15 Haziran 2017 Perşembe

HZ. İSA NÜZUL EDECEK Mİ?

İyiliği Sonsuz, ikramı bol olan Allah’ın adıyla, hepinize selamların en güzeli Allah’ın selamı ve bereketi üzerine olsun.

Din gününün sahibi Allah’a hamd olsun.

Hüküm Allah’ın dır, şüphesiz. Şimdi sadece hüküm ile konuşup hüküm ile yorumlayacağız konumuzu. Konu da Hz.İsa’ nın nüzul meselesi. Yani Hz.İsa geri dönüp Müslüman olup, Son nebinin şeriatıyla Mehdi ile Dünya’ ya gelip hüküm sürecek mi?

Konuya başlayınca hemen Nebimizin hadislerine bakmadan bu olmaz diyenler çıkacaktır, öncelikle bu duruma bir açıklama getirelim, sonra da konumuza devam edebiliriz. Hüküm sahibi Allah dedik. En’am Suresi 57nci ayetinde yüce Allah şöyle buyurmuştur: “(Ey Resulüm)De ki: “Ben Rabbimden gelen apaçık bir delile dayanıyorum ama siz yalan yanlış şeylere sarılıyorsunuz. Sizin hemen istediğiniz şeyi yapmak benim elimde değildir. Kararı verecek olan sadece Allah'tır. Doğruyu O anlatır, en iyi açıklamayı da O yapar." Nedense Nebimizi de bu hüküm verme olayına ortak etmeyi de eklerler. Ancak Nebimiz sadece Kur’an ile hüküm verirdi, onun sünneti Kur’an idi. Maide Suresi 44ncü ayetinde “İçinde (doğru yola) bir rehber ve nur olan Tevrat’ı biz indirdik. Allah’a teslim olmuş nebîler, Yahudiler arasında onunla hükmederlerdi. Hocalar ve âlimler ise kendilerinden Allah’ın kitabını korumaları istenmesi sebebiyle onunla hükmederler ve ona şahit olurlardı. Siz, insanlardan korkmayın; benden korkun. Ayetlerimi geçici bir bedelle değişmeyin. Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyenler, kâfir olanlardır.” Yani kafir(müşrik) olanlar, ayetleri az bir karşılığa değişenler indirdiği ile hükmetmeyenlere kafir demektedir. Kafir olan müşriktir, müşrik olan da kafirdir. Ekleme, çıkarma ve yok sayma gibi konularda bununla ilintilidir.

Nebimizin söylemediği halde ona isnat edilen hadisler vardır, ancak yüce Allah biliyor ki Resulullah Kur’an ile çelişen sözler söylememiştir, Kur’an ile çelişmeye kimin gücü yeter ki? Yetse de cezası bellidir. Hatta yüce Allah Hakka suresi 44-52’ da şöyle buyurmuştur: “Muhammed, Bize karşı bir takım sözler uydursaydı, onu kıskıvrak yakalar, şah damarını koparırdık. İçinizden hiç biri de bunun önüne geçemezdi. Kur’an, Allah’tan çekinerek kendini koruyanların, akıllarından çıkarmayacakları bir bilgidir.Çok iyi biliyoruz ki içinizde yalancılar var. Kur’an, kendini ayetlere kapatan bu kişilerin de yalanını ortaya çıkarır. Çünkü o, kesin gerçektir.Öyleyse Yüce Rabbinin adını her türlü eksiklikten uzak tut.” Ne mükemmel bir anlatım ve örnek veriyor yüce Allah. Nebimizin bazı sözler uydurmayacağının delilidir, ki uyduruyor olsaydı ona izin verilmeyeceğinden bahsediyor. Ayrıca içimizden bazılarının hükmü terk edip rivayet edilen Kur’an ile çelişen ayetlere bulaştığının da delilidir. Bu yalanlama değil de ne oluyor? Herkes şapkasını önüne alıp düşünmelidir bu ayet grubunu. Nebimize inen başka örnek vahiylerde var bununla ilgili olarak, mesela En’am suresi 19ncü ayeti: “…Bu Kur'an bana vahiy edildi ki sizi ve ulaştığı kişileri onunla uyarayım…”, Araf suresi 3ncü ayeti “Rabbinizden size indirilene uyun; Allah’a daha yakındır diyerek evliyaya[*] uymayın. Bilgilerinizi ne kadar az kullanıyorsunuz!” [*] Evliya, veli’nin çoğuludur. Veli, aralarında kendileri dışında bir şey olmayan iki veya daha çok şeye denir. (Müfredat) Allah ile arasına, başka birini koymayan herkes Allah’ın velisidir. Araya başkasını koyanın Allah ile ilişiği kesilir. Allah Teâlâ şöyle demiştir: “Bilin ki Allah’ın velilerinin üstünde ne korku olur ne de üzülürler. Onlar inanmış olan ve takva sahibi olan (kendini yanlışlardan koruyan) kimselerdir.” (Yunus 10/62-63) Takva sahibi olanlar da “İşte Kitap budur, içinde şüpheye yer yoktur. Takvâ sahipleri için rehberdir. Onlar, Allah’a içten inanan, namazı düzgün ve sürekli kılan ve verdiğimiz rızıkları yerli yerince harcayanlardır. Sana indirilene de senden önce indirilenlere de inanıp güvenenler onlardır. Onların ahirete olan inançları kesindir.” (Bakara 2/2-4) ve En’am suresi 50nci ayeti “… Bana ne vahyedilirse ben ona uyarım…” bunlara açık delildir. Son olarak yüce Allah şöyle buyurmaktadır Kehf Suresi 26ncı Ayetinde “De ki "Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerde ve yerde bilinmeyen bütün bilgiler (gayb) ondadır. O, görür(izler) ve dinler. Onlar için Allah ile aralarına koyabilecekleri bir dost(veli) da yoktur. Allah, hâkimiyetine kimseyi ortak etmez.” ayrıca Ahkaf Suresi 9ncu ayetinde: “De ki “İlk elçi ben değilim. Bana da size de ne yapılacağını bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyarım. Ben sadece doğruları açıklayan bir uyarıcıyım; o kadar.”

Bu yukarıda bahsettiğim ayetler ile öncelikle bakmamız gereken kesin bilgi kaynağı Kur’an-ı Kerim olduğunu hemfikir olmuşuzdur. Çünkü İsra Suresi 36ncı ayetinde yüce Allah: “Bilgi sahibi olmadığın bir konuda konuşma. Sende olan dinleme, görme (basiret) ve gönül özellikleri[*] ondan sorumlu tutulmanı gerektirir.” [*] sem’, basar ve fuad kelimelerinin başındaki el=ال takısı, muzafun ileyhten ıvaz sayılarak anlam verilmiştir. Bunlar insana ruh üflenmesi ile kazanılan ve onu diğer canlılardan farklı yapılan özelliklerdir(Secde 32/9). Hayvanlar görür ama insanlar vizyon sahibidir. Hayvanlar duyar ama insanlar dinler. Hayvanlar sadece vücutlarının istekleri doğrultusunda karar verirler ama insanlar vücutlarının istekleri ile şeytanların vesveselerine karşılık gönüllerindeki bilgiyi kullanarak karar verirler. Şimdi yazacaklarımızın kesin bilgiyle yazılması için yine bilgi kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’ e başvuracağız.

Peki Hz.İsa Nüzul edecek mi?

Öncelikli olarak milattan sonra 30’ lu yıllara bir geri dönelim, o dönemde Yahudilerce ne yaşanmış ve günümüz Hıristiyanları bu konuda ne düşünüyor.

Hıristiyanlıkta İlk Günah:

Hıristiyan teolojisine göre tüm mevzu Hz. Adem (as) ve eşinin yaptığı yanlışlıktan kaynaklanıyor. Yine Hıristiyan teolojisine göre Cennette anasız babasız yaratılan Hz. Adem ve onun kaburga kemiğinden yaratılan eşinin cennette Tanrı’ nın yasakladığı elmayı yeme günahından dolayı bu olaylar vuku bulmuştur. Kitabı Mukaddesi okuyanlar bilirler, bu yaratılış bölümünde biraz komedi tasvirler ile bu hikâye anlatılır. Öncelikle Tanrı erkeği yaratıyor ama yarattıklarının isimlerini Adem belirliyor. Tanrı bahçede cennet bahçesinde yürüyor ve ayak sesleri duyuluyor. Aynı Tanrı Adem’ e sesleniyor, "Neredesin?" Diye çünkü Adem ile Havva büyük bir günah işlemiş ve saklanıyorlar ancak haşa Tanrı bunu bilmiyor. Not: Buradaki yazdıklarım Hıristiyan inancıdır.

Herkesin takdiridir ki günümüzdeki Hıristiyanlık Pavlus Hıristiyanlığıdır, çünkü Hz.İsa İsrail'in kayıp koyunları için gönderilmiştir ve Eski ahitteki kanunların uygulanmasını istemektedir ve bazı kuralları yumuşatmak nesh etmek için gelmiştir. Burada ek bir parantez açmak istiyorum. Kur’an tarafından Hz.İsa (as)’ a soyluluk verilmiştir. Bunu anlamak için öncelikle Hz. Musa (as)’ın hangi topluluğa gönderildiğini hatırlamak gerekir. Cevap İsrailoğullarıdır. Hz. İsa’ da o toplumda doğdu. Hz. Musa (as) bir ayette kendi topluluğuna seslenmektedir, aynı ayetin devamında da Hz. İsa (as) aynı topluluğa seslenmektedir. Bu sesleniş arasında büyük bir yıl farkı olduğunu da unutmamak gerekmektedir. Saf Suresi 5nci ayetinde Hz. Musa (as) şöyle seslendi: “Bir gün Musa halkına şöyle demişti: “Ey halkım! Ne diye beni üzüyorsunuz; çok iyi biliyorsunuz ki ben, Allah’ın size gönderdiği elçiyim.” Onlar yoldan çıkınca Allah da onların kalplerini kaydırdı. Yoldan çıkan bir topluluğu Allah yola getirmez.” Saf Suresi 6ncı ayetinde Hz. İsa (as) şöyle seslendi: “Meryem oğlu İsa da şöyle demişti: “Ey İsrailoğulları! Ben, Allah’ın elçisiyim; size, önümde bulunan Tevrat’tan olanı onaylamak ve benden sonra gelecek ve ayırıcı özelliği Ahmed olan elçiyi müjdelemek için geldim.” İsa onlara açık belgelerle gelince: “Bu, açık bir büyüdür” demişlerdi.” Hz. Musa (as) Ey Kavmim derken Hz. İsa (as) aynı topluluğa Ey İsrailoğulları demiştir. Geleneksel olarak bilmekteyiz ki kimlik Babadan gelir, bu sami ırkında da böyledir, bizlerde de böyledir. Hz. Musa (as) aynı toplumda doğduğu için Kavmim demesi çok normal, çünkü şöyle de demek istiyor “Benim babam sizin aranızdandır.” Ancak Hz. İsa (as) Kur’an-ı Kerim’in Maide Suresi 72nci ayetinde ve az evvel bahsettiğimiz Saf Suresi 6ncı ayetinde Ey İsrailoğulları diyerek ne demek istiyor? Çünkü bildiğimiz üzere Hz. İsa mucizevi olarak babasız dünyaya geldiğini bilmekteyiz, bu ince detaydan bile Kur’an’ ın çelişkisiz olduğunun bir kanıtıdır.

Matta 19:16-17’ de “Adamın biri İsa’ya gelip, “Öğretmenim, sonsuz yaşama kavuşmak için nasıl bir iyilik yapmalıyım?” diye sordu. İsa, “Bana neden iyilik hakkında soru soruyorsun?” dedi. “İyi olan yalnız biri var. Yaşama kavuşmak istiyorsan, O’nun yasasını yerine getir.” demektedir Hz.İsa, ancak Pavlus ise 1 Korintliler 15:14’ te “Mesih dirilmemişse, bildirimiz de imanınız da boştur.” demiştir. Hıristiyanlığın en büyük dogması Hz.İsa’ nın çarmıha girilmesi ve dirilmesi üzerine kuruludur. Bu olayı ortadan kaldırırsak Hıristiyanlık çöker. Çünkü Tanrı Hz.İsa ile cisimlenmiş olduğuna inanmaktadırlar(Çoğunluk böyle inanıyor, buna inanmayanları tenzih ediyorum). Tanrı insan formuna girmiştir, bir yandan da oğul olmuştur. Hıristiyan dogmalarına göre Hz.İsa diğer insanların ilk günahtan kurtuluşu için Tanrı olarak ölmelidir. Kurtuluş için Hz.İsa’ nın kanının dökülmesi gerekiyordu.

Bunu çürütmek için yüce Allah Nisa suresi 156-157nci ayetlerinde şöyle buyurmuştur: “Bunun bir sebebi de ayetleri görmezlikten gelmeleri ve Meryem’e büyük bir iftirada bulunmalarıdır. Bir de Meryem oğlu İsa Mesih’i; yani Allah’ın Elçisini “Biz öldürdük” demeleri vardır. Onu ne öldürdüler ne de astılar ama böyle bir şüpheye düşürüldüler[*]. Anlaşmazlığa düştükleri bu şeyde tam bir şüphe içindedirler. Bu konuda bilgileri sadece varsayıma uymaktan ibarettir. Onu kesin olarak öldürmediler.” [*] - “ama onlar için o ona benzetildi” demek, “öldürdükleri kişi onlar için İsa’ya benzetildi.” Şüpheden kurtulamamaları bundandır. Zaten yüce Allah Yahudi ve Hıristiyanları ve ayrıca bizleri de önemli bir konuda uyarıyor, dininizde aşırıya gitmeyiniz: Nisa Suresi 171nci ayet “Ey Ehl-i Kitap! Dininizde aşırılık etmeyin, Allah hakkında sadece gerçeği söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih, başka değil, yalnızca Allah’ın elçisidir; Meryem’e ulaştırdığı (“Ol”) sözü ve kendinden bir ruhtur. Öyle ise Allah’a ve elçilerine inanıp güvenin. “Tanrı üçtür” demeyin; bundan vazgeçin; bu sizin hayrınıza olur. Allah tek ilahtır, başkası da yoktur. O’nun çocuğa ne ihtiyacı olur! Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi O’nundur. Size Allah’ın desteği yeter.” Buradan bizimde almamız gereken dersler vardır. Ehli Kitap derken bizleri de kastediyor yüce Rabbimiz. Kur’an düne de söyler, güne de söyler yarına da söyler. Bu vahyin her birinden sorguya çekileceğimiz aşikârdır.

Nisa Suresi 156-157nci ayetler başlı başına Hıristiyanların teolojisini çökertmeye yeter de artar bile ancak bundan tatmin olmayanlar çıkacaktır. Bu konuyla ilgili olarak "KUTSAL CUMA - PASKALYA CUMASI" isimli makalemi de okuyabilirsiniz.

Yukarıdaki anlattıklarım ve Hıristiyan görüşü ile Hz.İsa’ nın çarmıha gerilip öldürüldüğünü ve 3 gün sonra dirildiğini ve oradan da göğe Tanrı’ nın sağındaki koltuğuna kurulduğunu ve yine kıyamet gününden 1 gün önce Dünya’ ya gelip 1000 yıllık hüküm sürüleceği ve sadece ona iman edenlerin yaşayacağı yeni bir düzen kurulacağı, ona inanmayanların ise cehennemi tadacağı yeni bir sistem olacağının inanışı vardır. Bunu not olarak bir kenara koyalım, çünkü bizde de buna yakın bir inanış var, en azından buna az da olsa yakın bir inanış diyelim. Peki gerçek ne?

Yüce Allah Enbiya suresi 34ncü ayetinde peygamber efendimize: “Senden öncekilerden hiç bir insanı ölümsüz yapmadık. Sen ölsen onlar ölümsüzleşecekler mi?” demiştir. Yani Hz.İsa (as) dahil kimsede bir ölümsüzlük yoktur, öyle olsaydı ayetin “Senden öncekilerden hiç bir insanı Meryem oğlu İsa hariç ölümsüz yapmadık. Sen ölsen onlar ölümsüzleşecekler mi? ” Şeklinde olması gerekiyordu. Ayetin sonunda Nebimize şimdi sen ölünce onlar ebedi mi kalacaklar derken tüm insanlığa mesajı vermektedir.

Yine Enbiya suresi 8nci ayetinde yüce Allah peygamberleri için şu tabiri kullanmaktadır: “Onları yemek yemez bir beden yapısında yaratmadık. Onlar ölümsüz de değillerdi. ” Yani eğer Hz.İsa (as) eğer inanıldığı gibi gökte ise ne yiyip ne içiyor. Ayrıca ölümsüz de değillerdi diye kesin olarak söylemektedir. Hz.İsa’ nın ölümü ile ilgili bilgi Kur’an’ da bilgi yok diyenlere Hz.Musa’ nın da ölümüyle ilgili bilgi olmadığını da hatırlatmak gerekir.

Ayrıca Furkan ve Rahman surelerinde berzah (tatlı ve tuzlu suyun bariyer olarak birbirine karışmayacağı) vardır ve Mu’minun Suresi 99-100 “Onlardan birine ölüm geldi mi şöyle der: “Rabbim! Beni geri çeviriniz. Terk ettiğim dünyada belki iyi bir iş yaparım”. “Hayır asla; o onun söyleyeceği sözdür. Önlerinde yeniden dirilecekleri güne kadar bir enge[*]l vardır.” ayetleri Berzah aleminden değil, ölümden dönülemeyeceğini bildiren bir perde olduğudur. [*] [*] "بَرْزَخٌ = Berzah engel demektir (Müfredat).  Her insanda iki nefis vardır; birincisi bedeni, ikincisi ruhudur. Ana rahminde döllenmiş yumurtadan yaratılan bedene ruhun üflenmesi, bütün organlarının tamamlanmasından sonra olur. Böylece o, dinleyebilen, basiret ve gönül sahibi olan farklı bir canlı türü haline gelir (Müminûn 23/12-14 ve Secde 32/7-9) Ruh, bedeni ev gibi kullanır; beden uykuya dalınca çekip gider, uyanınca geri gelir. Ölen beden yıkılan ev gibi olur, yeniden dirilinceye kadar ruh oraya dönmez. Artık ona ek süre tanınmaz,(Münafikun 63/11) Ruhla bedenin yeniden birleşmesi Sur'a ikinci defa üflendiğinde olur. (Tekvir 81/7)

Buradaki konuşmalar, ölen bu kafirin ruhu ile melek arasında geçen konuşmalardır. Ayrıca Nahl 16/28-29 "Kendilerini kötü duruma düşürmüşken, meleklerin vefat ettirdiği kimseler hemen teslimiyet gösterir ve “Kötü bir şey yapmıyorduk ki!” derler. Allah ne yaptığınızı bilir. “Haydi, girin Cehennem’in kapılarından. Hep orada kalacaksınız. Büyüklük taslayanların yerleşecekleri yer ne kötüdür!", ve Enfal 8/50-51. "Melekler canlarını alırken o kâfirleri bir görsen; yüzlerine ve arkalarına vurarak onlara: “Yangın azabını tadın şimdi” derler. Siz, ne ettiyseniz onu buldunuz. Allah, hiçbir kuluna haksızlık yapmaz." ayetlerinde de görüldüğü üzere kabirde konuşma olmayacak, sadece ölüm anında ölüm meleklerinin yukarıdaki ayetlerdeki örnekliği olacaktır.

Kur’an’ da Resulullah'ın son Nebi olduğunu, ondan sonra bir Nebinin gelmeyeceğinden ve bundan sonrasının insanlar için kıyameti beklemeleri olacağı açıkça bildirilmektedir. Kur’an Hz.İsa (as)ın açıkça öldüğünü de beyan etmektedir, hiçbir insana ebediyet verilmediğini beyan etmekte ve hiçbir insanının da ölümden dönemeyeceğini de beyan etmektedir. Buna rağmen Hz.İsa (as) ın döneceğini bahsetmek akıl karı değildir. Hz.İsa (as) ister ümmet olarak isterse Nebi olarak dünyaya dönmesi ve dinle alakalı bir şey yapacağını iddia etmek Kur’an-ı Kerim ile taban tabana zıtlık oluşturmaktadır. Hz. Adem’ den (as) son Nebi Hz. Muhammed (sav) e kadar gelen tüm peygamberler vefat etmiştir ve sağ olmalarına imkan ve ihtimal dahi yoktur. Tıpkı Hıristiyanların inancında olduğu gibi yüce Allah’ın yanında da değildir!

İddia edildiği üzere Hz.İsa Allah’ın yanında bekliyor ve buraya gelecek diyorlar. Gelip ne yapacak? Bununla ilgili Prof.Dr. Mehmet Okuyan şöyle bahseder: “Nebilik ebed müddet bir görevdir. Yani Nebiliğin ne görevden alınması vardır ne de emekliliği. Hz.İsa (as) eğer gelecekse bazı görüşlere göre Nebi olarak gelmeyecek Resulullaha ümmet olarak gelecek şeklindedir. Bu da zorunlu olarak şu demek oluyor, Hz.İsa (as) ya görevden alınacak ya da görevinden emekli olmuş olacaktır. Bu Nebilik algısına uymamaktadır. Yok, eğer ki Nebi olarak gelecekse bu defa daha korkunç bir şey var Ahzab Suresi 40ncı ayetinde “Muhammed içinizden her hangi bir erkeğin babası değildir, ama Allah'ın elçisi ve nebîlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilir.” konusu vardır. Resullük ve Nübüvvet ayrı kavramlardır ve peygamberlerin hepsinde resullük ve nebilik vardır, ancak ayrı ayrı görenler diyorlar ki Hz. Peygamberimiz nebilerin sonuncusudur böylelikle Hz.İsa’ nın resul olarak görevi devam etmektedir deyip yanlışa düşmektedirler. Bir de Nebiler tarihinden bildiğimize göre iki peygamber arasında çok uzun asır geçmiş ise şu iki konudan biri hasıl olmuştur. Birincisi önceki Nebinin risaleti unutturulmuştur, İkincisi ise yine önceki Nebinin risaleti bozulmuştur. Bu iki olayın Kur’an için olmasının ihtimali dahil yoktur. Kur’an yüce Allah tarafından korunmuştur, bozulmamıştır ve korunacaktır. Dolayısı ile Hz.İsa geldiğinde yeni bir vahiy almayacağına göre Kur’an ile ilgili yeni bir şey söyleyemeyeceğine göre birinin gelmesinin hiçbir alemi yoktur. Eğer ille de biri gelecekse ki böyle de olmayacak gelmesi yakışan Kur’an kime vahiy edildiyse onun gelmesidir. Resulullah'ta gelmeyecektir, Hz.İsa’ da gelmeyecektir, Mehdi’ de gelmeyecektir. Çünkü Mehdi "kavram" olarak vardır, şahıs olarak yoktur. Mehdi şu anlama gelir, "Hidayete erdirilmiş adam" demektir, yani hidayete kodlanmış adamdır, Kur’an anlatan, yaşayan, Müslüman olan, yüreğini Allah’a teslim etmiş eden herkes Mehdi’ dir. Bizim için şahıs olarak Mehdi geldi o da Resulullah'tır.

Zuhruf Suresi 61nci ayetinde: “Muhakkak ki o (İsa), yeniden diriliş için bir bilimdir[*]. Sakın o saat hakkında şüphe etmeyin, bana uyun; doğru yol budur.” [*] Yeniden yaratılışın nasıl olacağına dair örnek alınarak üzerinden bilim üretilecek bir kişidir. Gelenekselciler bu ayet için Hz.İsa’ nın geri gelmesinin delilidir diye söylerler ancak Hz.İsa’ nın ilk gelişi de bir delildir, Resulullah'ın gelişi de bir delildir ve son delil ise Kur’an-ı Kerim’ dir. Bunlardan başka delile de ihtiyaç yoktur. Bundan sonra yüce Allah’ın bildirdiği gibi Kıyamet ansızın kopacaktır.

Ali İmran Suresi 55nci ayetinde: “Bir gün Allah şöyle dedi: “Bak İsa! Ruhunu alacağım[1*] ve Seni katıma yükselteceğim[2*]. Ayetlerimi görmezlikte direnen şu insanlardan seni kurtaracağım. Senin izinden gidenleri, ayetleri görmezlikte direnenlere kıyamet gününe kadar üstün kılacağım[3*]. Sonunda yeniden diriltilip bana geleceksiniz[4*]. Aranızda anlaşmazlığa düştüğünüz konuları, o zaman karara bağlayacağım.” [1*] Vefat, ruhun alınmasıdır. “Allah ruhları, ölüm esnasında alır, ölmeyenlerinkini de uykuda alır. Ölümüne hükmettiğini tutar, ötekini belirlenmiş eceli bitinceye kadar salıverir.”(Zümer 39/42) İsa aleyhisselam, ruhunun alınmasından sonraki ilk konuşmasını ahirette yapacağı için (bkz. Maide 5/117) bu âyetteki vefat kelimesi onun öldüğünü gösterir; dünyaya tekrar gelmesi diye bir şey yoktur. [2*]  Ölen her insanın ruhu göğe yükselir ancak gök kapıları kafirlere kapalı olduğundan onların ruhu geri çevrilir. İlgili ayet şöyledir: “Ayetlerimiz karşısında büyüklenerek yalan söyleyenler için göklerin kapıları açılmayacak, halat iğne deliğinden geçinceye kadar Cennet’e giremeyeceklerdir. Suçluları işte böyle cezalandırırız.” ( Araf 7/40) [3*] İsa’ya uyanlar, onu Allah’ın oğlu sayanlar değil, Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna inananlardır. [4*] مَرْجِعُكُمْ = merciukum kelimesinin kök anlamı الرجع / rec’ = başa döndürmek veya الرجوع /rücu = başa dönmektir. (Müfredât) Allah Teâlâ şöyle demiştir: “Sizi topraktan yarattık, yine toprağa çevireceğiz ve bir kere daha sizi topraktan çıkaracağız.” (Taha 20/55) “De ki: “Sizi tohum gibi toprağa eken O'dur. Onun huzurunda toplanacaksınız.” (Mülk 67/24) Âyetleri birlikte düşününce إليه ترجعون = ileyhi turceûn’un açılımı şöyle olur: ترجعون حالتكم الاولى وتحشرون الي الله = “Eski halinize döndürülür ve Allah’ın huzurunda toplanırsınız.” 

Ayette de açıkça belirtildiği üzere senin hayatına ben son vereceğim diyen Rabbimizdir, yani Hz.İsa ölmüştür. Ölümden sonra ruh Allah’a yükseltilir ve Allah’ ın kontrolündedir. Zümer Suresi 42nci ayet: “Allah ölüm esnasında ruhları alır[1*], ölmeyenlerinkini de uykuda alır. Ölümüne hükmettiğini tutar, ötekini o belirlenmiş eceline[2*] belli bir vakte kadar salıverir. Bunda, düşünen bir topluluk için göstergeler (ayetler) vardır.” [1*] Her insanda iki nefis vardır; birincisi bedeni, ikincisi ruhudur. Ana rahminde döllenmiş yumurtadan yaratılan bedene ruhun üflenmesi, bütün organlarının tamamlanmasından sonra olur. Böylece o, dinleyebilen, basiret ve gönül sahibi olan farklı bir canlı türü haline gelir (Müminûn 23/12-14 ve Secde 32/7-9) Bu âyete göre ruh, bedeni ev gibi kullanır; beden uykuya dalınca çekip gider, uyanınca gelir. Ölen beden yıkılan ev gibi olur, yeniden dirilinceye kadar ruh oraya dönmez. Uyuyan insanın ruhu vücuduna geri dönebiliyorken ölen kişinin ruhu geri dönememektedir (Bkz. Müminûn 23/100) [2*] Ecel-i müsemmâ, yalnız Allah'ın bildiği son yaşama tarihidir. O ecel gelince insan ölür. Bazı yanlış davranışlar o eceli müsemmâyı kısaltabilir. Tevbe edip durumunu düzeltirse eceli eski seviyesine çıkar. Bunun örneği, Yunus aleyhisselamdır. Bkz. (Saffat 37/139-149)

Ayrıca Meryem Suresi 33ncü ayetinde yüce Allah Hz.İsa için “Bana selam (esenlik ve güvenlik) olsun doğduğum gün, öleceğim gün ve yeniden diriltileceğim gün.” demiştir. Bu söze karşılık yine Meryem Suresi 15nci ayetinde yüce Allah Hz.Yahya için “Doğduğu gün, ölüm günü ve yeniden diriltileceği gün onun için bir esenlik ve güvenliktir (selamettir).” demiştir. Şimdi Hz.İsa (as) dirilecek ve dönecek diyenler aynı sözleri Hz.Yahya (as) için de söylemeleri gerekecektir. Burada bahsedilen dirilme ikinci Sur’a üflenince Tekvir Suresi 7nci ayetindeki: “ruhlarla bedenler[*] birleştirilmiş,” [*] Ruh ve beden, her insanda bulunan iki nefistir. Ruh, bedeni ev gibi kullanır; beden uykuya dalınca çekip gider, uyanınca gelir. Ölen beden yıkılan ev gibidir; yeniden dirilinceye kadar ruh oraya dönmez (Zümer 39/42). Ruhun bedenle birleşmesi, yapısının tamamlanmasından sonradır. Bir âyet şöyledir: “Yarattığı her şeyi güzel yaratan ve o insanı (Âdem’i) yaratmaya çamurdan başlayan O’dur. Sonra onun soyunu bir özden; zayıf bir sudan yaratmıştır. Sonra (organlarını tamamlamış) dengesini kurmuş ve ona ruhundan üflemiş; (böylece) size dinleme, ileri görüşlü olma (basiret) yeteneği ve gönüller vermiştir. (Bu yetenekleri) Ne kadar az değerlendiriyorsunuz!” (Secde 22/7-9) Şu âyete göre, ruhun üflenmesiyle oluşan yetenekler cinlerde de vardır: “Cinlerin ve insanların çoğunu sanki Cehennem odunu olsunlar diye yetiştirdik. Onların kalpleri vardır ama (gerçeği) kavramazlar; gözleri vardır ama ilerisini görmezler; kulakları da vardır ama (söz) dinlemezler. Onlar en’âm (koyun, keçi, sığır ve deve) gibidirler. Aslında daha düşük seviyededirler. Onlar tam bir gaflet içindedirler.” (Araf 7/179)  Bu yüzden Ahirette yeniden dirilen, kendini uykudan uyanmış sanır. “Sura üflenmiştir. İşte o zaman kabirlerinden Rablerine doğru koşup giderler. ‘Yazık oldu bize! Bizi uyuduğumuz yerden kim kaldırdı?’ derler.” (Yasin 36/51-52). Bütün Ruhlar bedenlerle birleştirildiğindeki diriltilme olayından bahsedilmektedir.

Maide Suresi 117nci ayette Hz.İsa yüce Allah’a Mahşer sabahında hesap verirken şöyle konuşacak: “Bana ne emrettiysen onlara onu söyledim. "Benim Rabbim ve sizin de Rabbiniz olan Allah’a kul olun" dedim. Aralarında bulunduğum sürece onlara şahittim. Beni vefat ettirdikten[bkz. Al-i İmran 3/55 "Ey İsa, ben seni vefat ettireceğim..."] sonra onlar, sadece senin gözlemin altındaydılar. Her şeye şahit olan sensin. ” Yani aralarında bulunduğum sürece sana iman ettiklerine şahidim ancak ben ölünce diğer olanları bilmiyorum, sadece sen biliyorsun."

Ali İmran Suresi 81nci ayetinde yüce Allah buyuruyor ki: “Allah nebilerinden kesin söz aldığında şöyle demiştir: "Size Kitap ve hikmet veririm de elinizde olanı onaylayan bir elçi (bir kitap[1*]) gelirse kesinlikle ona inanacaksınız ve destek vereceksiniz. Bunu kabul ettiniz mi? Bu ağır yükü (ısr[2*]) yüklendiniz mi?". Onlar: "Kabul ettik" demişlerdi. Allah: "Siz buna şahit olun, sizinle beraber ben de şahidim" demişti.” [1*] Resul (رسول) kelimesine “gönderilen şey” anlamı da verilebilir. Çünkü bir bilgiyi iletmek için gönderilen kişiye resul dendiği gibi onunla gönderilen bilgiye de resul denir. (Müfredat) Bilgi daha önemli olduğundan Allah Teâlâ şöyle demiştir: “Muhammed sadece elçidir. Ondan önce de elçiler geldi. O ölse veya öldürülse, gerisin geri mi döneceksiniz?” (Al-i İmran 3/144) Allah’ın son Nebîsi öldüğü için resul kelimesine, yerine göre elçi veya Allah’ın gönderdiği kitap anlamını vermek gerekir. [2*] Isr, yeni nebîye inanma görevidir. Nebîmizle birlikte ısr yükü kalkmıştır. Bir ayet şöyledir: “Yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları bu elçiye, bu ümmi Nebîye uyanlar... O, onlara iyiliği emreder, kötülüğü yasaklar. Temiz ve lezzetli şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar. Isr’larını ve üzerlerindeki bağları kaldırıp atar. Ona inanan, onu destekleyen, ona yardım eden ve onunla birlikte indirilen nûra uyanlar umduklarına kavuşurlar.” (A’raf 7/157)

Hz.İsa Nebimizin geleceğinin vahyini almıştı, tıpkı Hz. Musa’ nın da bir sonraki gelecek olan Nebi hakkında bilgilendirildiği gibi. İş bu sebeple Kur’an-ı Kerim bu konudan da bahsetmiş olması gerekiyordu ancak Hz.İsa’ nın geleceği ile ilgili tek bir ayet bile yoktur.

Hz.İsa’ nın çarmıha gerilmesi bile İncillerde itilaflıdır. Şöyle ki Matta’ ya Göre İncil’de 26:28 “Çünkü bu benim kanımdır, günahların bağışlanması için birçokları uğruna akıtılan antlaşma kanıdır.” Markos’ a Göre İncil’de 14:16 “İsa daha sonra, sofrada otururlarken Onbirler’ e göründü. Onları imansızlıklarından ve yüreklerinin duygusuzluğundan ötürü azarladı. Çünkü kendisini diri görenlere inanmamışlardı.” Luka’ ya Göre İncil’ de 22:24 “Ayrıca aralarında hangisinin en üstün sayılacağı konusunda bir çekişme oldu.” ve Yuhanna’ ya Göre İncil’ de 19:21 “Bu yüzden Yahudi baş kahinler Pilatus’ a, “ ‘Yahudiler’ in Kralı’ diye yazma” dediler. “Kendisi, ‘Ben Yahudiler’ in Kralı’ yım dedi’ diye yaz.” Bu ve bunun gibi birbiri ile çelişen bir çok ifade vardır, ayrıca hiçbir havarisi de Matta 10:38 “Çarmıhını yüklenip ardımdan gelmeyen bana layık değildir.” Hz.İsa’ nın çarmıha gerildiğinde hiçbir havarisi yanında değildi. Eve saklanmış ondan haber bekliyorlardı. Detaylarını "KUTSAL CUMA - PASKALYA CUMASI" konulu yazımda okuyabilirsiniz.

Bütün bu açıklamalar şu kanaatimizi teyit etmektedir: Kesin olan, Hz. İsa’nın Yahudiler tarafından çarmıha gerilerek, omurgası parçalanarak öldürülmediği, Allah Teâlâ’nın kulu ve elçisini onların elinden bir şekilde kurtardığı, onu daha sonra vefat ettirdiği ve kendine yükselttiğidir. Bir Mehdî ve İsa Mesih beklentisi, çeşitli zamanlarda birtakım sahtekârların ortaya çıkıp mehdîlik ve Mesihlik iddiasında bulunmalarına sebep olagelmiştir. Müslümanların vazifesi de ıslahat için Mehdî’yi veya Hz. İsa’yı beklemek değildir; kötülüğü engellemek, iyilik ve güzellikleri yaymak, yaşamak ve yaşatmak için ellerinden geleni yapmak, canla başla çalışmaktır. Allah müminlerden, ıslahatçıyı bekleyip beklemediklerini değil, bunun için kendilerinin ne yaptıklarını soracaktır. Nisa Suresi 124ncü ayetinde yüce Allah şöyle buyuruyor: “İster erkek, ister kadın olsun, kim inanıp güvenir ve iyi işler yaparsa onlar da cennete gireceklerdir. Onlara kıl kadar haksızlık yapılmayacaktır.” Herkes kendi ameli ile yargılanacak, Salih ameller işlemek temennisiyle…

Selam ve dua ile...

Tolga KARAGÖZ
Güncelleme 12.Temmuz.2018

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder