmayın. Allah, o kâfirlere küçük düşürücü bir azap hazırlamıştır. Namazı kılarken Allah’ı; ayakta, oturur halde, ve yanlarınız üzerinde anın[4*]. Güvene kavuştuğunuzda o namazı tam kılın. Çünkü namaz, müminlere, vakitle sınırlı olarak[5*] farz kılınmıştır. ”

[1*] Sefer namazı, yolculukta kılınan namaz

[2*] Allah’ın bize vakitli bir ibadet olmak üzere farz kıldığı namaz için 3 farklı durum söz konusudur. Normal koşullar altında kıldığımız namaz, yolculuk halinde kıldığımız namaz ve savaş halindeyken kıldığımız namaz.

[3*] Namazın ve cemaatin önemi

[4*]  Yanlarınız üzerinde: İki el dizlerimizden güç alır şekilde, rüku halinde

[5*] Bu nedenle herhangi bir namaz kendisi için belirlenen vakit sınırlarının dışında kılınamaz. 

Seferde namazı kısaltmak:
4/103 Yukarıdaki ayet grubuna bakınız

Namaz ertelenmez, kazaya bırakılmaz:
24/37 “(O ışıktan yararlananlar) Öyle adamlardır ki, onları ne ticaret, ne alış veriş onları Allah’ın zikrinden (Kur’ân’dan), namazı tam kılmaktan ve zekatı vermekten alıkoyabilir. Onlar, kalplerin ve gözlerin döneceği bir günden korkarlar.”

2/239 “Eğer korkarsanız (namazı) yürüyerek yahut binek üstünde kılın. Rahata kavuşunca Allah’ı, bu konuda bilmediğinizi size öğrettiği gibi zikredin. (Allah’ın âyetlerini kafanıza yerleştirmek için namaz kılın)”

4/103 Yukarıdaki ayet grubuna bakınız

Namazı Allah’ın gösterdiği istikamete yönelerek kılmak: 
2/115 “Doğu da batı da Allah’ındır. Ne tarafa dönseniz, Allah ile yüz yüze gelirsiniz. İmkânları geniş olan ve her şeyi bilen Allah’tır.”

2/144 “(Ey Nebî,) Yüzünün sık sık göğe döndüğünü görüyoruz. Seni istediğin kıbleye elbette çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir! (Müminler! Siz de) Nerede olursanız olun, (namazda) yüzünüzü onun tarafına çevirin! Kendilerine kitap verilenler iyi bilirler ki bu, Rablerinin (Sahiplerinin) gerçek hükmüdür. Yaptıkları hiçbir şey, Allah'ın dikkatinden kaçmaz.”

2/145 “Kendilerine Kitap verilenlere bütün âyetleri (delilleri) getirsen senin kıblene uymayı kabul etmezler. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlardan hiçbiri bir diğerinin kıblesine de uymaz.[*] Sana gelen bu bilgiden sonra olur da onların isteklerine uyarsan, yanlış yapanlara karışır gidersin.”

[*] Yahudiler Kudüs’teki Süleyman Mabedi’ne, yani Beyt-i Makdis’e, Hıristiyanlar da doğuya dönerler.

2/149 “(Namaza) kalktığın[1*] her yerde yüzünü Mescid-i Haram tarafına[2*] çevir. Rabbinin doğru saydığı budur. Yaptığınız hiçbir şey, Allah'ın dikkatinden kaçmaz.”

[1*]  (Kaf suresi 50/11). âyetteki anlama uygun olarak hurûc’a kıyam = kalkma anlamı verilmiştir. Namaz kılan, kıyama durur. 

[2*] Namazda Mescid-i Haram’ın kendisine dönmek gerekmez. Onun bulunduğu ana yöne dönmek yeterlidir. 

2/150 “Nerede (Namaza) kalkarsan, yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Nerede olursanız olun, (namazda) yüzünüzü onun tarafına çevirin ki insanların size karşı bir delili olmasın.[1*] İleri geri konuşan konuşur[2*], onlardan korkmayın, benden korkun. Bu, size olan iyiliklerimi tamamlamam ve sizin de hedefinize ulaşmanız içindir.”

[1*] Yahudi ve Hristiyanlar Kâbe’nin tekrar kıble olacağını bildikleri için, kıble değişmeseydi bunu bize karşı kullanırlardı. Kıblenin, tekrar değişeceğine dair bilgi, bugünkü İncil’de mevcuttur: “Kadın, “Efendim, anlıyorum, sen bir peygambersin” dedi. “Atalarımız bu dağda tapındılar, ama sizler tapılması gereken yerin Yeruşalim’de olduğunu söylüyorsunuz.” İsa ona şöyle dedi: “Kadın, bana inan, öyle bir saat geliyor ki, Baba’ya ne bu dağda, ne de Yeruşalim’de tapınacaksınız!” (Yuhanna 4:19-21)

[2*] Buradaki الا = illa edatına istisna-i munkatı anlamı verilmiştir.

41/37 “Gece, gündüz, güneş ve ay O’nun göstergelerindendir (âyetlerindendir). Güneş’e de Ay’a da secde etmeyin. Eğer kulluk edecekseniz onları yaratan Allah’a secde edin.”

Namazda Allah’a kıyamdadırlar/saygıdadırlar (haşyet): 
2/255 “O, Allah’tır. O’ndan başka ilah yoktur. Diridir, sürekli işinin başındadır. O’nu ne uyuklama tutar ne de uyku! Göklerde ve yerde olan her şey O’nundur. O’nun izni olmadan huzurunda şefaati (birinin yanında olmayı) kim göze alabilir?[1*] Onların şu anda yapmakta olduklarını da geçmişte yaptıklarını da O bilir. Onlar, O’nun bilgisinden izin verdiği kadarı dışında bir şey kavrayamazlar. Hâkimiyeti, gökleri de kapsar yeri de. Bu ikisini korumak O’na ağır gelmez. O yücedir, büyüktür.[2*]”

[1*] Şefaat, birinin eşlik etmesini istemek, eşlik etmek veya arka çıkmaktır (el-Ayn, Müfredât).

[2*] Bu âyet vahdet-i vücudu reddetmektedir; çünkü vahdet-i vücuda göre Allah’tan başka varlık yoktur, varlık diye bilinenler onun gölgesidir. Onlara göre gölge de yoktur. Oysa "Göklerde ve yerde olan her şey O’nundur." ifadesi Allah dışındaki varlıkların gerçek olduğunu bildirmektedir.

13/21 “Bunlar, Allah’ın kurulmasını istediği bağı kuran(namazı kılan), Rablerinden korkan ve verecekleri hesabın kötü olmasından endişe edenlerdir.”

76/7 “Onlar, verdikleri sözü tutan ve dehşeti her yeri kaplayacak bir günden korkan kullardır.”

Namazda ne söylediğini bilmek, huşu içinde ve sadece Allah’a yönelme:
3/43 Yukarıdaki ayetlere bkz 

4/43 “Ey inanıp güvenenler (müminler)! Sarhoşsanız, ne dediğinizi bilinceye kadar; cünüpseniz yıkanıncaya kadar, namaza yaklaşmayın [1*]. Seyir halinde olursanız o başka. Hasta veya yolculuk halinde iseniz, yahut biriniz tuvaletten gelmişse ya da kadınlara temas etmiş olup su da bulamazsanız temiz bir toprağa [2*] teyemmüm edin. Ondan yüzünüzü ve ellerinizi silin (mesh edin). Allah affeder ve bağışlar.”

[1*] Görüldüğü gibi namaz kılmaya engel olan tek şey sarhoşluktur. Adetli kadınların namaz kılamayacağına dair söylenen sözlerin sağlam bir dayanağı yoktur. 

[2*]  saîden(صَعٖيدًا): En yaygın anlamı topraktır. Ancak dış yüzey anlamına da gelir. Kur’an’da bu kelime Kehf 18/8 ayetinde Dünya’nın dış yüzeyi, yeryüzü anlamında geçmektedir. 

23/2 “Onlar derin bir saygıyla namaza duran kimselerdir.” 

29/45 “Bu Kitap’tan sana vahyedilen her şeyi anlayarak oku ve namazı tam kıl. Namaz her çeşit fuhuşu ve kötülüğü engeller. Allah’ın zikri (Kitabı) en önemlisidir. Allah, yaptığınız her işi bilir.”

72/18 “Bütün mescitler[*] Allah için yapılmıştır; öyleyse Allah ile birlikte kimseyi yardıma çağırmayın!”

[*] Mescid: Allah’a secde edilen yerlere mescid denir. 

Namazda sesin durumu:
7/204-205 “Kur’ân okunduğu zaman dinleyin ve susun ki iyilik bulasınız. Öğle ve ikindide[*], yüksek olmayan bir sesle içten içe yalvararak Rabbini gizlice an. Sakın dikkatsizlik etme.”

[*] Öğle ve ikindi namazlarının sessiz kılınmasının delili bu ayettir. Gece vakitlerinde kıraat açıktan yapılır.

17/110 “De ki “İster Allah diye çağırın, ister Rahman[1*] diye çağırın, hangisiyle çağırırsanız çağırın en güzel isimler (sıfatlar) Allah’a aittir.” Namazında sesini yükseltme, onu alçak sesle de yapma; ikisinin arasında bir yol tut[2*].”

[1*] İyiliği sonsuz.

[2*] Gündüz namazları ile gece namazlarının kılınırken, hangi ses seviyesinde olunacağı İsra 17/110 ve  Araf 7/205’te bildirilmiştir.

Allah’a ulaşacak olan takva (ibadet/salih amel): 
2/197 “Hac ayları bilinen aylardır.[1*] Kim o aylarda hacca başlarsa (ihrama girerse), cinsel içerikli sözler söyleyemez,[2] günaha giremez ve kavga edemez. İyilik olarak ne yapsanız, Allah onu bilir. Siz azık biriktirin, kendini (günahlardan) korumak en iyi azıktır. Ey sağlam duruşlu[3*] olanlar, yalnız benden çekinerek korunun!”

[1*] eşhur = aylar çoğuldur. Arapçada çoğul en az üçtür. “İçinde haccı barındıran” anlamına gelen Zilhicce, haccın yapıldığı ay olduğundan Zilhicce’den sonra hacca başlanamaz. Bu ibadete Şevval, Zilkade ve Zilhicce’de başlanabilir. 

[2*] Cinsel içerikli söz yasaksa, cinsel ilişki öncelikle yasak olur. 

[3*] Aklı ile kalbini birleştiren kişilere ulü’l-elbâb denir.

7/26 ““Ey âdemoğulları! Size, bedeninizi örten, bir de sizi güzel gösteren elbise verdik. İyi elbise, sizi koruyan elbisedir[*].” Bunlar Allah’ın ayetleridir, belki akıllarını başlarına alırlar.”

[*] "Sizi koruyan elbise" diye meal verdiğimiz tamlama, libas'ut-takva = takva elbisesidir. Takva, korunma demektir. Takva elbisesi de vücudu sıcaktan, soğuktan ve kötü bakışlardan koruyan elbisedir. İnsandan başka elbise giyen canlı yoktur. Bu özelliğinden dolayı insan, her mevsimde, dünyanın her yerinde yaşayabilmektedir.

9/108-109 “Orada asla namaza durma. Senin namaz kılmana layık olan Mescit ilk günden itibaren takva[*] temeli üzerine kurulmuş mescittir. Orada temizliği seven adamlar vardır. Allah, tertemiz olanları sever. Binasını takva ve Allah rızasını elde etme temeli üzerine kuran mı iyidir, yoksa binasını kaymakta olan bir uçurumun kıyısına kurup da onunla birlikte Cehennem ateşine yuvarlanan mı? Allah, yanlışlar içinde olan topluluğu yola getirmez.” 

[*] Takva: Allah’tan çekinerek korunma, kendini(fırtatını) bozmama.

22/32 “Bu böyledir; çünkü kim Allah’a kulluğun simgelerine saygı gösterirse onlara olan saygı kalplerdeki takvadan gelir.”

22/37 “Onların ne etleri, ne de kanları Allah’a ulaşır; ona ulaşacak olan sizin takvanızdır. Onları bu şekilde sizin hizmetinize verdik ki Allah’ın yol göstermesine karşılık tekbir getiresiniz. Sen güzel davrananlara müjde ver.”

48/26 “O sırada, kendini doğrulara kapatanların kalbinde o kızgınlığı; cahil kızgınlığını oluşturmuştu. Allah, elçisine ve müminlere de tarafından bir sükunet indirmiş, takva sözünü onların ayrılmaz bir parçası yapmıştı. Onlar bunu hak etmişlerdi, buna layıktılar. Allah her şeyi bilir.”

74/56 “O bilgiyi aklından çıkarmayanlar, tercihlerinin doğruluğunu Allah’ın onayladıklarıdır[*]. Böylesi, Allah’tan çekinip korunan ve affedilmeyi hak eden kişidir.”

[*] Bkz İnsan 76/29-31 ve Tekvir 81/27-29

Namaza içtenlikle yönelmek: 
7/29 “De ki “Rabbim hakka uygun davranmamı emretmiştir. Her secde yerinde (mescitte) yüzünüzü doğrudan O’na çevirin[1*], yalnız Allah’a boyun eğerek O’na dua edin. Sizi nasıl başlattıysa[2*] dönüşünüz de öyle olacaktır.””

[1*] Arap edebiyatında, söze güç katmak için inşa cümlesi, bazen haber cümlesi yerinde kullanılabilir. Ayetteki (وَأَقِيمُوا وُجُوهَكُمْ) emri (اقامة وجوهكم) takdirindedir. Bakınız Muhammed Saîd İsbir, Bilal Cüneydî, eş-Şâmil, Mu’cem fî ulûm’il-luğa ve Mustalahâtihâ, (inşâ) s. 212, İkinci baskı, Beyrut 1985.)

[2*] Adem ve Havva’yı nasıl yarattıysa insanların sonraki yaratılışları da aynı şekilde topraktan olacaktır.

14/40 “Rabbim! Beni namazı tam kılanlardan eyle. Soyumdan gelenleri de. Rabbimiz! Duamı kabul eyle.”

38/84-88 “Allah dedi ki “İşte bu gerçekleşir! Ama şu sözüm de gerçekleşecektir; Cehennem’i senden yana olanla ve onlardan sana uyanlarla dolduracağım.” (Ey Muhammed) Onlara de ki “Yaptığım işe karşılık sizden bir karşılık istemiyorum. Ağır yükler yükleyen biri de değilim.” Benim anlattığım (Kur’an), herkesin işine yarayacak doğru bilgidir.”

39/2 “Gerçekleri içeren bu Kitab’ı sana Allah indirmiştir. Öyleyse dinine bir şey katmadan kulluğu Allah’a yap.”

39/11 “De ki “Bana verilen emir şudur: Bu dine hiçbir şey katmadan[*] kulluğu Allah'a yap!”

[*] Allah’tan başkasının söz ve hükümleri katılmış din, Allah’ın dini olamaz. Bu yüzden Allah Teâlâ, Kur’an’ın, kendi koyduğu kurallar dışında açıklanmasını en ağır suç, kendini Allah’ın yerine koyma suçu saymıştır. (Hûd 11/1-2)

Namazda/İbadette/duada sadece Allah’a yönelmek (...şunların şunların yüzü suyu hürmetine dememek): 
2/238 “Namazlara ve en orta namazı özenle sürekli kılın; Allah’ın huzurunda saygıyla durun.”

7/29 Yukarıdaki ayetlere bkz.

17/67-69 “Denizde başınız dara girse, Allah’ın dışında yardıma çağırdığınız kimselerin işe yaramadığı ortaya çıkar. O sizi kurtarıp karaya çıkarınca yine yüz çevirirsiniz. İnsan çok nankördür. O’nun sizi sahil tarafında batırmasına ya da üzerinize bir kasırga göndermesine karşı tedbiriniz var mı? Sonra kendinize bir vekil de bulamazsınız. Yahut sizi bir kere daha denize döndürerek üzerinize kırıp geçiren bir fırtına göndermesine ve nankörlüğünüz (kafirliğiniz) sebebiyle sizi batırmasına karşı tedbiriniz var mı? Sonra bize karşı size arka çıkacak birini de bulamazsınız.”

17/83 “İnsana ne zaman nimet versek yüz çevirir ve yan çizer. Başına bir kötülük gelince de umutsuzluğa kapılır.”

17/110 Yukarıdaki ayetlere bkz. 

22/66 “Size hayat veren sonra öldüren sonra yine hayat verecek olan O’dur. İnsanoğlu gerçekten nankördür.”

23/78-80 “Hâlbuki sizler için dinleme, görme ve gönül yeteneği veren odur. Ne kadar az şükrediyorsunuz. Toprağa sizi tohum gibi eken[*] O'dur. O’nun huzurunda toplanacaksınız. Hayat veren odur; öldüren de o. Gece ile gündüzü farklılaştırma onun işidir. Aklınızı kullanmayacak mısınız?”

[*](ذرأ)’nin iki anlamı vardır; biri beyaza çalan renk, diğeri tohum atmaktır. Mekayis, ذرأ md.
72/18 Yukarıdaki ayetlere bkz.

Namazın; zikir (15/9 “O Zikri (Kitabı) sana Biz indirdik Biz. Onu koruyacak olan da Biziz.”)  için, Kur’an’la canlı kalmak için kılınması: 
4/103 Yukarıdaki ayetlere bkz.

13/28 “O’na yönelenler, inanıp güvenen ve Allah'ın zikri (Kitabı) ile kalpleri[*] yatışanlardır. Kalpler ancak Allah'ın zikri ile yatışır.”

[*] Kalpte (göğüste) olan ruhtur. Ruh sağlığı Kur’an’a uygun yaşam (takva) ile korunur veya Kur’an’a ve fıtrata uygun yaşam şekline ve Allah’a dönüş (tevbe) ile iyileştirilebilir. 

20/14 “Ben!Evet ben Allah’ım; benden başka ilah yoktur. Sen, bana kulluk et ve benim zikrim için (âyetlerimi kafana yerleştirmek için) düzgün ve sürekli kıl...”

36/11 “Sen ancak, içten içe Rahman’dan korkarak bu zikre (Kur’ân’a) uyanı uyarabilirsin. Ona uyanlara, durumlarının düzeltileceğini[*] ve büyük bir ödül verileceğini müjdele.”

[*] Mağfiret’in anlamı, “Allah’ın kişiyi azaptan koruması” (Müfredat) olduğu için meal bu şekilde verilmiştir.

Huşu içinde namaz:
2/238 Yukarıdaki ayetlere bkz.

23/2 “Onlar derin bir saygıyla namaza duran kimselerdir.”

Namaz/ibadet mü’minin ayrılmaz parçasıdır:
2/2 “İşte o Kitap[1*] budur; içinde şüpheye yer yoktur. Müttakîler[2*] için rehberdir.”

[1*] Âdem aleyhisselamdan beri her nebîye verilen Kitap budur (En’âm 6/83-90) . Ufak tefek farklılıklar dışında önceki kitapların aynısıdır. (Bakara 2/106) ve Arapça Kur'ân haline getirilmiştir. Aslı, Allah katındaki Ana Kitap’tadır. (Zuhruf 43/3-4)

[2*] Müttakî, kendi doğal yapısını koruyan, zıddı tağut yani sınırları aşandır. Allah Teala şöyle demiştir: “Kim ki sınırları aşmış ve dünya hayatını tercih etmişse o alevli ateş onun konağı olacaktır. Kim de Rabbinin makamından korkmuş, arzularını dizginlemişse, onun konaklayıp kalacağı yer de Cennet’tir.” (Naziat 79/37-41)

2/110 “Namazı düzgün ve sürekli kılın, zekâtı verin. Kendiniz için önceden yaptığınız her iyiliğin karşılığını Allah’ın katında bulursunuz. Yaptığınız her şeyi gören Allah’tır.”

2/177 “İyilik, yüzünüzü doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. İyilik; Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve nebîlere inanıp güvenen kişinin yaptığıdır[1*]. Böyle bir kişi, sevmesine rağmen malını, kendine yakınlığı olanlara, yetimlere, çaresizlere, yolda kalanlara, isteyenlere ve boyunduruk altındakilere verir[2*]. Namazı özenle ve sürekli kılar ve zekâtı verir. Bunlar anlaşma yaptıkları zaman da yükümlülüklerini yerine getirirler.Baskılara, zorluklara, bir de baskın anında olacaklara karşı dirençli olurlar. Özü sözü doğru olanlar bunlardır. Allah’tan çekinerek korunanlar da bunlardır.”

[1*] Burada imanın beş şartı sayılmış, altıncısı olarak bilinen “kadere iman” sayılmamıştır. Çünkü Kur’an’da, kadere iman sözü yoktur.

[2*] Âyetteki “riqab = الرِّقاَبِ ”, esirler için kullanılan raqabe’nin çoğuludur. Türkçe’de buna “boyunduruk altında olanlar” denir.

2/277 “İnanıp güvenen, iyi işler yapan, namazı düzgün ve sürekli kılan ve zekâtı verenler, Sahipleri (Rableri) katında ödülü hak ederler. Onların üzerinde bir korku olmaz, üzüntü de çekmezler.”

5/55 “Sizin yakın dostunuz (veliniz) sadece Allah ve Elçisidir; bir de namazını tam kılan ve saygıyla zekatını veren müminlerdir.”

Allah dostu diye tanıtılanlara biz de Allah dostuyuz diyin ve bu ayeti tebliğ ediniz. Biz bunlardan başka veli (çoğulu evliya) kabul etmeyiz.

9/18 “Allah’ın mescitlerine hizmeti sadece, Allah’a ve ahiret gününe inanıp güvenen, namazı tam kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayanlar yapabilirler. Bunların doğru yolda olmaları umulur.”

9/71 “İnanıp güvenen (mümin) erkeklerle inanıp güvenen (mümin) kadınlardan her biri diğerinin yakın dostudur(velisidir). Marufa (Kur’an ölçülerine) uygun olanı ister, münkere (Kur’an ölçülerine uymayana) engel olurlar. Namazı tam kılar, zekâtı verirler. Allah’a ve Elçisine de boyun eğerler. Allah, işte bunlara ikramda bulunacaktır. Allah güçlüdür, doğru kararlar verir.”

9/112 “Tevbe edenler, Allah’a kul olanlar, işlerini iyi yapanlar, gezip görenler, rüku edenler, secde edenler, marufu (Kur’an ölçülerini) isteyenler, münkere (Kur’an ölçülerine aykırı olana) engel olanlar ve Allah’ın koyduğu sınırları koruyanlar var ya; sen böylesi müminleri müjdele.”

13/22 “Yine bunlar, Rableri yüzlerine baksın diye sabreden[*], namazı tam kılan, kendilerine verdiğimiz rızıktan, gizli açık harcayan ve kötülüğü iyilikle savan kimselerdir. O son yurt işte onlarındır.”

[*]  Sabır: Zorluklara göğüs germek, katlanmak, dayanmak.

14/31 “İnanmış kullarıma de ki namazlarını tam kılsınlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeyden gizli-açık (hayra) harcasınlar[*]. Bunu öyle bir gün gelmeden yapsınlar ki o günde ne alış veriş, ne de dostluk olacaktır.”

[*] Ayette gizli ve açık olarak buyrulduğundan bu harcamalar ihtiyaçları gidermek için değil, sadaka ve zekat kapsamında yapılan harcamalardır.

22/35 “Onlar Allah anılınca yürekleri titreyen, başlarına gelenlere sabreden, namazı tam kılan ve kendilerine verdiğimiz rızıktan hayra harcayan kimselerdir.”

22/41 “Onlar öyle kimselerdir ki eğer bir yere yerleştirsek namazı tam kılar, zekatı verir, marufa (Kur’an ölçülerine) uygun olanı ister, münkere (Kur’an’a ve insan doğasına uymayan şeye) karşı durur. Her işin sonu Allah’a varır.”

24/37 “(O ışıktan yararlananlar) Öyle adamlardır ki, onları ne ticaret, ne alış veriş onları Allah’ın zikrinden (Kur’ân’dan), namazı tam kılmaktan ve zekatı vermekten alıkoyabilir. Onlar, kalplerin ve gözlerin döneceği bir günden korkarlar.”

24/56 “Namaz tam kılın, zekâtı verin ve bu elçiye boyun eğin ki ikram bulasınız.”

27/3 “Namazı tam kılan ve zekâtı veren müminler için müjdeler içerir. Onlar Ahirete de içten inanırlar.”

30/31 “O’na yönelen kişiler olun, O’ndan çekinerek kendinizi koruyun. Namazı düzgün ve sürekli kılın. Müşriklerden/Allah'ı ikinci sıraya koyanlardan olmayın.” 

31/1-4 “ELİF! LAM! MİM! Bunlar, hikmetli Kitabın ayetleridir. İyiler için bir rehber ve bir ikramdır. İyiler namazı kılan, zekatı veren ve Ahirete kesin olarak inanan kimselerdir.”

31/17 “"Oğulcuğum! Namazı kıl, marufu emret, kötülüğe engel ol; başına gelene de sabret(göğüs ger). İşte bunlar, kararlılık gerektiren işlerdendir."”

35/18 “Kimse kimsenin yükünü çekmeyecektir. Yükü ağır olan, taşımak için yardım istese, en yakını bile onun bir parçasının taşınmasına yardım etmez. Sen sadece, içinde Rabbinin korkusu olanları ve namazını tam kılanları uyarabilirsin. Kim kendini geliştirirse onu sadece kendisi için yapmış olur; dönüş ancak Allah'adır.”

35/29 “Allah'ın Kitabına uyan, namazı tam kılan ve kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık harcamada bulunanlar, tükenmeyecek bir kazanç beklentisi içindedirler.”

36/11 Yukarıdaki ayetlere bkz.

42/38 “Onlar, Sahiplerinin çağrısına olumlu karşılık veren ve namazı tam kılan kimselerdir. İşlerini birbirlerine danışarak[Şura] yapar, kendilerine verdiğimiz rızıktan da hayra harcarlar.”

79/45 “Sen sadece böyle bir günden korkanı uyaran bir kişisin.”

Namazda dua:
17/110 Yukarıdaki ayetlere bkz.

10/10 “Bunların oradaki duaları : “Biz sana içten boyun eğeriz Allah’ım”; sağlık dilekleri de “Esenlik ve güvenlikle (selam)” sözleridir. Dualarının sonu da şöyle olur: “Her şeyi güzel yapan yalnız Allah’tır. O, tüm varlıkların Sahibidir.””

20/14 Yukarıdaki ayetlere bkz.

Her zaman Allah’ı tesbih ve Allah’a dua: 
20/130 “Onlar ne derlerse desinler, sen sabret. Güneşin doğuşundan önce, batmasında önce ve gecenin bölümlerinde her şeyi güzel yaptığından dolayı Rabbine ibadet et. Gündüzün bölümlerinde de ibadet et; belki memnun kalırsın.”

30/17 “Akşama girdiğinizde ve sabaha çıkarken Allah’a kulluk edin.”

32/16 “Bunlar kendilerini yataklarından kaldırır[*]; korku ve umutla Rablerine yalvarırlar. Verdiğimiz rızıktan da hayra harcarlar.”

[*] Tam meal, “yanları yataklarından uzak kalır” şeklindedir. Türkçede böyle bir kullanım olmadığından meal maksada uygun olarak yapılmıştır.

50/39-40 “Ne derlerse desinler sen sabret. Güneş doğmadan önce (akşam, yatsı ve sabah vakitlerinde) bir de batmadan önce (öğle ve ikindi vakitlerinde), her şeyi güzel yaptığından dolayı Rabbine (Sahibine) ibadet et. Gecenin bir bölümünde ve secdelerin ardında da ibadet et (kulluk etmeye devam et)[*].”

[*] Her rekatta bir kere oturup zikirde bulunmak gerekir, bu iki secdeyi ayıran oturmadır (Nisa 4/103 gereği). Ayette geçen secdeler çoğuldur. Arapçada çoğul en az üçtür. Her rekattaki secde sayısı iki olduğu için bu ayete emredilen tesbih eyleminin, iki rekattan yani dört secdeden sonra olması gerekir. Namazlarda secdelerin ardından okuduğumuz Tahiyyat ve benzeri duaların bu ayettin gereği olduğu açıktır.

51/18 “Seher vakitlerinde bağışlanma dilerler.”

52/49 “Gecenin[1*] bir bölümünde ve yıldızlar kaybolurken de O’na ibadet et[2*].”

[1*] Güneşin batışı ve doğuşu arasındaki kısım gecedir. Gecenin 3 bölümü vardır. Gece ile gündüzün iç içe girdiği iki simetrik alaca karanlık bölüm ve tam karanlık orta bölüm. Birinci bölümde akşam ve yatsı namazları, yıldızların kaybolmaya başladığı üçüncü bölümde de sabah namazı kılınır.

[2*] Güneş doğu ufkuna 9 derece kadar yaklaştığında yıldızlar kaybolmaya başlar.

Aracılarla dua, Müşrikliktir: 
6/63-64 “De ki “Gizlice yalvarıp: 'Bizi bundan kurtarırsan elbette sana karşı görevlerini yerine getirenlerden oluruz' diye yakardığınız bir sırada, sizi karanın ve denizin karanlıklarından kurtaran kimdir?”De ki “Allah’tır. Sizi ondan ve her türlü sıkıntıdan O kurtarır. Sonra yine de O'na ortaklar uydurursunuz.” ”

10/12 “İnsanın başı sıkıştı mı, yanları üzerine basarken, otururken veya ayaktayken bize yalvarır durur. Ama ne zaman ki sıkıntısını gideririz, sanki başı sıkışıp da bize hiç yalvarmamış gibi davranır. Dengesizlerin yaptıkları şey işte böyle kendilerine güzel görünür.”

16/51-57 “Allah dedi ki “İki ilah (tanrı) edinmeyin. O bir tek ilahtır. İçten içe, yalnız benden korkun.” Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Din de sürekli onundur. Yine de Allah’tan başkasından mı çekiniyorsunuz? Sahip olduğunuz bütün nimetler Allah’tandır. Size bir zorluk dokununca da yalnız O’na yalvarıp yakarırsınız. Sonra o zorluğu üzerinizden kaldırdı mı içinizden bir takımı hemen Rablerine bir ortak oluştururlar. Bunu, bizim verdiğimizi gizlemek için yaparlar. Keyfini sürün bakalım; yakında öğrenirsiniz. Bir de kendilerine verdiğimiz rızıklardan ne olduğunu bilmedikleri ilahlarına pay çıkarırlar. Vallahi bu iftiranızdan dolayı sorguya çekileceksiniz. Allah için kızlar oluşturuyorlar[*]; O bundan uzaktır. Özledikleri oğlanlar da kendilerine kalıyor.”

[*] Melekleri Allah’ın kızı sayıp ilah(tanrı) ediniyorlar.

16/83 “Allah’ın nimetini bilirler ama itiraf etmezler. Onların çoğu kâfirdir.”

29/41 “Allah’tan önce velilere(dostlara) sarılanların durumu örümceğin durumuna benzer. Örümcek bir yuva edinir ama yuvaların en gevşeği örümcek yuvasıdır. Keşke bunu bilselerdi.”

29/65-68 “Gemiye bindiklerinde Allah’a boyun eğer, yalnız ona yalvarırlar. Allah onları karaya çıkardı mı, bakarsın ki, şirk koşuyorlar[*].Bunu, Allah’ın onlara verdiğini görmemek ve günlerini gün etmek için yaparlar. Onlar yakında öğreneceklerdir. Çevrelerinde insanlar kaçırılırken kendileri için saygın ve güvenli bir yer oluşturduğumuzu görmüyorlar mı? Batıla inanacaklar da Allah’ın iyilik ve ikramını görmezlikten mi gelecekler? Allah’a karşı yalan uyduran, ya da gerçekler kendine gelince yalana sarılandan daha yanlış davranan kim olabilir? O nankörler için Cehennem’de yer mi yok?”

[*] Şirk koşmak: ortaklar oluşturmaktır.

30/33-36 “Bu insanlara bir zarar gelse dönüp rablerine yalvarırlar. Sonra onlara iyiliğinden tattırsa bakarsın ki, bir kısmı Rablerine ortak koşarlar[*]. Bunu, bizim verdiğimizi gizlemek için yaparlar. Keyfini sürün bakalım; yakında öğrenirsiniz. Yoksa biz onlara bir yetkili indirdik de eş koşmalarını o yetkili mi söylüyor? Onlara ikramımızdan tattırdığımızda sevinirler. Ama elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına kötülük gelse hemen umutsuzluğa düşerler.” 

[*] Yardımın bağlandıkları kişiden geldiğini söylerler.

39/3 “Bil ki Allah’ın dini, katışıksız dindir. Allah ile aralarına evliya[*] yerleştirenler şöyle derler: “Bizim bunlara kul köle olmamız, sırf bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diyedir.” Allah, onların tartışıp durdukları her konudaki hükmünü, onların yüzüne karşı verecektir. Allah, yalancı olan ve âyetleri görmezlikte (kâfirlikte) direnen birini yoluna kabul etmez.”

[*] Evliya, veli’nin çoğuludur. Veli, aralarında kendileri dışında bir şey olmayan iki veya daha çok şeye denir. (Müfredat) Allah ile arasına, başka birini koymayan herkes Allah’ın velisidir. Araya başkasını koyanın Allah ile ilişiği kesilir. Allah Teâlâ şöyle demiştir: “Bilin ki Allah’ın velilerinin üstünde ne korku olur ne de üzülürler. Onlar inanmış olan ve takva sahibi olan (kendini yanlışlardan koruyan) kimselerdir.” (Yunus 10/62-63) Takva sahibi olanlar da “İşte Kitap budur, içinde şüpheye yer yoktur. Takvâ sahipleri için rehberdir. Onlar, Allah’a içten inanan, namazı düzgün ve sürekli kılan ve verdiğimiz rızıkları yerli yerince harcayanlardır. Sana indirilene de senden önce indirilenlere de inanıp güvenenler onlardır. Onların ahirete olan inançları kesindir.” (Bakara 2/2-4)

39/8 “İnsan, başı sıkışınca dönüp Rabbine yalvarır. Sonra Allah, iyilik yaparak ona bir fırsat verse daha önce yalvardığını unutur da (Allah’a) benzer nitelikte varlıklar oluşturur ki insanları Allah’ın yolundan saptırsın. De ki “Bir süre kafirliğinin tadını çıkar. Çünkü sen, o ateşin ahalisindensin.””

43/9-15 “Onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorarsan, tereddüt etmeden, “Üstün ve bilgili olan Allah yarattı” derler. Yeryüzünü size beşik gibi yapan ve hedefinize ulaşmanız için orada yollar oluşturan O’dur. O, gökten bir ölçüye göre su indiren Allah’tır. Onunla ölü bir bölgeyi diriltiriz. Kabirlerinizden de böyle çıkarılacaksınız. O, bütün çiftleri yaratan Allah’tır. Size en’amdan[1*] ve gemilerden binekler yapmıştır. (Bu binekler) üstünde rahat etmeniz içindir. Rahatladığınız zaman Rabbinizin nimetlerini hatırlamalı ve şöyle demelisiniz: “Bunları hizmetimize veren Allah’a boyun eğeriz; yoksa bunu kendiliğimizden başaramazdık. Biz (öldükten sonra) yeni bir bedenle[2*] Rabbimizin (Sahibimizin) huzuruna çıkarılacağız.” Tutup bazı kullarını, O’nun bir parçası (O’nun evladı) yaptılar. Bu insanların nankörlüğü[3*] gerçekten çok açık.”

[1*] Koyun, keçi, sığır, deve

[2*] “yeni bir bedenle” anlamı verdiğimiz “munkalib = مُنقَلِب” bir kalıptan bir başka kalıba girme anlamındadır.  Allah Teala şöyle buyurur: “Biz aranızda ölümü yazdık; kimse bizden kaçıp kurtulamaz. Bunu, görüntünüzü değiştirmek ve bilmediğiniz bir görüntüde sizi yeniden yapılandırmak için yazdık. Şimdiki yapınızı iyi biliyorsunuz. Keşke elinizdeki bilgileri kullanıp da aklınızı başınıza alsanız?” (Bkz. Vakıa 56/60-62)

[3*] Kafirlik, nankörlük olarak çevrilmiştir. Bu kişilerin yaptığı esasında Allah’ı ikinci sıraya koymak, O’nu ve ayetlerini görmezlikten gelmektir.

43/84-89 “Göklerdeki ilah O’dur, yerdeki ilah da O’dur. Doğru kararlar veren ve her şeyi bilen O’dur. Göklerin, yerin ve bu ikisinin arasında olanların yönetimi elinde olan Allah pek yücedir. Kıyamet saatinin bilgisi O’nun yanındadır. Yeniden yaratılıp O’nun huzuruna çıkarılacaksınız. Allah ile aralarına koyduklarını yardıma çağıranlar, şefaatten yararlanamazlar; oysa bilerek doğruya şahitlik edenler öyle değildir[*].Onlara (müşriklere), kendilerini kimin yarattığını sorarsan kesinlikle “Allah” diyeceklerdir. Öyleyse nereden o yalana sarılıyorlar? Nebilerine niye şunu söyletiyorlar: “Rabbim (Sahibim)! Bunlar inanmayan bir topluluktur.” Onlara göz yum da “selam” deyip geçiver; nasıl olsa yakında öğrenecekler.”

[*] Allah ile arasına aracı koyanlar müşriklerdir. Onlar şefaatten yararlanmayacaklar; yani cehennemden çıkarılıp cennette bulunan bir yakınlarının yanına yerleştirilmeyeceklerdir. Allah’ın Elçisinin şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Şefaatim, ümmetimden büyük günah sahipleri içindir.” Hadisi rivâyet eden Câbir dedi ki: “Büyük günahı olmayanın şefaate ne ihtiyacı olur!” (Tirmizi, Sünen, Kıyâmet 12, (2436)

(Orada) Rahman’dan söz almış olanlar dışında kimse şefaat hakkına sahip olamayacaktır.  (Meryem 19/87)

“Bilerek doğruya şahitlik edenler” Allah’tan başka ilah olmadığına şahitlik edenlerdir. Böyleleri müşrik olmadıkları için günahlarından dolayı cehenneme sokulsalar da oradan çıkarılıp cennetteki yakınlarının yanına yerleştirileceklerdir. Şefaat budur.

80/17-23 “Kahrolası insan, ne kadar da nankördür! Allah onu hangi şeyden yarattı? Döllenmiş yumurtadan değil mi? Yarattı, arkasından ölçüsünü belirledi[1*]. Sonra yolunu[2*] kolaylaştırdı. En sonunda onu öldürecek ve mezara koyacaktır. Daha sonra onu, istediği zamanda mezardan çıkaracaktır. Yok, yok… (Sana ihtiyaç duymayan kişi), bu güne kadar Allah’ın verdiği emri tutmadı.”

[1*] Ayette geçen فقدره sözü, kaderini belirledi diye tercüme edilebilir. Kader, ölçü demektir. Kaderini belirlemek, ölçüsünü belirlemektir. Her insanın sahip olduğu ölçüler, ana rahminde belirlenir. 

[2*] “Çalışmalarınız farklı farklıdır. Kim cömert olur ve Allah’tan çekinir, bir de en güzel sözü (Allah’ın âyetlerini) kabul ederse, onu en kolaya, kolayca ulaştırırız. Kim de cimrilik eder ve Allah’tan çekinme ihtiyacı duymaz, en güzel söz (olan âyetler) karşısında da yalana sarılırsa, onu da en zora, kolayca ulaştırırız.” (Leyl 92/4-10)

İstikamet üzere ve doğruyu bulmanın şartı: 
29/69 “Bizim uğrumuzda mücadele edenlere elbette yollarımızı gösteririz. Allah güzel davrananlarla beraberdir.”

Namazla (salatla) Allah’tan yardım istemek:
2/45 “Sabırlı davranarak ve namaz kılarak yardım isteyin. Bu, Allah’a saygısı olanlardan başkasına ağır gelir.”

2/153 “Müminler! Sabırlı davranarak ve namaz kılarak yardım isteyin! Allah sabredenlerin yanındadır.”

Namazda devamlılık/süreklilik:
6/92 “Bereketli olan ve kendinden öncekileri tasdik eden bu Kitabı da biz indirdik. İndirdik ki Anakenti ve çevresini uyarasın. Namazlarına[*] özen gösterip Ahirete inananlar, buna da inanırlar.”

[*] Bu ayet önceki ümmetler de namaz olduğunun delillerindendir.

19/31 “Nerede olursam olayım, beni bereketli kılacaktır. Hayatta olduğum sürece bana namaz ve zekat görevi yükleyecektir.”

23/9 “Onlar namazlarına özen gösterirler.”

30/31 Yukarıdaki ayetlere bkz.

70/22-24 “Namaz kılanların bir kısmı[*] farklıdır. Onlar, namazını sürekli kılanlar, mallarında belli bir hakkın varlığını bilenlerdir.” 

[*] Namaz kılan herkes burada istendiği gibi davranmadığından الْمُصَلِّينَ=el-musallîn kelimesinin başındaki el ال takısı ahd içindir. Namaz kılanlardan, burada anlatılan özellikleri taşıyanlar kastedilmektedir.

70/34 “Onlar namazlarına özen gösterenlerdir.”

Namazsızlık:
74/43 “Onlar da, “Biz namaz kılan kişiler değildik.” derler.” 

Namazda ve namazla ne yaptığımızı bilmek:
4/43 “Ey inanıp güvenenler (müminler)! Sarhoşsanız, ne dediğinizi bilinceye kadar; cünüpseniz yıkanıncaya kadar, namaza yaklaşmayın. Seyir halinde olursanız o başka. Hasta veya yolculuk halinde iseniz, yahut biriniz tuvaletten gelmişse ya da kadınlara temas etmiş olup su da bulamazsanız temiz bir toprağa teyemmüm edin. Ondan yüzünüzü ve ellerinizi silin (mesh edin). Allah affeder ve bağışlar.”

Namaza (salat) engel olmak:
5/58 “Birbirinizi namaza çağırdığınız zaman onu hafife alıp oyun edinirler. Bu, onların, aklını kullanmayan bir topluluk olmaları sebebiyledir.”

5/91 “Şeytanın istediği tek şey Hamr (kişiyi sarhoş edip uyuşturan şey) ve kumarla aranıza düşmanlık ve nefret sokmak bir de Allah’ın Zikri’nden (Kur’an’dan) ve namazdan sizi alıkoymaktır. Artık vazgeçersiniz değil mi?”

96/9-19 “Sen, engelleyen o kişinin durumunu düşündün mü? Görevini yapmakta olan bir kulu (yan seni engelleyeni)? Hiç düşünmez mi[1*], engellediği kişi ya doğru yoldaysa, yanlışlardan korunma tavsiyesinde bulunuyorsa? Hiç kendine bakmaz mı! Ya kendisi yalan söylüyor ve doğrulara sırt çeviriyorsa? Allah’ın onu gördüğünü bilmez mi? Yok, yok… Vazgeçmezse tutup çekeriz perçeminden, yalancı ve suçlu perçeminden! Yandaşlarını çağırsın bakalım (çağırabilecekse[2*]), Biz zebanileri[3*] çağıracağız. Yok, yok… Ona boyun eğme, sen Allah’a boyun eğ ve O’na yakın ol!”

[1*] Zeccâc’a (öl. 311 h.) göre salat’ın kök anlamı lüzum =اللزوم yani sürekli yanında olma ve ayrılmamalıdır. ( Meânî’l-Kur’ân ve İ’râbuh).

[2*] “Kimi insanlar, Allah’a benzer nitelikler yükleyerek, O’nunla aralarına koyduklarını ilah edinir ve onları, Allah’ı sever gibi severler. İnanıp güvenenlerin Allah sevgisi çok güçlüdür#. Bu yanlışı yapanlar, bütün gücün Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın cezasının, (işledikleri suçla) orantısını, o azabı gördüklerinde anlayacakları gibi keşke şimdiden anlasalar! Arkasından gidilen kişiler o gün, kendilerini takip edenleri terk ederler. Artık azabı görmüşler ve aralarındaki bütün bağlar kopmuştur. Onları takip edenler şöyle derler: “Keşke elimize bir fırsat geçse de onların burada bizden uzak durdukları gibi biz de onlardan uzak durabilsek!” Allah yaptıklarını, içlerini yakacak şekilde gösterecektir. Artık o ateşten çıkacak değillerdir.” (Bakara 2/165-167)

[3*] Suçluları cehenneme götüren ve cehennemi yöneten melekler.

Müşriklerin ibadeti (salatı): 
8/35 “Onların, Beyt’in çevresindeki ibadetleri (namazları), ıslık çalma ve el çırpmaktan başka bir şey değildir. Kâfir olmanıza karşılık[*] şimdi tadın bakalım bu azabı.”

[*]  Allah’ın düzenlediği ve emrettiği ibadet şekillerini görmezlikten gelerek, kendi kurgularınıza göre ibadet şekilleri uydurmanıza karşılık.

Namazın/ibadetin yüklediği sorumluluktan uzak kalma: 
107/1-5 “Bu Din hakkında yalanlar söyleyeni gördün mü?[1*] O, yetimi itip kakan, çaresizi doyurmak için teşvikte bile bulunmayan kişidir. Sürekli aynı şeyi yapan[2*] bu gibi kişilerin çekecekleri var! Onlar, işlerini yaparken akılları başka yerde olanlardır. Onlar, gösteriş yapan, küçük yardımlara bile engel olan kimselerdir.”

[1*] Kurulu düzenlerini bozmak istemeyenler, doğru din karşısında yalana sarılırlar. İlgili âyetlerin bir kısmı şöyledir:

“Hep böyle olmuştur; senden önce de hangi kente bir uyarıcı göndermişsek onların şımarık olanları şöyle demişlerdir: “Biz kalktık, atalarımızı bir ümmete (bir dine)  bağlı bulduk, biz onların izinden gideriz.”

Uyarıda bulunan kişi de onlara:“Önünüze koyduğum din, atalarınızı bağlı bulduğunuz dinden daha doğruysa ne olacak?” deyince şöyle demişlerdir: “İşin doğrusu biz sizinle gönderilen dinin kafirleriyiz (onu görmek istemiyoruz)”.

Bunun arkasından onlara hak ettikleri cezayı vermişizdir. Yalan söyleyip duran o insanların ne hale geldiklerini bir düşün!” (Zuhruf 43/23-25)

[2*] Âyetin metninde geçen el-musallîn = الْمُصَلِّينَ’nin türediği es-salât = الصَّلَاة ‘ın kök anlamı, bir şeyi bırakmamak ve sürekli arkasında olmaktır. (Lisan’ul-Arab) Bunu yapan kişilere el-musallîn denir. Namaz da her gün, aksatmadan yapılması gereken ibadet olduğu için ona salat, o ibadeti yerine getirenlere de musallîn denir. Burada anlatılan kişiler, Allah'ın verdiği görevleri ikinci sıraya koyarak başkasının isteğine uyanlardır. Bunların durumunu şu âyetler açıklamaktadır:

“Allah'a kulluk edin. Hiçbir şeyi O’na ortak saymayın. Anaya babaya iyilik edin. Akrabaya, yetimlere, çaresizlere, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve hakimiyetiniz altında bulunanlara (esir kadın ve erkeklere) da iyilik edin. Allah, kendini bir şey zannedip övünen hiç kimseyi sevmez. Onlar hem cimrilik ederler hem de insanlara cimrilik tavsiyesinde bulunurlar. Allah'ın kendilerine yaptığı ikramı da gizlerler. Biz, ayetleri görmezlikte direnenlere aşağılayıcı bir azap hazırlamışızdır. Onlar mallarını insanlara gösteriş için harcarlar, Allah'a güvenmez, ahiret gününe de inanmazlar.  Şeytan kime arkadaş olursa onun arkadaşlığı pek kötü olur.

Onlar Allah'a ve ahiret gününe inansalardı da Allah'ın verdiği rızıktan hayra harcasalardı bunun onlara ne yükü olurdu! Allah, onların durumunu bilir.”(Nisa 4/36-39)

Namazı aileye emretmek/tavsiye temek: 
9/71 “İnanıp güvenen (mümin) erkeklerle inanıp güvenen (mümin) kadınlardan her biri diğerinin yakın dostudur(velisidir). Marufa (Kur’an ölçülerine) uygun olanı ister, münkere (Kur’an ölçülerine uymayana) engel olurlar. Namazı tam kılar, zekâtı verirler. Allah’a ve Elçisine de boyun eğerler. Allah, işte bunlara ikramda bulunacaktır. Allah güçlüdür, doğru kararlar verir.”

19/55 “Ailesine namazı ve zekâtı emreder ve Rabbinin katında beğenilirdi.”

20/132 “Ailene namazı emret, sen de namaza devam et. (Rızkı bahane etme) Senden rızık istemez, sana rızık veririz. Mutlu son, Allah'tan çekinerek kendini korumanındır (takvanındır).”

22/41 “Onlar öyle kimselerdir ki eğer bir yere yerleştirsek namazı tam kılar, zekatı verir, marufa (Kur’an ölçülerine) uygun olanı ister, münkere (Kur’an’a ve insan doğasına uymayan şeye) karşı durur. Her işin sonu Allah’a varır.”

31/17 “"Oğulcuğum! Namazı kıl, marufu emret, kötülüğe engel ol; başına gelene de sabret(göğüs ger). İşte bunlar, kararlılık gerektiren işlerdendir.”

İnanmaya veya ibadetlere kişiler zorlamamak: 
2/256 “Dinde zorlama olamaz[1*]; doğrular ile yanlış kurgular iyice ayrılmıştır. Kim taşkınlık edenleri (tağutları) tanımaz[2*] da Allah'a güvenirse, kopması imkânsız en sağlam kulpa yapışmış olur. Her şeyi dinleyen ve bilen Allah’tır.”

[1*] İmanın temeli kalp ile tasdiktir. Orası insanın en hür olduğu yerdir. Bu sebeple hiç kimse bir inancı kabule zorlanmaz. İbadet için de niyet şarttır. Kalpten yapılmayan niyet, geçersiz olduğundan zorla ibadet de olmaz. 

[2*] Yoldan çıkmışlara boyun eğmez.

Namazı (salatı) terk kafirlik alametidir: 
19/59 “Onların arkasından gelenler, arzularına uyarak namazı ihmal ettiler. Onlar, yakında yanlış kurgularıyla yüzleşeceklerdir.”

74/43 “Onlar(Suçlular) da, “Biz namaz kılan kişiler değildik.” derler.”
Hiçbir şey namaz kılmaya engel değildir: 

4/102 “İçlerinde olur da onlar için namazı tam kılarsan, onların bir kısmı seninle beraber namaza dursunlar ve silahlarını kuşansınlar; (ilk) secdeyi yaptıktan sonra çekilsinler; bu defa namazı kılmamış öbür kısım gelsin, seninle namaz kılsınlar, tedbirli olsunlar ve silahlarını kuşansınlar. Kafirler ister ki silahlarınızdan ve eşyanızdan uzak kalasınız da üzerinize ani bir baskın yapsınlar. Yağmurdan zarar görür veya hasta olursanız, silahlarınızı bir yere koymanızda bir günah yoktur ama tedbiri elden bırakmayın. Allah, o kâfirlere küçük düşürücü bir azap hazırlamıştır.”

24/37 “(O ışıktan yararlananlar) Öyle adamlardır ki, onları ne ticaret, ne alış veriş onları Allah’ın zikrinden (Kur’ân’dan), namazı tam kılmaktan ve zekatı vermekten alıkoyabilir. Onlar, kalplerin ve gözlerin döneceği bir günden korkarlar.”

Namazda, ibadetlerde samimiyet: 
6/162 “De ki “Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm, varlıkların Rabbi olan Allah içindir.”

32/16 “Bunlar kendilerini yataklarından kaldırır; korku ve umutla Rablerine yalvarırlar. Verdiğimiz rızıktan da hayra harcarlar.”

35/18 “Kimse kimsenin yükünü çekmeyecektir. Yükü ağır olan, taşımak için yardım istese, en yakını bile onun bir parçasının taşınmasına yardım etmez. Sen sadece, içinde Rabbinin korkusu olanları ve namazını tam kılanları uyarabilirsin. Kim kendini geliştirirse onu sadece kendisi için yapmış olur; dönüş ancak Allah'adır.”

Sadece aracısız Allah’a ibadet:
6/162 Yukarıdaki ayete bkz.

72/18-23 “Bütün mescitler[*] Allah için yapılmıştır; öyleyse Allah ile birlikte kimseyi yardıma çağırmayın! Allah’ın kulu (Muhammed) ona duaya kalkınca, cinler (ne yaptığını görmek için) birbirlerini ezecek gibi oldular. De ki “Ben sadece Rabbime dua ederim; duada kimseyi O’na ortak etmem.” De ki “Size bir zarar verecek güçte olmadığım gibi sizi olgunlaştıracak güçte de değilim.” De ki “Hiç kimse beni Allah’tan kurtaramaz. O’ndan başka bir sığınak da bulamam. Benim görevim, Allah'tan geleni, O’nun gönderdiklerini tebliğden ibarettir. Kim Allah’a ve elçisine karşı gelirse yeri cehennem ateşidir. Onlar orada ölmezler, sonsuza dek kalırlar.”

[*] Mescid: Allah’a secde edilen yerlere mescid denir. 

Namaz, alış verişten hayırlı bedeni (bedeni, mali, hem bedeni hemde mali ibadetler içinde) bir ibadettir:
62/9 “Ey inanıp güvenenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında alış verişi bırakın; Allah’ın zikrine koşun. Bilseniz bu sizin için daha hayırlıdır.”

Hayatımızı namaz ibadetinin içine sıkıştırmamak:
62/10 “Namazı bitirdiğinizde yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfunu arayın. Allah’ın sözlerini sık sık hatırlayın ki umduğunuza kavuşasınız.”

73/20 “Senin ve seninle beraber olanlardan bir kısmının, gecenin üçte ikisine yakınını, yarısını ve üçte birini uyanık geçirdiğini Rabbin elbette biliyor. Gece ile gündüzün ölçüsünü koyan Allah’tır. Sizin bunu tam başaramayacağınızı bildiği için yüzünüze baktı (da işinizi kolaylaştırdı). Artık Kur'ân’ı kolayınıza geldiği zaman okuyun. O, içinizden hastaların olacağını, kiminizin Allah'ın lütfundan yararlanmak için yeryüzünü dolaşacağını, kiminizin de Allah yolunda vuruşacağını bilir. Öyleyse Kur’an’ı, kolayınıza geldiği zaman okuyun. Namazı tam kılın, zekâtı verin ve Allah için güzel bir ödünç ayırın. Bugün kendiniz için yaptığınız her hayrı, yarın Allah katında daha iyisiyle ve çok daha büyüğü ile bulursunuz. Allah'tan bağışlanma dileyin. Çünkü Allah’ın bağışlaması çok, ikramı boldur.”

Namazı isteksiz kılmamak:
4/77 “Hiç görmedin mi şu kişileri ki kendilerine: "Ellerinizi (savaştan) çekin, namazı tam kılın, zekâtı verin" denmişti. Savaş farz kılınınca da içlerinden bir takımı, Allah'tan korkar gibi insanlardan korkmuş, hatta korkuları daha da şiddetlenmişti. Dediler ki "Rabbimiz! Bize savaşı niçin farz kıldın, azıcık daha süre tanısaydın olmaz mıydı?” De ki "Dünya menfaati pek azdır. Allah’tan çekinerek korunanlar için Ahiret daha hayırlıdır; size kıl kadar haksızlık yapılmayacaktır.[Enfal 8/5-6]”
4/142 “İkiyüzlüler (münafıklar) Allah'a karşı oyun kurarlar, halbuki oyun kurmalarına imkan veren Allah’tır[*]. Namaza kalkınca insanlara gösteriş yaparak ağır davranırlar. Allah’ı ancak arada sırada hatırlarlar.”

[*] Allah onay verip “ol” demeden hiç bir şey oluşmadığı için ayete bu mealden başkası uygun değildir. Allah kimseye oyun kurmaz ancak imtihan gereği insanların her türlü yanlış davranışı yapmalarına imkan verir. Bir ayet şöyledir: “Bir şeyi oluşturmanız, Allah’ın da o şeyi oluşturmasıyla mümkün olur.” (Tekvîr 81/29 Varlıkların Rabbi (Sahibi) olan Allah’ın tercihi dışında bir tercih yaparsanız doğru tercih yapmamış olursunuz.)  Bkz. Şae fiili

9/54 “Yaptıkları harcamaların kabulüne tek engel, Allah’ı ve Elçisini görmezlik etmeleri, üşenerek namaza gelmeleri ve harcamalarını gönülsüzce yapmalarıdır.”

Namaz ve münafıklık ilişkisi: 
4/142 Yukarıdaki ayete bkz.

5/53 “(O zaman) Müminler derler ki “Bunlar mı bizimle[*] birlikte olduklarına dair Allah’a yemin edip duranlar?” Onların emekleri boşa gider ve hüsrana düşerler.”

[*]  Buradaki ifade “sizinle” olduğu halde, bizimle diye tercüme edilmiştir. Sebebi Türkçede böyle ifade edilmesidir.

9/54 Yukarıdaki ayete bkz.

107/1-5 “Bu Din hakkında yalanlar söyleyeni gördün mü?[1*] O, yetimi itip kakan, çaresizi doyurmak için teşvikte bile bulunmayan kişidir. Sürekli aynı şeyi yapan[2*] bu gibi kişilerin çekecekleri var! Onlar, işlerini yaparken akılları başka yerde olanlardır. Onlar, gösteriş yapan, küçük yardımlara bile engel olan kimselerdir.”

[1*] Kurulu düzenlerini bozmak istemeyenler, doğru din karşısında yalana sarılırlar. İlgili âyetlerin bir kısmı şöyledir:

“Hep böyle olmuştur; senden önce de hangi kente bir uyarıcı göndermişsek onların şımarık olanları şöyle demişlerdir: “Biz kalktık, atalarımızı bir ümmete (bir dine)  bağlı bulduk, biz onların izinden gideriz.”

Uyarıda bulunan kişi de onlara:“Önünüze koyduğum din, atalarınızı bağlı bulduğunuz dinden daha doğruysa ne olacak?” deyince şöyle demişlerdir: “İşin doğrusu biz sizinle gönderilen dinin kafirleriyiz (onu görmek istemiyoruz)”.

Bunun arkasından onlara hak ettikleri cezayı vermişizdir. Yalan söyleyip duran o insanların ne hale geldiklerini bir düşün!” (Zuhruf 43/23-25)

[2*] Âyetin metninde geçen el-musallîn = الْمُصَلِّينَ’nin türediği es-salât = الصَّلَاة ‘ın kök anlamı, bir şeyi bırakmamak ve sürekli arkasında olmaktır. (Lisan’ul-Arab) Bunu yapan kişilere el-musallîn denir. Namaz da her gün, aksatmadan yapılması gereken ibadet olduğu için ona salat, o ibadeti yerine getirenlere de musallîn denir. Burada anlatılan kişiler, Allah'ın verdiği görevleri ikinci sıraya koyarak başkasının isteğine uyanlardır. Bunların durumunu şu âyetler açıklamaktadır:

“Allah'a kulluk edin. Hiçbir şeyi O’na ortak saymayın. Anaya babaya iyilik edin. Akrabaya, yetimlere, çaresizlere, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve hakimiyetiniz altında bulunanlara (esir kadın ve erkeklere) da iyilik edin. Allah, kendini bir şey zannedip övünen hiç kimseyi sevmez. Onlar hem cimrilik ederler hem de insanlara cimrilik tavsiyesinde bulunurlar. Allah'ın kendilerine yaptığı ikramı da gizlerler. Biz, ayetleri görmezlikte direnenlere aşağılayıcı bir azap hazırlamışızdır. Onlar mallarını insanlara gösteriş için harcarlar, Allah'a güvenmez, ahiret gününe de inanmazlar.  Şeytan kime arkadaş olursa onun arkadaşlığı pek kötü olur.

Onlar Allah'a ve ahiret gününe inansalardı da Allah'ın verdiği rızıktan hayra harcasalardı bunun onlara ne yükü olurdu! Allah, onların durumunu bilir.”(Nisa 4/36-39)

Namazı (E’s-Salâtü) terk etmek: 
19/59 Yukarıdaki ayetlere bkz.

Namaz kötülüklerden korur:
11/114 “Gündüzün iki bölümünde ve gecenin gündüze yakın zamanlarında namaz kıl. Çünkü iyilikler (namazlar), kabahatleri kötülükleri giderir. Bu, aklını başına alacaklar için bir hatırlatmadır.”

29/45 “Bu Kitap’tan sana vahyedilen her şeyi anlayarak oku ve namazı tam kıl. Namaz her çeşit fuhuşu ve kötülüğü engeller. Allah’ın zikri (Kitabı) en önemlisidir. Allah, yaptığınız her işi bilir.”

30/31 “O’na yönelen kişiler olun, O’ndan çekinerek kendinizi koruyun. Namazı düzgün ve sürekli kılın. Müşriklerden/Allah'ı ikinci sıraya koyanlardan olmayın.”

33/33 “Evlerinizde oturun, önceki Cahiliye döneminde olduğu gibi dişiliğinizi öne çıkarmayın, namazı tam kılın, zekatı verin. Allah'a ve Elçisine itaat edin. Ey ehl-i beyt! Allah’ın istediği, sadece, sizden pislikleri uzak tutmak ve sizi tertemiz yapmaktır.”

Namaza devam/süreklilik (15/99) için, kendimiz ve neslimiz için Allah’a duada bulunmak: 
14/40 “Rabbim! Beni namazı tam kılanlardan eyle. Soyumdan gelenleri de. Rabbimiz! Duamı kabul eyle.”

Namaz ile Allah’tan yardım istemek: 
2/45 Yukarıdaki ayetlere bkz.
2/152-153 Yukarıdaki ayetlere bkz.

Namaz kılarken yanımızda bulunan değerli şeylerin üzerimizde veya yakınımızda bulunması:
4/102 Yukarıdaki ayetlere bkz.

MESCİDLER

Mescidler sadece Allah’a kulluk/ibadet yerleridir: 
7/29 “De ki “Rabbim hakka uygun davranmamı emretmiştir. Her secde yerinde (mescitte) yüzünüzü doğrudan O’na çevirin[1*], yalnız Allah’a boyun eğerek O’na dua edin. Sizi nasıl başlattıysa[2*] dönüşünüz de öyle olacaktır.”

[1*] Arap edebiyatında, söze güç katmak için inşa cümlesi, bazen haber cümlesi yerinde kullanılabilir. Ayetteki (وَأَقِيمُوا وُجُوهَكُمْ) emri (اقامة وجوهكم) takdirindedir. Bakınız Muhammed Saîd İsbir, Bilal Cüneydî, eş-Şâmil, Mu’cem fî ulûm’il-luğa ve Mustalahâtihâ, (inşâ) s. 212, İkinci baskı, Beyrut 1985.)

[2*] Adem ve Havva’yı nasıl yarattıysa insanların sonraki yaratılışları da aynı şekilde topraktan olacaktır.

24/36 “(O ışık) yüce tutulmasına ve içlerinde adının anılmasını Allah’ın izin verdiği evlerde olur. Oralarda sabah akşam (insanlar) Allah’a boyun eğerler.”

72/18 “Bütün mescitler Allah için yapılmıştır; öyleyse Allah ile birlikte kimseyi yardıma çağırmayın!”

Namaz kılınan yer, mescid:
2/114 Yukarıdaki ayetlere bkz.

2/125 Yukarıdaki ayetlere bkz.

3/39 “(Meryem’in olduğu) dairede, namazda kıyamda iken melekler şöyle seslendiler: "Allah sana, Allah’ın bir sözünü onaylayacak; önder, kendine hâkim ve iyilerden bir nebî olacak olan Yahya’yı müjdeliyor.”

7/29 Yukarıdaki ayetlere bkz.

9/17-18 “Müşrikler, kendi kâfirliklerine[*] kendileri şahitken, Allah’ın mescitlerine hizmete yetkili değillerdir. Onların çalışmaları boşunadır. Onlar hep ateş içinde ölümsüz olacaklardır. Allah’ın mescitlerin hizmeti sadece, Allah’a ve ahiret gününe inanıp güvenen, namazı tam kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayanlar yapabilirler. Bunların doğru yolda olmaları umulur.”

[*] Her müşrik aynı zamanda kafir, her kafir aynı zamanda müşriktir.

24/36 Yukarıdaki ayetlere bkz.

72/18 Yukarıdaki ayetlere bkz.

Mescid’i-Haram: 
2/150 “Nerede (Namaza) kalkarsan, yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Nerede olursanız olun, (namazda) yüzünüzü onun tarafına çevirin ki insanların size karşı bir delili olmasın.[1*] İleri geri konuşan konuşur[2*], onlardan korkmayın, benden korkun. Bu, size olan iyiliklerimi tamamlamam ve sizin de hedefinize ulaşmanız içindir.”

[1*] Yahudi ve Hristiyanlar Kâbe’nin tekrar kıble olacağını bildikleri için, kıble değişmeseydi bunu bize karşı kullanırlardı. Kıblenin, tekrar değişeceğine dair bilgi, bugünkü İncil’de mevcuttur: “Kadın, “Efendim, anlıyorum, sen bir peygambersin” dedi. “Atalarımız bu dağda tapındılar, ama sizler tapılması gereken yerin Yeruşalim’de olduğunu söylüyorsunuz.” İsa ona şöyle dedi: “Kadın, bana inan, öyle bir saat geliyor ki, Baba’ya ne bu dağda, ne de Yeruşalim’de tapınacaksınız!” (Yuhanna 4:19-21)

[2*] Buradaki الا = illa edatına istisna-i munkatı anlamı verilmiştir.

2/191 “(Savaşta onları) Tespit ettiğiniz yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden, siz de onları çıkarın. Bu fitne (savaş ateşi)[1*] adam öldürmekten ağır bir suçtur. Mescid-i Haram[2*] yanında onlarla savaşmayın, kendileri savaş açarlarsa başka. Eğer savaşırlarsa, onları öldürün. O kâfirlerin[3*] cezası işte böyledir.”

[1*]  Fitne, bir şeyi ateşe sokmaktır (Lisân). İnsanlar için kullanıldığında, bir madenin gerçek durumunu anlamak gibi ise imtihan (Araf 7/155), madeni altınla kaplamak gibi ise aldatma (Araf 7/27), toplumu ateşe atmak gibi ise savaş (Bakara 2/191), ateşle cezalandırmak için ise cehennem azabı (Zariyât 51/10-14) anlamlarında kullanılmıştır. 

[2*] Mescid-i haram, Mekke’de Kâbe’nin bulunduğu yerin adıdır. 

[3*] Âyetleri görmezlikten gelenlerin. 

2/217 “Sana haram ayını,[*] o ayda yapılan savaşı soruyorlar. De ki: “O ayda savaş büyük suçtur. Ama Allah’ın yolundan engellemek, o yolu ve Mescid-i Haram’ın kutsallığını görmezlikten gelmek ve halkını oradan (Mekke’den) çıkarmak, Allah katında daha büyük suçtur. O fitne (savaş ateşi) adam öldürmekten beterdir. Güçleri yetse, dininizden çevirinceye kadar sizinle savaşırlar. Sizden, kim, dininden döner ve kâfir olarak ölürse, yaptıkları şeyler dünyada da ahirette de boşa gider. Onlar cehennem ahalisidir, orada ölümsüz olarak kalacaklardır.”

[*] Bunlar; Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep aylarıdır.

5/2 “Ey inanıp güvenenler! Allah’a kulluğun simgelerini[1*], haram aylarını, hedyi[2*], gerdanlığı olan kurbanlıkları[3*], Rablerinin ikramını ve rızasını elde etmek için Kâbe’ye yönelenleri basite almayın. İhramdan çıkınca avlanabilirsiniz. Mescid-i Haram’a girmenizi engellediler diye bir topluluğa duyduğunuz öfke, sakın sizi aşırılığa sevk etmesin. İyilikte ve yanlışlardan korunmada (takvada) yardımlaşın ama günahta ve taşkınlıkta yardımlaşmayın. Allah’tan çekinerek kendinizi koruyun. Allah, suçla ceza arasında sıkı bağ kurar.”

[1*]Bunlar menasik-i hac denen ve hac ibadetinin yapıldığı yerler olan Ka’be, Safa ile Merve, Arafat, Mina ve Müzdelife’dir.

[2*] Hedy, hacının yanında getirdiği kurbanlık hayvandır. Mahill, kesim vakti veya kesim yeri demektir. Hedyin kesim yeri harem bölgesi, kesim vakti de kurban bayramı günleridir. (Hac 22/28)

[3*] Bir hayvanın kurban olarak belirlendiğini göstermek için boynuna takılan halka, nişan ve işarete verilen ad. Kurbanların gerdanına haremdeki bazı ağaçların iç kabuğu bağlanırdı. Bunlar  onların gerdanlığı oldurdu. Böyle gerdanlıklı olmayan kurbanlıklara “hedy” denirdi. (Taberi)

8/34 “(Bu iki koşulun dışında) Ne özellikleri var ki Allah, onlara azap etmesin? Yetkileri olmadığı halde (sizi) Mescid-i Haram’dan engelliyorlar. Orada yetkili olanlar sadece Allah’tan çekinenlerdir. Ama onların çoğu bunu bilmezler.”

9/7 “Mescid-i Haram yanında antlaşma yaptıklarınız hariç Allah katından ve elçisi katından o müşrikler lehine verilmiş bir söz nasıl olabilir? Bunlar size karşı doğru davrandıkça siz de onlara karşı doğru davranın. Allah kendisinden çekinerek korunanları sever.”

9/19 “Siz, hacılara su vermeyi ve Mescid-i Haram’a hizmeti, Allah’a ve ahiret gününe inanıp güvenen ve Allah yolunda mücadele (cihad) eden kimsenin yaptığı ile bir mi tutuyorsunuz? Bunlar, Allah katında bir olmazlar. Allah yanlışlar içinde olan topluluğu yola getirmez.”

9/28 “Ey inanıp güvenenler! O müşrikler[*] birer pisliktir; bu yıllarından sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer yoksul kalmaktan korkarsanız, Allah emir verdiği takdirde ilerisinde ikramıyla sizi zenginleştirecektir. Allah bilir, doğru kararlar verir.”

[*] O müşikler (ٱلْمُشْرِكُونَ) : Hz. Muhammed’i ve ona güvenenleri ölümle tehdit ederek onları hicrete zorlayan, daha sonra onlarla savaşa girip kaybeden müşriklerdir. Bunlar Allah’a inanan ancak Allah ile aralarına koyduğu putlardan aracılık uman kimselerdir. Şirk kelimesi ortak koşmak anlamına gelir. Müşrikler Allah’a inanan kimselerdir. Ancak onun mutlak hakimiyetine ortaklık iddia ederler.
Hudeybiye antlaşmasını bozmamış olan müşrikler, süre sonuna kadar Mekke’de yaşayabilecekleri için burada sözü edilen müşrikler, Hudeybiye antlaşmasını bozanlardan başkası değildir. Zaten Allah Teâlâ şu âyette müşriklerin orada yaşayacağını bildirmiştir: 

Bir gün İbrahim şöyle yalvardı: “Sahibim (Rabbim), burayı güvenli bir şehir yap! Buranın halkından, Allah’a ve ahiret gününe inananları her üründen yararlandır!” Allah da şöyle dedi: “Âyetleri görmezlikten gelene de bir süre iyilik. yapar, sonra onu ateş azabına mahkûm ederim. Ne kötü hale gelmektir o!” (Bakara 2/126)

İman ve şirk kişinin kalbindedir; oraya kimse baskı yapamaz. Allah Teala şöyle buyurmuştur:
Dinde zorlama olamaz; doğrular ile yanlış kurgular iyice ayrılmıştır. Kim taşkınlık edenleri  (tağutları)  tanımaz da Allah'a güvenirse, kopması imkânsız en sağlam kulpa yapışmış olur. Her şeyi dinleyen ve bilen Allah’tır. (Bakara 2/256)

Bir kimseyi inancından dolayı bir yere sokmamak veya bir yerden çıkarmak, ona yapılan en büyük zorlama ve baskıdır. 

9/108 “Orada asla namaza durma. Senin namaz kılmana layık olan Mescit ilk günden itibaren takva temeli üzerine kurulmuş mescittir. Orada temizliği seven adamlar vardır. Allah, tertemiz olanları sever.”

17/1 “Kulunu bir gecede Mescid-i Haram[’dan alıp, çevresini bereketli kıldığı[ en uzak mescide (el-Mescid’ul-aksâ’ya) götüren Allah, eksikliklerden uzaktır. Bu, ona bir kısım âyetlerimizi göstermek içindir. O (Allah) dinler ve görür.”

22/25 “Ayetleri görmezlikte direnen, insanları Allah’ın yolundan, bir de yerli-yabancı herkes eşit olsun diye kurduğumuz Mescid-i Haram’dan engelleyen ve yanlış yaparak orada yamukluk peşinde olanlara acıklı bir azap tattıracağız.”

48/25-27 “Ayetleri görmezlikten gelenler de onlar; sizin Mescid-i Haram’a girmenize, bekletilen kurbanların varacağı yere ulaşmasına engel olanlar da onlardır. Onların arasındaki tanımadığınız mümin erkekler ile mümin kadınları bilmeden çiğneme ve ondan dolayı üzüntü çekme ihtimaliniz olmasaydı (Mekke’yi fethederdiniz). Ama Allah, doğru tercihte bulunanları ikramı ile kuşatmak için böyle yaptı. Eğer ayrılmış olsalardı onlardan kendini doğrulara kapatanları acıklı bir azaba çarptırırdı. O sırada, kendini doğrulara kapatanların kalbinde o kızgınlığı; cahil kızgınlığını oluşturmuştu. Allah, elçisine ve müminlere de tarafından bir sükunet indirmiş, takva sözünü onların ayrılmaz bir parçası yapmıştı. Onlar bunu hak etmişlerdi, buna layıktılar. Allah her şeyi bilir. Allah, Elçisinin rüyasının[*] doğru rüya olduğunu onayladı. Allah’ın tercih ettiği zamanda, saçlarınızı kazıtmış veya kısaltmış olarak, hiç bir korkuya kapılmadan Mescid-i Harama kesinlikle gireceksiniz. Allah sizin bilmediğinizi bilir; bu gerçekleşmeden önce, yakın zamanda size bir fetih (Mekke’nin fethini) sağlayacaktır.”

[*] Mekke’nin fethine dair rüya gören Muhammet aleyhisselam bunu arkadaşları ile paylaşmıştı.

Mescitlerin şirk anlayışından uzak tutulmaları: 
9/108 Yukarıdaki ayetlere bkz.

Münafıkların mescidi:
9/107-110 “Zarar vermek, kâfirlik etmek, müminlerin arasını açmak ve bir de daha önce Allah’a ve Elçisine karşı savaşmış bir kişiyi beklemek için mescit edinmiş olanlar ise sana şöyle yemin edeceklerdir: “Bizim sevap dışında bir beklentimiz yoktur” Allah şahittir ki onlar, kesinlikle yalancıdırlar. Orada asla namaza durma. Senin namaz kılmana layık olan Mescit ilk günden itibaren takva temeli üzerine kurulmuş mescittir. Orada temizliği seven adamlar vardır. Allah, tertemiz olanları sever. Binasını takva ve Allah rızasını elde etme temeli üzerine kuran mı iyidir, yoksa binasını kaymakta olan bir uçurumun kıyısına kurup da onunla birlikte Cehennem ateşine yuvarlanan mı? Allah, yanlışlar içinde olan topluluğu yola getirmez. Kurdukları bina, kalpleri parçalanıncaya kadar içlerinden çıkmayacak bir şüphe kaynağı olmaya devam edecektir; Allah bilir, doğru kararlar verir.”

Bu yazıyı yazarken Süleymaniye Vakfı tarafından hazırlanan mealden yararlandım. Ayrıca Savaş Ören tarafından hazırlanmış listeden de faydalandım. Hepsine teşekkür ederim.
Daha detaylı makaleler için lütfen aşağıdaki linkleri inceleyiniz...

Tolga KARAGÖZ
15 TEMMUZ 2018





Kitap Tavsiyesi O NAMAZ Yahya Şenol https://www.suleymaniyevakfi.com/o-namaz

Ayrıca Kur’an’da Namaz ile ilgili hazırlanmış Videolara da aşağıdan ulaşabilirsiniz.

Namazda Oturuş - MUKAYESELi iLMiHAL DERSLERi (22.06.2013)

Namaz Kılınabilen Kılanamayan Elbiseler, Başörtüsü - MUKAYESELi iLMiHAL DERSLERi (16.02.2013)

NAMAZ VAKiTLERi (1) MUKAYESELi iLMiHAL DERSLERi (02.03.2013)

NAMAZ VAKiTLERi (2) MUKAYESELi iLMiHAL DERSLERi (09.03.2013)

Namaz'da Niyet - MUKAYESELi iLMiHAL DERSLERi (06.04.2013)

Sabah Namazının Vakti - MUKAYESELi iLMiHAL DERSLERi (16.03.2013)

Namazı Terketmenin Hükmü - MUKAYESELi FIKIH MÜZAKERELERi (29.03.2014)

Namazda Secde ve Oturuş - MUKAYESELi iLMiHAL DERSLERi (15.06.2013)

Namazda Kıraat -1 (Zikr) - MUKAYESELi iLMiHAL DERSLERi (11.05.2013)

Namazda Kıraat - 2 - MUKAYESELi iLMiHAL DERSLERi (18.05.2013)

Namazda Ruku, Secde ve Oturuş - MUKAYESELi iLMiHAL DERSLERi (08.06.2013)

Yolculukta Namaz (II) - MUKAYESELi FIKIH MÜZAKERELERi (26.04.2014)

Cemaatle Namaz (I) - MUKAYESELi FIKIH MÜZAKERELERi (15.02.2014)

Namazı Bozan Haller (I) - MUKAYESELi FIKIH MÜZAKERELERi (18.01.2014)

Namazı Bozan Haller (II) - MUKAYESELi FIKIH MÜZAKERELERi (01.02.2014)

EZAN,KAMET,SALA - MUKAYESELi iLMiHAL DERSLERi (09.02.2013)

Namazda El Bağlamak - MUKAYESELi iLMiHAL DERSLERi (20.04.2013)

Cemaatle Namaz (II) - MUKAYESELi FIKIH MÜZAKERELERi (22.02.2014)

Yolculukta Namaz (I) - MUKAYESELi FIKIH MÜZAKERELERi (05.04.2014)

KIBLE - MUKAYESELi iLMiHAL DERSLERi (23.02.2013)

CUMA NAMAZI ( I ) - MUKAYESELi FIKIH MÜZAKERELERi (28.12.2013)

CUMA NAMAZI (II) - MUKAYESELi FIKIH MÜZAKERELERi (04.01.2014)

İftitah Tekbiri - MUKAYESELi iLMiHAL DERSLERi (13.04.2013)

Sünnet Namazları - MUKAYESELi FIKIH MÜZAKERELERi (21.12.2013)

KERAHAT VAKiTLERi - MUKAYESELi FIKIH MÜZAKERELERi

ViTR NAMAZI - MUKAYESELi FIKIH MÜZAKERELERi (14.12.2013)

Abdest | 10.11.2012 | (02)

NAMAZLARIN BİRLEŞTİRİLMESi - 01

NAMAZLARIN BİRLEŞTİRİLMESi - 02

GECE NAMAZI - MUKAYESELi FIKIH MÜZAKERELERi (07.12.2013)

İmamın Arkasında Kıraat,Ruku,Secde ve Ka’de - MUKAYESELi iLMiHAL DERSLERi (01.06.2013)

Nafile Namazlar -1

Nafile Namazlar -2

ORUÇ VE NAMAZ VAKiTLERi BASIN TOPLANTISI (22.06.2014) - 01

ORUÇ VE NAMAZ VAKiTLERi BASIN TOPLANTISI (22.06.2014) - 02