15 Haziran 2017 Perşembe

Kabir Azabı Var mıdır?

İyiliği sonsuz, ikramı bol olan Allah’ın adıyla,

Aslında Kabir Azabı var mı konusu yerine tartışmamız gereken daha önemli mevzular olmasına rağmen kabir hayatı ve kabir azabı üzerinden insanların zihinlerini etkilemekte, aslında hayat açısından pekte önemsiz olan bir kısma yönelmelerine ve vakit harcayıp kafa yormaları sağlanmaktadır. Geleneksel İslam’ın bu konuya bakış açısı insanları etkileyen en büyük etmendir. Mevtanın kabrine defni sonrasında imamın “Telkin vermesi”(1), sözde “Münker”(2) ve “Nekir”(3) meleklerinin gelip önceden herkesin ezberleyeceği cevapları olan; “Rabbin kim, Resul kim, Kitabın ne vb.”(4) basit soruları sorması ve cevap veremeyenlere ise burada azab edilmesiyle mahşer sabahına kadar devam edecek bir durumdan bahsedilir. Kur’an’dan ne kadar uzak kalırsak Allah’ın has dininin içerisine olmadık ve umulmadık hurafeler böyle yavaş yavaş dine eklenmeye başlar. Bizler yüce Allah’ın dinini Resulullah’ın tebliğ ettiği Kur’an’dan, yine Resulullah’a öğretilen Hikmet ilmiyle ki bilenler topluluğu ve ilgili konunun uzmanıyla Kur’an’ı anlama yöntemiyle(5) tüm bunlar çözülebilecek durumdadır. Ancak insanlar ayetler arasındaki ilişkiler ağına()Nisa 4/82) bakmaksızın, parçacı okumalarla, hikmetten ve Kur’an’ı anlama yöntemine başvurmaksınız böyle hurafe anlatımları daha çekici bulup öğrendiklerini de doğru kabul ediyorlar.

Bireysel olarak “Kabir Hayatını” ve “Kabir Azabını” görmek için öncelikle bireysel olarak küçük kıyameti yaşamalıyız, yani öncelikle beden ruh ilişkisinin kesilmesi ve canımızı teslim etmemiz gerekmektedir. Bunu yaşamadan da öğrenebiliriz, öncelikle Kur’an-ı Kerim’ de ölüm anından bahseden ayetlere bir göz atalım.



Ölüm Anı

İnsanın ölüm anında mümin mi kâfir mi olduğu Allah nezdinde bellidir. Bunu aşağıdaki ayetlerden anlayabiliyoruz.



Kötü insanların ölümünü anlatan ayetler:

Nahl 16/28 ve Nahl 16/29 “Kendilerini kötü duruma düşürmüşken, meleklerin vefat ettirdiği kimseler hemen teslimiyet gösterir ve “Kötü bir şey yapmıyorduk ki!” derler. Allah ne yaptığınızı bilir. “Haydi, girin Cehennem’in kapılarından. Hep orada kalacaksınız. Büyüklük taslayanların yerleşecekleri yer ne kötüdür!”

Enam 6/93 “Bir yalanı Allah’a atfedenden veya kendisine bir şey vahyedilmemiş iken “Bana vahiy geldi” diyen yahut “Allah’ın indirdiği gibisini ben de indireceğim” sözünü söyleyen kişinin yaptığından daha büyük yanlışı kim yapabilir? Ölümün bütün etkileri ortaya çıktığında yanlışlar içindeki o kimseleri bir görsen. Melekler ellerini uzatıp şöyle derler: “Ruhlarınızı çıkarın. Bugün alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız. Bu ceza, Allah’a karşı gerçek dışı şeyler söylemiş olmanıza ve büyüklük taslayarak âyetlerinden uzaklaşmanıza karşılıktır.”

Enfal 8/50 “Melekler canlarını alırken o kâfirleri bir görsen; yüzlerine ve arkalarına vurarak onlara: “Yangın azabını tadın şimdi” derler.”



Buna karşılık İyilerin ölümünü anlatan ayetler;

Nahl 16/32 “Melekler, iyi durumdayken vefat ettirdikleri kişilere; “Esenlik ve güvenlik sizedir (Selamun aleykum)” derler, “Yapmış olduğunuz şeylerin karşılığı olarak girin cennete.””

Fussilet 41/30-32 “Rabbimiz (Sahibimiz) Allah’tır” deyip doğru davrananlara, melekler inerek şöyle derler: “Korkmayın, kaygılanmayın; size söz verilen Cennet’le sevinin”. “Biz, dünya hayatında sizin yakın dostlarınızdık, Ahirette de öyle olacaktır. Burada gönlünüzün çektiği her şey sizindir. Olmasını arzuladığınız şeyler de sizindir. Bunlar, bağışlaması ve ikramı bol olan Allah’ın yaptığı ağırlamadır.”



Kötü bir insan öldükten sonra şöyle söyler;

Nisa 4/97-100 “Melekler, yanlışlar içindeyken canlarını aldıkları kimselere “Ne haldeydiniz?” diye soracaklar, onlar: “Biz dünyada güçsüz hale getirildik” diyecekler, Melekler de “Allah’ın toprağı yeterince geniş değil miydi, hicret etseydiniz ya!” diyeceklerdir. Onların varıp kalacakları yer cehennemdir. Ne kötü yere düşmedir o! Güçsüz hale getirilmiş, çaresiz kalmış ve bir çıkış yolu bulamamış erkekler, kadınlar ve çocuklar bu hükmün dışındadır. Allah’ın işte bunları affetmesi beklenir. Allah, çok affeder, çok bağışlar. Kim Allah yolunda hicret (göç) ederse, yeryüzünde gidecek yer ve bir genişlik bulur. Kim Allah’ın ve Elçisi’nin yolunda hicret için evinden çıkar sonra ölürse onun ödülü Allah’a ait olur. Çünkü Allah bağışlar, ikramı boldur.”

Araf 7/37 “Bir yalanı Allah’a atfeden veya ayetleri karşısında yalana sarılandan daha yanlış yapan kim olabilir? Defterlerinde yazılı suçlarının cezası onları bulacaktır[Kehf 18/49]. Elçilerimiz canlarını almaya gelince: “Hani o Allah’tan önce yardıma çağırdıklarınız?” diyecekler, onlar da “Kaybolup gittiler!” diye cevap vereceklerdir. Kendilerinin kâfir olduklarına bizzat şahitlik edeceklerdir.”

Müminun 23/99-100 “Onlardan birine ölüm geldi mi şöyle der: “Rabbim! Beni geri çeviriniz. Terk ettiğim dünyada belki iyi bir iş yaparım”. “Hayır, asla; o onun söyleyeceği sözdür. Önlerinde yeniden dirilecekleri güne kadar bir engel vardır.”

Yasin 36/52 ““Ey vah! … Yatağımızdan bizi kim kaldırdı?” diyeceklerdir. Denecek ki; “İşte Rahman’ın tehdit ettiği şey. Demek ki, elçiler doğru söylemişler.””

Bu ayetlerden anlayacağımız üzere ölümden geri dönüş yoktur, bazı inanışlarda reenkarnasyon(6) inanışını da bu ayet grubu ile de ortadan kaldırılmış olmaktadır.

Zümer 39/55-60 “Farkına varmadığınız bir anda o azap gelip çatmadan önce Rabbinizden size indirilenlerin en güzeline uyun[Kur’an’a uyun].” Sonra kalkıp şöyle der: “Allah’a karşı çok kusur işledim; her şeyi kaybettim. Gerçekten ben hafife alanlardandım” Kalkıp şunu diyebilir: “Beni Allah yola getirseydi ben de çekinerek korunanlardan olurdum.” Azabı görünce şöyle de diyebilir: “Keşke elimde bir fırsat daha olsa da güzel davrananlardan olsam.” Hayır, sana bunca belgelerim geldi de sen onlar karşısında yalana sarıldın, büyüklük tasladın ve kâfirlerden oldun. Allah’a karşı yalan uyduranların, (mezardan) kalkış günü yüzlerinin kararmış olduğunu göreceksin. Büyüklük taslayanlar için Cehennem’de yer mi yok!”



Kabirde Azab Yok!

Kabirde azab olmaz, azab için Mahşerin kurulması, bu âlemin bitmesi ve yeni âlemin dizayn edilmesi gerekiyor. Yeni âlemin dizaynı için Kur’an’da ki ilgili ayetlere bakabilirsiniz, biz kabirde azab yok kısmına devam edelim.

Zümer Suresi 42nci ayetinde ruhların durumunu anlatır, Ruh Yüce Allah’ın kontrolünde, bir dahi cesede ulaşamayacak pozisyondadır.

Zümer 39/42 “Allah ölüm esnasında ruhları alır, ölmeyenlerinkini de uykuda alır. Ölümüne hükmettiğini tutar, ötekini o belirlenmiş eceline belli bir vakte kadar salıverir. Bunda, düşünen bir topluluk için göstergeler (ayetler) vardır.”

Yüce Allah ölümüne hükmettiğini tuttuğunu söylemektedir. Çünkü bir sonraki ayet ile ruh ile bedenin buluşacağını görüyoruz ki ikisi de farkı yerlerde olmalıdır;

Tekvir 81/7 “Ruhla beden birleştirilince,”

Fatiha Suresinin bir ayetinde “hesap ve ceza gününün (ahiret gününün) maliki Allah” der, Bunun için,

Fatiha Suresi 1/4 “Maliki yevmiddin” yani “hesap gününün” sahibi Allah’tır. Hesap gününden başka bir hesap günü olsaydı “Maliki yevmeyiddin” olmalı değil miydi? Veya daha da fazla hesap günü olsaydı bu “Maliki eyyamiddin” olmalı değil miydi? Yüce Allah’ın Fatiha’ da bildirdiği Hesap günü 1 tanedir o da mahşerdedir.(7)

Kuran-ı Kerimde Kabir azabı sorgu ve mükâfatı ile ilgili tek bir ayet yoktur. Bu sorgu durumu en başta anlattığımız ölüm anında olan ölüm meleğinin ve ruhun konuşmalarından oluşmaktadır.


Azab sadece “Dünyada” ve “Ahirette” olacaktır…

Secde Suresi 21 “Belki vazgeçerler diye büyük azaptan önce onlara kesinlikle küçük azaptan[*] da tattıracağız.”

Mealdeki Not Bölümü(8); [*] Bu ceza insanlara hayattayken, belki dönerler diye verilen iç huzursuzluğu, ilham ve buhrandır. İlgili diğer ayetler:

“(Şunları bilmeniz çok önemlidir:) Allah kişiye davranışlarındaki yanlışlığı da doğruluğu da ilham eder. Kim kendini geliştirirse umduğuna kavuşur, kim de kendini pis işlere sokarsa kaybeder.” (Şems 91/8-10)

 “Allah, kimin yola geldiğini onaylamak isterse gönlünü İslam’a açar. Kimin de sapıttığını onaylamak isterse onun da içini daraltır; sanki göğe yükseliyor gibi olur. Allah, kendisine inanıp güvenmeyenlerdeki ızdırapları işte böyle oluşturur.” En’am 6/125

“Firavun hanedanına, belki akıllarını başlarına alırlar diye yıllar yılı kuraklık ve gelir darlığı yaşattık.” Araf 7/130

“Gösterdiğimiz her bir mucize diğerlerinden büyüktü. Belki dönerler diye onları sıkıntılara (krizlere, azaplara) soktuk”. Zuhruf 43/48

"(Hud'un kavmi) Ad, yeryüzünde haksız yere büyüklendi ve "Bizden güçlü kimmiş!" dediler.[Ad kavminin güçlü özellikleri için bkz. A'raf 7/69, Hud 11/52] Onları yaratan Allah'ın daha güçlü olduğunu görmediler mi? Onlar ayetlerimizi bile bile inkar ediyorlardı. Bu yüzden onlara, kara günlerde, soğuk ve şiddetli bir rüzgar gönderdik ki dünya hayatında rezil edici azabı tattıralım. Ahiretteki azap daha da rezil edici olacak ve yardım göremeyeceklerdir." Fussilet 43/15-16


Kabir Hayatına Gelenekçiler tarafından delil getirilen ayetlere cevap verelim;

Genelde Gelenekçiler diyorlar ki: Mu’min Suresi 46ncı ayetindeki “Ateş azabı (içlerini yaktı). Sabah akşam sürekli onunla yüz yüze geliyorlardı. Kıyamet saati geldiğinde de “Firavun hanedanını, suçları ile en orantılı olan azaba sokun!” denecektir.” kısmının kabir azabına dalaletidir. Buradaki sabah akşam gösterilir ibaresi kabirde yaşanılacağına dalalettir derler.

Yukarıdaki ayetlere destek olarak Tevbe Suresi 101nci ayetinde “Hem çevrenizdeki çöl Araplarından hem Medine halkından ikiyüzlülükte(münafıklıkta) uzmanlaşmış münafıklar vardır. Onları sen bilmezsin, biz biliriz. Onları iki defa azaba uğratacağız[*]. Sonra da büyük bir azaba itileceklerdir.” [*](9) Suç ile ceza arasında denklik vardır. Bir camı kıran önce o camı taktırır sonra da ceza olarak bir cam parası verir. Böylece cezası ikiye katlanmış olur. Şu âyetlere göre bu denklik ahirette de olacaktır: “(Mezardan) kalkış günü onun cezası ikiye katlanır. Cezayı çekerken ölmez, itibarsızlaştırılır.” (Furkan 25/68) Münafıklar iki suç işlerler, biri kâfirlik, diğeri de kendilerini müslüman göstererek yaptıkları yalancılıktır. Dünyada iki kat ceza görmelerinin sebebi budur. İlgili âyet şöyledir: “Bunların kalplerinde (kâfirliklerinden dolayı) bir hastalık oluşur; Allah onlara bir hastalık (yalancılık hastalığını) da ilave eder. Yalan söylemelerine karşılık hak ettikleri de acıklı bir azaptır.” (Bakara 2/10)

Ancak bu ilgili kısmı Mü’min Suresinin 27nci ayetinden itibaren bakmalıyız. Kuran’da bütüncül okumalara ihtiyaç vardır.

“Musa: “Ben, hesap gününe inanmayıp kendini büyük gören herkesten, benim Sahibim ve sizin de Sahibiniz olan Allah’a sığınırım.” dedi. Firavun ailesinden, imanını gizleyen bir mümin kalkıp dedi ki: “Bir adamı, Sahibim Allah’tır, dediği için mi öldürüyorsunuz? Halbuki size, Sahibinizden o açık belgelerle(mucizelerle) gelmiştir. Eğer yalancıysa, yalanının cezasını çeker. Dürüstse, yaptığı tehditlerin bir kısmı başınıza gelebilir. Allah, aşırılık eden yalancı birini yola getirmez. Ey halkım, bugün yetki sizdedir, bu toprak sizin hâkimiyetiniz altındadır. Başımıza Allah’tan bir bela gelirse bize kim yardım eder?” Firavun dedi ki “Size sadece kendi gördüğümü gösteriyorum. Size sadece doğru yolu gösteriyorum.” O mümin kişi sözlerini şöyle sürdürdü: “Ey halkım! O güçlü toplulukların yaşadıkları kötü günlerin sizin başınıza da gelmesinden korkuyorum. Nuh, Ad ve Semud halkının, bir de onlardan sonrakilerin başına gelenler beni endişelendiriyor. Allah kullarına yanlış yapmaz. Ey halkım! Karşılıklı bağrışmaların olacağı günden, sizin adınıza endişeleniyorum. İşlerinizin tersine döneceği gün sizi Allah’a karşı koruyacak kimse olmaz. Allah’ın sapık saydığını, kimse doğru yolda göremez.” Daha önce Yusuf da size o açık belgelerle (mucizelerle) gelmişti. Getirdiği şeylerden hep şüphe duymuş, öldüğü zaman da “Ondan sonra Allah, artık elçi göndermez” demiştiniz. Allah, aşırı şüpheci birini işte böyle sapık sayar. Onlar Allah’ın ayetleri hakkında, kendilerinde bir delil olmadan tartışanlardır. Bu hem Allah katında, hem de inanıp güvenler katında öfkeyi büyütür. Allah, büyüklük taslayan her bir zorbanın kalbini böyle mühürler. Firavun: “Ey Haman! Bana yüksekçe bir kule yap; belki o yollara ulaşırım. Göklerin yollarına ulaşır da Musa’nın ilahını (tanrısını) görürüm. Ben onun, gerçekten yalancı olduğunu düşünüyorum” dedi. Bu kötü tavrı, Firavun’a güzel göründü ve asıl yoldan engellendi. Firavun’un oyunu elbette boşa çıkacaktı. Mümin olan o kimse dedi ki “Ey halkım! Bana uyun, size doğru yolu göstereyim. Ey halkım! Bu dünya hayatı kısa süreli bir yararlanmadan ibarettir. Ahiret ise yerleşip kalınacak asıl yurttur. Kim bir kötülük yaparsa yaptığının dengi dışında bir ceza görmez. İster kadın, ister erkek olsun; inanıp güvenen ve iyi iş yapan kimse de cennete girer. Orada onlara hesapsız rızık verilir. Ey halkım! Ne oluyor? Ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz beni ateşe çağırıyorsunuz. Siz, ne olduğunu bilmediğim bir şeyi Allah’a ortak sayarak, O’nu görmezlikten gelmemi istiyorsunuz. Ben de sizi, üstün olan, çok bağışlayan Allah’a çağırıyorum. Beni çağırdığınız şeyin, ne dünya ne de ahiretle ilgili bir çağrısının olmadığı da gerçek. Hepimizin çıkarılacağı yer, Allah’ın huzurudur. Aşırı gidenlerin, o ateşin ahalisi olacağında şüphe yoktur. Size söylediğimi yakında hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah’a bırakıyorum. Allah, kullarını görür. Allah o mümin kişiyi, kurdukları tuzağın kötü sonuçlarından korudu. Firavun ailesinin başına da kötü bir azap geldi. Ateş azabı (içlerini yaktı). Sabah akşam sürekli onunla yüz yüze geliyorlardı. Kıyamet saati geldiğinde de “Firavun hanedanını, suçları ile en orantılı olan azaba sokun!” denecektir.  Ateşin içinde birbirlerine baskın gelmeye çalışırlarken, güçsüzler, büyük saydıkları kişilere şöyle derler: “Biz size uyan kimselerdik. Şimdi ateşin bir parçasını olsun bizden savarsınız değil mi?” Büyük gördükleri kişiler şöyle derler: “Biz hepimiz ateşin içindeyiz. Allah kulları arasında hükmünü verdi.” Ateşte olanlar, cehennem bekçilerine şöyle derler: “Rabbinize (Sahibinize) yalvarın da bu azabı, hiç değilse bir günlüğüne hafifletsin.” Mü’min 40/27-49

Mü’min Suresi 40/45-46ncı ayetlere tekrardan bakalım .” Allah o mümin kişiyi, kurdukları tuzağın kötü sonuçlarından korudu. Firavun ailesinin başına da kötü bir azap geldi. Ateş azabı (içlerini yaktı). Sabah akşam sürekli onunla yüz yüze geliyorlardı. Kıyamet saati geldiğinde de “Firavun hanedanını, suçları ile en orantılı[*] olan azaba sokun!” denecektir.” [*](10) Âyetteki أَشَدَّ = eşedd kelimesi sıkıca bağlama anlamına gelen  شَدَّ = şedd kökünden ism-i tafdildir en sıkı şekilde bağlı demektir. Allah’ın ödülü veya cezası, kulun fiili ile doğru orantılıdır: “Kim bir iyilikle gelirse ona, on katı verilir. Kim de kötülükle gelirse sadece bir katı ile cezalandırılır. Kimseye haksızlık yapılmaz.” (En’âm 6/160)

Yüce Allah mümin adamı öncelikle koruduğunu, yaptıklarından ötürü de firavun ailesine kötü azap geldiğini ve sabah akşam bu azabı tattıklarından bahseder. Son kısmında ise o azabın suçun orantısına göre tattırın der, yani cehennem.

Yani hangi azabtan bahsediyor Rabbimiz, sabah akşam sürekli yüz yüze kaldıkları azab nedir? Bunun açıklaması, Yakında başınıza musibetler olacağı ile ilgili bir uyarıdır. Kur’an’ da zaman kavramları dünya hayatı ile ilgili kavramlardır. Yani Ruh beden ile beraberken ki zamandan zaman kavramı vardır.


Dünya azablarına örnekler,

Sabah akşam sürekli azaba örnek ise Araf 7/130’ncu ayettir “Firavun hanedanına, belki akıllarını başlarına alırlar diye yıllar yılı kuraklık ve gelir darlığı yaşattık.”

Diğer başka dünya azablarına da bakalım;

Bakara 2/155 “Mallarınızdan, canlarınızdan ve ürünlerinizden eksilterek, sizi biraz korku ve biraz açlıkla yıpratıcı bir imtihandan geçireceğiz, bundan kaçış olmaz. Sen sabırlı davrananlara müjde ver.”

Zuhruf 43/48 “Gösterdiğimiz her bir mucize diğerlerinden büyüktü. Belki dönerler diye onları sıkıntılara (krizlere, azaplara) soktuk.”



Kabir Alemi için Berzah Alemi der Gelenekçiler! Peki, öyle mi?

Furkan 25/53 “İki denizi birbirine salan odur. Biri tatlı ve lezzetli, öbürü tuzlu ve acıdır. Aralarına da bir engel, aşılmaz bir sınır koymuştur.” ve Rahman 55/19-20 “Birbirine kavuşan iki denizi salıverir. Aralarında engel vardır, karışmazlar.” Ayetlerde berzah (tatlı ve tuzlu suyun bariyer olarak birbirine karışmayacağı) vardır ve Müminun 23/99-100 “Onlardan birine ölüm geldi mi şöyle der: “Rabbim! Beni geri çeviriniz. Terk ettiğim dünyada belki iyi bir iş yaparım”. “Hayır, asla; o onun söyleyeceği sözdür. Önlerinde yeniden dirilecekleri güne kadar bir engel vardır.” ayetleri Berzah âleminden değil, ölümden dönülemeyeceğini bildiren bir perde olduğudur.

Aşağıdaki ayette ise yine hem dünya hem de ahiret diye bahsetmektedir;

İbrahim 14/27 “Allah, inanıp güvenmiş kimselerin, dünya hayatında da ahirette de o değişmez söze bağlı kalmalarını sağlar; yanlış yapanları da sapık sayar. Allah ne yaparsa kurduğu düzene göre yapar.”

Buradaki ayette ise çok ilginç olarak büyük azaptan önce yukarıdaki satırlarda da incelediğimiz bir ayeti tekrardan kullanacağız;

Secde Suresi 21 “Belki vazgeçerler diye büyük azaptan önce onlara kesinlikle küçük azaptan da tattıracağız.”

Bazı gelenekselciler Kur’an’da ki “2 kere öldürüp 2 kere diriltme” kısmını yanlış anlayanlara da açıklama yapmak gerekir.

Mümin 40/11 “Onlar şöyle diyeceklerdir: “Sahibimiz! Bizi iki defa öldürdün, iki defa hayat verdin. Suçlarımızı itiraf da ettik. Buradan çıkışın bir yolu vardır, değil mi?.”” bunu yorumlamak 4 ayeti daha bilmek lazım,

Bakara 2/28 “Allah’a karşı nasıl iyilikbilmez olursunuz! Cansız haldeydiniz, size canı O verdi! Sonra sizi cansız hale getirecek ve yeniden can verecektir. Sonra O’nun huzuruna çıkarılacaksınız.” Kur’an’ da cansız yani yokluk ile başlayıp yani henüz oluşturulmama aşaması, yoktan var edilme durumu ile diriltme, sonra canlarımızın teslimi, sonra ikinci sur ile kıyama kalkıp tekrar diriltilme ve Allah’a döndürülme olacağından bahseder. Bu durum anlatılırken kabir ile ilgili bir bölümü geçmemektedir. Başka deliller ise,

Mülk 67/2 “Ölümü ve hayatı yaratan odur. Bunlar; hanginiz daha güzel iş yapacak diye sizi yıpratıcı bir imtihandan geçirmek içindir. O güçlüdür, bağışlayıcıdır.” Önce ölümü sonra hayatı der, bu da Bakara 2/28’i destekler niteliktedir. Yokluk(ölüm) ve varlık(hayat) ortaya çıkma anlamındadır.

Bu ayetleri destekleyen ayetlere de bakalım,

Saffat 37/58-59 “(Cennetteki arkadaşına döner ve şöyle der:) Artık bize ölüm yok; değil mi? Sadece ilk ölümümüz dışında bir şey yok, değil mi? Artık bize azap da çektirilmeyecek”.” Hayattan sonra ölüm tatmak bir defadır, ahirette ölüm yoktur.

Duhan 44/56 “Orada ilk ölüm olan uyku dışında bir ölüm tatmayacaklar, Allah onları alevli ateşin azabından korumuş olacaktır.”

Ayetlerden de anlayacağımız üzere kabirde ölüm ve diriltme olsa 3 defa ölüm ve diriltme olması lazımdır. Ancak Kuran-ı Kerim’ de bu yoktur.

Kur’an-ı Kerim; hem bu dünyayı, hem de ahreti düzgün yaşatabilir. Nahl 16/97 “Erkek olsun, kadın olsun, kim inanıp güvenir ve iyi iş yaparsa ona güzel bir hayat yaşatırız. Ödüllerini de yaptıklarının en güzeline göre veririz.”

Gelenekçilerin kabul ettiği ancak Kur’an’da böyle geçmeyen iman esaslarına da bir bakalım;

Amentü billahi ve melâiketihi,

ve kütübihî ve rusülihî ve’l yevmi’l-âhıri

ve bi’l-kaderi, hayrihî ve şerrihi mina’llâhi teâlâ

ve’l-ba’sü ba’de’l mevt.

Haggun, Eşhedü en lâ ilâhe illAllâh ve eşhedü enne

Muhammeden abdühû ve rasûlühü.(11)



“Ben Allâh-ü Te’âlâ’ya, meleklerine, kitaplarına,

Resullerine, âhiret gününe, kadere; hayır ve şerrin

Allâh-ü Te’âlâ’nın yaratmasıyla olduğuna inandım.

Öldükten sonra dirilmek de haktır. Ben şahadet ederim ki,

Allâh-ü Te’âlâ’dan başka ilâh yoktur. Ve yine şahadet

ederim ki, Muhammed (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) O’nun

kulu ve resulüdür.”

Burada da görüldüğü üzere Gelenekçilerin uydurduğu imanın şartlarında bile Kabir Hayatı İmanın esaslarında da yoktur. Kur’an’da imanı ise şu ayette görebiliriz Bakara 2/177 “… İyilik; Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve nebîlere inanıp güvenen kişinin yaptığıdır.”

Gelenekselcilerin ve bu kişilere inananların öncelikle; cehennem azabının sözde kabir azabı ile karşılaştırma yapmaları gerektiğini belirtmekte gerekir, çünkü Cehenneme şirk günahı ile girene ölüm olmadığı ve sonsuz azab yaşanacağı bilgisi Kur’an ile sabit olmasına karşılık, çevremizdeki kişiler cehennemdeki azaba göre kabirdeki azabtan daha çok korkması ise ayrı bir noktadır. Yukarıdaki verdiğimiz bilgilerde 79 ayete başvurduk. Aslında Kur’an’a bütüncül bakılmasıyla alakalı delili de ortaya koymuşta oluyoruz. Kabir azabı ile ilgili konuya baktığımızda büyük resmi de aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor. Bütüncül baktığımız zaman “Kabir Azabı” yüce Allah’ın Kur’an’da belirttiği adalet sistemine de aykırı olmaktadır. Bunlarla ilgili olarak birkaç ayete daha başvurup kafamızdaki tüm sorulara cevap verip yazımızı tamamlamak istiyoruz. Ancak burada yapacağımız açıklamalarda sadece sure ve ayet numaralarını vereceğiz ve araştırmasını bu sefer size bırakacağız. Kur’an-ı Kerim’e baktığınız zaman bütün yaratılmışlar ahirette sorgulanacağını (Hicr 15/92 Zuhruf 43/44 Tekasür 102/8), Nebiler ve tanıklar getirileceği (Zümer 39/69), suçluların ağızları mühürlenerek ellerinin, ayaklarının (Yasin 36/65) dilleri (Nur 24/24), kulakları, gözleri ve derileri şahitlik edeceğini (Fussilet 41/20), herkes kendi kitabını okuyacağını [dünyada yapıp ettiklerini] (İsra 17/14), kitabı okurken tüm suçlarının orada kayıt altında olduğunu (Kehf 18/49), suçlu olduklarını (Araf 7/37) ve tüm bu olanlara kişi kendisi şahit olduğunu (Enam 6/130) göreceksiniz. Kur’an-ı Kerim’in tamamına baktığımızda ise Kabir hayatında bir sorgulama yapılacağı ise bildirilmemektedir.  Şura 42/21'de Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Yoksa bu dinde onlar için, Allah'ın onaylamadığı kurallar koyan ortakları mı var? Eğer hesabın mahşere bırakıldığı sözü olmasaydı hemen yargılanırlardı. Yanlış yapanlar için acıklı bir azap vardır.". Adil olan ve kullarından da adil olmasını isteyen Yüce Rabbimiz vefat ettirdiği kuluna mahkeme kurmadan ceza vermesi düşünülemez. “Kabir azabı vardır”, “Kabir azabı haktır” gibi kalıplaşmış sözler aslında Yüce Allah’ın adil olmadığını söylemiş oluyorlar. Sözlerimizin gittiği adresi iyi bilmeliyiz. Özellikle konu Yüce Rabbimiz ve Din üzerine oluyorsa. Amellerin boşa gitmesini kimse istemeyecektir, bunun için de sağlam duruşlu olanlardan olmalıyız.



————–

Kaynakça:

1) DİA – yıl: 2011, cilt: 40,  sayfa: 404-406

2) DİA – yıl: 2006, cilt: 32,  sayfa: 14-15

3) DİA – yıl: 2006, cilt: 32,  sayfa: 14-15

4) DİA – yıl: 2006, cilt: 32,  sayfa: 14-15

5) “Kur’an ve Sünnet Temelinde Kur’an’ı Anlama Usulu” Yazar: Dr. Fatih Orum 

6) “Sözlükte “gidermek, bir şeyi silip yok etmek” anlamındaki nesh kökünden türeyen tenâsüh “bir şeyi olduğu gibi başka bir yere nakletmek veya kopyalamak, bir şeyi iptal ederek başka bir şeyi onun yerine koymak” gibi mânalara gelir (Lisânü’l-‘Arab, “nsħ” md.; Tâcü’l-‘arûs, “nsħ” md.).” Detaylı bilgi için DIA – TENÂSÜH yıl: 2011, cilt: 40,  sayfa: 441-443 Ruh göçünü ifade eden terim. Yazan: Ali İhsan Yitik

7) Prof.Dr. Mehmet Okuyan, Kur’an- Kerim’e Göre Kabir Azabı Var Mı?, Etüt Yayınları, Samsun, 2007 s.305-308

8) Süleymaniye Vakfı Meali Secde 32/21 ayetinin dip notu 

9) Süleymaniye Vakfı Meali Tevbe 9/101 ayetinin dip notu

10) Süleymaniye Vakfı Meali Mü’min 40/46 ayetinin dip notu

11) DİA – Amentü Maddesi yıl: 1991, cilt: 3,  sayfa: 28-30 İslam dininin iman esaslarını ana hatlarıyla ifade eden terim. Yusuf Şevki Yavuz



Yazan: Tolga Karagöz

1 yorum: