Daha
önce de söylediğimiz gibi, şimdi kullandığımız alfabe ve onun dayandığı LÂTİN
alfabesinde harfler bir mânâ ifade etmez. Çoğu bir hece bile değildir. Ancak
başka harflerle birleşerek heceleri, heceler de kelimeleri oluşturur. çoğu hece
de bile anlam yoktur, anlamlar kelimelerle ortaya çıkar.
Halbuki
PROTO-TÜRKÇE yazı sisteminde öyle değildir. PROTO-TÜRKÇE’de TAMĞA sistemi
vardır. Yukarda gördükleriniz gibi ÇİZGİLER, NOKTALAR ile ifade edilir ve her
biri kendi içinde tam ve yeterli bir anlam taşır.
Meselâ,
yukarıdaki TAMĞALAR’dan,
- OQ
(OK) = yeryüzü kişisi, yeryüzünde varoluş,
- UÇ =
bey, han, lider, bayrak
- ON =
kozmos, kozmos kişisi,
- AT =
ad, TANRI’ya atılma, egemen
anlamına
gelirler. Dikkat edilirse, hepsinin SESLİ HARF’le başladığı görülür. TÜRKÇE’de
bazı SESSİZ HARFLER’in kelime başına gelmemesi (meselâ R), bazı yabancı
kelimelerin SESSİZ HARF’le başladığı için (stasyon, spirit) TÜRKLER tarafından
başına bir SESLİ HARF getirilerek okunması da (istasyon, ispirto, Rus-Urus,
Recep-İrecep gibi), bu yüzdendir.
TEK
başına iken bu anlamı taşıyan ve birer kelime olan bu TAMĞALAR, eğer bir CÜMLE
içinde iseler iki şekilde karşımıza çıkar. Birincisi, okunuşunu ve anlamını korur...
İkincisi, başındaki SESLİ HARF düşer, kalan SESSİZ HARF’ten sonra başka SESLİ
HARF gelir ve cümle içinde yerini öyle alır.
Bir
daha tekrarlamak gerekirse, eski TÜRKÇE’de her işaret TAMĞA’dır, aynı zamanda
tek seferde söylenebilen bir HECE’dir, ve ayrı bir KAVRAM ifade eden bir
KELİME’dir... Eski TÜRKÇE’nin aslı HECE-KELİMELER’den oluşurdu. Sonradan
heceler kaynaşarak kelimeler oluşturmuştur.
Bugün
ÇİNCE, JAPONCA, KORECE böyle bir YAZI’ya ve HECE-KELİMELER’den oluşan bir dile
sahiptir. Ancak bunların en eskisi ÇİNCE bile, M.Ö. 1700’den önceye gitmez!..
Yani ÇİNCE’nin TÜRKÇE’yi etkilemiş olabileceği gibi bir sonuç çıkarmak
yanlıştır. Olsa olsa TÜRKÇE, kendinden sonra gelen ÇİNCE’yi etkilemiştir.
Nitekim şimdiki ÇİN ALFABESİ’nden 41 TÜRK TAMGASI vardır.
PROTO-TÜRKLER…
(ki, bu ifadeyi TÜRK kelimesinin kavram olarak ortaya çımadığı dönemler için
kullanıyoruz, çok eski tarihleri kastediyoruz) bilgi ve tecrübeleriyle, üstün
vasıflarıyla halk arasında sivrilmiş kimselere ÖGÜL-UKUS derlerdi. ÖGÜL,
“düşünme yeteneği, felsefe, haysiyet, sahip olma, majeste” anlamlarına gelir.
UKUS ise, YAZI demektir!
Bu
kişiler üstün gözlem ve sezgi kaabiliyeti ile etraflarındaki tabiatın, hayatın
ve kâinatın sırlarını araştırmışlar, üzerinde kafa yormuşlar, sonra da
tesbitlerini soyut kavramlar halinde “taşa urmuş”, kaydetmişlerdir..
Burada
çok önemli bir husus vardır…. Şimdi lütfen önce yukarıdaki HAYVAN FİGÜRLERİ
tablomuzu bir kaç dakika inceleyiniz…
Eminiz
ki, yukardaki GEYİK resmi ile, aşağıdaki çeşitli hayvan figürleri arasındaki
farkı görmüşsünüzdür.
GEYİK,
BODENSEE’de, THAYGEN yakınlarındaki KESSLERLOVCH Mağarasında, bir MAMUT DİŞİ’ne
çizilmiş resimdir… Aynen resmedilmiştir, bir fotoğraf kadar gerçeğe uygundur!
Bir sanat eseridir, ama başka bir özelliği yoktur. Bir AVRUPA insanının
ürünüdür.
Halbuki
diğer üç figür, GEYİK resmi gibi değildir. Hayvan figürleri tabiattaki
şekilleriyle değildirler, şematik bir hal almışlardır. Onlar ASYA İNSANI’nın
ürünüdürler.
Daha
önce belirttiğimiz gibi, ASYA’da kaya resimleri M.Ö. 30.000’lerde başlar…
Bunların yazı elemenler içermeye başlaması M.Ö. 15.000’lerdedir… Ve yazıya
geçiş ise M.Ö. 8000’in sonlarındadır. (G. Musabayev, A. Maxmutov, G. Aydarov;
KAZAK EPİGRAFYASI, Almati, 1971)
ŞEKİL
1’de görülen figürler TAMĞALI SAYI galerisindendir. Hayvanlar naturist değil,
şematiktir. AT,İT, KEÇİ figürleri, bu hayvanları sembolize eder ama;
boynuzları, bacakları, kuyrukları da ayrı anlamlar taşır. TAMGA anlayışı henüz
başlamıştır.
ŞEKİL
2’de görülen figürler de TAMGALI SAYI’ndadır. Daha sonraki bir döneme aittir.
Hayvan ve insan şekilleri tamamen şematize edilmiş, semboller haline gelmiştir.
TAMĞALAR bariz şekilde görülmektedir.
ŞEKİL
3, DOĞU ANADOLU’da SAT Dağında bulunan M.Ö.8000 yıllarına ait bir kaya
resmidir. (E.Alok, ANADOLU KAYA ÜSTÜ RESİMLERİ, Akbank, İstanbul, 1988) Üstünde
daha sonra açıklıyacağımız pek çok TAMĞA bulunur ve bize uzun bir mesaj verir.
Bir
başka örnek te, üzerindeki yazı karakterleri bariz olduğu için İLK YAZIT
sayılan ULU KEM SÜLYEK YAZITI’dır. YENİSEY’in kollarından biri olan ULUĞ KEM’in
geçtiği vadilerden biri olan SÜLYEK’te bulunmuştur.... M.Ö. 8000’e aittir.
(Gravures Rup. V. Comanica, D. Riba, ed. Fr.Empire, Paris, 1984)
Bu
resimleri, AVRUPALI insanın yaptığı resimle kıyaslayıp “basit, çocukça, ve
sanat değeri olmayan” çiziktirmeler saymak, son derece yanlıştır!.. Ama burada
gene DOĞU, BATI’dan ileridir... Çünkü DOĞU’da şekiller, figürler, desenler her
kültür için ORTAK bir anlam taşır. Sadece YAPAN değil, OKUYAN da o figürün ne
anlama geldiğini bilir. Halbuki BATI’da her sanatkârın SEMBOLİZM’i kendine
aittir. Aynı millette dahi ORTAK bir KÜLTÜR oluşturmaz!
Bu
yazıtları ve diğerlerini ilerde teker teker ele alacağız... Bu sayfada
amacımız, yukarıda verdiğimiz TAMĞALAR’ı biraz daha açıklamak ve onların
yakın-uzak örneklerini göstermektir. Ancak bu açıklamaları yapmadan konuya
giremezdik.
TAMĞALAR,
nasıl ortaya çıkmıştır?… Birinci sebep daha üstün bir düşünce seviyesine, bir
hayat ve kâinat felsefesine ulaşılmasıdır. İkincisi ise, kayalara bu felsefeyi
uzun uzun “taşa urmak”, yani kayalara kazıyarak sonraki nesillere ulaştırmaya
çalışmanın zorluğudur. Meselâ GÜNEŞ’i anlatabilmek için bir DAİRE çizip
etrafına bir sürü IŞIN ÇİZGİSİ koymak yerine; bir YUVARLAK, içine de bir NOKTA
koyarak aynı mânâ verilmiş, ortaya OĞ tamğası çıkmıştır!
ORTA
ASYA İNSANI, yani TÜRKLER’in atasının dünyanın dört bir yanına yaydığı OĞ
TAMĞALARI’nı görmek gerçekten heyecan vericidir.
Şimdi
bu TAMĞALAR’ı, taşıdıkları mânâyı, ve AVRASYA başta olmak üzere dünyada
rastlanan örneklerini verelim.
OK
TAMĞASI:
OK;
“yeryüzü kişisi, TANRI’dan gelip yeryüzünde varolma, mevcudiyet” anlamlarına
gelir... PROTO-TÜRKLER’den bir kısmı kendilerine OK adını verir. Yazıyı
bulanlar onlardır... Bugün kullandığımız OKUMAK fiili onlardan gelir. Aslında
“OKLAR’ın yazdığını anlamak” demektir.
OK
tamğasının içeriğinde
GÖK’teki
TANRI’dan gelip YERYÜZÜ’nde varolma,
YERYÜZÜ’nde
ölerek UÇARAK, GÖK’teki TANRI’ya dönme
mânâları
da gizlidir. Ve bu geliş-gidiş ATEŞ KÜLTÜ ile bağlantılıdır. OZ’laşarak
YERYÜZÜ’ne inme, kişi olma, OK olma; sonra en üst noktada OK’un BUĞ (BEY)
görevini üstlenerek, halkına, etrafına iyi hizmetler yapması, bunun
karşılığında yakılarak tekrar OZ’laşması ve Uç’arak tekrar KOZMOS’a, GÖKYÜZÜ’ne
dönüş… Hepsi OK kelimesinde gizli anlamlardır.
YAKILMAK;
TANRI’ya AT’ılmak, fırl’AT’ılmak demektir. Bu da OK tamğaları arasında en çok
kullanılanlardan olan HAÇ (+) işaretinin, AT tamğasının bir çeşidi olduğunu
düşündürmektedir.
Görüldüğü
gibi HAÇ, Hıristiyanlıkla birlikte ortaya çıkmış bir sembol değil; çok daha
eski KUTSAL bir işarettir. Belki de “TANRI’ya UÇ’arak erişme”yi sembolize eden
KUŞ figürünün “birbirini kesen iki çizgi” şeklinde TAMĞA’laşmasından ortaya
çıkmıştır.
DOĞU
ANADOLU’da, ISUB-ÖG olan ESKİ TÜRK ALFABESİ’nde mevcut, yukarıdaki ETRÜSK
YAZISI resminde görülen UÇLARI HİLAL OLAN HAÇ şeklindeki OK tamgası,
PROTO-MISIR’a dahi ulaşmıştır.
HALI VE
KİLİMLERDE OK TAMĞASI
OK UÇU,
“OK bayrağı” demek olup, kelime ETRÜSKLER vasıtasıyla LATİNCE’ye CROCE
(KROÇE-İngilizcesi CROSS) olarak girmiştir. Hıristiyanlar için de KUTSAL bir
işaret olmuştur.
OK AÇ,
“OK sembolü” demek olup bizde de KHAÇ-HAÇ kelimesini oluşturmuştur.
HAÇ
şeklindeki OK damğası, Hıristiyanlıkla hiç bir ilişkisi olmayan DÜNDARLI,
ÇAVDARLI, KARAHACILI, KARAKOYUNLU, YEŞİLYURT, KINIK, HAYTA gibi YÜRÜK
aşiretlerinde ARMA olarak kullanılmaktadır.
ON
TAMĞASI :
ON,
“KOZMOS, kozmos kişisi” demektir. Ya KUBBE şeklinde, ya da ON nokta, 10 benek,
10 tüy, veya 10 aynı cinsten figürle gösterilir.... Yukarıdaki resimde çeşitli
ON TAMĞALARI görülmektedir... birinci figür TAMĞALI SAYI kaya resmindeki BUĞ’un
kafasının içinde ON NOKTA bu sembolü vermektedir... İkinci figür SAT DAĞI’ndaki
kaya resmidir, kral damgasında ON BENEK ile aynı sembolü gösterir... Üçühcü
figür KIRGİZİSTAN ISSIKKÖL’de bir mezardan çıkan yüzüğün üzerindeki resimdir,
ON TÜY ile aynı mânâyı verir. Amerikan kızılderililerinde, MAYALAR ve
AZTEKLER'de de aynı sembole rastlanır.
Ayrıca
İTALYAN ALPLERİ’nde NAQUANE bölgesinde HALAY ÇEKEN ON KİŞİ figürü de aynı
kavrama işaret eder. (Grav. Rup. Val Comanica, D. Riba, Fr. Emp. Paris, 1984)
ANADOLU’da
bulunan HİTİT kurslarının üzerindeki ON GEYİK, ON FİGÜR de ON tamğasına
işarettir.
GREK
mitolojisinde geçen DAKTİLLER (Dactyiles) demircidirler. Nereden geldikleri
konusunda çeşitli rivayet vardır. FRİGYA’daki İDA DAĞI’ndan (yani bizim
EDREMİT’teki KAZ DAĞI), veya GİRİT’teki İDA DAĞI’ndan geldikleri öne sürülür.
Bunlar ON KİŞİ’dirler… DAKTİL parmak demek olduğuna, ve iki elde ON parmak
olduğuna göre, DAKTİLLER bu açıdan ON KİŞİ, yani ON’lar anlamına gelir. ON
TÜRKLERİ’ne işarettir.
Ama
esas kanıt, DEMİRCİ kelimesinin eski GREKÇE’ye DEMİOERCOİ diye geçmiş
olmasıdır!.. Kimse TÜRKÇE’den geldiğini bilmez.
GREKLER’e
bağlanmak istenen FRİG adının aslı PROTO-TÜRKÇE’de UB-URUK’tur. Bu kelime bugün
OBRUK olarak kullanılır, ve ANADOLU’da FRİGLER’in yaşadığı merkez yaylanın adıdır.
MİDAS YAZITI’ndan öğrendiğimize göre, zaten ANADOLU’nun bir adı da FRİGYA’dır!
FRİGLER ve DAKTİLLER de TÜRK’tür!
ON
kelimesi, aynı zamanda bir kısım PROTO-TÜRKLER’in kendileri için kullandığı
addır. Tıpkı bizim şimdi kendimize ÂDEMOĞLU dediğimiz gibi, onlar da
kendilerine ON = KOZMOS KİŞİSİ derlerdi. Diğer bir kısım PROTO-TÜRKLER de OK =
YERYÜZÜ KİŞİSİ adını almışlardı. Ama kullandıkları semboller hep aynı idi. ORTA
ASYA’da kurulan TÜRK devletinin adı ON-OYUL, daha sonra İSVİÇRE merkez olmak
üzere AVRUPA’da kurulan devletin adı da ON-OYUNG idi.
ON
kelimesi, zamanımıza anlamını kaybederek, sadece ON sayısını ifade etmek
suretiyle yansımıştır. Ancak ANADOLU’da ON tamgaları halılarda, kilimlerde,
çeşitli eşya ve süslerde varlığını devam ettirir.
ÇEŞİTLİ
AT TAMĞALARI:
AT
kelimesi, “ad, nam, atılma, bilinen, egemen” demek olduğu gibi, binek hayvanı
AT’ı da kasteder. Yukarıdaki HALI VE KİLİM resimlerinde altta görülen şekiller,
AT tamğalarıdır.
AT
üzerindeki kişi yayalardan yüksekte, ve imkân bakımından ondan üstündür. Bu
haliyle “bilinen, tanınan”dır, AD’ı vardır. Yüksekten bakar, “egemen”dir.
AT’ılma yoluyla en yükseğe, TANRI’ya ulaşabilir. Bütün bu kavramlar, AT
tamğasının çeşitli anlamlar kazanmasına, sonradan UÇ, UB ED ve BUĞ tamğalarının
doğmasına yol açmıştır.
”TANRI
katına AT’ılma” kavramı zamanımızda dahi KUZEY ASYA şamanlarında yaşar. Şaman
davuluna AT’a biner gibi oturur, kendinden geçerek çalar, bu suretle TANRI’ya
ulaşır. ETRÜSKLER’in KANATLI AT sembolü elbette ki PELASKLAR’da da vardı ve
GREK mitolojisine de yansımıştır.
KANATLI
AT’ı SELÇUKLULAR’da da görürüz.
AT
tamgası sonraları ATEŞ ve OT (od-ateş) kelimelerinin oluşmasını sağlamıştır.
AT + US
… AT-US… ATAS…ATAŞ…ATEŞ
AT*AS …
ATAS… ATAŞ…ATEŞ
OG*AT…
OT …. OD… (ODUN kelimesi de ATEŞ üreten, ateşte yakılan anlamına gelir)
BAŞKA
HALILARDA AT TAMĞALARI :
ÇEŞİTLİ
UÇ TAMĞALARI:
UÇ
kelimesinin “bey, han, lider, bayrak” anlamlarına geldiği belirtmiştik... ATEŞ
KÜLTÜ’nden doğmuşlardır. Kişi OZ’laşarak, yani şekil değiştirerek (MÂNÂ’dan
MADDE'ye geçerek) YERYÜZÜ’ne İner, sonra yine şekil değiştirerek (MADDE’den
MÂNÂ’ya geçerek) GÖKYÜZÜ’ne AT’ılarak, TANRI’ya döner... Bu sebeple UÇ
TAMĞALARI’nın çoğu AT tamğalarının çeşitlemeleri arasında bulunur. Bu sayfadaki
ilk figür hem KANAT AÇMIŞ UÇAN KUŞ, burca dikilmiş BAYRAK sembolüdür. Beşinci
figür hem KANAT AÇMIŞ UÇAN KUŞ’tur, hem de cümle içinde OK anlamına gelebilir.
Resmin en sonundaki ÜÇ NOKTA ise, hem UÇ tamğasını gösterir, hem de kelimenin
nasıl ÜÇ SAYISI’na dönüştüğünü açıklar.
Yukarıdaki
resimde ilk şekil, “KANAT AÇMIŞ KUŞ şeklindeki HAÇ’tır. Adamın başının içindeki
ON NOKTA dikkatinizi çekmiştir.
UW, OW
ve OĞ TAMĞALARI :
UW , OW
veya OĞ, “şeref, kutsal kişi, mensup olma” anlamlarına gelir. PROTO-TÜRKLER’in
ilk tamğalarındandır. Daha sonra OĞ şeklinde seslendirilmiş, şekil ve anlam
sayısı çoğalmıştır. Kaynağı TEK TANRI inancı ve BOĞA KÜLTÜ’dür.
Yukarıdaki
OĞ TAMĞALARI resminde üstteki ilk iki şekil, VAN’da, BAŞET DAĞI’ndaki KIZLARIN
MAĞARASI’nda DUVAR RESİMLERİ’dir!.. Havaya kalkmış kollar, hem BOĞA’nın
BOYNUZLARI’nı, hem de TANRI beldesine yönelmeyi göstermektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder