23 Ocak 2018 Salı

Maide Suresi 35nci Ayetindeki Vesile Arayanlar!

İyiliği Sonsuz, ikramı bol olan Allah’ın adıyla



Ey inanıp güvenenler! Allah’tan çekinerek kendinizi koruyun, O’na vesile arayın ve Allah yolunda mücadele edin ki umduğunuza kavuşasınız. 



Ya da;



Ey inanıp güvenenler (müminler)! Allah’tan çekinerek kendinizi koruyun [Müttakî, kendi doğal yapısını koruyan kişidir. Muttakinin zıddı tağut yani sınırları aşan kişidir.], O’na vesile[De ki “Ben de tıpkı sizin gibi insanım. Bana ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyolunmaktadır. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa iyi iş yapsın ve tek olan Rabbine kullukta, hiçbir şeyi O’na ortak saymasın.” Kehf 110] arayın ve Allah yolunda mücadele (cihad)[Cihad: Düşmanın, şeytanın veya arzuların baskısına karşı Allah’ın emrine uymak için verilen güçlü mücadeledir.] edin ki umduğunuza kavuşasınız. 



“Kendinizi Allah’ın rızasına ulaştıracak bir vesile arayın!” Vesile iyi işlerdir yani Salih ameller, bunların başında gelen Namaz ve Zekâttır. Namaz sürekli yapılması gereken bir ibadettir. Salât kelime anlamı olarak devamlı yapılması gereken anlamına gelmektedir. Namaz sürekli olmasına karşılık Zekât her zaman yapılması gerekmez.



Asr Suresine baktığımız zaman “Çağa yemin ederim ki, İnsan hep ziyan içindedir. Ziyanda olmayanlar; inanıp güvenenler, iyi işler yapanlar, birbirine doğruları tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenlerdir.” Bu sureden de anlayacağımız üzere inanıp güvenen ki Maide 35nci ayette de inanıp güvenenlerden bahsetmektedir, yapılması gerek iyi işler yapan mümin topluluğu birbirlerine doğruları yapmayı ve sabırlı olmaları konusunda tavsiye edenlerin ziyanda olmayacağını söyler Yüce Allah. Buradaki durum ona vesile aramanın Allah’a inanmak ve en önemlisi güvenmek, çünkü güven yoksa inanmak tek başına bir işe yaramamaktadır. Dünya hayatında her bir kişi yüce bir yaratıcının olduğu konusunda hemfikirdir. Ancak güvenen çok azdır.



Genelde insanlar öncelikle Allah’tan isteklerde bulunur, bunların bazıları olur bazıları olmaz, çoğu isteği karşılanmayınca insan başka yollara başvurma isteği duyar ve bunun için de aracılar ile bunları elde etmeyi amaçlarlar. Şeytan’ın en sevdiği anlardan bir tanesi de bu andır. Hatırlayınız ki Şeytan İnsan’ın en büyük düşmanıdır ve bizim kayıp düşmemizi ister. Araf Suresi 30ncu ayette “Allah bir kesimin doğru yolda olduğunu onaylar. Bir kesim de sapık sayılmayı hak eder. Onlar şeytanları Allah’tan yakın[Ayette geçen evliya أَوْلِيَاء, velinin çoğuludur. Burada veli, bir çocuğa veli olmak veya bir ile vali olmak gibi başkasını bağlayıcı söz söyleme yetkisine sahip olmaktır. Bu kişiler önceliği Allah’ın emirlerine değil şeytanların isteklerine verdiklerinden ayete bu anlam verilmiştir.] konumda tutar, üstelik doğru yolda olduklarını sanırlar.” Burada insanlar iki gruptur ve Allah insanların davranışlarına göre sonuçlar belirlemektedir. Bir kısım doğru yoldayken bir kısmı sapık sayılmayı hak eder, sapıklar Allah’a yakın veli edinendir. Veli Allah’a yakın tuttuğunuz her kişi Velinizdir. Yüce Allah bize şah damarımızdan bile yakın ancak böyle iken bile bir veli edinmek suretiyle bu iş sapıklık ile anılmaktadır Allah tarafından. (Bu arada şah damarı diye çevrilen söze bütün sinir uçlarınızdan daha yakınız diye çeviri yapılmaktadır ve bu daha doğrudur, çünkü Allah’ın izni olmadan damalarımızın hiçbirinde kanın ilerlemesi mümkün olmadığı için Allah bize o kadar yakındır.) Allah ile bu kadar yakınken Allah ile aramıza nasıl birisini sokabiliriz, düşünün vücudunuza her hangi bir delici kesici bir alet sapladığınızda nasıl bir durum oluyorsa aynı durum manen de olacaktır ve Allah ile olan ilişkiniz de kesilecektir. Dolayısıyla bu işe bulaşan her insan hayatını mahvetmiştir ki yüce Allah bunu şirk diye tanımlıyor ve Şirk’e bulaşanın bu bahsettiğimiz Salih amelleri de boşa gitmiş olmaktadır. Düşünün kişi kendini iman eden, Salih amel işleyen, kendini mümin seviyesine bile koyduğu oluyor ve tek bir Allah’a iman ettiğini düşünüyor, ancak Allah nazarında o kişi şirk yaparak görevlerini yerine getiriyor. Yine yüce Allah çoğunluğun Şirk yapmadan iman etmeyeceğini söylüyor, iman edenlerin çoğunluğu şirk üzerindedir.



Buraya dua edip her istediğimizi alamadığımız için örneklendirme yaparak gelmiştik, peki niye her istediğimiz olmasını isteriz, nerede kaldı burada imtihan? Allah O istediğinizi kabul etmediyse ve siz olmasını ısrar ediyorsanız ki olsun diye diretirseniz sizin zararınıza olur bu, siz büyük resmi görene inanıyor olsanız bile güvenmiyorsunuzdur. Siz nereden bileceksiniz o istediğiniz şeyin size hayır getireceğini, yüce Allah’a neden güvenmiyorsunuz?



Allah’tan her istediğinizi alamazsınız, ona ulaşmak için de farklı yollara başvurmamalısınız. Yüce Allah’a ulaşmak için de O’nu ulaşılamaz olarak ta görmemelisiniz, O’na her daim ulaşırsınız, çünkü Rabbimiz duanıza icabet ederim buyurmaktadır, ancak bu icabetin gerçekleşip gerçekleşmemesi sizin elinizde değildir. İşte bu noktada Allah’a daha yakın sizden bir tık üstte birileri olduğu aklınıza gelebilir, ancak işte Şeytan tam da burada devreye girmektedir. Allah’a ulaşmak için ne Nebiler, ne Melekler, ne Kutuplar, ne Gavslar, ne Şeyhler, ne Evliyalar kimse size yardımcı olamaz, ancak yardımcı olur diye düşünürseniz onların sizden üstün ve Allah’a ulaştırıcı olarak düşünürseniz bu sizin dünya hayatınızın ve ahretinizin bittiğinin garantisidir. Allah’a yakın Allah’a benden de yakın diye bir düşünce olamaz.



Allah tek ilahtır, onun altında bir ara ilah ona ulaştırıcı hiçbir varlık yoktur. Nebiler peki nebiler diye sorabilirsiniz, onlar Resul olarak Allah’ın birinci elçisi olan Cebrail as’dan aldıkları Kitap ile toplumları uyarmaktan ve o gelen mesaja da tabi olan kişilerdir. Arapça elçi demek sözü getiren kişi demek değildir, aksine gelen söze elçi denir. Nebiler ise Resullük görevlerinde yanılmaz değiştirilemez olarak gelen kanunlardan Allah’ın onlara hediye ettikleri hikmet ile o kanunlardan çıkarımlar yaparak hayatlarını inşa ederler ve toplumuna da Kitabı ve Hikmeti öğreterek o toplumu da inşa ederler. Yoksa Nebilerin bir bakışta bir sözcükle kişiyi hidayete erdirme gibi bir kerameti yoktur. Nebilerin kıssalarını okuyunca ne Musa Nebimiz Firavunu ne de son Nebimiz Ebu Cehil’i inanıp güvenenlerden yapamamıştır. Ancak zamanımızda bir bakışta insana hidayet verdiğini iddia eden kişiler vardır, bunlar da şeytanın esiri olmuş kişilerdir.



Tarikat ve Cemaatlere bakınca gördüğümüz üzere bulundukları dergâhın büyüğü Allah’a en yakın olduğunu düşünürler ve kendileri ise uzaktırlar, bu düşünce ile de bizlerin farkına vardığı ancak çoğunluğun bunu farkına varamadığı büyük bir sömürü mekanizması çalışmaktadır. Yeryüzündeki yapılabilecek en büyük sömürü din üzerinden yapılandır. Ancak ben Allah’tan başkasına kulluk etmem deyip Fatiha suresinin 4ncü ayetini aklınıza getirip onu uygulamaya sokarsanız ve manasını anlayarak yaparsanız bu sömürüyü içinizden söküp atarsınız. İnsanların indirilmiş dine uymaları zorunludur, etrafımızda uydurulmuş dinin değişik vesikalarına hepimiz şahidiz.



Allah’a yakın olduğunu düşünen bu tarz insanlar genelde dünyada ufak bir menfaat için belki de bulaştıkları bu bataktan insanların davranışlarından etkilenerek, gerçekten keramet sahibi olduklarını düşünerek kalplerini daha da karartarak ve kalplerine kilit vurarak yaptıklarının ne kadar yanlış olduğunu görememelerine sebep ederek, hem kendilerini hem de çevresinde onu ara ilah edinenleri ziyana sürüklemekte olduklarını göremezler. Bu arada ilah kelimesini de açıklamak isteriz ki bu kelime de yanlış anlaşılmaktadır.



İlah’ın 1nci kelime anlamı; bir alanda yaratıcılığı ile hayranlık uyandıran, çok beğenilen, çok tutulan kimse: Müzik dünyasının ilahı, Modanın ilahı vb. 2nci kelime anlamı; çok tanrıcılıkta tanrı, kendisine ibadet edilen varlık. (İbadet ise herhangi bir kişiye veya bir makama sorgusuz sualsiz itaat etmeye denir) Bu manada kendisine sorgusuz sualsiz itaat edilen varlığa “ilah” denir. Onun için La İlahe İllallah derken şunu deriz, İlah yoktur Allah’tan başka diye çevrilir ancak tam olarak şöyle deriz “Allah’tan başka kendisine sorgusuz sualsiz itaat edilecek hiçbir varlık yoktur”. Eğer ki Şeyhiniz, Gavsınız, Kutbunuz, Liderinizin her sözü sorgusuz sualsiz itaat ederek uygulanıyorsa işte bu İlah olmuş olur ve sizi ŞİRK’ e bulaştırmış olur. Şirk’e bulaşan da bunun farkında olamaz, bu da sizi bahsettiğimiz gibi ziyanda olanlardan yapar.



Bunun içindir ki Kur’an-ı Kerim’i de bu işinize alet etmeyiniz, bir ayeti evirip çevirip kendi heva ve heveslerinize göre ayetin bir kısmına bir anlam yükleyerek Kur’an’ın bütünün de anlattığı ve bizim de yukarıdaki anlattığımız hususlara binaen bu durumu tekrardan Kur’an çerçevesinde düşünmenizi isteriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder