23 Mart 2018 Cuma

MÜRİD, MÜRŞİD ve ŞEYTAN

İyiliği sonsuz ikramı bol olan Allah’ın adıyla;



“Rablerini görmezlikten gelenlerin işleri, fırtınalı bir günde sert rüzgârların savurduğu küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şey ellerinde kalmaz. Telafisi mümkün olmayan kayıp işte budur.” (İbrahim 14/18)



Allah’ın, gökleri ve yeri tümüyle gerçek[1] olarak yarattığını hiç görmedin mi? Düzenine uygun görürse sizi giderir ve yerinize yeni bir topluluk getirir. (İbrahim 14/19)



Bu, Allah için güç değildir. (İbrahim 14/20)



Ahirette hepsi Allah’ın huzuruna çıkarılır. Zayıflar, kendini güçlü görenlere derler ki “Biz size uyan kimselerdik. Allah’ın herhangi bir azabından bizi kurtarabilirsiniz değil mi?” Onlar(kendini güçlü görenler) şöyle derler: “Allah bizi yola getirseydi biz de sizi yola getirirdik. Artık sızlansak da bir, katlansak da… Bizim için de kurtuluş yoktur.” (İbrahim 14/21)



İş bitince Şeytan der ki “Allah’ın size verdiği söz doğru idi. Ben de söz verdim ama yalanım ortaya çıktı. Zaten sizi zorlayacak bir üstünlüğüm (gücüm, yetkim)yoktu; sadece çağırdım, siz de hemen bana uyuverdiniz. Öyleyse beni kınamayın, kendinizi kınayın. Ne ben sizi kurtarabilirim ne de siz beni kurtarabilirsiniz. Dünyada beni Allah’a ortak saymanızı da reddetmiştim. Yanlış yapanların payına düşen acıklı bir azaptır.” (İbrahim 14/22)



Muhakkak ki Allah en doğruyu söyler.



————————————————-



Şeytan Yüce Allah’tan kıyamete kadar yaşamaya söz alınca Allah’a şöyle söylemişti; “Şeytan dedi ki “Madem beni aşırılığa sen sevk ettin[2], ben de senin doğru yolunun üstüne onlar için oturacağıma yemin ederim. Sonra önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Göreceksin, onların çoğu sana karşı görevlerini yerine getirmeyecektir.” Araf 7/16-17. Şeytan’ın[3] bu yol üzerinde kuracağı en büyük tuzak “Şirk” tuzağıdır. Şeytan önce o kişilerin dostuymuş gibi yaklaşır, sonra din büyükleri denilen (Nebiler, Veliler, Evliyalar vb.) kişileri Allah ile arabulucu ve şefaatçi olacakları gibi mesnetsiz bilgiler ile insanların bunları Allah’ın peşi sıra ilahlar edinmelerine sebep olmaktadır. Yüce Allah’ın sıfatlarından bir veya birkaçını yaratılmış olan bir kulda görmek çok tehlikelidir.



Yukarıdaki İbrahim Suresi 14/18-22nci ayetlere kadar incelediğimiz zaman dünya hayatında kendilerini Allah’a yakın olarak gördükleri ve onlardan yardım beklediği varlıklar ile kendilerini güçlü sanıp Allah’a yakın olduğu zanneden varlıklar arasında geçecek bir konuşma metni vardır. Aslında şeytan her iki grubu da; yani kendini güçlü sananlar ile onları aracı sayanların yollarının doğru olduğunu, umduklarına kavuşacaklarını, yollarının en doğru yol olduğunu vesvese vermiş ve inandırmıştır. Ancak sonucun hem şeytan açısından hem de diğerleri açısından hüsran olduğunu da görmekteyiz.



Peki, günümüzde bu tarz oluşumlar var mı? Elbette var, insanlığın var olduğundan beri bu tür oluşumlar farklı farklı isimler ile ortaya çıkmışlardır. Ancak yüce Allah’ta yarattığı kullarına elçiler göndererek uyarılarda bulunmuştur. Bu elçilerin getirdiği ve tebliğ ettiği kitaplara uyanlar kurtuluşa erecek olanlardır. Aşağıdaki kısımda Prof.Dr.Abdulaziz Bayındır’ın “Aracılık ve Şirk” kitabındaki bazı bölümlerden bahsetmek istiyorum ki bu kitapta bizlere oldukça faydalı bilgiler verilmektedir. Okumanızı tavsiye ederim.



“Tarikatta şeyh her şeydir. O, hem insan-ı kâmildir ve Hakikat-i Muhammediyeyi temsil eder; hem kutup, hem de gavstır. Mürit, Allah ile bitecek işin, ancak şeyhin araya girmesi ile olacağına inanır. Tarikatta mürid, nefsini öldürme adına çok alçaltılır. Derler ki, “Şeyhe karşı mürit, yıkayıcı önündeki ölü gibi olur. Tarikatçılara göre; “şeyhin bakışı kalp hastalıklarına şifadır. Yüzünü göstermesi, manevî hastalıkları giderir. O, anlatılan olgunlukların sahibi, vaktin imamı, zamanın halifesidir. Kutuplar, bedeller onun makamları sayesinde yetişip yaşarlar. Evtâd, nücebâ, onun kemalât denizinden akıp gelen bir katredir. Onun irşadı güneş misalidir. Kendi istemeden her şeye feyzini yağdırır…” Râbıta yapan mürit, şeyhinin dışında her şeyden ilgisini kesmek ve kalbinde yalnız ona yer vermek zorundadır. O, şeyhin suretini alnının ortasında hayal eder, sonra onu kalbinin ortasına indirir, kendini yok, şeyhini var bilir. Biri doğuda, biri batıda da olsa, şeyhin ruhaniyeti onu râbıta ile terbiye eder ve Allah’a ulaştırır.”[4]



“Tarikatçılara göre hakiki şeyh, müritle Allah arasında vasıtadır. Ondan yüz çevirmek Allah’tan yüz çevirmektir. Mürit inanır ki, şeyhini nerede düşünse, ruhaniyeti orada hazır olur. Yine inanır ki, şeyhin ruhani tasarrufları Allah’ın tasarruflarıdır. İslam ile uzaktan yakından alakası olmayan iddialarını şöyle sürdürürler: “Mürşidler Allah Teâlâ’nın bulunduğu oturumda bulunurlar, dolayısıyla Allah Teâlâ’yı zikirle elde edilecek fayda, bu zatları görmekle aynen elde edilir. Allah’ın Elçisine tam uymayı, bu kâmil şeyhin sevgisi ile bir tutmak gerekir.”[5]



“Gavs ise; Tarikatçıların darda kalınca sığındıkları ve yardım istedikleri kutuptur. Darda kalan Sûfiler, “Yetiş ya Gavs!” diye gavsa sığınırlar. Gavs olarak bilinenler, esmâ ve sıfât-ı ilâhî mazharı sayılırlar. Yani Allah’ın isim ve sıfatlarının onların şahsında ortaya çıktığına inanırlar. Abdülkadir Geylânî, “Gavs-ı azam = en büyük gavs” lakabıyla ünlüdür.”[6]





Allah’a ulaşmanın yolu, Allah’ın peşi sıra eklenen aracılar, İblisin tuzak kurma sahası


Gördüğümüz üzere günümüz tarikatları bir şekilde şeytanın kontrolüne girmiş şirk yuvaları olarak belirginleşmektedir. Bundan kurtulmanın en önemli yolu Allah’ın vahyine sımsıkı sarılmaktan geçer. Kur’an’dan referans alarak aşağıdaki satılarda VELİ, EVLİYA ve ŞEYTAN ile ilgili önemli ayetlere başvuru yapacağız. Buradaki ayetler ile kavramları anlamaya ve mesajı kavramaya çalışmalıyız. Şeytan’ın etkisinde olup olmadığınızı öğrenmek için öncelikle bunun için çaba sarf etmeli ve yüce Allah’tan samimiyetle hidayete kavuşmayı dilemeliyiz. Aksi halde yapacaklarımız havanda su dövmekten öteye gitmeyecek ya da bizim gibi bu tarz bilgilendirme yapanlara sayıp sövmeyi kendinize bir borç bileceksiniz. Yazımızın başlığı İbrahim Suresi 14/18-22nci ayetlerindeki zayıf olanlar ve güçlü olduğu zannedenler arasındaki konuşmadan esinlenerek verilmiştir. Zayıfları anlatmayı tercih etmedik, burada güçlü olunanları “Veli”, “Evliya” ve “Şeytan” ana başlıkları altında vereceğiz ve mürid olduğunu düşünenlerin nereye hizmet ettiklerini ortaya koymaya çalışacağız. Mürid diye kendini adlandıran kişinin tek bir görevi vardır; Allah’ın elçileri aracılığı ile bildirdiği biçimde mümin olmaktır. Muttaki olup vaat edilen cennete kavuşmaktır.



VELİ



“Veli” kelimesi Kur’an’da 13 kadar yerde açık olarak Allah’ı (c.c) tavsif eder. Ayrıca “Veli” bir insanın dostuna, yardımcısına, arkadaşına denir. Seven, koruyan, himaye eden, yardım eden anlamında olur.



Müfredatta Veli (çoğulu evliyadır) kelimesi, iki veya daha çok şeyin, araya başka bir şey girmeyecek şekilde yakın olmasıdır. Bir işi üstlenene de veli denir. Ayrıca evli ve çocuklu çiftler evlatlarının okuldaki velileridir. Her türlü kararı evlatları için Anne ve Babaları verirler. Birinin velisi olan kimse velisi olduğu kimsenin faydasına, işlerinin yolunda gitmesine yarayacak bütün işlerin sorumluluğunu üzerine almış demektir. Bu bir hak ve yetki sahipliliğidir.  Şehrin en büyük yöneticisine vali denir. Halkın işlerini üstlenip de o işleri en faydalı şekilde gerçekleştirebilmek için emir ve yasaklar koyar, kudret, tedbir ve fiil sahibidir. Gelin bu konuyla ilgili olarak ayetlere bakalım;



“Bilmez misin, göklerin ve yerin yönetimi Allah’ın elindedir. Allah ile aranıza girecek bir veliniz (yakınınız)[7] ve yardımcınız da yoktur.” Bakara 2/107



Allah’ı (c.c) rabb olarak görmek yetki ve hak sahibi olarak görmek demektir. Allah (c.c) müminlerin velisidir demek müminler üzerinde hak ve yetki sahibidir demektir. Allah (c.c) bu hak ve yetkisiyle müminleri karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Ama bir insanın da bu hak ve yetkiyi Allah’a (c.c) “iman”la vermesi ve onu “Rabb” olarak bilmesi gerekir.



“Dinlerine uyana kadar Yahudisi de Hristiyanı da senden asla hoşlanmaz. De ki: “Doğru yol Allah’ın gösterdiği yoldur.” Sana bu bilgi geldikten sonra tutar da onların isteklerine uyarsan, Allah’ın ne veliliğini (dostluğunu) ne de yardımını görürsün.” Bakara 2/120



Aşağıdaki ayetlerde(Özellikle Maide Suresi ayetlerinde) Yahudi ve Hristiyanlar’ı “veli” edinmeyin diye bahseder, burada söylenilmek istenen onları kendi üzerinizde yetkili ve emirlerini uygulayıcı olarak görmeyin.



“İnanıp güvenenlerin en yakını (velisi) Allah’tır;[8] O, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kâfirlerin [9] kendilerine en yakın (veli) bildikleri[10] ise tağutlardır[11]; bunlar da onları aydınlıktan çıkarıp karanlıklara sokarlar. Onlar cehennem ahalisidir, orada ölümsüz olarak kalacaklardır.” Bakara 2/257



Yüce Allah bize kılcal damarlarımızdan bile yakındır.  Bütün âlemin valisi Allah’tır (c.c) ve işleri (âlemin işlerini) tedbir eder, tedbir ettiklerini kudretiyle gerçekleştirir, devam etmesi gerekenlerin devamına hükmeder ve idaresinde bulundurur. Yaratılmışların belirlediği ve aracı koydukları onları aslında karanlıklarda bırakmaktadırlar.



“İnsanların İbrahim’e en yakın olanı, onun izinden gidenler ile bu Nebi (Muhammed) ve ona inanıp güvenenlerdir. Bütün müminlerin en yakını (velisi) Allah’tır.” Al-i İmran 3/68



Müminler eğer ki yüce Allah’ın bildirdiği yolda, yani tüm Nebilerinin gösterdiği sıratı müstakim de giderlerse işte o zaman müminlerin en yakını Allah olur.



“Düşmanlarınızı en iyi Allah bilir. Veli olarak Allah size yeter; yardımcı olarak da Allah yeter.” Nisa 4/45



Yarattıklarını ve ne yapacaklarını/ne yaptıklarını en iyi bilen yine Yüce Allah olacağı için düşmanınız olanların, yani şeytanın etkisinde olanları Kur’an’ı rehber edinerek anlamalı ve buna göre de hareket etmelisiniz. İşte o zaman yüce Allah veliniz olur, Ondan başka da bir yardımcı zaten bulunamaz.



“Onları yoldan çıkaracağım. Onları beklentiler içine sokacağım. Onlara emredeceğim, en’âm’ın kulaklarını yaracaklar. Onlara emredeceğim, Allah’ın yarattığını (dinini) kesinlikle değiştirecekler.” Bakın! Sizden kim o şeytanı, Allah ile arasına giren bir dost (veli) sayarsa apaçık bir hüsrana uğramış olur.” Nisa 4/119



Aracılık makamındaki herkes apaçık bir hüsrana uğramış olur diye ayet bitiyor, baştaki anlatılanları aşağıda daha detaylı olarak “ŞEYTAN” maddesinde inceleyeceğiz.



“Onlar, ayeti görmezden gelenleri veli (dost) edinmeyi, müminlere tercih eden kimselerdir. Kafirlerin yanında güç ve kuvvet mi arıyorlar? Doğrusu bütün güç ve kuvvet, Allah’ın elindedir.” Nisa 4/139



Kuvvetin kaynağı yüce Allah’tır ve başka bir yaratmışın böyle bir kuvveti elinde bulundurması ihtimal dışıdır, işte Allah’ın bir vasfını kendisine yükleyen veya öyleymiş gibi çevresindekilerden bu sözleri duyup buna uyan kişi ayetleri görmezden gelmiş şeytan gibidir.



“Ey inanıp güvenenler! Müminleri bırakıp kafirleri (ayeti görmezden gelenleri) veli edinmeyin. Allah’a aleyhinize olacak açık bir delil mi vermek istiyorsunuz?” Nisa 4/144



Müminler de birbirinin velisidir, bununla ilgili olarak müteşabih(benzeşen) ayetleri ilerleyen sayfalarda da göreceksiniz.



“İnanıp güvenen ve iyi işler yapanlara hem ücretlerini tastamam verecek hem de ikramda bulunacaktır. Kul olmayı kendine yakıştıramayıp büyüklük taslayanları da acıklı bir azaba çarptıracaktır. Onlar, kendileri için Allah ile aralarına girecek ne bir dost(veli) ne de yardımcı bulacaklardır.” Nisa 4/173



Buradaki ayette giriş kısmındaki büyüklük taslayanların yani Allah’ın vasıflarından bir emaresi olduğunu düşünenlerin sonundan bahsedilmektedir. Hatta bu büyüklenenler bile bir veli bulamayacaklardır. Bildiğimiz üzere tarikatta “Sadatlar(Sadat-ı Kiram)” vardır ve hepsi birbirinin velisidir. İşte bunlar birbirlerine yardım edemeyeceklerdir.



Sadat-ı Kiram her tarikat koluna göre değişiklik gösterecektir. Örneğin Nakşibendilik Tarikatının Menzil kolunun şöyledir; Hz. Muhammed (sas) Hz. Ebubekr Sıddık (ra) Selman-ı Farisi Hz. (ra) Ebu Muhammed Kasım Hz. (ra) İmam Cafer-i Sadık Hz. (ra) Bayezid-i Bistami Hz. (ks) Ebu Hasen Harakani Hz. (ks) Ebu Ali Farmedi Hz. (ks) Hace Yusuf Hemedani Hz. (ks)i Abdülhalık Gücdevani Hz. (ks) Hace Arif-i Rivegeri Hz. (ks) Hace Mahmud İnciri Fağnevi Hz. (ks) Hace Ali Ramiteni Hz. (ks) Muhammed Baba Semmasi Hz. (ks) Seyyid Emir Külal Hz. (ks) Şah-ı Nakşibend Hz. (ks) Alaeddin Attar Hz. (ks) Yakub-i Çerhi Hz. (ks) Ubeydullah Ahrar Hz. (ks) Mevlana Muhammed Zahid Hz. (ks) Mevlana Derviş Muhammed Hz. (ks) Hace Muhammed Emkeneki Hz. (ks) Muhammed Baki Billah Hz. (ks) İmam-ı Rabbani Hz. (ks) Muhammed Ma’sum Hz. (ks) Mevlana Muhammed Seyfeddin Faruki Hz. (ks) Seyyid Nur Muhammed Bedauni Hz. (ks) Mirza Mazhar Can-ı Canan Hz. (ks) Abdullah-ı Dıhlevi Hz. (ks) Mevlana Halid-i Bağdadi Hz. (ks) Mevlana Seyyid Abdullah Hakkari Hz. (ks) Seyyid Taha Hakkari Hz. (ks) Seyyid Sıbgatullah Arvasi Hz. (ks) Abdurrahman Tahi Hz. (ks) Fethullah Verkanisi Hz. (ks) Muhammed Diyaeddin Nurşini Hz. (ks) Ahmed Haznevi Hz. (ks) Gavs Seyyid Abdulhakim Bilvanisi Hz. (ks) Seyyid Muhammed Raşid Hz. (ks) Gavs-ı Sani Seyyid Abdulbaki Hz. (ks)dir. Bu kuşaktaki en tanınmış ve bilindik isimleri kalın harfler ile belirttik.



“Ey inanıp güvenenler (müminler)! Yahudileri ve Hristiyanları dost (veli) bilmeyin. Onlar birbirlerinin dostudur. Sizden kim onları dost edinirse o da onlardandır. Allah, yanlışlar içinde olan bir topluluğu yola getirmez.” Maide 5/51



“Sizin yakın dostunuz (veliniz) sadece Allah ve Elçisidir; bir de namazını tam kılan ve saygıyla zekatını veren müminlerdir. Kim Allah’ı, Elçisini ve inanıp güvenenleri (müminleri) dost (veli) edinirse bilsin ki zafer, Allah’tan yana olanlarındır. Ey inanıp güvenenler, sizden önce kendilerine Kitap verilenler arasından dininizi hafife alıp oyun edinenleri ve ayetleri görmezlikten gelen diğerlerini veli edinmeyin. İnanıp güveniyorsanız Allah’tan çekinin.” Maide 5/55-56



Maide suresinin ilgili ayetlerinde bahsedildiği üzere bizlerin yakın dostları sıralanmıştır, bunlar Allah, Elçisi ve namazı tam kılan ve zekatı veren müminlerdir. Bu kişileri dost edinilirse zafere ulaşacağımız bildirilmiştir. Ayetleri görmezden gelenler gibi olmayın, ayetleri görmezden gelenleri veli edinmeyin. Her hâsıl tarikat şeyhleri dini en iyi bilenler ve en iyi yaşayanlar gibi algılanır, ancak durum böyle değildir. Hiçbir yaratılana sorgusuz itaat mümkün değildir, kişi her kim olursa olsun Allah’ın kitabına göre gözden geçirilmelidir.



“Eğer Allah’a, Nebi’ye ve ona indirilmiş olana inanıp güvenmiş olsalardı onları dost (veli) edinmezlerdi. Ama onların çoğu yoldan çıkmış fasıklardır.” Maide 5/81



Bir önceki ayet açıklamasında belirttiğimiz gibi Allah’a, Elçisine ve gerekli işleri yapan müminlere inanmamış ve güvenmemiş olanları dost edinmezlerdi, çünkü çoğu yoldan çıkmıştır ancak farkında da değildir.



“De ki “Gökleri ve yeri, bölünme kanunu ile yaratan Allah’tan başkasını mı veli edineceğim? O, her şeye bakan ama bakıma ihtiyacı olmayandır.” De ki “Bana şu emir verildi: Müslümanların en önde geleni ol; sakın müşriklerden olma.” Enam 6/14



Allah’tan başka veli arayan müşriklerden olur. Şartları belirleyen yüce Allah’tır.



“Onlar için Rablerinin katında esenlik ve güvenlik (selamet) yurdu vardır. Yapmakta oldukları şey sebebiyle Rableri onların dostudur (velisidir).” Enam 6/127



Maide suresindeki ilgili ayetlerinde de namazı kılıp zekatı verip Allah’a ve Elçisine inanıp güvenenlere selamet yurdu vaat edilmiştir. İşte bu yüzden de Rabbimiz bizlerin velisidir. Hakkımızda kararı verecek olan da odur.



“Musa belirlediğimiz gün için halkından yetmiş adam seçti. Bunlar bir depremle sarsılınca dedi ki “Rabbim! Tercihi sen yapsaydın onları da beni de daha önce etkisiz hale getirirdin. Aramızdaki akılsızların yaptıkları yüzünden bizi yok mu edeceksin? Bu, sadece senin imtihanındır. Sapık saydığını bu yolla belirlersin, yola gelmiş saydığını da bu yolla belirlersin. Bizim velimiz sensin. Bizi bağışla, bize ikramda bulun. En güzel bağışlamayı yapan Sensin.” Araf 7/155



Hakkımızda karar verici olan Allah’ın belirlemiş olduğu sebep-sonuç ilişkisini bu ayet ile görmekteyiz, imtihan sonucunda ya sapmış oluruz ya da doğru yolda olmuş oluruz.



“Benim velim, bu Kitabı indiren Allah’tır. O, iyilere velilik eder.” Araf 7/196



İyilerdenseniz, Allah ile aranızda kimse yoksa ve “okuduğunuz” bu Kur’an’a inanıyorsanız; işte bu kişilerin velisi Allah’tır. Allah’tan başka dostu ne yapacaksınız?



“İnanıp güvenen, hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla mücadele(cihad) edenler ile onları barındırıp yardım edenler; işte onlar birbirinden sorumludur (velidir)[12]. İnanıp güvenenlerden hicret etmeyenlere gelince, hicret edinceye kadar hiçbiriniz, hiçbir konuda onlardan sorumlu (veli) değilsiniz. Eğer sizden dininizle ilgili yardım isterlerse, aranızda anlaşma bulunan bir topluluğa karşı olmadığı sürece, yardım etmek üzerinize borçtur. Allah, yaptığınız her şeyi görür.” Enfal 8/72



Burada belirtilen işleri yapan toplumun birbirinden sorumlu olduğunu görüyoruz. Detaylı açıklama 12 numaralı dip notta bulabilirsiniz.



“Siz ne zannediyorsunuz? Allah içinizden mücadele (cihad)[13] edenleri bilmeden, Allah’tan, Elçisi’nden ve inanıp güvenenlerden başkasını yakın dost(veli) edinmeyenleri bilmeden, sizi rahat mı bırakacak sanıyorsunuz? Allah, yaptıklarınızın içyüzünü bilir.” Tevbe 9/16



Buradaki ayette ise denenerek imtihan olan kişilerin yaptıklarını kayıt altına alındığını görüyoruz. Burada diğer ayetlerle de benzeşen Allah’a, Elçisine ve mümin olanlardan başkasının veli edinilip edinilmediği sınanmaktadır ve bu sınanma dünya hayatının sonuna dek sürecektir.



“Ey inanıp güvenenler! Ayeti görmezlikten gelmeyi (kafirliği), inanıp güvenmeye (imana) tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi bile yakın dost (veli) edinmeyin. Kim onları dost edinirse, onlar kendilerine yazık etmiş olurlar.” Tevbe 9/23



Bu ayette ise veli edinilmeyi baba ve kardeş gibi birinci dereceden kan ile bağınız olan kişilerden örneklendirilme ile verilmiştir. Eğer ki durum bu haldeyken bile birinci dereceden yakınlarınız sizin veliniz olamaz. Mümin olma ve veli edinme şartları bellidir.



“İnanıp güvenen (mümin) erkeklerle inanıp güvenen (mümin) kadınlardan her biri diğerinin yakın dostudur(velisidir). Marufa (Kur’an ölçülerine) uygun olanı ister, münkere (Kur’an ölçülerine uymayana) engel olurlar. Namazı tam kılar, zekâtı verirler. Allah’a ve Elçisine de boyun eğerler. Allah, işte bunlara ikramda bulunacaktır. Allah güçlüdür, doğru kararlar verir.” Tevbe 9/71



Yine müteşabih(benzeşen) ayetlerden bir tanesi daha, bu kez inanıp güvenen erkekler ile inanıp güvenen kadınların da her birisi birbirinin velisidir denmektedir. Kur’an’ın belirlediği marufa ve münkere göre her mümin birbirinden sorumludur.



“Rabbim (Sahibim)! Bana yönetimden bir pay verdin, olayları yorumlamayı(tevil) öğrettin. Ey göklerin ve yerin yaratıcısı! Bu dünyada da öbür dünyada da benim en yakınım(velim) sensin. Canımı teslim olmuş (Müslüman) olarak al. Beni iyilerin arasına kat.” Yusuf 12/101



Bu dünyada da ve ahirette de velimiz yüce Allah’tır. Bunu Yusuf aleyhisselam tarafından yapılmış duada da görmekteyiz.



“Şeytanın, inanıp güvenen ve Rablerine dayananlar üzerinde bir üstünlüğü (gücü, yetkisi)[14] olmaz. Onun üstünlüğü (gücü, yetkisi), sadece onu dost(veli) edinenler ile Allah’a ortak(şirk) koşanlar üzerinde olur.” Nahl 16/99-100



Eğer ki Allah’a, Elçisine inanıp güvenmiyor ve müminleri dost edinmiyorsanız sizin veliniz şeytan olmuştur ki başka müteşabih ayetler ile de şeytanın bu kişiler üzerindeki etkisini görebilmekteyiz.



“(Muhammed, Sen Bize) Başka bir şey uydurup üzerimize atasın diye sana sıkıntı verip az kalsın sana vahyettiğimiz şeyden ayıracaklardı. O zaman seni dost(veli) edinirlerdi. Eğer seni sağlamlaştırmasaydık, az da olsa onlara meyledecek gibi olurdun. Meyletseydin sana hayatın iki kat cezası ile birlikte ölümün de iki kat cezasını tattırırdık. Sonra bize karşı sana yardım edecek birini de bulamazdın.” İsra 17/73-75



Mekkeli müşrikler Nebimizden bazı taleplerde bulunmuşlardı, eğer ki Nebimiz bunları yapmış olsaydı işte o zaman müşrikler Nebimizi veli edineceklerdi. Ancak bu seferde Nebimiz kaybetmişlerden olacaktı.



“Onlar mağaranın geniş yerindeydiler. Güneş doğunca bakarsın ki mağaralarının sağından yüzlerine vuruyor, battığı sırada sol taraftan onları yalayıp geçiyor. İşte bu, Allah’ın ayetlerindendir. Allah kimi yola gelmiş sayarsa doğru yolda olan odur. Kimi de sapık sayarsa onu doğruya ulaştıracak (olgunlaştıracak) bir dost (veli) bulamazsın.” Kehf 18/17



Allah’ın sapık saydığını Allah’ın dostu diye nitelendirip, o kişiyi de aracı konulursa kendinizi doğru yol üzerinde sayabilir misiniz? Ayet bize cevabı veriyor.



De ki “Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerde ve yerde bilinmeyen bütün bilgiler (gayb) ondadır. O, görür(izler) ve dinler. Onlar için Allah ile aralarına koyabilecekleri bir dost(veli) da yoktur. Allah, hâkimiyetine kimseyi ortak etmez. Kehf 18/26



Hakimiyette tek sahip olan Allah’tır, kimse de ortak değildir, sorumluluk sadece O’ndadır. Dolayısıyla O’ndan başka bir veli de olamaz, velilik şartlarını da belirleyemez.



“Bir gün meleklere: “Âdem’e secde edin!” dedik. İblis’in dışındakiler hemen secde ettiler. Halbuki o da o cinlerden[15] (melek olarak görevlendirilenlerden) idi ama Rabbinin emrinden çıktı. Şimdi onu ve soyunu, en yakınlarınız (velileriniz) olarak sizinle benim arama mı koyuyorsunuz? Hâlbuki o size düşmandır. Yanlışlar içinde olanların ne kötü tercihidir bu!” Kehf 18/50



Aracılık kurumuna girdiyseniz en büyük günah olan Şirk’e bulaşmışsınızdır. Kalbiniz ile şah damarınızın arasına kesici bir alet koyarsanız hayatınızdan olursunuz, aynı şekilde Allah ile aranıza her koyduğunuz sizin ahretinizi kaybetmenize sebebiyet verecektir.



“Ayetleri görmezlikten gelenler (kâfirler), benimle kendi aralarına dostlar (veliler) olarak kullarımı koyacaklarını mı sanıyorlar? Biz cehennemi, o kâfirlerin konak yeri yaptık.” Kehf 18/102



Yüce Allah’ın yarattığı kulları(insanları) Allah ile kendi aranıza sorumlu olarak koyabileceğinizi mi düşünüyorsunuz? İşte bu tarz bir hareket yaparsanız Allah’ın ayetlerini görmezlikten gelirsiniz ve zan ile hareket etmiş olursunuz. Yüce Allah dini elçileri aracılığı ile beyan etmiştir, ibadet şekillerini, onlardaki güzel örneklikle anlatmış, bize ikramını(rahmetini) bu şekilde ulaştırmış olur. Yoksa yüce Allah “Veli kullar”, “Evliyalar” göndermemiştir, Onlar ile yeni ibadet şekilleri bildirmemiştir. İbadet şekilleri Nuh aleyhisselam’dan beri aynıdır[16]. Bunun dışında bir yola uyulursa bu Allah’a din öğretme olur.



“Şeytan hakkında yazılan şudur: “O, kendini veli (yakın dost) edineni şaşırtır ve alevli ateşe yöneltir.” Hac 22/4



Mürid farkında olmadan şeytanı veli edinmiştir, çünkü Mürşid’i de şeytanı veli edinmiştir. Ancak görüleceği üzere Şeytan’ın görevi şaşırtmaktan ibarettir.



“Onlar da, “Sana içten boyun eğeriz; seni bırakıp başka velilere tutunmak bize yakışmaz. (Biz yapmadık ki onlara bunu emretmiş olalım) Ama sen, onlara ve babalarına nimetler verdin, o zikri (senin kitabını) unuttular ve bereketsiz bir topluma dönüştüler.” Furkan 25/18



Allah’tan başka veliler edinenleri durumunun en güzel tariflerinden biri bu ayette verilmiştir. Allah’tan başkasını veli edinen Allah’ın kitabını unuturlar ve bereketsiz bir topluluk olur.



“Allah’tan önce velilere(dostlara-evliyaya) sarılanların durumu örümceğin durumuna benzer. Örümcek bir yuva edinir ama yuvaların en gevşeği örümcek yuvasıdır. Keşke bunu bilselerdi.” Ankebut 29/41



Yüce Allah bu ayette bize Allah yerine bir başka veliye sarılmamız durumunda örümceğin evi her nasıl sağlam bir yapıda değilse bu durumda olanların da aynı şekilde sıkıntıda olacaklarını bildirmiştir. İnşallah bu örnekleri dikkate alırsınız.



“Melekler: “Biz sana içten boyun eğeriz, bize en yakınımız (velimiz) onlar değil, sensin. Aslında onlar, görmedikleri varlıklara[17] kulluk ediyor, çoğu onlara inanıyordu” diyeceklerdir.” Sebe 34/41



Ayetin içerisinde yer alan görmedikleri varlıklara kulluk eden Müşriklerin zan ile Allah ile aracılık yaptıklarını anlıyoruz. Müşrikler Allah’a inanırlardı, ancak erişilmesinin mümkün olmadığını, Allah’ın kızları olan görünmeyen varlıkların şefaatçi olup onların dualarını ve isteklerini Allah’a iletmelerini isterlerdi. Günümüzde de Müridler Allah’a inanırlar, ancak Mürşid’siz Allah’a erişmenin imkansız olduğunu düşünürler, Mürşidler Allah dostudurlar ve onların şefaatinden faydalanmak isterler. Dünkü müşrikler ile bugünkü müşrikler arasında pek bir fark yoktur.



“Ey inanıp güvenenler (müminler)! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları, dost (veli) bilmeyin. Siz onlara karşı sevgi gösteriyorsunuz. Oysa onlar, size gelen gerçeği görmezlikten gelmişlerdir. Rabbiniz olan Allah’a inanıp güvendiniz diye hem elçiyi hem de sizi yurdunuzdan çıkarmaktalar. Eğer benim yolumda ve benim rızamı kazanma arzusuyla mücadele (cihad) için çıktıysanız böyle yapmayın. Onlara duyduğunuz sevgi sebebiyle sır veriyorsunuz? Ben, gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilirim. Kim bunu yaparsa düz yoldan çıkmış olur.” Mümtehine 60/1



Mürşidlerin sorumluluğu Müridlerin sorumluluğundan daha fazladır. Eğer ki gerçeği biliyorlarsa ve buna rağmen ayetleri (ki burada açıklamaya çalıştık) görmezlikten geliyorlarsa bunun için Müridleri sapıtmalarına sebep oldukları için de ceza alacaklardır. Yüce Allah’ın Elçisi aracılığı ile bildirdiği şekillerde ibadet etmeliyiz. Din’in sahibi yüce Allah’tır. Buna göre hareket etmeliyiz…





EVLİYA





Evliya, veli’nin çoğuludur. Veli, aralarında kendileri dışında bir şey olmayan iki veya daha çok şeye denir. (Müfredat) Allah ile arasına, başka birini koymayan herkes Allah’ın velisidir. Araya başkasını koyanın Allah ile ilişiği kesilir. Allah Teâlâ şöyle demiştir: “Bilin ki Allah’ın velilerinin üstünde ne korku olur ne de üzülürler. Onlar inanmış olan ve takva sahibi olan (kendini yanlışlardan koruyan) kimselerdir.” (Yunus 10/62-63) Takva sahibi olanlar da “İşte Kitap budur, içinde şüpheye yer yoktur. Takva sahipleri için rehberdir. Onlar, Allah’a içten inanan, namazı düzgün ve sürekli kılan ve verdiğimiz rızıkları yerli yerince harcayanlardır. Sana indirilene de senden önce indirilenlere de inanıp güvenenler onlardır. Onların ahirete olan inançları kesindir.” (Bakara 2/2-4)



Diğer ilgili ayetler aşağıda sıralanmıştır;



“İnanıp güvenenler (müminler) Allah’ın yolunda savaşırlar, ayetleri görmezden gelenler (kafirler) ise o azgınların yolunda savaşırlar. Öyleyse siz, Şeytanın dostlarıyla (evliyasıyla) savaşın, çünkü şeytanın hilesi zayıftır.” Nisa 4/76



“Rabbinizden size indirilene uyun; Allah’a daha yakındır diyerek evliyaya uymayın. Bilgilerinizi ne kadar az kullanıyorsunuz!” Araf 7/3



“Bil ki Allah’ın dini, katışıksız dindir. Allah ile aralarına evliya yerleştirenler şöyle derler: “Bizim bunlara kul köle olmamız, sırf bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diyedir.” Allah, onların tartışıp durdukları her konudaki hükmünü, onların yüzüne karşı verecektir. Allah, yalancı olan ve ayetleri görmezlikte (kâfirlikte) direnen birini yoluna kabul etmez.” Zümer 39/3



Ayetler kısa olmasına rağmen Veli ve Evliya kelimelerine baktığımıza zaman aslında yapılmış olan kelimelerin anlamları değiştirilmiş ve yıllar içerisinde değişikliğe uğrayarak “Veliyullah” gibi “Evliyahullah” gibi terimlere dönüşmüştür. Kur’an’da ki anlatımlara baktığımızda gördük ki; Öncelikle yüce Allah’a inanacağız ve güveneceğiz, vahyi tebliğ eden (gönderildiği zaman kitap olarak ortada olmadığı için) Resul’e inanacağız ve güveneceğiz, şimdi ise Kur’an’a inanacağız ve güveneceğiz. Ayrıca kişiler namazı tam kılacak ve zekatı da verecek ki birbirleriyle ilgili olarak veli-evliya yani sorumluluk içerisinde olsunlar.





ŞEYTAN





“Şeytana izin verildiği için doğru yola giren hiç kimse onun tuzaklarından uzak kalamaz. Bu, akıldan çıkarılmamalı; din diye öne sürülen her şey Kur’an’a göre değerlendirilmelidir. Allah hakkında bilmediği şeyleri söylemek de çoğu dindarın düştüğü tuzaklardandır. Bu konuda ya hayallere, ya büyüklerin sözlerine yahut kitaplardaki hurafelere dayanılır.”[18]



Tüm insanların en büyük düşmanı Şeytan’dır, ayağımızı kaydırmak üzere tetiktedir, özellikle Rabbimizden aldığı izinle doğru yol üzerine oturarak yoldan sapmamızı sağlamak istemektedir. Bunun için düşmanını iyi tanımalısın ve buna göre gardını almalısın. Çünkü dünyada ölüm var, ancak ahirette cehenneme şirk ile giderseniz oradan tekrardan çıkış yoktur[19], oraya girince aklınız başınıza gelecektir[20], orada ölüm de yoktur[21][22], orada aracı saydıklarınızın da bir faydası olmayacaktır[23][24][25], orada azab hafifletilmeyecek[26][27], orada olmayıp yok olmayı dileyeceklerdir[28][29][30].

Aşağıdaki ayetlerde yaratılışımızdan itibaren düşmanımız olan “Şeytan” ile ilgili kısımlara geldik.



“Allah’a inanıp güvenenlerle yüz yüze gelince, “Biz O’na inanıp güveniriz.” derler. Şeytanlarıyla[31] baş başa kalınca, “inanın biz sizin yanınızdayız, onlara sadece göz yumuyoruz!” derler.” Bakara 2/14



İnsan fikirleriyle ve yaptıklarıyla şeytana benzeşir ve kendisini içinden çıkılamaz bir duruma sokar. Münafıklık büyük bir suçtur. Bunlar ikiyüzlülük yaparlar. Yüce Allah şöyle buyuruyor; “Münafıklara (ikiyüzlülere) şu müjdeyi ver: Onların payına düşecek olan acıklı bir azaptır.” Nisa 4/138. Ayrıca bu ayette de ikiyüzlüler ile ilgili de bilgi vermektedir; “Münafıklar (ikiyüzlüler) sana geldiklerinde derler ki “Biz şahidiz; gerçekten sen Allah’ın elçisisin.” Allah, elbette senin kendisinin elçisi olduğunu biliyor ama Allah şahit, münafıklar kesinlikle yalancıdırlar. Bu gibi sözleri[32] kalkan edinip Allah’ın yolundan çekilirler. Yapıp durdukları şey ne kötüdür!” Münafikun 63/1-2



“Ey insanlar! Yeryüzündeki her şeyin helal ve temiz olanlarından yiyin! Şeytan’ın izinden gitmeyin! O sizin açık düşmanınızdır.” Bakara 2/168



Apaçık olan düşmanı yüce Allah bildirmiştir, onun izinden giden ondan olur, velisi şeytan olanın sonu da kötü olur.



“Ey iman edenler, tam bir teslimiyet içine girin! Şeytanın izinden gitmeyin! O sizin için açık düşmandır.” Bakara 2/208



Teslimiyet sadece Allah’a yapılır, Şeytan’ı veli edinen onun yolundan gidendir, hiçbir koşulda Allah’ı ikinci sıraya almayın.



“Şeytan sizi yoksul düşmekle korkutur ve çirkin işler yapmanızı ister. Allah ise suçunuzdan arındırma ve ikramda bulunma sözü verir. İmkânları geniş olan ve her şeyi bilen Allah’tır.” Bakara 2/268



Velimiz olan Allah düşmanımız ile ilgili açık bilgiler vermekte, ancak Allah’a güvenme konusuna gelince çoğunlukta problem vardır, herkes Allah’a inanır ancak güvenmez. Bu güvenme işi olmayınca da devreye şeytan girerek sizi yoldan çıkaracak işlere sapmanızı sağlamaya çalışır.



“Faiz yiyenler, şeytanın aklını çeldiği kimsenin tavrından farklı tavır göstermezler. Bu (şeytanca tavır) onların “Alım-satım, tıpkı faizli işlem gibidir.” demeleridir. Allah, alım-satımı helâl, faizli işlemi haram kılmıştır. Kime Sahibinden (Rabbinden) bir öğüt ulaşır da faiz almayı bırakırsa, önceden aldıkları kendine kalır. Onun işi Allah’a aittir. Kim de devam ederse, onlar cehennem ahalisidir, orada ölümsüz olarak kalacaklardır.” Bakara 2/275



Kanunları belirleyen yüce Rabbimizdir, O’nun söylediğini dikkate almalıyız. Zan ile konuşup fikir beyan etmemeliyiz. Hatırlayınız bir emre itaat etmeyen “İblis” Şeytan olmuştu, emirlere uymayanın sonunu ayette bizlere anlatmaktadır.



“Size o sözü[33] söyleyen Şeytandır. O, (sadece) kendi yandaşlarını korkutur. İnanıp güveniyorsanız onlardan korkmayın, benden korkun.” Al-i İmran 3/175



İşin garibi veli olan velisi olduğunu niye korkutsun? Korkutup, o korkuyla da daha çok ağında tutmak için olabilir mi? Ancak sadece ve sadece Yüce Allah’tan korkmalıyız. Kitap verip bizi uyaran O’dur. Şeytan ise Allah dostu görünümlü yaratılmış kulları kullanırlar.



“Onlar mallarını insanlara gösteriş için harcarlar, Allah’a ve ahiret gününe de güvenmezler. Şeytan kime arkadaş olursa onun arkadaşlığı pek kötü olur.” Nisa 4/38



Bu ayetleri okuyan ben böyle davranmıyorum ki diyebilir. Ancak yüce Allah hakikati anlatıyor ve bu tarz yaşayanlarında olduğunu, aslında yukarıda da bahsettiğimiz gibi Allah’a güvenenin çok az olduğunu hatta ahirete bile inanmayanların olduğu bildirilmektedir. Bu tarz kişilerin başında Şeytan arkadaşlık için beklemektedir.



“Hem sana hem de senden önce indirilenlere inandığını sanan kişileri hiç görmedin mi? O azgının önünde yargılanmak istiyorlar. Oysa bunlara, onları tanımama emri verilmiştir[34]. O şeytan ise bunları derin bir sapıklığa düşürmek istemektedir.” Nisa 4/60

Dinde zorlama yoktur, doğrular vardır bir de yanlışlar. İnsan’ın seçimine bırakılmıştır. İnsan dünyada ektiğini ahirette biçecektir. Burada rehber olarak Kur’an’a uymalıyız ve veli olarak ta Allah’ı seçmeliyiz.



“İnanıp güvenenler (müminler) Allah’ın yolunda savaşırlar, ayetleri görmezden gelenler (kafirler) ise o azgınların yolunda savaşırlar. Öyleyse siz, Şeytanın dostlarıyla (evliyasıyla) savaşın, çünkü şeytanın hilesi zayıftır.” Nisa 4/76



Akıl sahipleri ayetleri görmezlikten gelmeyi bırakınız ve Allah’ın ipine sarılınız ki siz de şeytanın dost kadrosunda olmayınız. Aksi halde kazanamayacağınız bir savaştan başarı bekleyemezsiniz.



“Onların Allah’tan önce yardıma çağırdıkları sadece dişilerdir[35]. Aslında yardıma çağırdıkları sadece hayırsız şeytandır.” Nisa 4/117



Mekkeli müşriklerde günümüz müşrikleri gibi olmadık şeyleri aracı yaparlardı. Şefaatçi edinirlerdi ki aracılarıyla duaları Allah’a ulaşsın diye. Günümüzdekiler ise aynı yöntemi kullanıyor ancak aracıları farklı. Bizim kişiler ile bir sorunumuz yok, sorunumuz kurdukları düzen iledir.



“Allah, şeytanı dışlamıştır (lanetlemiştir). O(Şeytan) demişti ki “Ne olursa olsun, senin kullarından belli bir takımını ele geçireceğim. Onları yoldan çıkaracağım. Onları beklentiler içine sokacağım. Onlara emredeceğim, en’âm’ın kulaklarını yaracaklar. Onlara emredeceğim, Allah’ın yarattığını (dinini) kesinlikle değiştirecekler[36].” Bakın! Sizden kim o şeytanı, Allah ile arasına giren bir dost (veli) sayarsa apaçık bir hüsrana uğramış olur.  O (şeytan), onlara söz verir, onları beklenti içine sokar. Şeytan, sadece aldatmak için söz verir.” Nisa 4/118-120



Burada bir detaya bakalım; Şeytan yüce Allah ile öyle bir konuda tartışıyor ki yüce Allah hiçbir şey yapmıyor. Hatırlarsanız Şeytan Sûr’a üflenecek vakte kadar zaman istemişti ve o izni almıştı. Sizler; şeyhinize soru sorma, sorgulama, hatta tartışma bile yapabilecek durumda mısınız?



Ayrıca Şeytan’ın emrine uyarak yüce Allah’ın indirdiği değiştireceğini söylüyor, günümüzde buna bakınca görmemek için kör olmak lazım. Yüce Allah’ın Maide Suresi 5/3ncü ayetindeki “…Bugün dininizi olgunlaştırdım, size olan nimetimi tamamladım. Size din olarak İslâm’ı uygun gördüm…” sözlerinin yerine bambaşka bir din ortadadır. Bu dinin farkını nasıl mı göreceğiz? Herkes Kur’an’a geri dönüş yapacak, işte o zaman “indirilen din” “uydurulan dinin” üzerinde hakimiyete geçecektir.



“Verdiğimiz sıkıntılar başlarına gelince yalvarıp yakarsalardı olmaz mıydı? Ama kalpleri katılaştı ve yapmakta olduklarını şeytan onlara güzel gösterdi.” Enam 6/43



Yaptığınız tüm işler Kur’an’a göre ters ise şeytan tarafından sizlere vesvese verilerek güzel gösterilmektedir. Uyanacak mısınız?



“Ayetlerimiz hakkında haddini aşanları görürsen başka konuşmaya geçinceye kadar onlardan yüz çevir. Şeytan sana unutturursa hatırladıktan sonra artık yanlışlar içindeki o toplulukla bir arada olma.” Enam 6/68



Kur’an’ı anlamadan, yüce Allah’ın Nebilere verdiği hikmet ilmini anlamadan müteşabih bir ayet ile ya da ayetin bağlamından kopararak küçük bir parçasıyla kendi heva ve heveslerinize göre yorumlamak şeytanın işine gelecektir.



De ki “Allah ile aranıza koyduklarınızdan bize ne yarar sağlayacak, ne de zarar verebilecek olanı yardıma çağırıp da Allah bizi yola getirmişken izlerimiz üzerine gerisin geriye mi çevrilelim?” Ahalisi: “Bize gel” diye doğru yola çağırdığı halde şeytanların bir yerde arzusuna uydurup şaşkına çevirdiği kimse gibi mi olalım?” De ki “Doğru yol Allah’ın yoludur. Biz, varlıkların Rabbine teslim[37] olma emri aldık.” Enam 6/71



Şefaatçi edindikleriniz vakti geldiğinde ne size, ne de kendisine bir fayda veremeyecektir. Allah’ın bildirdiği yola uyanın zaten şefaatçi edinmesine de gerek yoktur. Şefaatçi edinmek kadar saçma bir anlayış yoktur. Şefaat inancı şirktir. Şeytan sizi kendi arzusuna uydurmak için çalışır, kendi yolunun doğru yol olduğunu anlatır, ancak gerçek yolu bulmak için rehbere uymak gerekir.



“Her nebiye insan ve cin şeytanlarından, tıpkı bunlar gibi düşmanlar oluşturmuşuzdur. Bu, yaldızlı sözler fısıldayarak (yanlışlar içindeki o kimselerin) birbirlerini aldatmaları içindir. Rabbinin tercihi farklı olsaydı (zorlayıcı bir düzen kursaydı)[38] bunu yapamazlardı. Onları uydurduklarıyla baş başa bırak.” Enam 6/112



İnsanlar yaratıldığından itibaren her nebinin başına aynı durumlar gelmiştir. Şeytan görev başındadır ve tercih yapabilen varlıklarda bu şeytana uyarak birbirlerinin velisi olurlar.



“Kesilirken, sırf fasıklık olsun diye, Allah’ın adının anılmadığı kesin ise o hayvanlardan yemeyin[39]. Şeytanlar dostlarına, (bu gibi konularda) sizinle mücadele etmelerini fısıldarlar. Onlara uyarsanız kesinlikle müşrik olursunuz.” Enam 6/121



Müşrik olmak için şeytanın yolunu takip etmelisiniz. Yüce Allah’ın kanunlarına uymalısınız yoksa “ben nasıl müşrik oldum?” gibi bir söz söyleyebilirsiniz.



“(Allah) En’amın bazısını yük taşımak, bazısını da binmek için (yaratmıştır). Allah’ın size azık olarak verdiklerini yiyin. Şeytanın izinden gitmeyin. O sizin açık düşmanınızdır.” Enam 6/142



Okuldaki öğretmenlerin nasıl ki ders tekrarı yaparak öğrencilerinin anlamasını sağlıyorsa yüce Allah’ ta kullarına, yarattıklarını en iyi bilen olarak tekrar tekrar şeytanın bizim açık düşmanımız olduğunu, şeytanın yolunun yol olmadığını söyler.



“Şeytan dedi ki “Madem beni aşırılığa sen sevk ettin[40], ben de senin doğru yolunun üstüne onlar için oturacağıma yemin ederim.” Araf 7/16



İşte müşrik olmanın bir başka yöntemi daha, eğer ki Allah’a bir iftira atarsanız bu sizi müşrik sınıfına atar.



“Sonra Şeytan vücutlarından açılması hoş olmayacak yerlerinin örtüsünü açıp onlara göstermek için şöyle vesvese verdi[41]: “Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması sadece hükümdar (saltanat sahibi)[42] olmanızı ya da ölümsüzleşmenizi engellemek içindir.” Araf 7/20



İşte dünyadaki özel bir bölgede (cennet’te=üstü yeşillikle kapalı çardak) yaşayan Âdem aleyhisselam ve eşinin şeytan ile baş başa kalması ve şeytanın nasıl vesvese verdiğine bir örnek. Gelenekteki inanış ile Âdem aleyhisselam cennette yaratılmıştı, ancak cennette yaratılmışsa orada ölümsüzlük istemesinin sebebi nedir? Cennet’in kelime anlamı bahçedir ve Âdem aleyhisselam ve Eşi dünyada yaratılmıştır. Cennet ise bu evrenin işlemini tamamlayıp yeni sistemin yaratılışıyla meydana çıkacak bir olgudur. Bunun için Kur’an’da ki ilgili ayetleri okumanızı tavsiye ederiz.



“Böylece ikisini de kandırıp değerlerini düşürdü. İkisi de o ağaçtan tadınca açılması hoş olmayacak yerleri gözüktü. Bahçedeki yaprakları üst üste koyup örtünmeye başladılar. Rableri onlara şöyle seslendi: “Size bu ağacı yasak etmedim mi? Demedim mi Şeytan sizin açık düşmanınızdır?” Araf 7/22



Yine yeniden şeytanın bizim açık düşmanımız olduğunun tekrarlanılmasını görmekteyiz.



“Ey Âdemoğulları! Sakın Şeytan ana-babanızı yaktığı gibi sizi de yakmasın. Açılması hoş olmayacak yerlerini kendilerine göstermek için onların elbiselerini sıyırmış ve o bahçeden çıkarmıştı. O ve onun gibiler, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz Şeytanları inanmayanların dostları yaptık.” Araf 7/27



Görülmeyen varlıklar olan Melek ve Cin topluluğu bizi görebiliyorlar, ancak biz bunları göremiyoruz. Bakara 2/177’ de “İyilik, yüzünüzü doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. İyilik; Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve nebilere inanıp güvenen kişinin yaptığıdır…” ile imanın beş şartı bildirilmiştir. Meleklere iman vardır, ancak biz göremeyiz. Eğer ki inanmayanlar grubundansanız sizler şeytanın dostlarısınız ve ilgili ayetlerde bunların detaylarını açıklamıştık. Bununla ilgili yapmanız gereken durumunuzu düzeltmek ve tevbe etmektir. Tevbe kabulü için öncelikle çaba harcamalısınız ve bu çabanızın karşılığını da tevbe ederek Rabbimizden af dilemelisiniz.



“Allah bir kesimin doğru yolda olduğunu onaylar. Bir kesim de sapık sayılmayı hak eder. Onlar şeytanları Allah’tan yakın[43] konumda tutar, üstelik doğru yolda olduklarını sanırlar.” Araf 7/30



Zan ile iş yapmak en tehlikeli olan işlerden bir tanesidir. Yüce Allah Kur’an’da deliliniz nedir diye soru sormaktadır. Kur’an’dan bir deliliniz yok ise nasıl, hangi kitap ile delil getireceksiniz? Din de başka bir kaynak kitap mı var ki? Siz kendinizi doğru yol üstünde sayarsınız ancak şeytan o yolun üzerindedir ve sizi başka yola çoktan yönlendirmiştir. Kimin doğru yol üzerinde olduğunu Rabbimiz bilmektedir.



“Kendine ayetlerimizi verdiğimiz kişinin haberini onlara oku; ayetlerden sıyrılıp uzaklaştı da şeytan onu peşine taktı. Sonunda azgınlardan olup çıkıverdi.” Araf 7/175



Şeytan sizi sapıttırarak azgınlığa sürükler, ayetlerin yani Kur’an’ın ışığından faydalanınız, karanlıklara düşmemek için.



“Şeytandan sana ilişkileri bozacak bir fısıltı(vesvese) gelirse hemen Allah’a sığın. Çünkü O, dinler ve bilir. Allah’tan çekinerek kendini koruyanlar, Şeytan vesvesesinden etkilenince bilgilerini harekete geçirir, hemen gerçeği görürler.” Araf 7/200-201



En büyük sıkıntı olarak okumamayı görüyoruz, ikincisi ise düşünmemek, üçüncüsü yaptıklarımızı yorumlamamak ve sorgulamamak. İşte tüm bu anlatılanları yaparsanız kararan kalpler belki o zaman Kur’an(Zikir) ile çözülüp fıtratına uygun olarak düzelebilir.



“(Şeytanların) Kardeşleri ise bunları azgınlığa sürüklerler. Sonra ellerinden geleni artlarına koymazlar.” Araf 7/202



Bu şeytanın gideceği yer kesindir, ancak tek başına kalmamak için çalışmaktadır. Ortada onca konuşulan konu vardır. “Ben onlardan üstünüm” konusu, Şeytan bunun ispatı için sapıtıp azgınlığa sürüklemek için var gücüyle tüm şeytanlaşmışlar ile ortak hareket ederler.



“(Savaştan önce) Şeytan, işlerini kendilerine güzel göstererek dedi ki “Bugün bu insanlardan sizi yenecek yoktur; ben de yakınınızdayım.” İki birlik birbirini görünce geri çekildi ve dedi ki “Benim sizinle bir ilgim yok. Ben sizin göremediğinizi görüyorum. Ben Allah’tan korkarım. Allah’ın cezası pek ağırdır.” Enfal 8/48



Bedir savaşını hatırlayınız… Üç yüz Kişilik müslüman ordusu ile Bin kişiden az Mekkeli müşrikler arasında gerçekleşmişti, şeytan Mekkeli müşriklere vesvese verirken diğer yandan yüce Allah bin adet melek ile Mekkeli müşriklerin kalplerine korku veriyordu. Konunun detayını “Kur’an Işığında Allah’a ve Elçi’ye İtaat”[44] başlıklı makalemizi okuyabilirsiniz.



“Dedi ki “Yavrucuğum! Rüyanı kardeşlerine anlatma; sana bir oyun oynarlar. Çünkü Şeytan insanın açık düşmanıdır.” Yusuf 12/5



Yusuf aleyhisselam bilgili olan Babası Yakup aleyhisselam tarafından uyarılıyor, çünkü biliyor ki şeytan kardeşlerine vesvese vererek oğlunun başı derde girebilirdi.



“Yusuf kurtulacağını düşündüğü kişiye dedi ki “Efendinin yanında benden bahset.” Ancak Şeytan efendisine bahsetmeyi önemsiz gösterdi[45]. Dolayısıyla Yusuf hapiste birkaç yıl kaldı.” Yusuf 12/42



Şeytan yine görev başında ve Allah’ın nebisi şeytanın bir kişiye vesvesesi ile birkaç yılını daha haksız yere hapiste geçiriyor.



“Yusuf, anasını, babasını tahtının üstüne çıkardı. Kardeşleriyle birlikte karşısında eğildiler.[46] Yusuf dedi ki “Babacığım! İşte bu, vaktiyle gördüğüm rüyanın çıkmasıdır. Rabbim onu gerçeğe çevirdi[47]. Hapisten çıkardığı zaman da bana iyilikte bulunmuştu. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını açtıktan sonra Rabbim sizi çölden buraya getirdi. Benim Rabbim, tercih ettiği şeyi en ince ayrıntısına kadar yapar[48]. Çünkü her şeyi bilen ve kararları doğru olan O’dur.” Yusuf 12/100



Yukarıda da anlattığımız üzerine Yusuf aleyhisselam gördüğü rüyayı kardeşlerine anlatmamasına rağmen kardeşleri Yusuf suresinde de anlatıldığı üzere Yusuf’a olmayacak işler yaparak başlarında atmışlardı ancak dönüp dolaşıp hakikat yerini bulmuş oluyordu.



“(Birinci kat) Göğü, taşlanmış şeytanların hepsinden koruduk.[49]” Hicr 15/17



Şeytan’ın da bir sınıra var, ayetlerden de görüldüğü üzere vahye dâhil hiçbir etkisi yoktur. Aşağıdaki ayetlerde de aslında gücünün olmadığını göreceğiz.



“Vallahi senden önceki toplumlara da elçiler gönderdik. Şeytan onlara, yaptıkları işi süslü gösterdi. O, bugün de onların dostudur. Onların hak ettiği acıklı bir azaptır.” Nahl 16/63



Şeytan en başından beri doğru yolda olduğunu düşünen insanlara arka çıkmıştır. Yaptıkları her işi onlara güzel göstermiştir. Dün olduğu gibi bugün de şeytan doğru yolda olduklarını zannedenlerin yakın dost ediniyor. Farkında mısınız?



“Şeytanın, inanıp güvenen ve Rablerine dayananlar üzerinde bir üstünlüğü (gücü, yetkisi)[50] olmaz.” Nahl 16/99



Hicr Suresi 15/42nci ayetinde yüce Rabbimiz şöyle buyurmuştur; “Kullarımın üzerinde senin bir üstünlüğün (gücün, yetkin) yoktur. Yanlışa saplanıp sana uyanlar başka.” Şeytan kendi hatasını Allah’a atmaktaydı ve bunun için de son ana kadar saptırabildiği kadar insanı saptırmak istemişti ve bu izni de almıştı. Ancak yüce Allah’ ta inanıp güvenenlere şeytan’ın bir etkisinin olamayacağını bildirmektedir. Kur’an’a bakın, Kur’an’a uyun, işte o zaman şeytanın kiminle işbirliği içinde olduğunu ve kimi etkilediğini fark edeceksiniz.



“Saçıp savuranlar şeytanların yoldaşlarıdır. Şeytan, Rabbine karşı çok nankördür.” İsra 17/27

Nankör olanın dostluğu size bir fayda vermeyecektir. Allah en iyi dost ve en iyi yardımcıdır.



“Kullarıma de ki sözün en güzelini söylesinler. Çünkü Şeytan aralarını bozar. Şeytan insan için açık düşmandır.” İsra 17/53



Düşmanınla beraber olup kimi yenmek istiyorsun? Kazanamayacağın bir savaş var, ancak cahillik edip durmayın, rehbere uyun.



“Onların içinden gücünün yettiğini sesinle[51] yerinden oynat; atlılarınla ve yayalarınla yönlendir. Mallarına ve çocuklarına ortak ol[52]. Bir de onlara söz ver.” Şeytan sadece aldatmak için söz verir. “Kullarım üzerinde senin bir üstünlüğün (gücün, yetkin) yoktur[53]. Rabbinin onlara vekil olması yeter.” İsra 17/64-65



Kendi tercihlerinizi şeytana yükleyemeyeceksiniz! Ruhunuz ile bağlantıya geçer ve size sözler verir, ama tutamayacağı sözler. O an için işinize gelir ve ona uyarsınız, ancak sonucu şöyle olacaktır; “Allah dedi ki “(Şeytan)Çek git buradan. Onlardan kim sana uyarsa hepinizin cezası cehennem olur; tam suça göre ceza…” İsra 17/63



“Ey Babacığım! Şeytan’a kulluk etme. Şeytan, Rahman’a baş kaldırmıştır. Ey Babacığım! Rahman’dan gelecek bir azabın seni çarpmasından ve senin şeytanın dostu haline gelmenden korkuyorum.” Meryem 19/44-45



Veli edinirsen şeytan senin üzerinde söz sahibi olmuş olur işte o zaman şeytana kulluk yapmış olursun. Başkaldıran şeytan seni de başkaldırtır ancak haberin olmaz. Kur’an’da onlarca ayette bu şekilde anlatım vardır, peki öğüt alıyor musunuz?



“Rabbine yemin olsun ki onları, şeytanlarıyla birlikte toplayacağız. Sonra alevli ateşin çevresinde diz çöktüreceğiz. Sonra her sınıfın içinden Rahman’a en güçlü baş kaldıranları çekip ayıracağız. Zaten Cehennemde sürekli kalmayı kimin hak ettiğini iyi biliriz”  Meryem 19/68-70



Cehennemde sürekli kalmak, yok edilmeyi istemek ancak azabın tekrar ve tekrar sonsuzluk içerisinde tekrarı, dayanılacak gibi değildir. Şeytanın dostları tabii sonuç olarak cehennemde beraber olacaklardır. Dostunu düşmanını iyi belle diye boşuna dememiş atalarımız.



“Destek almak için Allah ile aralarında bir takım ilahlar edindiler. Böyle şey olmaz. Onlar (uydurdukları ilahlar), bunların yaptığı kulluğu tanımayacak, bunlara karşı çıkacaklardır. Hiç görmedin mi o kâfirlere şeytanları göndeririz de onları sarstıkça sarsarlar? Onlara karşı aceleci olma; biz onlar için gün sayıyoruz.”  Meryem 19/81-84

Sorgusuz sualsiz tek emri yerine getirilecek olan Allah’tır, Allah’ın dışında herhangi bir yaratılmışa da bu şekilde yapılırsa işte o sizin ilahınız olur. O’na da kulluk etmiş olursunuz. Allah’ın dûnunda yani peşi sıra ilahlar edinmek şirktir. Ancak emirlerini dinlediğiniz yaratılmış kullar o saat gelince sizin kulluğunuzu ret edecekler, işte o zaman anlayacaksınız kimlere kulluk ettiğinizi ve nasıl yanlışlar içerisinde olduğunuzu.



“Kimi insanlar, bir yararı olmayan şeytanlara uyarak Allah ile ilgili konularda bilgisizce mücadeleye girerler. Şeytan hakkında yazılan şudur: “O, kendini veli (yakın dost) edineni şaşırtır ve alevli ateşe yöneltir.” Hac 22/3-4



Bir önceki paragrafta da belirttiğimiz gibi şeytana uyarak onu olmadık konuma koyuyorsunuz ve şirke bulaşıyorsunuz. Veli edindiğinizi sorgusuz sualsiz her sözünü emir telakki eder, sözünden çıkmaz, yap dediğini yapar yapma dediğini yapmazsanız, Allah’ın elçileri aracılığı ile öğrettiği ibadet şekilleri dışında delilsiz bir takım ibadet şekilleri üretirseniz işte bu sizin ahretinizi mahveder.



“Senden önce de elçi veya nebi olarak gönderdiğimiz kimselerden hangisi bir şey tasarlasa Şeytan onun tasarladığı şeye mutlaka bir pislik bulaştırmıştır. Arkasından Allah, şeytanın bulaştırdığını gidermiş sonra da ayetlerini (zihinlerde) iyice pekiştirmiştir.[54] Allah bilir, doğru karar verir.” “Şeytanın bulaştırdığı şeye izin vermemiz, kalplerinde hastalık olanlar ile kalpleri katı olanları imtihan içindir. Yanlış yapanlar, tam olarak ayrılmış ve uzaklaşmış olurlar.” Hac 22/52-53



İşte yine bir önceki paragrafta dile getirdiğimiz ibadet şekilleri örneğine uygun bir açıklamada Hac suresinin 52-53ncü ayetlerinde açıklanmıştır. Elçiler yaşadıkları dönemde görevlerini yerine getirmek için çaba sarf ederler. Kitap ve hikmet ilimleri ile Allah’ın rahmeti(iyiliği) yardımı ile de doğru ibadet şekillerinin inanıp güvenen kullara aktarırlar. Ancak daha sonra bu kullar şeytanın desteğini alarak daha iyisini yapmayı düşünerek bildirilenden çok kendilerince eklemeler yaparak dini uydurulmuş duruma sokarlar. Günümüzde de “İndirilmiş Din” yerine “Uydurulmuş Din” diye bir olgudan boşuna konuşulmuyor. Kur’an’da indirilmiş din bilgileri içermektedir ve tek yetkin kitaptır. Din Allah’ın kitabından öğrenilir.



“Göğün beyaz bulut kümeleri halinde bölüneceği ve meleklerin bölük bölük indirileceği gün[55]; İşte o gün değişmez hakimiyet yine Rahman’ındır. Kendini doğrulara kaptanlara(kâfirlere) pek çetin bir gün olacaktır. Yanlış yapmış kişi o gün iki elini ısırarak diyecek ki: “Keşke yola, bu elçi ile birlikte girseydim. Yazık oldu bana. Keşke şu kimseyi dost edinmeseydim. O, beni bu doğru bilgiden (Kur’an’dan) uzaklaştırdı. Hem de bana kadar gelmişken. Bu Şeytan insanı böyle yüzüstü bırakır.” O gün Elçimiz diyecek ki, “Ey Sahibim, benim kavmim bu Kur’an’ı kendilerinden uzak tuttular[56].”Tıpkı bunun gibi her nebiye suçlulardan düşmanlar oluşmasını engellemedik. Yol gösterici ve yardımcı olarak Sahibin yeter.”  Furkan 25/25-31



Mükemmel bir örnek ayet daha karşımızda… Mahşer sabahı geldiği zaman yanlış yolda olanlar çok büyük sıkıntıda olacak. Yanlış dost seçimi, o yanlış dostun sizi kitaptan hakikatten uzak tutması ki hakikat bir karış uzağınızda olmasına rağmen ve göreceksiniz ki orada yalnız kalmışsınız. Elçi de diyecek ki; kavmim Kur’an’ı kendilerinden uzak tuttular. Tabii ki sonuçlarına katlanacaksınız, çünkü bunlar sizin seçiminiz ve sizin tercihlerinizdi.



“Şeytanların kimin peşini bırakmadığını size bildireyim mi? Onlar, hayırsız düzenbazlardan hiç birinin peşini bırakmazlar. Şeytanlara onlar kulak verirler. Çoğu da yalancıdır.” Şuara 26/221-223



Allah dostu diye şeytan size vesvese veriyor, Âlim zannettiğiniz kişileri de aynı şekilde. Sözün en güzeline sahip olan yüce Allah yalan söylemez, doğru sözler sahibimize aittir. Bu sözleri dikkate alıp buna göre hareket etmeliyiz. Şeytana kulak verenleri tespit etmeli ve onların dostluğunu terk etmelisiniz.



“Baktım ki, hem o kadın, hem de halkı Allah ile aralarına Güneşi koymuş, ona secde ediyorlar. Şeytan yaptıklarını güzel göstermiş ve onları yoldan çıkarmış. Doğru şeyler yapmıyorlar.” Neml 27/24



Şeytanın yaptığı en güzel iş yaptıklarınızı doğru ve güzelmiş gibi göstererek sizleri yoldan çıkarmasıydı.



“Musa olgunluk çağına erişip dengeli bir kişilik kazanınca ona hikmet ve ilim verdik. Güzel davrananları işte böyle ödüllendiririz. Musa, halkın onu fark edemeyeceği bir sırada şehre indi. İki kişinin öldüresiye kavga ettiklerini gördü. Onlardan biri kendi halkından diğeri düşman tarafındandı. Kendi halkından olan, düşmanına karşı ondan yardım istedi. Musa ona okkalı bir şamar indirerek işini bitirdi. “bunu Şeytan yaptırdı; o insanı yoldan çıkaran açık bir düşmandır” dedi. “Rabbim! Ben kendimi kötü duruma soktum; suçumu ört, beni bağışla” dedi. Allah da onu bağışladı. Çünkü onun bağışlaması çok, ikramı boldur.”  Kasas 28/14-16



Musa aleyhisselam o adamı öldürmek istememesine rağmen şeytanın vesvesesi ile bir hata etti ve o adamı öldürdü. Ancak hemen Rabbine yöneldi ve hatanın kendisinde olduğunu iftira etti ve suçunun affı için dua etti, şeytan gibi suçu Allah’a atmadı!



“Ad ile Semud’un başına gelenleri de kalıntılarına bakıp kesin olarak anlarsınız. Şeytan, yaptıklarını süslü göstermiş ve onları yoldan çıkarmıştı. Oysa onlar ilerisini görebilen kimselerdi.” Ankebut 29/38



Şeytan görev başındaymış ve başarılı da olmuş, çünkü eski yok olan kavimlerin kalıntılarını hepimiz duymuşuzdur, görmüşüzdür. Şeytan burada yaşamışlara da yaptıklarını süslü göstererek yoldan çıkarmayı başarmıştır.



“Allah’ın göklerde ve yerde olanları hizmetinize verdiğini; sizi, açık ve gizli nimetleriyle kuşattığını görmez misiniz? Kimi insanlar, bir bilgiye, bir rehbere ve aydınlatıcı bir kitaba dayanmadan Allah hakkında tartışmaya girerler. Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun” denince: “Babalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız” derler. Şeytan, babalarını alevli ateşin azabına çağırmış olsa da mı? Güzel bir tavır takınarak kendini Allah’a teslim eden kimse, en sağlam kulpa yapışmış demektir. İşlerin sonu Allah’a varır.”  Lokman 31/20-22



Atalar dininden, babanızdan, dedenizden ve çevrenizden öğrendiğiniz tüm din ile alakalı konuları Kur’an’a, yani rehberimize sormamız gerektiğinin en büyük delillerinden biriside bu ayetler grubudur. Allah’ın indirdiği din Kur’an’da yazar, bunu da anlamak için ana diliniz ile okumanız gerekmektedir. Çoğunluk iman ettiği kitabı okumamıştır. Ezberci zihniyetten kurtulunuz, gerçi Kur’an’ı bile okumamış bu satırları nasıl okuyacak? Bizler gerçeği yazmakla görevliyiz yüce Allah ise size bu tarz sayfaları okutma fırsatı verecektir inşallah. Şeytan her zaman olduğu gibi atalarınız zamanında olsun ve şimdiki zamanda olsun iş başındadır. Hatırlayınız; Kıyamet saati gelinceye kadar şeytana mühlet verilmişti, buna göre şeytan çalışmasına devam etmektedir.



“Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Ana babanın evladı için; evladın da anası ve babası için bir ödeme yapamayacağı günden korkun[57]. Allah’ın sözü gerçektir. Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın. O çok aldatan (şeytan) da sizi Allah ile aldatmasın.” Lokman 31/33



Şeytanın aldatmalarından, dünya hayatının geçici nimetlerine aldanmadan, kimsenin kimseye bir yardımı dokunmayacağı günden, özellikle Yaratıcına karşı gelmekten geri durmalısınız.



“Ey insanlar! Allah’ın verdiği söz bütünüyle gerçektir; dünya hayatı sizi aldatmasın. Sakın o çok aldatan şeytan da sizi Allah ile aldatmasın. Şeytan size düşmandır; onu düşman bilin. O, taraftarlarını sadece alevli bir ateşin arkadaşı olmaya çağırır. Görmezlikten gelenlere ağır bir azap vardır. İnanan ve iyi işler yapanların alacakları da bağışlanma ve büyük bir ücrettir? O ücreti, kötü davranışları kendine süslü gösterildiği için güzel gören kimse mi alacak? Allah sapıklığı tercih edeni saptırır, hidayeti tercih edeni de yola getirir. Onlar yüzünden içini parçalayarak kendini harap etme; onların ne yaptığını Allah bilir.” Fatır 35/6-8



Lokman 31/33 ayetinde olduğu gibi bu ayetler grubunda da aynı bilgiler verilmekte, tercihlerin bize ait olduğu ve bunun da sonuçları olduğunu görmekteyiz.



Ey âdemoğulları, size sorumluluk yüklemedim mi? Şeytan’a kul olmayın, o sizin açık düşmanınızdır[58]; Bana kul olun, doğru yol budur” demedim mi[59]?” Yasin 36/60-61



Yaratılmış olan her kul sorumluluk sahibidir. “İyilik, yüzünüzü doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. İyilik; Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve nebilere inanıp güvenen kişinin yaptığıdır. Böyle bir kişi, sevmesine rağmen malını, kendine yakınlığı olanlara, yetimlere, çaresizlere, yolda kalanlara, isteyenlere ve boyunduruk altındakilere verir. Namazı düzgün ve sürekli kılar ve zekâtı verir. Bunlar anlaşma yaptıkları zaman da yükümlülüklerini (sorumluluklarını) yerine getirirler. Baskılara, zorluklara, bir de baskın anında olacaklara karşı dirençli olurlar. Özü sözü doğru olanlar bunlardır. Allah’tan çekinerek korunanlar da bunlardır.” Bakara 2/177 Yüce Allah bunu bize bildirmiştir, insanın sorumluluğu ergenlik çağı ile başlar.



“Kim Rahman’ın Zikri’nden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, başına bir şeytan sararız; o, onunla beraber olur. Şeytanlar bu gibileri yoldan çevirirler ama bunlar doğru yolda olduklarını sanırlar. Huzurumuza gelince (şeytanına) şöyle diyecektir: “Keşke benimle senin aranda doğu ile batı kadar bir mesafe olsaydı! Bu ne kötü bir birliktelikmiş!” Pişmanlığın bugün size bir yararı olmayacaktır, çünkü yanlış yaptınız. Bu azabı birlikte çekeceksiniz. Sağıra işittirebilir; kör olana yol gösterebilir misin? Açık bir sapıklık içinde olan da bunlar gibidir.” Zuhruf 43/36-40



Diyeceksiniz ki kim Kur’an’dan yüz çeviriyor? Siz çevirmiyor musunuz? Size şeyhiniz ile ilgili, âliminiz ile ilgili olsun, delilsiz olarak inandıklarınız olsun ayetler ile cevap verenlere kızmıyor musunuz? Aslında siz Allah’a kızıyorsunuz da haberiniz yok. İşte bu Kur’an’da ki hakikatten yüz çevirmektir. Sonra mahşer sabahı o dost bildiklerin ile aranızda fersah fersah mesafe olmasını isteyeceksin. Ancak son pişmanlık fayda etmez, son andaki imanın kabul edilmeyeceği gibi. İşte sapıklık içinde olmak budur.



“Sakın şeytan sizi engellemesin çünkü o, sizin apaçık düşmanınızdır.” Zuhruf 43/62



Artık ayetlerden de süre gelmiş olanı biliyoruz, Şeytan en büyük düşmanınız. Düşman ile işbirliği içinde olmayınız.



“Doğruları bütün açıklığı ile gördükten sonra sırtlarını dönenleri Şeytan aldatmış ve onlara umut vermiştir.”  Muhammed 47/25



Buraya kadar onlarca ayet ve açıklama ile sizlere anlatmaya çalıştık, şeytana uymayın, devam edin ve hakikate sırtınızı dönmeyin. Hakikat ile buluşunca bu sefer daha çok çaba harcayacaksınız ve çevrenizdeki o çok sevdiklerinizin de doğru yola gelmesini isteyeceksiniz. İşte o zaman bize hak vereceksiniz, bu yolun nasıl bir yol olduğunu anlayacaksınız.



“Münafıklar: “Sizinle beraber değil miydik?” diye bağırırlar. Müminler: “Evet ama siz kendinizi yaktınız. Bizi gözlemlediniz, şüpheye düştünüz; kurduğunuz kurgular, Allah’ın (ölmenizle ilgili) emri gelinceye kadar sizi aldattı. O çok aldatan (şeytan) da sizi Allah ile aldattı.” Hadid 57/14



İkiyüzlüler her daim olacaktır, Nebimiz zamanında da vardı, şimdi de varlar. Bizler kalpte olanı bilemeyiz, ancak hal ve hareketler ile insanları anlamaya çalışmalıyız. Anlayamıyorsak ta bu ikiyüzlüler kendilerini kandıracaklardır, kendi kurdukları durumlar şeytanın da vesvesesi sizi etkilememelidir. Kalkan olarak Kur’an’ı kullanmalıyız.



“Şeytan, onları etkisi altına almış ve Allah’ın Zikrini (Kitabını) unutturmuştur. Onlar, şeytandan yanadırlar. Dikkatli olun; umduğunu bulamayacaklar şeytandan yana olanlardır.” Mücadele 58/19



Zikir, ilahi kitapların ortak adıdır, ayrıca doğru bilgi demektir. Kur’an’da ki bütün bilgiler doğru olduğu için Allah ona zikir adını vermiştir. Kur’an kelimesi ise hem son Kitabın ismi hem de o kitaptaki hükümlere ulaşmayı sağlayan ayet kümeleri anlamına gelir. Gelenekte bilindiği üzere zikir Allah’ın isimlerini yüzlerce, binlerce defa sürekli tekrar etmek demek değildir. Allah’ın kitabını etkisizleştirme hareketi şeytanın işine gelmektedir. Şeytana uymayın, Kur’an’dan uzaklaşmayın.



“Bunlar şeytan gibidirler; şeytan insana: “Görmezlikten gel (kafir ol)” der, o da görmezlikten gelirse, (şeytan) bu kez şöyle demeye başlar: “Benim seninle ilgim olmaz; ben varlıkların Sahibi olan Allah’tan korkarım.” Haşr 59/16



Makalenin bitiş ayeti her şeyi çok güzel özetliyor. Şeytan yüce Allah’tan korkan bir varlıktır. Şeytan Allah’a iman ediyordu, Meleklere de iman ediyordu, o dönem bildiğimiz henüz indirilmiş bir kitap yoktu ancak olsaydı ona da iman ederdi, ahiret gününe de iman ediyordu ki o güne kadar mühlet istedi. İstediğini de alarak o saate kadar var gücüyle kıskançlık sebebiyle düşman bellediği insanın ayağını kaydırmak için var gücüyle savaşmaktadır. Ancak insanoğlu bilgisizce ve delilsiz olarak şeytana hizmet etmektedir. Ancak şeytan insanoğlunu son anda yalnız başına bırakacaktır. İşte o zaman da insanoğlu için çok geç olacaktır.



Şimdi yapmamız gereken tek bir hareket kaldı. Tevbe etmek. Kişi, tevbe etmeden ölmüş olsa, bu durumda Allah’ın bağışlamayacağı tek günah şirk günahıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Allah şirki bağışla­maz, onun dışında kalanı dilediği kimse için bağışlar.” (Nisa, 4/48)



Tevbe edildiği takdirde bağışlanmayacak olan günah yoktur. Buna şirk de dâhildir. Allah’ın asla bağışlamayacağı şirk, tevbe etmeden ölenlerin şirkidir. “Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun altında olanı, şirkten uzak kalmayı tercih eden kişi için bağışlar. Kim Allah’a ortak koşarsa derin bir sapıklığa düşmüş olur.” (Nisa, 4/116) Bu ayet tevbe etmeden ölenler hakkındadır. Zira aşağıdaki ayete göre şirk dâhil her günah tevbe edildiğinde bağışlanacaktır. “De ki: Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Zümer, 39/53)



“Kötülükleri işlemeye devam eden, ölüm çatınca da “Ben şimdi tevbe ettim” diyenlerin tevbesi, tevbe değildir. Kâfir olarak ölenlerin tevbesi de tevbe değildir. Onlar için acıklı bir azap hazırlamışızdır.” Nisa 4/18 ayetten de görüldüğü üzere tevbe etmenin de bir usulü var. Tevbe için ilgili ayetleri takip etmeliyiz.



Tevbe alınmaz, tevbe edilir. Tevbe, ‘dönüş yapmak’; ‘günahı bırakıp doğru yola dönmek’ demektir. Bu konuda kişi, içten ve samimi bir şekilde Allah’a söz verir ve kendisi için yeni bir sayfa açar. O ana kadar işlediği günahlar için de Allah’tan af diler.



Affedilmenin ön şartı, Allah’a boyun eğmek ve kulluğun şuuruna varmaktır. Bu da kuralın parçası olduğu için Allah Teala sık sık tevbe ve istiğfarda bulunmamızı emretmiştir. (İlgili ayetlerden bir kısmı için bkz: “Sonra insanların (daha önce) aktıkları gibi siz de akın. Allah’tan bağışlanma isteyin. Allah bağışlar, iyiliği boldur.” Bakara 2/199; “Şunu bil ki Allah’tan başka ilah yoktur; hem kendi günahın, hem de inanmış erkek ve kadınların günahları için bağışlanma talebinde bulun. Allah, gezip dolaştığınız yeri de varıp duracağınız yeri de bilir.” Muhammed, 47/19; “Mümin kadınlara da söyle, gözlerini sakınsınlar; ferçlerini (kolları ile bacakları arasındaki organlarını) korusunlar. Güzelliklerinden görünen kısım dışındakileri açmasınlar. Başörtülerinin bir kısmını yakalarının üstüne vursunlar. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları, elleri altında bulunan esirler, kadına ihtiyacı kalmamış erkekler ve kadınların edep yerlerine ilgi duymayan küçük çocuklar dışında hiç kimseye süslerini açmasınlar. Gizledikleri güzellikleri bilinsin diye ayaklarını farklı şekilde yere basmasınlar. Müminler, hep birlikte Allah’a yönelin ki umduğunuza kavuşasınız.” Nur 24/31; “Ey inanıp güvenenler! Örnek bir dönüşle Allah’a dönün. Belki Sahibiniz, nebilerini ve inanıp güvenenleri (müminleri) aşağılamayacağı günde kabahatlerinizi örter de sizi içinden ırmaklar akan bahçelere yerleştirir. (Oraya gidecek olanların) Nurları önlerini ve sağ yanlarını aydınlatır. Şöyle derler: “Rabbimiz, nurumuzu tamamla ve bizi bağışla. Her şeye bir ölçü koyan sensin.” Tahrîm, 66/8



“Sonra senin Rabbin, kendine hakim olamayarak[60] kötülük işleyen, ardından da dönüş yapıp (tevbe) düzelenlerden yanadır. Senin Rabbin, bütün bunlardan sonra elbette bağışlar ve ikram eder.”Nahl 16/119 “Allah’ın kabul sözü verdiği tevbe, kendini tutamayarak kötülük işleyen sonra vakit geçirmeden tevbe edenlerin tevbesidir. Allah, onların tevbesini dönüşünü kabul eder. Allah bilir, doğru kararlar verir” Nisa 4/17 “Kim dönüş yapıp iyi iş yaparsa gerçekten Allah tevbesini kabul etmiş olur.” Furkan 25/71 Yüce Allah tevbe edenlere ve yaptıkları o günahları tekrardan yapmayacak olanlara şöyle yapacağını bildirmiştir; “Ancak dönüş yapan(tevbe), inanıp güvenen ve iyi iş yapan başka. Allah onların kötülüklerini iyiliğe çevirir. Allah bağışlar, ikram eder.” Furkan 25/70





YAZAN: Tolga KARAGÖZ





KAYNAK:



Aracılık ve Şirk, Süleymaniye Vakfı Yayınları, Prof.Dr.Abdulaziz Bayındır.
Birlik Vakfı, El-Velî, El-Vâlî konulu yazısı 
Müfredat
Süleymaniye Vakfı Meali
Altın Silsile, Hulasatül Mevahib, Necmeddin B. Muhammed Nakşibendi, Ciltli – Semerkand Yayınları
Evliyayı Aracı Koyma, Süleymaniye Vakfı Yayınları, Prof.Dr.Abdulaziz Bayındır
Buhari, Zebâih, 21;
Ebû Dâvûd, Edâhî, 13–19;
İbn Mâce, Zebâih, 4.
El- Keşşaf, Zemahşeri
Buhari, Enbiya, 8
www.fetva.net

Dipnotlar

[1] Hem gerçek varlıklar hem de gerçekleri gösteriri içerikte. Göklerin ve yerin, Allah’ın ayetlerinden olması ve emin olmak isteyenler için buralarda pek çok delil bulunması ile ilgili diğer ayetler (Nuh 71/15-17, Casiye 45/12-13, Bakara 2/164, Al-i İmran 3/190, En’am 6/99, Yunus 10/6, Yunus 10/101, Ra’d 13/2)

[2] İblis, yaptığı eylemin sorumluluğunun Allah’a ait olduğunu iddia etmektedir. Diğer bir ifadeyle “Sen, bu işin buraya varacağını biliyordun” demiştir. Günümüz kadercilik anlayışının temelinde de benzeri bir düşünce yapısı mevcuttur.

[3] Ayetlerde şeytanlar cinlerden ve insanlardan olabilir. “Her nebiye insan ve cin şeytanlarından, tıpkı bunlar gibi düşmanlar oluşturmuşuzdur. Bu, yaldızlı sözler fısıldayarak (yanlışlar içindeki o kimselerin) birbirlerini aldatmaları içindir. Rabbinin tercihi farklı olsaydı (zorlayıcı bir düzen kursaydı) bunu yapamazlardı. Onları uydurduklarıyla baş başa bırak.” Enam 6/112 ve “(Şeytanlar)İster cinlerden olsun, ister insanlardan.” Nas 114/6

[4] Aracılık ve Şirk S.103 Süleymaniye Vakfı Yayınları (Prof.Dr.Abdulaziz)

[5] Aracılık ve Şirk S.104 Süleymaniye Vakfı Yayınları (Prof.Dr.Abdulaziz)

[6] Aracılık ve Şirk S.102 Süleymaniye Vakfı Yayınları (Prof.Dr.Abdulaziz Bayındır)

[7] Veli (çoğulu evliya), iki veya daha çok şeyin, araya başka bir şey girmeyecek şekilde yakın olmasıdır. Bir işi üstlenene de veli denir. (Müfredat) Şah damarımızdan da yakın olan Allah  (Kaf 50/16) bizim velimiz ve en yakınımızdır.

[8] Veli kelimesi için yukarıdaki (Bakara 2/107) ayetin dipnotuna bakınız.

[9] Ayetleri görmezlikten gelenlerin…

[10] Allah, onlara da şah damarından yakındır, ama onlar tağutları/taşkınlık edenleri kendilerine daha yakın görürler.

[11] Tağut, taşkınlık edenlerdir. Bunlar, birçoklarını peşine takan, insan ve cin şeytanlarıdır. (Al-i İmran 2/149-150)

[12] Bu ayetteki velilik karşılıklı sorumluluğu, velayeti olan anlamındadır. Mekke’den göç eden göçmenler ve Medine’de onları barındıran ensarların birbirlerine karşı sorumlulukları olduğu özellikle belirtilmiştir. Ayet Bedir Savaşından sonra müslümanların Mekkeliler üzerinde açık bir üstünlük sağladığı askeri ve siyasi bir ortamda inmiştir. Bu esnada diğer müslümanlarla birlikte göç etmemiş, halen Mekke’de ikamet etmekte olan müslümanlar da vardı. Allah Teala onlar da göç edene kadar, bunlara karşı diğer müslümanların bir sorumluluğunun bulunmadığını bildirmektedir. Din konusunda ki yardım istediklerini bile aramızda anlaşma bulunan topluluklara karşı olmama şartına bağlamıştır. Sonraki ayette (Enfal 8/73) bu emri yerine getirmediğimiz takdirde birbirine yakın dost olan kafirlerin henüz kendi yönetiminde olan müslüman azınlığa karşı çatışma ve fesat ortaya çıkaracakları açıkça belirtilmiştir. Dış politikada akıl odaklı ve ilkeli bu yaklaşıma tüm müslümanların dikkatini çekiyoruz.

[13] Cihad mücadele demektir. Savaş mücadelelerden bir mücadeledir. Kelime anlamı olarak cihad savaşma anlamının ötesinde ömrü boyunca seçim yapmak veya fedakarlık yapmak zorunda kalınan her konuda Allah’ın emir ve yasaklarını tercih etmektir.

[14] Bkz. İbrahim 14/22, Hicr 15/42

[15] …“Halbuki o da o cinlerden idi ama Rabbinin emrinden çıktı.” ayetini doğru anlamak için: “Rabbinin emrinden çıkmayan cinler hangileriydi?” diye sormak gerekir. Bunun tek cevabı “melekler” olur. O zaman, meleklerin cinlerden olmadığı, sorumsuz varlıklar olduğu ve günah işleyemeyeceği şeklindeki algı yönetiminin önü kesilir. Burada emirden çıkan meleğin adı İblis’tir. İblis, meleklerden olmasaydı secdeden sorumlu tutulamazdı. Secde etmemesinin sebebi kendini büyük görüp direnmesidir. (Bkz. Bakara 2/34) Bu suçu hangi melek işlese aynı cezaya çarptırılır. İlgili ayetler şöyledir: “Mesih, Allah’a kul olmaktan geri durmaz. Mukarreb (Allah’a akın) melekler de öyledir. Kim O’na kulluktan geri durur da büyüklük taslarsa (bilmeli ki) Allah, onların hepsini huzuruna toplayacaktır. İnanıp güvenen ve iyi işler yapanlara hem ücretlerini tastamam verecek hem de ikramda bulunacaktır. Kul olmayı kendine yakıştıramayıp büyüklük taslayanları da acıklı bir azaba çarptıracaktır. Onlar, kendileri için Allah ile aralarına girecek ne bir dost (veli) ne de yardımcı bulacaklardır.” (Nisa 4/172-173)

[16] “Allah Nuh’a ne emretmişse onu, sizin için bu dinin kuralı (şeriat) yapmıştır. Sana vahyettiğimiz, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya emrettiğimiz şudur: “Bu dini ayakta tutun ve birbirinizden ayrı düşmeyin.” Senin çağırdığın şey müşriklere ağır gelir. Allah, bu dini tercih edeni kendi tarafına (yoluna) seçer ve O’na yöneleni doğruya yönlendirir.” Şura 42/13

[17] Tercüme edilen kelime الْجِنَّ=cin’dir. Cin, görünmeyen demektir. Melekler, ayette sözü edilen müşriklerin, kendilerine değil, görmedikleri hayali varlıklara ibadet ettiklerini ifade etmektedirler.

[18] Evliyayı Aracı Koyma, S.2 Süleymaniye Vakfı Yayınları, Prof.Dr.Abdulaziz Bayındır

[19] “Görmezlikten gelenler (kafirler), ister Ehl-i kitaptan ister müşriklerden olsunlar, sürekli kalmak üzere Cehennem ateşine gireceklerdir. İşte onlar yaratılmışların en şerlileridir (kötüleridir).” Beyyine 98/6

[20] “O gün oraya Cehennem de getirilince… İşte o gün kişinin aklı başına gelir ama ne fayda!” Fecr 89/23

[21] “Benim görevim, Allah’tan geleni, O’nun gönderdiklerini tebliğden ibarettir. Kim Allah’a ve elçisine karşı gelirse yeri cehennem ateşidir. Onlar orada ölmezler, sonsuza dek kalırlar.” Cin 72/3

[22] “Kimin de iyilikleri hafif gelirse onlar da kendi canlarına zarar vermiş olacaklar, Cehennem’de (cezalarını çekerken) ölmeyeceklerdir.” Müminun 23/103

[23] “Onların sonu Cehennemdir. Ne kazandıkları şeyler işlerine yarayacak ne de Allah ile aralarına koydukları dostları… Onların hak ettiği büyük bir azaptır.” Casiye 45/10

[24] “Allah ile aralarına koyduklarıyla beraber onları, Cehennem’in yoluna çevirin.” Saffat 37/23

[25] “Ayetleri görmezlikten gelenler (kâfirler), benimle kendi aralarına dostlar (veliler) olarak kullarımı koyacaklarını mı sanıyorlar? Biz cehennemi, o kâfirlerin konak yeri yaptık.” Kehf 18/102

[26] “Ateşte olanlar, cehennem bekçilerine şöyle derler: “Rabbinize (Sahibinize) yalvarın da bu azabı, hiç değilse bir günlüğüne hafifletsin.” Mümin 40/49

[27] “Görmezlik edenlerin payına düşen cehennem ateşidir. Ölümlerine hükmedilmez ki ölsünler; kendilerinden cehennemin azabı da hafifletilmez. Nankörlük eden herkesi işte böylece cezalandırırız.” Fatır 35/36

[28] “Biz sizi böylece yakın bir azapla uyarmış olduk. O gün kişi, yaptığı her şeye bakar. Kâfir olan, “Ah, keşke toprak olsaydım !” der.” Nebe 78/40

[29] “Birbirlerine iyice sokulmuş halde, onun dar bir yerine atılınca da orada yok olup gitmek isterler.” Furkan 25/13-14

[30] “Onlar orada, “Ey Yetkili! Rabbin (Sahibin) bu işe bir son versin” diye bağırırlar. O da şöyle der: “Siz, burada kalıcısınız.” Zuhruf 43/77

[31] Şeytan, doğru yoldan uzaklaşan insan ve cinlere denir. (Bkz. En’âm 6/112)

[32] “Müslüman olduklarını göstermek için söyledikleri sözleridir. Burada “Biz şahidiz; sen gerçekten Allah’ın elçisisin” sözünü söylemişlerdir. Bunlara yemin denmiştir. Çünkü yemin, bir şeyi güçlendirmek için söylenir. Burada güçlendirdikleri, kendilerinin müslüman olduklarına inandırmak için söyledikleri sözlerdir.”

[33] Resulullah Mekke ordusunu takibe koyulduğu zaman Ebu Süfyan onları caydırmak için casus göndermiş ve yukarıdaki sözü söyletmişti. Bu söz ters etki göstermiş, Müslümanların inanç ve özgüvenini artırmıştı.

[34]  “Dinde zorlama olamaz; doğrular ile yanlış kurgular iyice ayrılmıştır. Kim taşkınlık edenleri (tağutları) tanımaz da Allah’a güvenirse, kopması imkânsız en sağlam kulpa yapışmış olur. Her şeyi dinleyen ve bilen Allah’tır. İnanıp güvenenlerin en yakını (velisi) Allah’tır; O, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kâfirlerin kendilerine en yakın (veli) bildikleri ise tağutlardır; bunlar da onları aydınlıktan çıkarıp karanlıklara sokarlar. Onlar cehennem ahalisidir, orada ölümsüz olarak kalacaklardır.” Bakara 2/256-257

[35] “(Müşrikler) Allah’tan önce öyle şeye kul oluyorlar ki, kendilerine ne bir faydası dokunur ne de zarar verebilir. Bir de derler ki “Bunlar, Allah’ın huzurunda bizim şefaatçilerimiz olacaklar.” De ki: “Göklerde ve yerde Allah’ın bilmediği bir şey var da onu mu haber veriyorsunuz?” Allah, onların ortak saydıkları şeylerden uzak ve yücedir.” (Yunus 10/18) Mekkeliler, Allah’ın kızları saydıkları melekleri araya koyuyorlardır. Allah Teala bunlarla ilgili olarak şöyle buyurmuştur:

“Siz, Lat’ı ve Uzza’yı hiç düşündünüz mü? Ya diğerini; üçüncüsü olan Menat’ı? (Size göre bunlar Allah’ın kızlarıdır.) Erkekler sizin olsun, kızlar da Allah’ın, öyle mi? (Size göre) bu, haksız bir paylaşma olmaz mı? Bunların kendileri yok, sadece adları vardır. O adları, siz ve atalarınız dillendiriyorsunuz. Allah onlarla ilgili bir belge indirmedi. Sadece varsayımlarınızın ve canınızın istediği şeyin peşinden gidiyorsunuz. Bakın işte size Sahibinizden bir rehber geldi.

Acaba insan her istediğini elde edebilir mi? (Aklınızı başınıza alın!) Her şeyin sonu da Allah’ındır, başı da.(Siz melekleri ilah ediniyorsunuz;) Göklerde çok melek var ama onların şefaati işinize yaramaz. İşe yaraması için şefaatin, şirkten uzak kalmayı tercih etmiş bir kişi lehine, Allah’ın izni ve rızası ile olması gerekir. Ahirete inanmayanlar meleklere hep kız ismi takarlar. Bu konuda ellerinde bir bilgi de yoktur, sadece varsayımlarıyla hareket ederler. Varsayım, gerçeğin yerini tutamaz.” (Necm 53/20-28)

[36] Fıtratı bozarlar. Rum Suresi 30/30. ayete göre Allah’ın dini fıtrat olduğu için ayete “dini bozacaklar” anlamı verilebilir.

[37] Arapça’da teslim olana “müslüm”, Türkçe’de “müslüman” denir.

[38] Allah Teâlâ, insanlara  ve cinlere, iradelerini kullanarak kendi tercihlerini yapma özelliği vermiştir. Eğer Allah’ın tercihi farklı olsaydı (tercihi kendisi yapsaydı) yerde ve göklerde O’na iman etmeyecek kimse olamazdı.

[39] Şüpheli durumlarda yenebilir. Çünkü hiçbir helal, şüphe ile haram olmaz. Bir grup sahabî Resûlullâh’a: “Ey Allah’ın Resulü! Bazıları bize et getiriyor. Üzerine Allah’ın adını anıp anmadıklarını bilmiyoruz. Ondan yiyelim mi, yemeyelim mi?” diye sordular, dedi ki: “Siz Allah’ın adını anın ve yiyin!”

(Buhârî, Zebâih, 21; Ebû Dâvûd, Edâhî, 13–19; İbn Mâce, Zebâih, 4.)

[40] İblis, yaptığı eylemin sorumluluğunun Allah’a ait olduğunu iddia etmektedir. Diğer bir ifadeyle “Sen, bu işin buraya varacağını biliyordun” demiştir. Günümüz kadercilik anlayışının temelinde de benzeri bir düşünce yapısı mevcuttur.

[41] Adem ve Havva (a.s.) bu bahçede bulundukları sürece ne sıkıntı ne açlık çekecekler ne de çıplak kalacaklardı. (Ta Ha 20/118)

[42] Elimizdeki Kur’ân nüshalarında melek olarak harekelenen (sesli harf kazanan) kelime, melik şeklinde de okunmuştur (Keşşaf). Melik, en üst yetkili, sultan ve hükümdar demektir. Bu okuyuşu, konuyla ilgili Taha 20/120. ayeti de onayladığı için ayete yukarıdaki anlam verilmiştir. Tefsir ve meallerde ‘melek’ kelimesi tercih edilmiştir. Ama Âdem aleyhisselamın kendine secde eden meleklere özenmesi çok uzak bir ihtimaldir. Kuran’ın esas nüshaları harekesiz Arapça olduğundan ve sonradan hareke eklendiğinden bu hatanın yapıldığı düşünülmektedir.

[43] Ayette geçen evliya أَوْلِيَاء , velinin çoğuludur. Burada veli, bir çocuğa veli olmak veya bir ile vali olmak gibi başkasını bağlayıcı söz söyleme yetkisine sahip olmaktır. Bu kişiler önceliği Allah’ın emirlerine değil şeytanların isteklerine verdiklerinden ayete bu anlam verilmiştir.

[44] http://analizvakti.com/kuran-isiginda-allaha-ve-elciye-itaat/

[45] Unutturdu anlamı da doğrudur.

[46] “Secde” kelimesinin asıl anlamı eğilmedir (Müfredat).

[47] Rüyasında Güneşin, Ayın ve 11 gezegenin kendine secde ettiğini görmüştü. Onların secdesi dünya ile yaptıkları eğim (deklinasyon) kadar olur. O eğim de 23 derece civarında olduğu için babası ve kardeşleri onun karşısında en fazla bu kadar eğilmiş olabilirler.

[48] Latif’i tarif eden ayet…

[49] Türkçeye “korumak” olarak çevrilen kelime “حَفِظْنَا : hafıznâ”dır. Muhafaza etmek anlamına gelir. Örneğin bir şeyi elinizde muhafaza etmeniz gerektiğinde onun elinizin içine alır, etrafını örtersiniz. Birinci kat gök bu şekilde muhafaza edilmiştir. Cin(melek) grubu varlıklardan olan şeytanlar birinci kat semanın muhafaza edilen sınırına kadar gidebilirler. Bu semanın dışına çıkmaları ayetin hükmü gereği mümkün değildir.

[50] Bkz. İbrahim 14/22, Hicr 15/42

[51] Vesvese, fısıldama, seslenme. Melek (Cin)  grubundan Şeytanların insanların göğsüne seslenme özelliği “Nas Suresinde” anlatılmıştır. Göğüste olan ruhtur.

[52] Onları birlikte yönetin…

[53] İster Müslüman, ister kâfir olsun, şeytanın hiç biri üzerinde bir üstünlüğü (gücü, yetkisi) yoktur. O, sadece kendisine uyanları etkisi altına alabilir. Bu da şeytanın üstünlüğünden değil uyanların kendi iradesinden (tercihinden) kaynaklanır. (Bkz. İbrahim 14/22, Hicr 15/42, Nahl 16/99-100)

[54] Bizler, içimizden geçenlerden değil içimizde olanlardan sorumluyuz (Bkz: Bakara 2/284) İçimizde olan iman, içimizden geçen vesvesedir. Elçi ve nebilerin bile şeytanların(hem insan hem cin) vesvesesine maruz kaldığı ayette açıktır. Önemli olan şeytanın attığını Allah’ın gönderdiği ile karşılamak ve gidermektir. Bu da ancak Allah’ın doğru bilgisi(zikir) olan Kur’an ve onda geçen emir ve yasaklara tam uymakla olur.

[55] Gökyüzü, yaratılmadan önce duman halindeydi. (Fussilet 41/11)

“Yerin başka yere dönüştürüldüğü, göklerin de dönüştürüldüğü günde. (İbrahim 14/48)

Yani Kıyamet gününde yaratılış tekrarlanmış olacaktır. “Gök açılmış, orada kapılar oluşmuş olur.” (Nebe’ 78/19) Gök kapıları, bu beyaz bulutların arası olmalıdır.

[56] Nebimiz şöyle buyurmuştur: Ashabımdan bir grup sol tarafa alınacak, ben; “Ashabım! Ashabım!” diyeceğim. Allah Teâlâ diyecek ki; “Bunlar, senin ayrılmandan sonra sürekli geriye gittiler.” Ben de salih kul İsa’nın dediği gibi diyeceğim:

“… İçlerinde bulunduğum sürece onları görüyordum. Beni vefat ettirince gören yalnız sen oldun. Sen her şeyi görüp gözetirsin. Eğer azab edersen, onlar senin kullarındır. Bağışlarsan şüphesiz sen güçlüsün, doğrusunu yaparsın.” (Maide 5/117-118) (Buhari, Enbiya, 8)

[57] “Anasından, babasından,” Abese 80/35

[58] Şeytana kul olanlar, hayatlarında Allah’ı ikinci sıraya koyanlardır.

[59] (Araf 7/172-173) ve birçok âyet, her insanın, çevresinde ve kendi üzerinde yaptığı gözlemler sonucu Allah’ın varlığına ve birliğine şahit olduğunu bildirir. Birçok doğru bilgi ve davranış da böyle öğrenilir. Bir peygamberin tebliği ulaşmamış olsa bile bunlar, yukarıdaki sorulara muhatap olması için yeterli olur.

[60] Arapçada cahil kelimesi, ‘bilmeyen’ değil ‘kendini tutamayan’, kendine hakim olamayan, nefsine yenik düşen anlamına gelir. Allah insanları bilmediğinden sorumlu tutmamıştır. Cahillik eden bilmediği için değil kendine hakim olamadığı için eder. Türkçede cahil kelimesine Arapça kökenli bir kelime olmasına rağmen farklı anlam yüklenmiştir. Cahil kelimesinin kullanıldığı ayetler için Bkz. En’am 6/35, Yusuf 12/33,