23 Ocak 2018 Salı

ALLAH’IN RAHMETİ NEDİR?

İyiliği sonsuz, ikramı bol olan Allah’ın adıyla,

Enbiya Suresi 21/107nci ayetinde Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor; “Seni elçi olarak göndermemiz çağdaşların için ve daha sonrakiler için bir ikramdır(rahmettir).”

Kur’an’ı Kerim’de rahmet olarak gönderilen sadece son Nebi midir? Yoksa gönderdiği her Nebi bir rahmet midir? Yukarıdaki ayet rahmetin Resulullah olduğunu ve “Âlemlerin Rahmet Elçisi”, “Fahri Kâinat Efendisi” ve “Rahmeten lil alemin” benzeri sıfatlarla çağrıldığına şahit olmaktayız. Peki, Allah’ın bir sıfatı olan rahmetin tecellisi nasıl olmuştur? Gerçekte rahmeti nasıl anlamalıyız? Gelin Kur’an’ da ki rahmet kavramına, hangi ayetlerde geçtiğine ve ayetlerdeki anlamlarını inceleyerek bir sonuca ulaşmaya çalışalım…



Kur’an’ da Rahmet Kavramı

Yumuşaklık
Allah’ın merhameti
Azaptan kurtarmak
Sıkıntıdan sonra gelen ferahlık
İlahi vahiy rahmettir
Şefkat bir rahmettir
Nebiler rahmettir
Af bir rahmettir
Rahmet kurtuluşa götürür
Şeytandan koruma rahmettir
Allah’ın Rahmeti, İyiliği sonsuz ve ikramı bol olandır.


Kur’an Sıralamasına göre Rahmet Ayetleri

“Zaten Musa’ya o Kitabı; iyi davranana iyiliklerimizi tamamlasın, her şeyi açıklasın, bir rehber ve bir ikram(rahmet) olsun diye vermiştik. Belki Sahipleriyle yüzleşeceklerine inanırlar.” Enam 6/154

Yüce Allah bu ayette bizlere Elçisine “kitabı” verdiğini bunun da iyiliklerimiz tamamlasın, her şeyi açıklasın, bizlere rehber olsun ve sonucunda da Rabbimizden bizlere bir ikram yani rahmet olsun diye vermiştir der. Elçi verilemez ancak elçi ile kitap verilir, kitap halinde gelen doğru bilgileri uygulayan da rahmetten yani ikramdan faydalanmış olur.

“Onlara, bir ilme[1] göre açıkladığımız Kitap getirdik. O, inanan ve güvenen bir topluluk için rehber ve bir ikramdır(rahmettir).” Araf 7/52

Getirilen kitaptır, topluluğa rehber ve ikramdır. Bu ilim konusuyla ilgili uzun bir açıklamamız dipnotta bulabilirsiniz.

“ İçinizden bir kişiye, sizi uyarsın diye Rabbinizden bir bilginin gelmesine mi şaşırdınız? Böylece kendinizi koruyabilir, belki de iyilik(rahmet) bulursunuz.“ Araf 7/63

Araf 7/63ncü ayetinde elçinin kavimdeki içlerinden bir arkadaşlarının olmasına şaşırıyorlar, elçinin görevi Rabbinden aldığı gerçek bilgileri tebliğ etmektir, böylece bu bilgiler (ki zikir[2] diye de anılır) ile kendilerini koruyarak rahmete kavuşurlar.

 “Hud dedi ki “Siz, Rabbinizin uğratacağı zararı ve gazabı hak ettiniz. Sizin ve atalarınızın koyduğu isimler hakkında benimle mi tartışıyorsunuz? Allah onlarla ilgili bir belge indirmiş de değildir. Bekleyin bakalım; sizinle beraber ben de bekliyorum.” Sonra onu ve onunla birlikte olanları tarafımızdan bir ikram(rahmet) ile kurtardık. Ayetlerimiz karşısında yalan yanlış şeylere sarılanların da kökünü kuruttuk. Onlar inanıp güvenmemişlerdi.” Araf 7/71-72

Araf 7/71 ve 72nci ayetlerinde gördüğümüz üzere Nebi olan Hud aleyhisselam kavmine tebliğ faaliyetinde bulunuyor, kim elçiye uyarsa ve elçiyle beraber olursa bunlar ikrama yani rahmetle kurtuluşa ermişlerdir.

“Musa dedi ki “Rabbim! Beni bağışla, kardeşimi de. İkimize de bol ikramda(rahmette) bulun. En iyi ikramı(rahmeti) sen yaparsın.” Araf 7/151

Araf 7/151nci ayetinde ikramın Allah’tan geldiğini bir başka Nebimizin duasında da görüyoruz. Musa aleyhisselam’ın sözü bizlere ayet olarak bilgilendiriliyor ve örneklendiriliyor.

“Öfkesi geçip sakinleşince, Musa levhaları aldı. Onlardan birinde şu vardı: “Yola gelme ve ikram(rahmet), Rablerinden korkanların hakkıdır.” Araf 7/154

Ayetin levhalar dediği hepimizin bildiğimiz on emir ve emirlerin içerisinde yazdığı Allah’ın ikramından bahsedilmektedir.

“Onlara bir âyet getirmediğin zaman “Derleseydin ya?” derler. De ki “Ben Rabbim tarafından bana vahyedilene uyarım. Bunlar, Rabbinizden size gelen ayetlerlerdir. Bir de inanıp güvenen bir topluluk için yol gösterici ve bir ikramdır(rahmettir).” Araf 7/203

Ayetteki “derleseydin ya?” ifadesi Hud 11/1-2’de açıklaması yapılmıştır. Gerçekte de elçi vahye yani Rabbinin gönderdiği söze uyma ve onu tebliğ ile görevlidir. Bu ayetler ise yol gösteren bir rehber dolayısıyla Rabbimizin biz yarattığı insana ikramıdır.

“İçlerinde, o kulaktır, diyerek Nebiyi üzenler vardır. De ki “O kulak, sizin için iyi kulaktır. Allah’a güvenir ve müminlere güvenir. İçinizden inanıp güvenmiş olanlar için de bir ikramdır(rahmettir). Kim Allah’ın Elçisini üzerse onun için acıklı bir azap vardır.” Tevbe 9/61

İnsanlık tarihi boyunca Nebiler ile dalga geçilmiş, kıskanılmış ve aşağılanmıştır. Gerçeği görmek istemeyen ve üzerini örtenler[3] sanki bu gerçekliği başka birisi yapıyormuşçasına hareket ederler. Ancak bu çağrıya kulak verene Allah ikramını(rahmetini) verir.

“Bunlar, Rabbinin açık belgesine uyanlar gibi olurlar mı? O belgeyi Rabbinden bir şahit[4] okur, ondan önce de bir öncü ve ikram(rahmet) olarak Musa’nın kitabı vardır. Kur’ân’a işte bunlar[5] inanırlar. Hangi kesim onu görmezlikten gelirse varıp kalacağı yer ateştir. Ondan şüphen olmasın. O Kur’ân, senin Rabbinden gelen bir gerçektir ama insanların çoğu ona inanmazlar.”  Hud 11/17

Bu ayette de gördüğümüz üzere Kur’an’dan önce bir başka rahmete örnek olarak Musa aleyhisselam’a verilen kitaptan bahsediyor. Kitabı gönderen rahmetin gerçek sahibidir. Ancak insanların çoğunun da bu gerçekliğe inanmadığını da bu ayet ile sabit olduğunu görüyoruz.

“Nuh dedi ki “Ey halkım! Ben Rabbimden gelen açık bir belgeye dayanıyorsam, bana O’nun katından bir ikram(rahmet) gelmiş de siz görememişseniz bu konuda görüşünüz ne olur? Siz hoşlanmadığınız halde ben sizi O’na bağlayabilir miyim?” Hud 11/28

Bu ayette de Nuh aleyhisselam elçilik görevi yaparken açık bir belge[6] ile konuştuğu ve O’nun katından[7] bir ikram olduğu açıkça anlatılmaktadır.

“Emrimiz gelince Hud’u ve onunla birlikte olan müminleri, bizden bir ikram(rahmet) olarak kurtardık. Evet, onları ağır bir azaptan kurtardık.” Hud 11/58

Buradaki ayette de görüldüğü üzere Nebimiz Hud aleyhisselam ve ona inanan müminler yüce Allah’ın ikramı(rahmeti) ile kurtarılmıştır.

“(Salih) Dedi ki “Ey halkım! Baksanıza, eğer ben Rabbimin açık bir belgesine dayanıyorsam, bir de O’ndan ikram(rahmet) görmüşsem, O’na karşı çıktığım takdirde hanginiz beni Allah’ın azabından kurtarabilir? Sizin katkınız, sırf zararımı artırmak olur.” Hud 11/63

Bir diğer nebimiz Salih aleyhisselam da yüce Allah’a karşı çıkarsa O’nun rahmetinden ikramından mahrum kalacağını anlatmıştır.

“Böylece ona, o ülkede iyi bir makam verdik. Orada beğendiği yere yerleşirdi. Biz ikramımızı (rahmetimizi), tercih ettiğimiz kişiye yaparız. Güzel davrananların ödülünü eksiltmeyiz.” Yusuf 12/56[8]

Yüce Allah bu ayette rahmetini tercih ettiği kişiye yapacağını bildirmektedir.

“Onların hikâyelerinde sağlam duruşlu olanlar için dersler vardır. Bu (Kur’an) uydurulabilecek bir söz değildir. Aksine önceki kitapları kendinde olanla doğrulayan, her şeyi açıklayan, inanıp güvenen bir topluluğa yol gösteren ve ikram(rahmet) olan bir kitaptır.” Yusuf 12/111

Kur’an’ın rahmet olduğunu, rehber olduğunu, her şeyi açıklayan, kendisinden önce inen kitapları da doğrulayan ve uydurulamayacak kadar muhteşem bir kitap olduğundan bahseder. Buradaki tek bir ayet ile birçok esas anlatılmaktadır, gerçi bu ayet ile ilgili anlattığımız kısımların benzeşen ayetlerini de bulabiliriz.

“Sana bu Kitabı, anlaşmazlığa düştükleri konuları açık açık anlatasın bir de inanıp güvenen bir topluluğa yol gösterici ve ikram(rahmet) olsun diye indirdik.” Nahl 16/64

Yukarıda örnek olarak verdiğimiz Yusuf 12/111nci ayetinde ki gibi müteşabih olan Nahl 16/64’ncü ayetinde yine Allah’ın ikramı yani rahmetinin nasıl bize ulaştığını görebiliyoruz.

“Her toplumun (ümmetin) içinden kendilerine karşı bir şahit çıkardığımız gün, seni de bunlara karşı şahit getiririz. Bu Kitabı, her şeyi açıklasın, doğru yolu göstersin, bir ikram(rahmet) ve İslam’a girenlere müjdeci olsun diye sana parça parça indirdik.” Nahl 16/89

Ardı ardına gelen ayetler ile müteşabih (benzeşen) ayetleri de görme fırsatını da elde ediyoruz.

“Kur’an’da, inanıp güvenenler için şifa[9] ve rahmet olan şeyler indiririz. Bunlar yanlış yapanların sadece yıkımını artırır.” İsra 17/82

İsra 17/82nci ayette de gördüğümüz üzere mealde ikram yerine rahmet kelimesi tercih edilmiştir. Makalede yer alan ayetlerin tamamı Arapçası “rahmet” içerenlerden seçilmiştir. Bu ayette de inanıp güvenenler[10] için Kur’an’ a yani Allah’ın yasalarını uygulayana rahmet olduğundan bahsetmektedir.

“Zorlayıcı düzen koysaydık[11] sana vahyettiğimizi de geri alırdık. Sonra bize karşı kendine bir vekil bulamazdın. Geri alınmaması sadece Rabbinin ikramıdır(rahmetidir). O’nun sana iyiliği büyüktür.” İsra 17/86-87

Muhammed aleyhisselam’a hitaben yüce Allah vahyi geri alabileceğini ve hiçbir kimsenin buna engel olmayacağını bildirmektedir. Bu Rabbimizin rahmeti olduğu içindir ve ayette bunu vurguluyor.

“Musa: “İşte bizim aradığımız da bu ya” dedi. Hemen geldikleri yoldan gerisin geriye döndüler. Sonra kullarımızdan bir kulu buldular. Ona katımızdan bir ilim öğreterek ikramda(rahmette) bulunmuştuk. Musa dedi ki “Sana öğretilen doğruya ulaştıran bilgiden bana öğretmen için senin yanında kalsam olmaz mı?” “Sen benimle birlikte olmaya dayanamazsın” dedi.” Kehf 18/64-67

Bu ayette de görüldüğü üzere yüce Allah’ın yarattığı bir kul[12] ile Musa aleyhisselamın konuşmaları yer almaktadır. O kula rahmet ve ilim yüce Allah tarafından verilmiştir.

“Öyledir!” dedi. “Ama Rabbin buyurdu ki ‘O, bana kolaydır, onu(İsa’yı) insanlar için bir belge (ayet) ve katımızdan bir ikram(rahmet) kılacağız. Bu, kararı verilmiş bir iştir.” Meryem 19/21

Meryem suresi 21nci ayetinde İsa aleyhisselamın da belge[13] aldığı ve rahmet verildiği bildirilmiştir. Bu kararı veren de Rahmeti veren de Yüce Allah’tır.

“Bu Kitap’ta Musa’yı da anlat. O, yürekten bağlıydı; nebi olan elçi idi. Ona, Tur’un (Sina Dağı’nın) sağ yamacından seslenmiş, özel bir konuşma için yaklaştırmıştık. Ona ikramda(rahmette) bulunarak, kardeşi Harun’u da nebi olarak armağan etmiştik.” Meryem 19/51-53

Musa aleyhisselam Tur dağına gittiğinde Rabbimiz ile konuştu[14] ve orada Rabbimiz Nebimiz Musa aleyhisselam’a rahmette bulundu ve kardeşini ona yardımcı kıldı.

“Lut’a da hikmet[15] ve ilim verdik. Onu, pis işler yapan o kentten kurtardık; onlar bozgunculuk yapan ve yoldan çıkmış bir topluluktu. Onu ikramımızla(rahmetimizle) kuşattık. Çünkü o iyi kimselerdendi.” Enbiya 21/74-75

Bildiğimiz üzere bir diğer Nebimiz Lut aleyhisselam eşcinselliğin tavan yaptığı bölgede[16] elçilik görevini yapmıştı. Ancak yüce Allah Nebisine kitap, hikmet ve ilim ile Sedum’ dan kurtarmıştır, bu kurtuluş ise Rabbimizin verdiği rahmet ile olmuştur.

“Eyüp ise bir gün Rabbine şöyle seslenmişti: “Ben iyice daraldım. En iyi ikramı(rahmeti) sen yaparsın. Ona olumlu cevap verip ondaki sıkıntıyı gidermiştik. Katımızdan bir ikram(rahmet) ve kulluk edenler için bir ders olsun diye de ona, hem ailesini hem de bir o kadarını daha vermiştik.” Enbiya 21/83-84

Rabbimize dua eden Nebimiz Eyüp aleyhisselamın duası kabul olmuş ve bu rahmetten de hem kendisi hem de çevresindekiler faydalanmıştı.

“İsmail, İdris ve Zülkifl’e gelince, hepsi de sabırlı kimselerdendi. Onları ikramımızla(rahmetimizle) kuşattık; çünkü onlar iyilerdendi.” Enbiya 21/85-86

İsmail, İdris ve Zülkifl aleyhisselamın yüce Rabbimizin rahmeti ile kuşatılan iyi kimselerden olduğunu anlıyoruz.

“Bütün zikirleri (unutulmaması gereken bilgileri verdikten) sonra (indirdiğimiz) kitaplara şunu yazdık: “Yeryüzü iyi kullarıma kalacaktır. İşte bu söz, kulluk edenler topluluğu için gerçek bir tebliğdir. Seni elçi olarak göndermemiz çağdaşların için ve daha sonrakiler için bir ikramdır(rahmettir).” Enbiya 21/105-107

Yüce Allah’ın tüm nebilerine kitap verdiğini biliyoruz, her ne kadar geleneksel anlayış bunu kabul etmese de, ancak bunu Kur’an’ dan anlıyoruz. İşte bu “söz” kısmının ise Kur’an olduğu açıktır ve söz ile tebliğ yapılır. Resulullah aralarında olduğu sürece vahyi alan nebi olarak görevi gereği elçilik olarak sözle tebliğ yapmıştır.[17] Kur’an çağdaşlarına ve sonrasında gelen bizler için de rahmettir.

“(Süleyman) Karıncanın sözünden dolayı gülercesine tebessüm etti. “Rabbim, bana ve ana babama ettiğin iyilikten ötürü şükretme fırsatı ver. Senin razı olacağın iyi işler yapayım. İkramınla(Rahmetinle) beni iyiler arasına kat.” Neml 27/19

Nebimiz Süleyman aleyhisselam’a çeşitli varlıklar ile iletişim kurma yeteneği Rabbimiz tarafından verildiği[18] bilinmektedir. Dolayısıyla her ne durumda olursa olsun Süleyman aleyhisselam bunun kendisinin sınandığını düşünerek kendisini Rabbimize şükretmekten geri bırakmamıştır. Duasının içerisinde de rahmetinle beni iyiler arasına kat diyerek İkramın yani Rahmetin sadece Allah’tan istenebileceğinin de bir örneğini vermektedir.

“Bu Kur’an, İsrailoğulları’nın üzerinde tartıştıkları konuların çoğunu aydınlatmaktadır. Kur’an, mutlak doğruyu gösterir, müminler için de bir ikramdır (rahmettir).” Neml 27/76-77

Yüce Allah’ın bildirdiği Kur’an inanıp güvenen kullar için bir rahmettir.

“Önceki nesilleri yok etmemizden sonra bu insanlar doğru bilgilerini kullansınlar diye Musa’ya Kitap verdik, insanlara gerçekleri gösteren, kılavuzluk eden ve ikram(rahmet) olan o Kitabı.” Kasas 28/43

Musa aleyhisselam’a verilen kitabın insanlara bir rahmet olduğunu bu ayetten anlamış oluyoruz.

“Sen; Musa’ya görev verdiğimizde vadinin batı yamacında değildin; olup biteni gözlemlemiyordun. Üstelik yeni nesiller var ettik; uzun uzun yaşadılar. Medyenliler arasına yerleşip ayetlerimizi okuyan biri de değildin. Ama biz onlara elçiler göndermeye devam ettik. Musa’ya seslendiğimiz sırada sen Tur tarafında da değildin. Bunları Rabbinden bir ikram(rahmet) olarak öğrendin ki, senden önce kendilerine uyarıcı gelmemiş olan bir toplumu uyarasın. Belki bilgilerini doğru kullanırlar.” Kasas 28/44-46

Yüce Allah birbiri ardına kullarına doğru yolu bulsunlar diye elçiler göndermiştir. Elçi gelmeyip başlarına kendi yaptıklarından ötürü kötülük gelen topluluklar şöyle söylemesinler diye; “…Ey Rabbimiz! Keşke bize bir elçi gönderseydin de, senin ayetlerine uyup biz de mümin olsaydık.” Yüce Allah Kasas 28/47nci ayetinde bize bildirmektedir.  İnsanların yegâne amacı Rabbimizin buyruklarını yerine getirmektir, bunun için elçilerini görevlendirir ve elçilerin görevleri de sadece tebliğdir. Yargılamak din gününün sahibi Allah’a aittir.

“Böyle bir kitabın sana verileceğini hiç beklemiyordun. Bu, sadece Rabbinin bir ikramı(rahmeti) olarak sana verildi. Sakın o nankörlere arka çıkma.” Kasas 28/86

Yüce Allah bu ayetinde ise ikramın yani rahmetin Rabbimizden geldiğini bildiriyor ve Resulullah’a ise o nankörlere arka çıkmamasını bildiriyor. Ayrıca devam ayetlerinde ise[19] kimse seni benim ayetlerimden engellemesin, sadece Rabbine çağır, müşriklerden olma ve Allah ile birlikte bir başka ilahı yardıma çağırma diye uyarılar dizisinde bulunmaktadır. Çünkü Allah’tan başka ilah olmadığını, Allah dışındaki her yaratılanın etkisizleşeceğini, yetkinin Allah’ta olduğunu ve tüm yaratılmışların Allah’a döndürüleceği uyarısı ile sure bitmektedir.

“Anlaşılır bir şekilde okunan bu Kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? İnanan bir topluluk için bu bir ikram(rahmet) ve doğru bilgidir.” Ankebut 29/48-51

Kitabın anlaşılır olduğu birçok ayette bildirilmekte ve bu ayette de anlatılmaktadır. Kişi okuduğu ayetleri anlıyor ve hayatına yansıtıyorsa rabbimizin ikramı ona ulaşmış olacaktır.

“ELİF! LAM! MİM! Bunlar, hikmetli Kitabın ayetleridir. İyiler için bir rehber ve bir ikramdır(rahmettir).” Lokman 31/1-3

Kitap içerisindeki belirtilen sözler yüce Allah’a aittir ve iyiler için yol gösterici ve rahmet kaynağıdır. Rahmet kaynağı ise Allah’tır.

“Katımızdan bir ikram(rahmet), sağlam duruşlu olanların ders alacakları bir hikaye olsun diye ona(Eyyüb’e) ailesini ve bir o kadarını daha bağışladık.” Sad 38/43

İkram diye nitelendirilen ayetteki Rahmet kesinlikle yüce Allah’ın katından sağlam duruşlu olanlara gelecektir.

“O işlerin kararı tarafımızdan verilmiştir. Biz elçiler göndeririz. Onlar Sahibinden bir iyilik(rahmet) olarak gönderilir. Çünkü o, sizi dinler ve her şeyi bilir.” Duhan 44/5-6

Surenin 6ncı ayeti Arapça olarak “Rahmeten bir Rabbik” yani Sahibinden bir rahmet olarak gönderilir manası vardır. Gönderilen elçilerin görevi ise Rabbimizin sözlerini kullarına iletmesinden ibarettir.

“Onlara, görevlerini açıklayan belgeler verdik. İhtilafa düşmeleri, kendilerine bu bilgi[20] geldikten sonra aralarında çıkan kıskançlıktan dolayı oldu. Senin Rabbin (Sahibin), onların ihtilaf ettikleri konularda (mezardan) kalkış günü kararını verecektir. Sonra seni bir kurala (şeriata) göre görevlendirdik; sen ona uy; kendini bilmezlerin arzularına uyma. Onlar Allah’tan gelecek hiçbir şeyi senden savamazlar. Yanlışlar içindeki o kimseler, birbirlerinin dostlarıdır. Allah’tan çekinerek kendini koruyanların[21] dostu ise Allah’tır. Bu, bütün insanlara gerçekleri gösterir. İkna olmuş bir topluluk içinse bir rehber ve ikramdır(rahmettir).” Casiye 45/17-20

Ayette belirtilen İsrailoğulları’ndaki kitapta ustalaşmış ilim sahiplerinin(âlimlerin) Resulullah’ın hakikat ile geldiği halde sırf kıskançlıklarından ötürü yanlışa düştüklerini ve Rabbimizin bunlarla ilgili kararı mezardan kalkış günü yani Mahşer sabahı kurulacak mahkemede vereceği bildirilmektedir. Yüce Allah’ın şeriatına uyulmasını ve yaratılmış olan kulların arzularına uymamasını, uyulursa Rabbimizden gelecek olan hiçbir şeye karşı bu yaratılmışların bir şey yapamayacağı bildirilmiştir. Hakikati gizleyenler birbirlerinin, hakikati savunanlar da hem birbirlerinin hem de Allah’ın dostudurlar. Yüce Allah tarafından ikram edilen rahmet Kur’an’ı rehber edinenlere olacaktır.

“Ondan önce Musa’nın kitabı vardı; hem bir rehber hem de Allah’ın ikramıydı(rahmetiydi). Onu tasdik eden bu kitap da Arap diliyle indirilmiştir ki yanlış yapanları(zalimleri) uyarsın ve güzel davrananlar için de bir müjde olsun.” Ahkaf 46/12

Yüce Allah’ın tüm elçilerinin tebliğ ettiği kitaplar Yüce Allah’ın ikramıdır.

Yukarıdaki belirttiğimiz tüm ayetleri incelediğimiz zaman Rahmetin Allah’a ait olduğunu, Allah’ın Resulleri aracılığı ile insanlara hidayet rehberi olarak ilettiğini, işte sözün sahibi olan ve sözün en güzeline uyulursa Allah’ın rahmeti onları kuşatacağını görüyoruz. Özellikle Neml 27/76-77, Enbiya 21/106-107, Lokman 31/1-3, Casiye 45/20 ve Ahkaf 46/12nci ayetlerini okuyunca bunu iyice anlayabiliyoruz. Resullerin hiçbirini hiçbirinden ayırmamamız emredilmiştir Bakara 2/285nci ayetinde[22] bildirilmiştir. Her birinin birbirinden Allah katında farkı vardır ancak biz bilemeyiz, bilemediğimiz şekliyle değil yüce Allah’ın bildirdiği bilgiye dayanarak hiçbirini birbirinden ayırmamalıyız. Sadece son nebimizin âlemlere rahmet olarak gelmediğini de kavramalıyız. Çünkü her Nebi yaşadığı dönemdeki çağdaşlarına rahmet olarak kitap ve hikmet ile davasını sürmüştür/sürdürmüştür, bu dava yolunda baş koyanlar ise Allah’ın rahmetinden ve mağfiretinden yararlanacaklardır, uymayanlar ise içinden çıkamayacağı cehennemde sonsuz azaba atılacaktır. O saat gelmeden Allah’tan hidayete kavuşmayı dilemeli, Kur’an’a sımsıkı sarılmalı, içindeki emirlere uymalıyız. İnşallah Allah’ın rahmetine nail olacak has kullarından oluruz.

Konumuzu ilk başta verdiğimiz ayete tekrardan bağlam olarak bakarak bitirelim; “Bütün zikirleri (unutulmaması gereken bilgileri verdikten) sonra (indirdiğimiz) kitaplara[23] şunu yazdık: “Yeryüzü iyi kullarıma kalacaktır.” İşte bu söz(Kur’an), kulluk edenler topluluğu için gerçek bir tebliğdir. Seni elçi olarak göndermemiz çağdaşların için ve daha sonrakiler için bir ikramdır. De ki “Bana, sizin ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyolunmaktadır. Artık O’na teslim olursunuz değil mi?” Yüz çevirirlerse de ki “Her şeyi size olduğu gibi bildirdim. Tehdit edildiğiniz şey yakın mıdır yoksa uzak mıdır, onu ben bilmem. Allah açık olan sözü bildiği gibi gizlediğinizi de bilir. Bilemem, belki de o, (yani tehdit edildiğiniz cezanın geciktirilmesi) sizin için bir imtihandır.” (Elçi) Dedi ki “Rabbim! Sen doğru olan kararını ver. Onların nitelemelerine karşı yardımına sığınılacak olan, sadece iyiliği sonsuz olan Rabbimizdir.” Enbiya 21/105-112 Muhakkak ki Aziz Allah En Doğruyu Söyler. Âmin.



Yazan: Tolga KARAGÖZ

Kaynakça:

Süleymaniye Vakfı Meali 
Müfredat
Araf 7/52 Dipnotu
Al-i İmran 3/58 Dipnotu
Hud 11/17 Dipnotu
Al-i İmran 3/8 Dipnotu
İsra 17/86 Dipnotu
Maide 5/48 Dipnotu
Kur’an’ı Açıklamada Usul Süleymaniye Vakfı Sitesindeki Makale
Taberi, “Milletler ve Hükümdarlar Tarihi“, çev. Z.Kadiri Ugan, Ahmet Temir, M.E.Basımevi, İstanbul, 1991.
Mevdudi (Lut Kavminin şehirlerinin isimleri)
DİA – Lut Maddesi yıl: 2003, cilt: 27,  sayfa: 227-229 Kur’an’da adı geçen bir peygamber.
İbrahim 14/4 Dipnotu
Casiye 45/17 Dipnotu


Dipnotlar:

[1] Bu ilim (bilgi, yöntem), ayetlerin ayetler ile açıklandığı Kur’an yöntemidir. Daha detaylı bilgi için Bkz. Al-i İmran 3/7, Hud 11/1-2

[2] Zikir, ilahi kitapların ortak adıdır. Zikir, doğru bilgi demektir. Kur’an’da ki bütün bilgiler doğru olduğu için Allah ona zikir adını vermiştir. Kur’ân kelimesi ise hem son Kitabın ismi hem de o kitaptaki hükümlere ulaşmayı sağlayan ayet kümeleri anlamına gelir. Zikir, kafaya yerleştirilmiş kullanıma hazır bilgidir. Allah’ın zikri, Allah’ın ayetlerinden öğrenilir. Varlıklar âlemi Allah’ın yarattığı ayetlerden, Kur’an ise indirdiği ayetlerden oluşur. O bilgiyi akla ve dile getirmeye de zikir denir. Kafalara yerleşip kullanıma hazır tutulacak asıl bilgi Allah’ın Kitabında olandır. Bu sebeple İlâhî kitapların ortak adı Zikir’dir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “O’na yönelenler, inanıp güvenen ve Allah’ın zikri (Kitabı) ile kalpleri yatışanlardır. Kalpler ancak Allah’ın zikri ile yatışır.” Ra’d 13/28

[3] Kur’an bunları kâfirler diye nitelendiriyor.

[4] Allah’ın kitabını okuyup anlatan kişi. Beyyine 98/1-2 “Ehl-i kitaptan kafir olanlarla müşrikler, kendilerine o beyyine gelinceye kadar çözülecek değillerdir. Beyyine, yani Allah tarafından bir elçi ki tertemiz sayfalar okur.” Şu ayet, ilim sahiplerini de şahit saymaktadır: “(Onlar şöyle derler:) Sahibimiz! Bizi yoluna kabul ettikten sonra, kalplerimizin eğrilmesine izin verme[*]. Bize katından iyilikte bulun! Hep bağış yapan Sen’sin.” Al-i İmran 3/8 [*] Allah, kimseyi yoldan çıkarmaz. Yoldan çıkan insanın kendisidir. Bu dua, kişinin doğru yolda olma kararlılığını gösterir. Bir gün Musa toplumuna şöyle demişti: “Ey toplumum! Beni niçin incitiyorsunuz? İyi biliyorsunuz ki ben, Allah’ın size gönderdiği elçiyim.” Ne zaman ki onlar yoldan kaydı, Allah da onların kalplerini kaydırdı. Allah, yoldan çıkan bir toplumu yola getirmez.” Saf 61/5

[5] İşte bunlar; diğer bir ifadeyle ona şahitlik edenler Kur’an’a inanırlar. Şahitlik görerek veya ilim ile olur. Al-i İmran 3/18 “Allah’tan başka ilah olmadığına Allah, melekler ve doğruluktan şaşmayan bilgi sahipleri şahittir.[*] Evet, O’ndan başka ilah yoktur. Daima üstün olan, bütün kararları doğru olan O’dur.” [*] Allah’ın varlığı ve birliği konusunda kimsenin şüphesi yoktur.

[6] Bu ayet Nuh aleyhisselam’ın da Kitap aldığına delildir. Bununla ilgili olarak Bakara 2/136ncı ayetinde “Siz şöyle söyleyin: “Biz Allah’a inanıp güvendik; bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve torunlarına indirilene, Musa’ya ve İsa’ya verilene, Sahipleri (Rableri) tarafından Nebîlere ne verilmişse hepsine inandık. Hiçbirini diğerinden ayırmayız. Biz Allah’a teslim olmuş kimseleriz.” ve Al-i İmran 3/84’ te “De ki “Biz Allah’a inandık ve güvendik. Bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup’a ve torunlarına indirilene, Musa’ya ve İsa’ya verilene; Nebilere Rableri tarafından ne verilmişse hepsine inandık. Hiçbirini diğerinden ayırmayız. Biz Allah’a teslim olmuş kimseleriz.” ve Hadid 57/26’da “Nuh’u ve İbrahim’i elçi olarak gönderen biziz. İkisinin soyundan gelenlere de nebilik ve kitap verdik. O iki soydan gelenlerin bir kısmı doğru yoldadır, birçoğu da yoldan çıkmıştır.” buyrulmuştur.

[7] Allah’ın katından

[8] Yusuf suresi baştan sona olacak şekilde Yusuf aleyhisselamın kıssasından bahsetmekte ve kıssa olarak Kur’an’da sadece bu şekilde tek bir surede anlatılmıştır, diğer Nebi kıssaları ise çeşitli ayetlere serpiştirilerek anlatım yapılmıştır.

[9] “Ey insanlar! Rabbinizden size bir öğüt, göğüslerde olana şifa, inanıp güvenenler için bir rehber ve ikram (olan Kitap) gelmiştir.” Yunus 10/57

[10] Müminler

[11] “Gerçekleri içeren bu Kitabı sana, önceki Kitapları onaylayıcı ve koruyucu özellikte indirdik. O halde aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet. Sana gelen doğruları bırakıp onların arzularına uyma. Her birinize bir şeriat (kitap) ve bir yöntem (hikmet) verdik[bkz. Al-i İmran 3/81-82]. Allah sizi tek bir toplum (tek bir nebinin ümmeti) yapmayı tercih etseydi yapardı. Oysa verdiği şeylerle sizi yıpratıcı bir imtihandan geçirmek için (böyle yaptı). Öyleyse (tartışma yerine[Bkz. Bakara 2/147-148]) iyi işlerde yarışın. Tekrar hayata dönünce hep birlikte Allah’ın huzurunda toplanacaksınız. O, anlaşmazlığa düştüğünüz konuları size bildirecektir.”Maide 5/48

[12] Süleymaniye Vakfı web sitesindeki “Kur’an’ı Açıklamada Usul” başlıklı maddenin “1.4.1. Musa ve Hızır Olayının Tevîli” başlığında detayını bulabilirsiniz.

[13] Verilen belge İncil’dir.

[14] “Musa belirlenen vakitte gelip de Rabbi onunla konuşunca dedi ki “Rabbim! Bana kendini göster de seni seyredeyim.” Dedi ki “Beni göremezsin, ama şu dağa bak; eğer yerinde kalabilirse daha sonra beni görürsün.” Rabbi dağa görünür görünmez orasını dümdüz etti. Musa düşüp bayıldı. Kendine gelince dedi ki “Sana içten boyun eğerim, sana yöneldim. Ben inanıp güvenenlerin en önde olanıyım.” Araf 7/143

[15] Doğru karar alma kabiliyeti.

[16] Teberi’ye göre bu şehirlerin sayısı beştir; Mevdudi’ye göre isimleri ise “Sab’a, Su’ra, Umre, Duma ve Sedum”dur. İçlerindeki en büyüğü ise Sedum’dur. Tevrat kayıtlarıyla bu bilgiler örtüşmektedir.

[17] Resul (رسول), “gönderilen” demektir. Bir bilgiyi iletmek için gönderilen elçiye resul dendiği gibi onunla gönderilen bilgiye de resul denir (Müfredat). Kur’an’daki resul kelimeleri ya elçi ya da Allah’ın Kitabı anlamındadır. “Elçi ölümlü, Kitap kalıcıdır.” Uhud savaşında Nebîmiz’in öldüğüne dair haberlerin yayılması üzerine Allah Teâlâ şöyle demiştir: “Muhammed sadece elçidir. Ondan önce de elçiler geldi. O ölse veya öldürülse, gerisin geri mi döneceksiniz?” Al-i İmran 3/144

[18] “Süleyman Davud’un yerine geçti. Dedi ki; “Ey insanlar! Bize kuşların dili öğretildi ve her şeyden verildi. İşte bu,apaçık üstünlüktür.” Neml 27/16

[19] “(Ya Muhammed!) Sana indirildikten sonra sakın seni Allah’ın ayetlerinden engellemesinler. Sen Rabbine çağır; asla müşriklerden olma. Allah ile birlikte bir başka ilahı yardıma çağırma. Allah’tan başka ilah yoktur. Allah dışında her şey etkisizleşecektir. Karar yetkisi ondadır. Hepiniz ona döndürüleceksiniz.” Kasas 28/87-88

[20] O bilgi (ilim), Kur’an bilgisidir. Aynı kelimenin kullanıldığı ve bir kitap olarak Kur’an’dan bahseden benzer ayetleri incelediğimizde bu bilginin, Kur’an’nın ayetleri ayetler ile açıklayan kendi iç bağlamı (tevili) olduğu anlaşılmaktadır. Son nebinin geleceğini bilen ve onu bekleyen İsrailoğulları, Kur’an’nın Allah’ın kitabı olduğunu bu bilgi sayesinde idrak etmişler ancak hemen sonrasında kıskançlıkla ihtilafa düşmüşlerdir. Çünkü önceki kitapların ehli (ustaları) hangi topluma bir kitap, hikmet ve nebi gelirse onların çağdaşlarına üstün geleceğini gayet iyi bilmektedirler. Dolayısıyla gelecek nebiye inanmak sorumluluğu ile mevcut üstünlüklerini devam ettirmek arasında tercih yapmaya mecbur kalmışlardır. Bu oldukça zorlu bir imtihandır.

[21] Mütteki(takva sahipleri): Allah’tan çekinerek korunan, kendini(fıtratını) bozmayanlar.

[22] “Bu elçi, Sahibinden (Rabbinden) kendine indirilen her şeye inanıp güvenmiştir, müminler de öyle! Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve elçilerine inanıp güvenir. “O’nun elçileri arasında ayrım yapmayız.” derler. Şunu da derler: “Dinledik ve boyun eğdik! Bağışla bizi ey Sahibimiz (Rabbimiz)! Dönüp varılacak yer, Senin huzurundur.” Bakara 2/285

[23] Kalın kitap demektir. Elif lâmlı olması, bunun bütün peygamberlere verilen kitaplar olduğunu gösterir. Keşşaf da bu görüşe yer vermiştir.

Tolga Karagöz

Maide Suresi 35nci Ayetindeki Vesile Arayanlar!

İyiliği Sonsuz, ikramı bol olan Allah’ın adıyla



Ey inanıp güvenenler! Allah’tan çekinerek kendinizi koruyun, O’na vesile arayın ve Allah yolunda mücadele edin ki umduğunuza kavuşasınız. 



Ya da;



Ey inanıp güvenenler (müminler)! Allah’tan çekinerek kendinizi koruyun [Müttakî, kendi doğal yapısını koruyan kişidir. Muttakinin zıddı tağut yani sınırları aşan kişidir.], O’na vesile[De ki “Ben de tıpkı sizin gibi insanım. Bana ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyolunmaktadır. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa iyi iş yapsın ve tek olan Rabbine kullukta, hiçbir şeyi O’na ortak saymasın.” Kehf 110] arayın ve Allah yolunda mücadele (cihad)[Cihad: Düşmanın, şeytanın veya arzuların baskısına karşı Allah’ın emrine uymak için verilen güçlü mücadeledir.] edin ki umduğunuza kavuşasınız. 



“Kendinizi Allah’ın rızasına ulaştıracak bir vesile arayın!” Vesile iyi işlerdir yani Salih ameller, bunların başında gelen Namaz ve Zekâttır. Namaz sürekli yapılması gereken bir ibadettir. Salât kelime anlamı olarak devamlı yapılması gereken anlamına gelmektedir. Namaz sürekli olmasına karşılık Zekât her zaman yapılması gerekmez.



Asr Suresine baktığımız zaman “Çağa yemin ederim ki, İnsan hep ziyan içindedir. Ziyanda olmayanlar; inanıp güvenenler, iyi işler yapanlar, birbirine doğruları tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenlerdir.” Bu sureden de anlayacağımız üzere inanıp güvenen ki Maide 35nci ayette de inanıp güvenenlerden bahsetmektedir, yapılması gerek iyi işler yapan mümin topluluğu birbirlerine doğruları yapmayı ve sabırlı olmaları konusunda tavsiye edenlerin ziyanda olmayacağını söyler Yüce Allah. Buradaki durum ona vesile aramanın Allah’a inanmak ve en önemlisi güvenmek, çünkü güven yoksa inanmak tek başına bir işe yaramamaktadır. Dünya hayatında her bir kişi yüce bir yaratıcının olduğu konusunda hemfikirdir. Ancak güvenen çok azdır.



Genelde insanlar öncelikle Allah’tan isteklerde bulunur, bunların bazıları olur bazıları olmaz, çoğu isteği karşılanmayınca insan başka yollara başvurma isteği duyar ve bunun için de aracılar ile bunları elde etmeyi amaçlarlar. Şeytan’ın en sevdiği anlardan bir tanesi de bu andır. Hatırlayınız ki Şeytan İnsan’ın en büyük düşmanıdır ve bizim kayıp düşmemizi ister. Araf Suresi 30ncu ayette “Allah bir kesimin doğru yolda olduğunu onaylar. Bir kesim de sapık sayılmayı hak eder. Onlar şeytanları Allah’tan yakın[Ayette geçen evliya أَوْلِيَاء, velinin çoğuludur. Burada veli, bir çocuğa veli olmak veya bir ile vali olmak gibi başkasını bağlayıcı söz söyleme yetkisine sahip olmaktır. Bu kişiler önceliği Allah’ın emirlerine değil şeytanların isteklerine verdiklerinden ayete bu anlam verilmiştir.] konumda tutar, üstelik doğru yolda olduklarını sanırlar.” Burada insanlar iki gruptur ve Allah insanların davranışlarına göre sonuçlar belirlemektedir. Bir kısım doğru yoldayken bir kısmı sapık sayılmayı hak eder, sapıklar Allah’a yakın veli edinendir. Veli Allah’a yakın tuttuğunuz her kişi Velinizdir. Yüce Allah bize şah damarımızdan bile yakın ancak böyle iken bile bir veli edinmek suretiyle bu iş sapıklık ile anılmaktadır Allah tarafından. (Bu arada şah damarı diye çevrilen söze bütün sinir uçlarınızdan daha yakınız diye çeviri yapılmaktadır ve bu daha doğrudur, çünkü Allah’ın izni olmadan damalarımızın hiçbirinde kanın ilerlemesi mümkün olmadığı için Allah bize o kadar yakındır.) Allah ile bu kadar yakınken Allah ile aramıza nasıl birisini sokabiliriz, düşünün vücudunuza her hangi bir delici kesici bir alet sapladığınızda nasıl bir durum oluyorsa aynı durum manen de olacaktır ve Allah ile olan ilişkiniz de kesilecektir. Dolayısıyla bu işe bulaşan her insan hayatını mahvetmiştir ki yüce Allah bunu şirk diye tanımlıyor ve Şirk’e bulaşanın bu bahsettiğimiz Salih amelleri de boşa gitmiş olmaktadır. Düşünün kişi kendini iman eden, Salih amel işleyen, kendini mümin seviyesine bile koyduğu oluyor ve tek bir Allah’a iman ettiğini düşünüyor, ancak Allah nazarında o kişi şirk yaparak görevlerini yerine getiriyor. Yine yüce Allah çoğunluğun Şirk yapmadan iman etmeyeceğini söylüyor, iman edenlerin çoğunluğu şirk üzerindedir.



Buraya dua edip her istediğimizi alamadığımız için örneklendirme yaparak gelmiştik, peki niye her istediğimiz olmasını isteriz, nerede kaldı burada imtihan? Allah O istediğinizi kabul etmediyse ve siz olmasını ısrar ediyorsanız ki olsun diye diretirseniz sizin zararınıza olur bu, siz büyük resmi görene inanıyor olsanız bile güvenmiyorsunuzdur. Siz nereden bileceksiniz o istediğiniz şeyin size hayır getireceğini, yüce Allah’a neden güvenmiyorsunuz?



Allah’tan her istediğinizi alamazsınız, ona ulaşmak için de farklı yollara başvurmamalısınız. Yüce Allah’a ulaşmak için de O’nu ulaşılamaz olarak ta görmemelisiniz, O’na her daim ulaşırsınız, çünkü Rabbimiz duanıza icabet ederim buyurmaktadır, ancak bu icabetin gerçekleşip gerçekleşmemesi sizin elinizde değildir. İşte bu noktada Allah’a daha yakın sizden bir tık üstte birileri olduğu aklınıza gelebilir, ancak işte Şeytan tam da burada devreye girmektedir. Allah’a ulaşmak için ne Nebiler, ne Melekler, ne Kutuplar, ne Gavslar, ne Şeyhler, ne Evliyalar kimse size yardımcı olamaz, ancak yardımcı olur diye düşünürseniz onların sizden üstün ve Allah’a ulaştırıcı olarak düşünürseniz bu sizin dünya hayatınızın ve ahretinizin bittiğinin garantisidir. Allah’a yakın Allah’a benden de yakın diye bir düşünce olamaz.



Allah tek ilahtır, onun altında bir ara ilah ona ulaştırıcı hiçbir varlık yoktur. Nebiler peki nebiler diye sorabilirsiniz, onlar Resul olarak Allah’ın birinci elçisi olan Cebrail as’dan aldıkları Kitap ile toplumları uyarmaktan ve o gelen mesaja da tabi olan kişilerdir. Arapça elçi demek sözü getiren kişi demek değildir, aksine gelen söze elçi denir. Nebiler ise Resullük görevlerinde yanılmaz değiştirilemez olarak gelen kanunlardan Allah’ın onlara hediye ettikleri hikmet ile o kanunlardan çıkarımlar yaparak hayatlarını inşa ederler ve toplumuna da Kitabı ve Hikmeti öğreterek o toplumu da inşa ederler. Yoksa Nebilerin bir bakışta bir sözcükle kişiyi hidayete erdirme gibi bir kerameti yoktur. Nebilerin kıssalarını okuyunca ne Musa Nebimiz Firavunu ne de son Nebimiz Ebu Cehil’i inanıp güvenenlerden yapamamıştır. Ancak zamanımızda bir bakışta insana hidayet verdiğini iddia eden kişiler vardır, bunlar da şeytanın esiri olmuş kişilerdir.



Tarikat ve Cemaatlere bakınca gördüğümüz üzere bulundukları dergâhın büyüğü Allah’a en yakın olduğunu düşünürler ve kendileri ise uzaktırlar, bu düşünce ile de bizlerin farkına vardığı ancak çoğunluğun bunu farkına varamadığı büyük bir sömürü mekanizması çalışmaktadır. Yeryüzündeki yapılabilecek en büyük sömürü din üzerinden yapılandır. Ancak ben Allah’tan başkasına kulluk etmem deyip Fatiha suresinin 4ncü ayetini aklınıza getirip onu uygulamaya sokarsanız ve manasını anlayarak yaparsanız bu sömürüyü içinizden söküp atarsınız. İnsanların indirilmiş dine uymaları zorunludur, etrafımızda uydurulmuş dinin değişik vesikalarına hepimiz şahidiz.



Allah’a yakın olduğunu düşünen bu tarz insanlar genelde dünyada ufak bir menfaat için belki de bulaştıkları bu bataktan insanların davranışlarından etkilenerek, gerçekten keramet sahibi olduklarını düşünerek kalplerini daha da karartarak ve kalplerine kilit vurarak yaptıklarının ne kadar yanlış olduğunu görememelerine sebep ederek, hem kendilerini hem de çevresinde onu ara ilah edinenleri ziyana sürüklemekte olduklarını göremezler. Bu arada ilah kelimesini de açıklamak isteriz ki bu kelime de yanlış anlaşılmaktadır.



İlah’ın 1nci kelime anlamı; bir alanda yaratıcılığı ile hayranlık uyandıran, çok beğenilen, çok tutulan kimse: Müzik dünyasının ilahı, Modanın ilahı vb. 2nci kelime anlamı; çok tanrıcılıkta tanrı, kendisine ibadet edilen varlık. (İbadet ise herhangi bir kişiye veya bir makama sorgusuz sualsiz itaat etmeye denir) Bu manada kendisine sorgusuz sualsiz itaat edilen varlığa “ilah” denir. Onun için La İlahe İllallah derken şunu deriz, İlah yoktur Allah’tan başka diye çevrilir ancak tam olarak şöyle deriz “Allah’tan başka kendisine sorgusuz sualsiz itaat edilecek hiçbir varlık yoktur”. Eğer ki Şeyhiniz, Gavsınız, Kutbunuz, Liderinizin her sözü sorgusuz sualsiz itaat ederek uygulanıyorsa işte bu İlah olmuş olur ve sizi ŞİRK’ e bulaştırmış olur. Şirk’e bulaşan da bunun farkında olamaz, bu da sizi bahsettiğimiz gibi ziyanda olanlardan yapar.



Bunun içindir ki Kur’an-ı Kerim’i de bu işinize alet etmeyiniz, bir ayeti evirip çevirip kendi heva ve heveslerinize göre ayetin bir kısmına bir anlam yükleyerek Kur’an’ın bütünün de anlattığı ve bizim de yukarıdaki anlattığımız hususlara binaen bu durumu tekrardan Kur’an çerçevesinde düşünmenizi isteriz.

Tevrat ve İncil’den (Kitab-ı Mukaddes’ten) Sorumlu Olanlara Tebliğ Çağrısı

Buradaki yazımızda tek amacımız bize indirilen kitaplara eğer samimi olarak iman ediyorsak aşağıdaki konuları okumamız herkesin hayrına olacağındandır. Fıtrat olarak yaratılışımız gereği yüce yaratıcımızı tanımaya anlamaya ve ona yönelmeye kodlanmışızdır. Bu kodlanma diğer canlılardan farklı olarak gerçekleşmektedir. Biz insanoğlunun görme, duyma ve konuşma yetileriyle oluşturduğu anlama ve idrak etme ile buradan yaptığı çıkarımlar ile diğer yaratılmış canlılardan farklıdır. Bu kazanımlarımız ile yaratıcımızı keşfetmeye ve özgür irademiz ile O’nu keşfetmeye bulmaya kodlanmışsızdır. Bu açıdan baktığımızda aşağıda sizleri belirlediğimiz 4 konu ve Sonuç maddelerini anlamaya ve idrak etmeye davet ediyorum.



Konu 1: Domuz’un yasaklanması konusu: Bildiğiniz üzere size tüm tanıdığınız Müslümanlardan işittiğiniz en önemli konuyla başlamak istedim (gerçi Türkiye’ de o kadar da fazla tüketen Hıristiyan yok, bunu tüketmeyenler de okuyabilir). Bunu Kitab-ı Mukaddes üzerinden inceleyelim.



Levililer 11/7: “Domuz çatal ve yarık tırnaklıdır, ama geviş getirmez. Sizin için kirli sayılır.”

Yasanın Tekrarı 14/8: “Domuz çatal tırnaklıdır, ama geviş getirmez. Sizin için kirli sayılır. Bu hayvanların etini yemeyecek, leşine dokunmayacaksınız.”

Yeşeya 65/4: “Mezarlıkta oturur, Gizli yerlerde geceler, Domuz eti yerler; Kaplarında haram et var.”

Yeşeya 66/17: “Bahçelere girmek için kendilerini arıtıp kutsayanlar, domuz, fare ve öteki iğrenç hayvanların etini yiyenlerin ortasında duranı izleyenler hep birlikte yok olacaklar” diyor RAB,”

Matta’ya Göre İncil 7/6: ““Kutsal olanı köpeklere vermeyin. İncilerinizi domuzların önüne atmayın. Yoksa bunları ayaklarıyla çiğnedikten sonra dönüp sizi parçalayabilirler.””



Konu 2: Yasa’nın(Tevrat’ın) Devamı



Hz.İsa tebliğ görevinde olduğu zaman halkına hiçbir zaman Hıristiyanlık diye bir din anlatmadı, aksine Elçi olarak gönderildiği halk tamamıyla Yahudi idi ve Yahudi alimlerinin sözde uydukları Tevrat ile yani Yasa ile yönetiliyorlardı. Buna karşılık Hz.İsa Matta’ya Göre İncil 5/17’ de şöyle söyledi: ““Kutsal Yasa’yı (Tevrat’ı) ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak için geldiğimi sanmayın. Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim.”



Konu 3: Hz.İsa’ dan sonraki gelecek olanın haber vermesi. Yuhanna’ ya Göre İncil 16/7-14



“7 Size gerçeği söylüyorum, benim gidişim sizin yararınızadır. Gitmezsem, Yardımcı size gelmez. Ama gidersem, O’nu size gönderirim. 8 O gelince günah, doğruluk ve gelecek yargı konusunda dünyayı suçlu olduğuna ikna edecektir: 9 Günah konusunda, çünkü bana iman etmezler; 10 doğruluk konusunda, çünkü Baba’ya gidiyorum, artık beni görmeyeceksiniz; 11 yargı konusunda, çünkü bu dünyanın egemeni yargılanmış bulunuyor. 12 “Size daha çok söyleyeceklerim var, ama şimdi bunlara dayanamazsınız. 13 Ne var ki O, yani Gerçeğin Ruhu gelince, sizi tüm gerçeğe yöneltecek. Çünkü kendiliğinden konuşmayacak, yalnız duyduklarını söyleyecek ve gelecekte olacakları size bildirecek. 14 O beni yüceltecek. Çünkü benim olandan alıp size bildirecek.”



Buradaki anlatımlara baktığımızda 3ncü tekil şahıs olarak tam 4 kere O kalıbıyla bir kişiden bahsetmektedir. Çoğu Teolog bunun kutsal ruh olduğunu söyleyecektir, ancak şunu akıllarından çıkarmışlardır, çünkü bu sözlere söylerken de kutsal ruh Hz.İsa’ nın yanındaydı, bu olsa olsa kendisinden sonra gelecek, O’nu anlatacak ve tasdikleyecek, gerçekleri anlatacak, Hz.İsa gibi Elçi görevi olacak birisidir. Hz.İsa’ dan beri gerçekten sürüsüyle yalancı Elçi gelmiştir ancak Kitap ile gelen, Hz.İsa’yı destekleyen, O’nun içine düştüğü yanlış anlaşılmalardan kurtaran ve sadece Allah’a ibadet edilmesini anlatan tek bir kişi gelmiştir, O’ da son elçi Hz.Muhammed’ den başkası değildir.



Konu 4: İnanç Meselesine Bakış

I.Allah’ın birliğine İman (Tevhid) 

Matta’ya Göre İncilde 4/10: “ İsa ona şöyle karşılık verdi: “Çekil git, Şeytan! ‘Tanrın Rab’be tapacak, yalnız O’na kulluk edeceksin’ diye yazılmıştır.””
Markos’a Göre İncilde 12/29: “İsa şöyle karşılık verdi: “En önemlisi şudur: ‘Dinle, ey İsrail! Tanrımız Rab tek Rab’dir.”
Yeşeya 43/10-11: “10 “Tanıklarım sizlersiniz” diyor RAB, “Seçtiğim kullar sizsiniz.  Öyle ki beni tanıyıp bana güvenesiniz, Benim O olduğumu anlayasınız. Benden önce bir tanrı olmadı, Benden sonra da olmayacak.” 11 “Ben, yalnız ben RAB’bim, Benden başka kurtarıcı yoktur.”
Yuhanna’ya Göre İncil 17/3 “Sonsuz yaşam, tek gerçek Tanrı olan seni ve gönderdiğin İsa Mesih’i tanımalarıdır.”
 II.İyi Faydalı İşler (Salih Amel)

İbadeti yerine getirme (Namaz-Secde): Günümüzde Dünya’ da Hz.Adem’den son bizlere kadar gelen insanlık içerisinde Hz.İsa’nın da dahil olduğu bir topluluk var ki, ilk insandan günümüze kadar aynı şekilde namaz öncesi ve namaz içerisindeki yapılan (ikame edilen) işlemleri yapmıştır. Bunun için de Hz.İsa gibi ibadet eden Müslümanlardır. Aşağıdaki maddelerde Kitab-ı Mukaddes’ te biz Müslümanlarda da görebileceğiniz ibadet şekillerine bir bakış yapalım.
                * Matta’ya göre İncil 26/39 “Biraz ilerledi, yüzüstü yere kapanıp (secde edip) dua etmeye başladı. “Baba” dedi, “Mümkünse bu kâse benden uzaklaştırılsın. Yine de benim değil, senin istediğin olsun.””

                * Mezmurlar 55/17 “Sabah, öğlen, akşam (namaz vakitlerini içerir) kederimden feryat ederim, O işitir sesimi. ”

                * Çölde Sayım 20/6 “Musa’yla Harun topluluktan ayrılıp Buluşma Çadırı’nın giriş bölümüne gittiler, yüzüstü yere kapandılar(secde ettiler). RAB’bin görkemi onlara göründü.”

                * Mısırdan Çıkış 3:5 “Tanrı, “Fazla yaklaşma” dedi, “Çarıklarını çıkar (Müslümanlar kutsal yere ayakkabı ile girmezler). Çünkü bastığın yer kutsal topraktır.”

                * Mısırdan Çıkış 40/31-32 “31 Musa, Harun ve Harun’un oğulları ellerini, ayaklarını orada yıkadılar (abdest aldılar). 32 Ne zaman Buluşma Çadırı’na girip sunağa yaklaşsalar RAB’bin Musa’ya buyurduğu gibi orada yıkandılar(abdest alırdılar).”

                 * Markos’a Göre İncil 11/25 “Kalkıp (ayakta kıyam etmek) dua ettiğiniz zaman, birine karşı bir şikâyetiniz varsa onu bağışlayın ki, göklerdeki Babanız da sizin suçlarınızı bağışlasın.””

                 * Luka’ya Göre İncil 22/41 “Onlardan bir taş atımı kadar uzaklaştı ve diz çökerek (Rukü ederek) şöyle dua etti: “Baba, senin isteğine uygunsa, bu kâseyi benden uzaklaştır. Yine de benim değil, senin istediğin olsun.””

Oruç: İsa’ da tıpkı hayatta olduğu sürece aldığı görevleri yerine getirmiş olan Allah’ın kulu, Nebisi ve Resulüdür. Oruç’ ta tutmuştur, burada bunu inceleyeceğiz.
                 * Matta’ya Göre İncil 4/2 “İsa kırk gün kırk gece oruç tuttuktan sonra acıktı.”

                 * Mısırdan Çıkış 34/28 “Musa orada kırk gün kırk gece RAB’le birlikte kaldı. Ağzına ne ekmek koydu, ne de su (yani oruç tuttu). Antlaşma sözlerini, on buyruğu taş levhaların üzerine yazdı.”

                  * Matta’ya Göre İncil 6/16 ““Oruç tuttuğunuz zaman, ikiyüzlüler gibi surat asmayın. Onlar oruç tuttuklarını insanlara belli etmek için kendilerine perişan bir görünüm verirler. Size doğrusunu söyleyeyim, onlar ödüllerini almışlardır.” Burada da anlayacağımız üzere Oruç sadece peygamberlere değil herkesin yapması gereken bir ibadettir.

     3.Sadaka / Zekat: Tüm İslam dünyası belirli şartlar dâhilinde tıpkı Hz.İsa’nın da yaptığı gibi yardım eder.

                   * Matta’ya göre İncil 6/3-4 “3 Siz sadaka verirken, sol eliniz sağ elinizin ne yaptığını bilmesin. 4 Öyle ki, verdiğiniz sadaka gizli kalsın. Gizlice yapılanı gören Babanız sizi ödüllendirecektir.”” Ki şöyle bir durum vardır, ahlaken biz Müslümanlara da bu tavsiye edilmiştir.

Mekke’yi Hac: Bildiğiniz üzere bizler Hac zamanı gelince ekonomik olarak uygun durumda olanlar ibadet için Hz.İbrahim ve ilk oğlu Hz.İsmail tarafından kurulmuş hazırlanmış olan Mekke’ ye giderek Hac ibadetini yerine getiririz.
                   * Mezmurlar 84/5-6 5 “5 Ne mutlu gücünü senden alan insana! Aklı hep Siyon’u ziyaret etmekte. 6 Baka Vadisi’nden (Mekke’den) geçerken, Pınar başına çevirirler orayı, İlk yağmurlar orayı berekete boğar.”

Selamlama: Sizlerin de sıkça kullandığınız bir sözü zamanında Hz.İsa’ da kullanmaktaydı. Siz bunu yaşadığınız ülkeden ötürü adet olarak yapıyorsunuz, ancak Hz.İsa bunu yapmasının bir başka sebebi de aldığı vahiyledir. Selam Esenlik, Barış ve Rahatlık anlamındadır.
                    * Luka’ya Göre İncil 24/36 “Bunları anlatırlarken İsa gelip aralarında durdu. Onlara, “Size esenlik olsun!” dedi.”

                    * Yuhanna’ya Göre İncil 20/19 “Haftanın o ilk günü akşam olunca, öğrencilerin Yahudi yetkililerden korkusu nedeniyle bulundukları yerin kapıları kapalıyken İsa geldi, ortalarında durup, “Size esenlik olsun!” dedi.”



SONUÇ:

Yukarıda anlattığımız üzere yüce Allah Kur’an-ı Kerim’ de şöyle buyuruyor;



Bakara Suresi 41nci Ayet: “Sizin yanınızda olanı (Tevrat’ı) onaylayıcı olarak indirdiğime (Kur’ân’a) inanın. Onu görmezlikten gelenlerin ilki olmayın! Âyetlerimi geçici  bir bedele karşılık satmayın! Yalnız benden çekinerek kendinizi koruyun! ”



Bakara Suresi 89ncu Ayet: “Nihayet Allah katından, yanlarında olanı onaylayan kitap geldi. Önceleri kâfirlere karşı önlerinin bu Kitapla açılmasını bekliyorlardı. Ama tanıdıkları [geleceğini bildikleri, vaad edilen son Nebi ve Kitap] Kitap gelince onu görmezlikten geldiler. Allah’ın laneti (dışlaması) böylesi kâfirleredir. ”



Ali İmran Suresi 3ncü Ayet: “Gerçekleri içeren ve kendinden öncekileri tasdik eden[*] bu Kitab’ı sana, O indirmiştir. Tevrat’ı ve İncil’i de O indirmiştir.” Bu ayete not: [*] Bakara 2/136, Al-i İmran 3/81-84 ve En’âm 6/90. âyetlere göre bütün Nebilere kitap verilmiştir. Bunlardan her biri diğerlerini tasdikle görevlidir. Kur’an son kitap olduğu için o da önceki kitapların hepsini tasdik etmektedir.



Ali İmran Suresi 50nci Ayetinde Allah Hz.İsa’nın şöyle aktardığını ifade ediyor: ““Önümdeki Tevrat’ı onaylamak ve size haram kılınmış bazı şeyleri helâl kılmak için geldim. Size, Sahibinizin belgesi ile geldim. Artık Allah’tan çekinin de sözümü dinleyin.”



Nisa Suresi 47nci Ayet “Ey kendilerine Kitap verilenler! Sizin yanınızda olan Kitabı tasdik eden bu Kitaba inanıp güvenin. Yoksa itibarınızı yok eder, sizi yüzsüz hale getiririz. Yahut cumartesi yasağını çiğneyen ahaliyi dışladığımız (lanetlediğimiz) gibi siz de dışlarız. Allah’ın emri yerine gelir.”



Maide Suresi 44ncü Ayet “İçinde (doğru yola) bir rehber ve nur olan Tevrat’ı biz indirdik. Allah’a teslim olmuş nebîler, Yahudiler arasında onunla hükmederlerdi. Hocalar ve âlimler ise kendilerinden Allah’ın kitabını korumaları istenmesi sebebiyle onunla hükmederler ve ona şahit olurlardı. Siz, insanlardan korkmayın; benden korkun. Ayetlerimi geçici bir bedelle değişmeyin. Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyenler, kâfir olanlardır.”



Maide Suresi 45nci Ayet “Onlara o kitapta şunu yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve her yaraya karşılık kısas gerekir. Kim onu sadakasına sayarak bağışlarsa bu kendi için kefaret olur. Kim Allahın indirdiğine göre hükmetmezse onlar, yanlış yapan kimselerdir.”



Maide Suresi 46ncı Ayet “Sonra onların izinden Meryem oğlu İsa’yı, önündeki Tevrat’ı tasdik etsin diye gönderdik. Ona da içinde bir rehber ve nur olan İncil’i, önündeki Tevrat’ı tasdik etsin, çekinerek korunanlar için bir rehber ve doğru bilgi (öğüt) olsun diye verdik.”



Maide Suresi 66ncı Ayet “Eğer onlar, Tevrat’ı, İncil’i ve Rableri tarafından kendilerine indirileni[Kur’an-ı Kerim’i] uygulasalardı, üstlerinden ve altlarından nimetlere boğulurlardı. Aralarında dengeli davranan bir toplum(ümmet) vardır ama onlardan çoğunun davranışı ne kötüdür!”



Maide Suresi 68nci Ayet “De ki “Ey Ehl-i Kitap(Yahudi ve Hıristiyan Bilginleri, Alimleri), Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirilmiş olanı tam olarak yerine getirmedikçe temelsiz kalırsınız.” Rabbinden sana indirilen (Kur’an-ı Kerim), onlardan çoğunun azgınlığını ve küfrünü arttıracaktır. Artık o kâfirler topluluğuna üzülme.”



Maide Suresi 110ncu Ayet “O gün Allah, şöyle diyecektir: “Meryem oğlu İsa! Senin ve annenin üstünde olan iyiliklerimi hatırla. Hani seni Kutsal Ruh’la desteklemiştim; hem beşikte hem de yetişkin iken insanlara konuşma yapıyordun. Bir de sana yazmayı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretmiştim. İznimle topraktan kuş şeklinde bir şey yaratır, sonra ona üflerdin de yine iznimle kuş oluverirdi. Anadan doğma körü ve abraşı iznimle tamamen iyileştirirdin. Yine iznimle mezardan ölüyü (diri olarak) çıkartırdın. Seni İsrail oğullarından da kurtarmıştım; çünkü onlara açık mucizelerle geldiğin halde onların görmezlikten gelenleri: “Bu açık bir büyüdür” demişlerdi.””



Araf Suresi 157nci Ayet “Onlar bu elçiye, bu ümmi[1*] nebiye uyan kimselerdir. Onu (Nebinin adını) yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı bulurlar. O, onlara marufa[2*] uygun olanı emreder ve münkeri[3*] yasaklar. Temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar. Isr’larını, üzerlerindeki ağır yükleri[4*] kaldırıp atar. Kim ona inanır, onu destekler, ona yardım eder ve onunla birlikte indirilen nûra (Kitaba) uyarsa, işte onlar umduklarına kavuşacak olanlardır.”” Bu ayete not: [1*] Ümmi: Kitap bilmeyen, [2*] Maruf; Kur’an’ a uygun olduğu bilinen davranıştır. [3*] Münker: Marufun zıttıdır. Ne olduğu belli olmayan, fıtrata(tabiat kanunlarına) ve Kur’an’ a uymayan, uygunsuz, anlamlarına gelir. [4*] Bu, önceki ümmetlere yüklenen, gelecek nebiye inanma ve ona destek olma sorumluluğudur.

Tevbe Suresi 111nci Ayet “Allah, inanıp güvenenlerin kendilerini ve mallarını Cennete karşılık satın almıştır. Allah yolunda çarpışırlar; öldürürler ve ölürler. Bu Allah’ın Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da verdiği gerçek sözdür. Sözünü Allah’tan daha iyi tutan kimdir? Öyleyse yaptığınız bu satıştan dolayı sevinin. Bu, büyük bir kurtuluştur.”

Kasas Suresi 49ncu Ayet “(Muhammed) De ki, eğer samimiyseniz doğru yolu, bu ikisinden (Tevrat ve Kur’an’dan) daha iyi gösteren bir kitabı Allah katından getirin de ona uyayım.”

Fetih Suresi 29ncu Ayet “Muhammed Allah’ın elçisidir. Onunla birlik olanların, kendini doğrulara kapatanlara karşı sarsılmaz duruşları vardır. Birbirlerine karşı ise merhametlidirler. Allah’ın rızasını ve ikramını kazanmak için rüku ve secde ettiklerini görürsün. Onları tanıtan, secdenin yüzlerinde bıraktığı etkidir. Tevrat’ta da böyle anılırlar. İncil’de ise filiz vermiş ekine benzetilirler. Güçlenmiş, kalınlaşmış, sapı üzerinde dik durmuş, çiftçileri pek hayran bırakan ekin gibidir. Bunlar, kendini doğrulara kapatanları kıskandırmak içindir. Allah, onlardan inanıp güvenen ve iyi işler yapanlara bağışlama ve büyük bir ödül vaat etmiştir.”

Saf Suresi 6ncı Ayet “Meryem oğlu İsa da şöyle demişti: “Ey İsrailoğulları! Ben, Allah’ın elçisiyim; size, önümde bulunan Tevrat’tan olanı onaylamak ve benden sonra gelecek ve ayırıcı özelliği[1*] Ahmed[2*] olan elçiyi müjdelemek için geldim.” İsa onlara açık belgelerle gelince: “Bu, açık bir büyüdür” demişlerdi.” Bu ayete not: [1*] Ayet metninde geçen isim kelimesi varlıkları birbirinden ayırmaya yarayan kelime anlamında olduğu ve Nebîmiz adı Muhammed olduğu için kelimeye bu anlam verilmiştir. [2*] Ahmed, hamd kökünden ism-i tafdil’dir; işini daha iyi yapan demektir.

Cuma Suresi 5nci Ayet “Kendilerine Tevrat bilgisi yüklenen ama onun hükümlerini yüklenmeyenler[1*], kitap yüklü eşek gibidirler[2*]. Allah’ın ayetleri karşısında yalan yanlış şeylere sarılan bu topluluk, ne kötü örnektir. Allah, yanlışlar içinde olan toplulukları yola getirmez.” Bu ayete not: [1*] Tevrat’ı öğrendiği halde ona uymayanlar.[2*] Zahmetini çeker, nimetinden yararlanamazlar



Bu ayetlerden de anlayacağınız üzere Kur’an-ı Kerim yüce Yaratıcımız tarafından son Nebisi olan Hz.Muhammed’e yine bir diğer elçisi olan Hz.Cebrail meleği ile vahiy etmiştir. Tıpkı Hz.Musa’ ya ve Hz.İsa’ya vahyettiği gibi son Nebisine de vahyetti. Hepimiz hikaye olarak Hz.Musa’ nın denizi yardığını ve Hz.İsa’ nın ölüleri uyandırdığı (tabii ki Rabbimizin izniyle) mucizelerini dinleyerek büyüdük, ancak bunlar bizim görmediğimiz mucizelerdir. Bir de görebileceğimiz yaşayan bir mucize vardır ki o da Kur’an-ı Kerim’dir. Eğer ki Kur’an-ı Kerim’i yüce Yaratanımızın gönderdiğine iman eder ve onu o şekilde okursak sizler de bu mucizeleri karşısında nasıl aciz durumda olduğunuzu farkına varacaksınızdır. Bir de okuyup, anlayıp hayatınıza rehber de edinirseniz işte esas kurtuluşa erenler sizlersinizdir.



İnşallah bu yazıdan sonra Kur’an’a sarılır ve Allah’ın dediği O Saat gelmeden gerçek iman edenlerden olup hidayete ve kurtuluşa erenlerden olursunuz.



Vesselamınaleyküm
Tolga Karagöz